Allah'ın
Diriliği ve Ölümü Yaratmasının Sebebi Baş Sağlığı Dilemek Cenaze Geçerken Ayağa Kalkmak Cenaze İle ilgili Hatalar Cenaze Namazı Cami İçerisinde Kılınabilinir mi? Cenaze Bulunan Odada Kur'an Okunur mu? Dinimizde Yas Tutmak Var mıdır? Her Canlı Ölümü Tadacaktır Her Uygarlığın Bir Eceli Vardır İmansız Ölmemek İçin Ne Yapmalı? İntihar Ölüm Orucu Kiralık Katil Kabir Azabı Kabir Hayatı Kırkıncı ve Elliikinci Gece Kimlerin Cenaze Namazı Kılınmaz? Klimalı Tabut Küçük Yaşta Ölenlere Telkin Verilir mi? |
Mübarek
Gecelerde Ölenler İyi İnsanmıdır? Öldükten Sonra Dirilmek Ölen Yakınlarınız Seviyorsanız Ölmeden Mezarını Hazırlamak Ölmeden Önce Kendimize Sormamız Gereken 41 Soru Ölü Doğan Çocuk Yıkanır mı? Ölü Evinin Yemek Hazırlaması Ölüm Hastasına ve Ölüye Söylenecek Sözler Yapılacak İşler Ölüm İlgili Hiç Duymadıklarımız Ölüm Konusundaki Kader Yazgısı Ölümden kaçıp kurtulma imkânı var mı? Ölüme Hazırlıklı Olmak Ölümün Ne Zaman Nerede Olacağı Bilinebilinir mi? Ölünün Başka Yere Nakledilmesi Siyah Elbise Giyerek Matem Tutmak Tuvalette Ölmek Kötülük İşareti mi? |
|
Her canlı ölümü tadacaktır "Her canlı ölümü tadacaktır. " (Âl-i İmrân, 185) Her nefis canlı ölümü tadacaktır. Yani herkes ölecektir. Bundan bazı kimseler ruhun ebedî olduğu mânâsını anlamışlardır. Çünkü tatmak, bir hayat eseridir. Ve zevk anında tadıcının ebedî olduğunu anlatır, yoksa zevk tasavvur olunamaz. O halde mânâ: "Her nefis bedeninin ölümünü tadacaktır" demek olur. Bu da nefsin, bedenden başka olduğunu ve bedenin ölümüyle onun ölmeyeceğini anlatır. Evet her nefis ölümü tadacak; dünyanın ne üzüntüsü, ne sevinci hiç biri kalmayacaktır. "Onlar için bir ecel tayin ettik ki onda hiç şüphe yoktur" (İsrâ, 99) "Biz senden önce de hiçbir beşere dünyada ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar baki mi kalacaklardır?" (Enbiyâ, 34) "Yer yüzünde bulunan her canlı fanidir" (Rahmân,26) |
||
Allah'ın
diriliği ve ölümü
yaratmasının sebebi
"O, hanginizin daha güzel amel yapacağınızı denemek için ölümü de dirimi de takdir edip yaratandır" (Mülk, 2) Bir hayatın arkasından ölümün ve onun arkasından diğer bir hayatın karşıt olarak yaratılması, insanların bu ikisi arasında iyi bir çalışma gayretiyle Allah'ın mülkünde güzel bir işçi, yüksekbir görevli olmak üzere yarış için bir imtihan meydanına çıkarılmaları hikmetine, bu da hayattan hayata, güzellikten güzelliğe bir yükseliş nizamı ve en güzel amellere daha güzeliyle mükafat vererek ileride bambaşka bir hayata ulaştırılmaları gayesine yöneliktir. "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım." (Zâriyât, 51/56) "Ben gizli bir hazine idim tanınmak istedim ve tanınmak için de mahlûkatı yarattım." (Kutsî Hadis) |
||
Ölüm
konusundaki
kader yazgısı "Allah'ın emir ve
kazası
olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yoktur. O, vadesiyle yazılmış bir
yazıdır" (Âl-i
İmran, 145)
Allah Teâlâ'nın izni ve iradesi olmaksızın hiçbir kimsenin ölmesi ihtimali yoktur. Gerek döşekte olsun, gerek öldürmekle olsun, mutlak ölüm böyle olunca, Allah'ın iradesi erişmeden ne düşmanın saldırısıyla, ne de kendi arzusuyla kimse ölmez. Allah'ın izniyle ölüm ise tayin edilmiş bir şekilde yazılır. Yani Allah katında bilinen bir vakit ile takdir edilmiştir ki; ne ileri gider, ne geri kalır. Bir insan, gerçekte nasıl bir şekilde ölecekse öyle ölür. Ve onun dünyada iki ömrü yoktur. Şu halde iki eceli de yoktur. Bazı kimseler ecel-i müsemmâ (eceliyle gelen, normal ölüm) ve ecel-i kaza (kaza ile gelen ölüm) diye iki ecel tasavvur ederler. Ve, "Zavallı eceligelmeden kazaya uğradı." derler. Bilmezler ki, olay ne ise ömür, ecel odur. Ve o kimsenin Allah katında bilinen vakti ondan ibarettir. Bundan başkası gerçekten değil, zâtî ve aklî imkan üzerine kurulmuş varsayımlar ve ihtimallerdir. Herkesin gerçekte ömrünün, ecelinin birliği, inkâr imkanı bulunmayan apaçık bir gerçek olduğu halde, birtakım kimselerin bunu karmaşık bir mesele imiş gibi "ecel bir mi, iki mi?" diye konuşmaya kalkışmaları, konuyu kavrayamamalarından doğar. Evet, kaderin sırrı belli olmaz ve yaşayan bir kimsenin ne vakit ve ne şekilde öleceğini de Allah'tan başka kimse bilmez. İlâhî kanunda ölümün sebepleri olarak tanınmış birçok şeyler de vardır. İnsan, ecelinin ne olduğunu bilmediği için bunlardan sakınmalıdır. Ve fakat muhakkak şu bilinmelidir ki bu sakınma ne ilâhî iradeyi değiştirir, ne de Allah katında bilinen ve takdir edilmiş olan eceli değiştirir. |
||
Ölümden
kaçıp kurtulma imkânı var mı? "Nerede olursanız olun, tahkîm edilmiş yüksek kalelerde bile bulunsanız ölüm sizi bulur" (Nisa, 78) Her nerede olursanız olunuz ölüm size yetişir. Yüksek kalelerde veya sağlam saraylarda, hatta gökteki yıldızlarda dahi bulunsanız yine ölüm gelir sizi bulur. Bundan dolayı ölüm korkusu ile vazifeden kaçınmanın hiçbir anlamı yoktur. Madem ki mutlaka bir ölüm vardır. Ona her zaman hazır olmalı, dünya hayatına bağlanmamalı, vazifeyi seve seve yapmalıdır. |
||
Ölüme
hazırlıklı
olmak Cenab-ı Hak gerçekte insan varlığına sonsuza kadar uzanan bir ömür takdir etmiştir. Ruhları dünya hayatından belirsiz bir süre önce topluca yaratmış ve onlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusunu yöneltmiştir. Kur'an'da ruhun başlangıcı ile ilgili olan bu olay şöyle belirlenir: "Hani Rabbin Âdem oğullarından onların sırtlarından zürriyetlerini çıkarıp kendilerini nefislerine şahit tutmuş; Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da; Evet, (Rabbimizsin), şahit olduk" demişlerdi. İşte bu şahitlendirme, kıyamet günü; Bizim bundan haberimiz yoktu" dememeniz içindir" (Araf, 172). Ruh,
dünya
hayatına bir imtihan devresi geçirmek
üzere doğum yoluyla gelen insan oğluna anne karnın da dört aylık
cenin döneminden sonra üflenir ve böylece dünya hayatı başlamış
olur.Ruhun
bedenden ayrılması ile de kabir hayatı başlar. Kıyamet koptuktan
sonra da ahiret hayatına yeni bir yaşam için geçecek olan insan oğlu
dünyadaki
inanç ve amel durumuna göre Cennet veya Cehennemdeki ebedî hayatta
yerini
alacaktır. İnanç sahibi olup da amel eksikliği bulunanlar ise Cenab-ı
Hakk'ın
bileceği sürelerde cezalarını çektikten sonra Cennet tarafına
geçebileceklerdir.
Hayatın
bu
gerçeği karşısında ölüme hazırlıklı
olmak her insanın şiarı olmalıdır. Ölümü anmak ve hazırlıklı
bulunmak
her mümin için müstehap sayılmıştır. Hz. Peygamberimiz (s.a.v)
şöyle
buyurmuştur: "Lezzetleri yok
eden
ölümü çok anın" "Eğer dünyada ölümü
çok anarsanız, onu önemsemezsiniz; az anan ise onu çok önemser" |
||
Ölüm
hastasına
ve ölüye
söylenecek sözler yapılacak işler Ölüm hastasına ecel konusunda hoşuna gidecek, sevindirecek sözler söylemelidir. Çünkü Allah'ın hükmünü hiç bir şey geri çeviremez. Sadece gönlü hoş olmuş olur. Hasta tevbe etmeye ve vasiyetlerini yapmaya teşvik edilir.
Çünkü
Allah
elçisi; "Vasiyet edeceği bir
şey olup da, yanında yanlı vasiyeti bulunmaksızın iki gece
geçirmek
müslümanın işi değildir" buyurmuştur. Ölüm
halindeki kişiyi sağ yanına yatırıp kıbleye
döndürmelidir. Çünkü Hz. Peygamber, Beytullah için: Hz.
Fatıma (r.a, Rafi'nin annesine; "Beni
kıbleye çevir" demiştir Eğer yer darlığı yüzünden hastayı kıbleye çevirmek mümkün olmazsa sırt üstü yatırılır ve yüzü ile ayakları kıbleye doğru çevrilir. Bu da yapılamazsa, olduğu hal üzere bırakılır. Ölüm sırasında kişinin ağzına bir kaşık veya pamukla su verilir. Hasta
can
çekişirken ona yardımcı olmak yakınları
için bir görev ve sevap bir ameldir. Bu yüzden onun yanında kelime-i
şehadet
getirmek ve söylemesine yardımcı olmak sünnettir. Çünkü Allah elçisi
şöyle
buyurmuştur: "Son sözü La ilahe illallah olan kimse Cennet'e girer" Hastanın yanında şehadet getirilir ki, o da hatırlayıp şehadet getirsin. Yoksa ısrarla, sen de yap denilmez. Zira o anda zor bir durumdadır. Ona yeni bir zorluk çıkarmamalıdır. Bir defa da söylese yeterli olur. Bu telkini hastanın sevdiği birisi yapmahdır. Amaç, hastada isteksizlik uyandırmamaktır. Kişi vefat edince ağzı kapatılır, bir bez ile çenesi başından bağlanır. Gözleri yumulur. Eller yanlarına getirilir. Bunu yaparken de şu dua okunabilir: "Bismillahi ve ala
milleti rasülih. Allahümme yessir aleyhi emrahu ve sehhil aleyhi ma
ba'dehü
ve es'idhu bi likaike vec'al ma harace ileyhi hayran mimma harace
anhu". Anlamı:
"Allah'ın ismiyle ve Resulullah'ın
dini üzerinde olsun. Allah'ım, onun işini kolaylaştır, bundan sonrasını
ona kolay eyle, onu seni görmekle mutlu eyle. Dünyadan kendisi için
çıkanı,
kendisinin çıktığı şeylerden hayırlı eyle". Sonra
ölünun
üstüne bir örtü çekilir. Öldükten
sonra yıkanıncaya kadar yanında Kur'an okumak mekruhtur. Öldüğü
iyice anlaşılınca hemen yıkanır.
|
||
Ölümün
ne zaman
nerede olacağı
bilinebilinir
mi? İnsan ne
zaman
ve
nerede öleceğini bilmez.
Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyurulur: "Kıyametin kopma zamanına ait bilgi
şüphesiz
Allah nezdindedir. Yağmuru o indirir, Rahimlerde olanı o bilir, hiç bir
kimse yarın ne kazanacağını bilmez hiç bir kimse hangi yerde öleceğini
bilmez. Şüphesiz Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır" (Lokmân,
31/34).
|
||
Baş
Sağlığı Dilemek Ölüm
vaktinden
itibaren üç gün içinde ölü sahibine baş sağlığı dilemek
mendubdur.
Bu müddetten sonra yapılmasında kerahet vardır. Ancak uzakta olanlarla
haberi
olmayanlar için bir müddet yoktur. Baş sağlığı için özel bir söz
yoktur. Örfe
göre münasip sözler söylenir : Allah ölüye rahmet etsin, size sabır ve
sağlık
versin, Allah verir Allah alır... gibi. Ölünün
bütün yakınlarına başl sağlığı dilenir. Aklı ermeyen çocuğa
yapılmaz.
İkinci defa baş sağlığı dilenilmesi mekruhtur. Komşuların
ölü
sahibine yemek pişirmeleri ve ona yemek göndermeleri güzel bir
harekettir.
Yemek için ölü sahiplerine israr da edilir. (4)
|
||
Cenaze geçerken
ayağa kalkmanın dini hükmü nedir? Dinimize göre, ister Müslüman olsun, isterse kafir, bütün insanlar saygıdeğerdir. Nitekim Kur'an'da: "Andolsun, biz insanoğlunu şerefli kıldık." buyurulmaktadır (İsrâ 17/70). İnsana hayattayken saygı
gösterilmesi gerektiği gibi, ölümünden sonra
da saygı
gösterilmesi gerekir. Hz. Peygamber, yanından geçen bir cenaze için
ayağa
kalkmış, orada bulunanların kendisine bunun bir Yahûdî cenazesi
olduğunu haber
vermeleri üzerine,
"O da bir nefis (insan) değil miydi?" buyurmuştur. Cenazeye şahit olan kişi, vefat
edenin yakınlarına taziyede bulunup
üzüntülerini paylaşmalı, onlara ve cenazeye saygılı davranmalı, ayrıca
bundan
ibret almalı ve tefekkür etmelidir. Ayağa kalkmak da bu ruh halinin bir
ifadesidir. Sonuç olarak, cenaze için ayağa kalkmak, zaruri olmamakla
birlikte,
ölüye ve yakınlarına saygının ifadesi olarak güzel bir davranıştır. (3)
|
||
Cenaze
namazı cami
içerisinde kılınabilir mi? Genel
kural olarak, cenaze namazı cami dışında kılınır. Ancak yağmur, çamur,
soğuk gibi bir mazeret bulunması durumunda cenaze namazı camide
kılınabilir.
Hz. Peygamber, Beyza isminde bir kadın sahabînin vefat eden iki oğlunun
cenaze
namazını camide kıldırmıştır. (3)
|
||
Cenazenin
bulunduğu
odada Kur’an okunabilir mi? Yıkanmadan
önce veya yıkandıktan sonra, Kur'an-ı Kerim
okunarak sevabı cenazenin ruhuna bağışlanabilir. Bazı bilginler,
yıkanıncaya
kadar cenazenin bulunduğu odada sesli olarak Kur’an okumayı hoş
karşılamamışlardır. Bununla beraber, cenaze yıkanmadan yanında veya
başka bir
odada Kur'an okunabilir. (3)
|
||
Kimlerin
cenaze
namazı kılınmaz? Müslüman olmayanların cenaze namazı kılınmaz. İslam bilginleri, annesini veya babasını kasten öldüren, çatışmada öldürülmesi halinde, yol kesen ve meşru devlet düzenine isyan suçu işleyenlerin de cenaze namazlarının kılınmayacağını söylemişlerdir. (3) |
||
Cenaze
İle İlgili Hatalar Dünyasını değiştiren müslümanlara karşı, hayatta bulunaların yapması gereken bir takım görevler vardır. Bunların bir kısmı hakkiyle bilinmediği için, tatbikat esnasında halk arasında bazı hatalar yapılmaktadır. Bu hatalar İslami hududu aşmakta ve bidatlara ulaşabilmektedir. Bu hataları şöyle sıralabiliriz:
Bir
cemaat cenaze ile birlikte Resul-i Ekrem ((sav) )'in
bulunduğu
yerden
geçiyordu. Ashab-ı kiram, ölen kimseyi iyilikleriyle övdüler. Peygamber Efendimiz (sav) "Vacip
oldu" buyurdu. Daha
sonra başka bir cenaze
alayı daha geçti. Onu da fenalıklarıyla andılar. Efendimiz
(sav)
yine "Vacip
oldu" buyurdular. Bunun
üzerine Hazret-i Ömer (ra): "Ne
vacip oldu?" dedi. Resul-i
Ekrem (sav) : "Şu hayırla övdüğünüz kimseye cennet vacip oldu; kötülüğü ile andığınız kimseye de cehennem vacip oldu. siz yeryüzünde Allah'ın şahitlerisiniz" buyurdu. Bu hadis-i şerifteki müjdeden anlaşılıyor ki, ölen kimsenin istifadesi için, cemaatin cenaze lehine iyi şehadette bulunmasını temin maksadıyle, malum olan soru sorulagelmiştir. bunun dini esaslara uyduğuna şüphe yoksa da her önüne gelen, kendine göre bir tatbik şekli tutturmuştur. Şunu hatırlatmak isteriz ki "Burada şehadet ettiğiniz gibi, ahirette de şehadet edermisiniz?" sözüne lüzum yoktur. Vazifeli kimsenin "Bu kardeşinizi nasıl bilirsiniz?" demesi kafidir. Hazır olan cemaat, o kimsenin hayatta iken takip ettiği yol ve takındığı tavır itibariyle ekdseri halini iyi olarak biliyorsa "İyi biliriz" demelidir. Onun bazı hata ve günahının bulunması sebebiyle "İyi biliriz" sözünü yalan şahitliğine benzetmek doğru değildir. Zira bu söz, "Herşeyini iyi bilirz, tamamen iyi bir kimse olarak biliriz" manasına gelmez. Şayet ölen kimsenin her işi çirkin ve ekseri ahvali fena ise, ilgili tarafından sorulduğunda, kötü bir şehadette bulunmamalı ve sadece "Allah kusurlarını affetsin" duasını yapmalıdır. Yüce Rabbimizin rahmeti bol, mağfireti geniştir. |
||
Ölmeden
Kendi Mezarını Hazırlamak İnsan
ölmeden kendi mezarını
hazırlıyabilir. Bunda bir sakınca görülmemiştir. Hatta böyle yapmasında
sevap
da vardır, diyenler olmuştur. Çünkü inan için ölüm değişmez bir
kanundur.
Nitekim günümüzde bilhassa şehir ve kasabalarda belediyeden mezar yeri
satın
alıp, önceden hazırlamak sünnete uygundur.
|
||
Ölü
Evinin Yemek Hazırlaması Ölünün
evinde üç gün ziyafet tertip etmek,
yemek yedirmek mekruktur. Ölenin ev halkına üç gün yakınları ve
dostları
tarafından yemek götürülmesi sünnettir. Ne yazık ki, ülkemizin birçok
yerlerinde bu sünnetin yerine bidat konmuştur. Ölü yakınlarını taziye
gelenlere
yemek hazırlanır, adeta bir düğün havası etirilir hale getirilmiştir.
|
||
Ölen
Yakınlarınızı Seviyorsanız Hayatta
olanlar, eğer ahirete intikal eden
yakınlarını seviyorlarsa, haram, günah işlemekten çok sakınmalıdır.
Zira
hayatta olanların yaptıkları, ahirete intikal edenlere
gösterilmektedir. Eğer
iyi amelleri varsa, seviniyorlar, amelleri, yaşayışları uygun değilse
üzülüyorlar.
Hadis-i şerifte; İnsanların yaptığı işler, pazartesi ve perşembe günleri, Allahü teâlâya arz olunur. Enbiyâya, evliyâya ve ana-babaya cuma günleri gösterilir. İyi işleri görünce sevinirler. Yüzlerinin parlaklığı artar. Kötü işlerinizi görünce üzülürler. Allahtan korkun, ölülerinizi incitmeyin!, buyurulmuştur. Öyleyse,
ölen yakınlarımızı seviyorsak, onları üzecek kötü amellerden
sakınmamız ve onlara dua etmemiz, sadaka vererek, hayır, hasenât
yaparak
imdatlarına koşmamız lazımdır... (8)
|
||
Ölünün
Başka Yere Nakledilmesi İnsanın
ölmüş bulunduğu gömülmesai müstehabdır.
Cesedin kokma tehlikesi yoksa, ölmüş bulunduğu yerden başka bir
yere gömülmeden önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir yere
gömülmeden
önce taşınıp götürülmesinde ve başka bir memllekette gömülmesinde bir
beis
yoktur. Fakat gömüldükten sonra çıkarılıp başka tarafa götürülemez, bu
haramdır. Ancak başkasının mülkiyetine ait bir yerde gömülü olursa,
mülk sahibi
de buna razı değilse, yahut istimlak dolayısıyle zaruret olursa, ceset
çıkarılarak başka yere nakledilir.
|
||
Siyah
Elbise Giyerek Matem Tutmak İslam'da matem tutmak yoktur. Bu daha çok gayri muslimlerin adetidir. Siyah elbise giyilip, yaslı olduğunun gösterilmesi, sünnete aykırıdır. |
||
Tuvalette Ölmek Kötülük
İşaretimi? Bizler perdenin arkasını bilemeyiz. Hangi yerde ne şekildeki ölüm hakkımızda hayırlıdır kestiremeyiz. Hüsnüzanna memuruz. Şunu biliriz ki, bir ömür boyu İslami hayat yaşayanların amellerini Rabbimiz zayi etmez. Bunu ayetinde kendisi buyurmaktadır. – Allah sizin imanınızı zayi etmez. İmanla işlediğiniz amelleriniz boşuna gitmez. (Bakara, 143) – Allah zerre kadar kuluna zulmetmez. Zerre kadar da amelinizi yok etmez. (Nisa, 40) Mühim olan imanlı ve amelli yaşamaktır. Ölmenin şekli ve yeri o kadar mühim değildir. İmanlı insan tuvalette ölse de imanın icabı olarak cennete gider. İmansız insan camide de ölse imansızlığının gereği cehennemi boylar. Hayat boyu İslamı yaşayanın kötü görünüşlü ölmesi amelinin zayi olduğuna delil sayılmaz. Allah iman etmiş kimsenin amelini zayi etmez. Hem de zerresini bile. Üzülecek
bir
görünüş içinde ölmek günahının affına sebep de olabilir. Biz hüsnüzanna
memuruz. Suizan bize layık olmaz. Hüsnüzannımızda yanılmış olsak günah
yoktur.
Ama suizannımızda yanılsak günah vardır. Bunu unutmamak gerek. (6)
|
||
Kırkıncı
ve Elliikinci Gece Bazı yerlerde ölen kimsenin kırkıncı ve elliikinci gecesi hesap edilip o gece mevlit okutulmaktadır. İslâm'da
ölen
bir mümin için okunan Kur'an-ı Kerim, yapılan dua ve verilecek sadakanı
faydası vardır. Ancak yedinci, kırkıncı ve elliikinci gecenin bir
manası
ve İslâmi kaynağı yoktur. |
||
Öldükten
Sonra Dirilmek Öldükten
sonra tekrar dirilmek de
"Amentü" deki Ahiret gününün içindedir. Bu diriliş sadece ruhların
diriliği
değil, ruhların cesetlerine dönerek, ruh ve ceset iç içe ölümden sonra
tekrar dirilecektir. (5)
Peygamber Efendimize gelip soruyorlar: "Buçürümüş, dağılmış kemikleri kim diriltecek?" Cenab-ı Hak cevap veriyor: "Ey Resulüm! De ki onları ilk defa var eden kimse ise, ikinci defa da o diriltecektir ve o her türlü yaratmayı bilir." (Yasin Suresi 78-79) Ahireti inkar edenler; öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mutlaka dirilecekmiyiz? İlk atalarımız da mı dirilecek derler? "Ey Muhammed! De ki; Evet hem de bayağılaşmış olarak dirilecekler. Tek bir çığlık, hemen ayağa kalkıp baka kalırlar, vay halimize! Bu hesap günüdür derler." (Saffat Suresi 16-20) |
||
Ölü
Doğan Çocuk Yıkanır mı? Ölü olarak doğan çocuğa isim konulur, yıkanır ve kefenlenerek defnolur. Ancak namazı kılınmaz. (9) |
||
Küçük
Yaşta Ölen Çocuğa Telkin Verilir mi? Hayır, verilmesi gerekmez. (2) |
||
Biriz Biz Kaynaklar: 1) Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN 2) Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Mehmed Emre, Eskişehir, Balıkersir-Bilecik Eski Müftüsü 3) Diyanet İşleri Başkanlığı Sitesi 4) İslam İlmihali, Ali Fikri Yavuz, Çile Yayınları 5) Ölüm, Hamdi Döndüren, Şamil İslam Ansiklopedisi 6) Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları, 2003 7) Elmalı Tefsiri 8) Diriler, ölen yakınlarını seviyorlarsa, Türkiye Gazetesi, 07 Mayıs, 2006 9) Nimetü'l İslam |