Dâvûd
Aleyhısselamın Soyu:
Dâvûd b.İşâ[1] Aleyhisselâm; Yehûza b.Yâkub, b.İshak, b.İbrahim
Aleyhisselâmın soyundandır. [2]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Dâvûd Aleyhisselâm: kısa boylu[3], hastalıklı, ak tenli, mavi gözlü,
kırmızı yüzlü, ince bacaklı, düz[4] ve az saçlı idi. [5]
Tepesinin saçı dökülüp açılmıştı. [6]
Gür ve güzel sesli, güzel huylu[7], temiz kalbli[8] ve çok anlayışlı
idi. [9]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Hor Görülüşü Ve Kendisine Davar Güttürülüşü:
İsa´nın, Dâvûd Aleyhisselâmdan başka, duvar gibi on iki oğlu daha vardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, kısa boylu ve vücudca, çelimsiz olduğu için, babası
İşa, onu, hor görür, insanlar arasına çıkarmaktan utanır, ona,
davarlarını güttürürdü.
Onu, Şemûyel Aleyhisselâma da, öteki oğullarıyla birlikte göstermek
iste-memişti. [10]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Davar Güderken Karşılaştığı Haller:
Dâvûd Aleyhisselâm, bir gün[11], babasının yanına gelip[12]:
"Ey Babacığım! Ben, şu sapanımla, attığım her şeyi, muhakkak, vuruyor,
yere düşürüyorum!" dedi. [13]
Babası:
"Ey oğulcuğum! Seni, müjdelerim: Allah, senin rızkını, Sapanının içine,
koymuştur!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, başka bir gün, yine, babasının yanına gelip
"Ey babacığım! [14] Dağlar arasına girdiğimde, yuvasında duran bir
arslana rastladım! Hiç korkmadan, onun üzerine binip kulaklarını
tuttum!" dedi[15]
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana
verdiği bir hayırdır." dedi. [16]
Dâvûd Aleyhisselâm, yine, başka bir gün de, babasına gelip[17]:
"Ey babacığım! [18] Ben, dağların arasında yürüyüp giderken, Allâhı,
Teşbih ediyor (Sübhânallâh!) diyorum.
Hiç bir dağ kalmamak üzere, bütün dağlar, benimle birlikte, Allah´ı
Teşbih ediyor, (Sübhânallâh!) diyorlar." dedi.
Babası:
"Müjdelerim seni ey oğulcuğum! Hiç şüphesiz, bu da, Allanın, sana
verdiği bir hayırdır." dedi. [19]
Dâvûd Aleyhisselâmın babası, çok yaşlı bir ihtiyardı,
Dâvud Aleyhisselâmın kardeşleri, Câlut´la savaşmak üzre, Tâlut´la
birlikte gitmişlerdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, babasının davarlarını gütmek üzere, geride kalmıştı.
İsrail oğullarıyla Amâlıkalar, çarpışmak için, birbirlerine yaklaşmış
bulunuyorlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, davarlarını yayarken, kendisine bir ses geldii ki:
"Ey Dâvûd! Sen, Câlût´u, öldüreceksin!
Sen, şurada durup ne yapacaksın? Haydi, davarlarını, Rabb´ına, emânet
et de, kardeşlerine kavuş!
Tâlût; Câlût´u, öldürecek kimseye, malının yarısını vermeyi ve kızını
da, onunla evlendirmeyi va´d etmiş bulunmaktadır!" diyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen, davarlarını, Rabb´ine emânet etti. Gidip
babasının yanına vardı.
Babası, ona:
"Sen, davarlarını, ne yaptın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Ben, onlara, en koruyucu Birini, Vekil ettim!" deyince, babası, onun
bu sözünden, davarlara, ancak, çoban arkadaşlarından bazısını vekil
ettiğini sanmıştı.
Savaşa giden kardeşleri için azık hazırlayıp:
"Ey oğulcuğum! Hemen, kardeşlerinin yanına git. Düşmanları karşısında,
onları, güçlendirmek üzere, yaptığımız şeyleri, kendilerine teslim et!
Durumlarını, gör, benim yanıma ve işinin başına dönmekte acele et!"
dedi.
Dâvûd Aieyhisselâm, kardeşlerinin azıklarını, asasını, torbasını ve
sapanını yüklenip hemen yola çıktı.
Yolda giderken, bir taş:
"Ey Dâvûd! Beni, götür! Senin için -Allah´ın izniyle- Câlût´u,
öldüreyim!" diyerek seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, alıp torbasına koydu. Sonra, yoluna devam etti.
Başka bir taş, ona:
"Ey Dâvûd! Beni de, al!" diye seslendi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, İshak´ın taşıyım ki, o, benimle, şunları, şunları, öldürdü!
Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.
Sonra, yoluna devam etti.
Daha başka bir taşa rastladı ki:
"Ey Dâvûd! Beni de, yanına al!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Taş:
"Ben, Yâkub´un taşıyım. Ben -Allah´ın izniyle- Câlût´u, öldürürüm!"
dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Sen, onu, nasıl öldüreceksin?" diye sordu. Taş:
"Ben, rüzgârdan, beni -Câlût´un tolgasına ulaştırıp alnına değdirmesi
için- yardım etmesini isterim ve onu, öldürürüm!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm, onu da, alıp torbasına koydu.[20] İşte, Dâvûd
Aleyhisselâm; böylece, yolda rastlayıp:
"Ey Dâvûd! Bizi al! Câlût´u, bizimle vurup öldürürsün!" diyerek
seslenen üç taşı alıp torbasına yerleştirmişti. [21]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Câlût´la Karşılaşıp Onu Öldürüşü:
Dâvûd Aleyhisselâm, gelince, Tâlût, Yağ Boynuzunu, onun başına koydu.
Boynuzdaki yağ, kaynamağa başladı.
Dâvûd Aleyhisselâm, yağdan, süründü.
Tennûr´u da, vücûdu, doldurdu. [22]
Buna, Şemûyel Aleyhisselâm da, Tâlût ta, İsrail oğulları da,
sevindiler.[23]
Tâlût, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen, Câlût´u, öldürürsen, kızımı, seninle evlendirsem ve ülkemde senin
hükmünü de, geçerli kılsam olmaz mı?" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Olur!" dedi.
Tâlût; atını, zırhını ve silahlarını, Dâvûd Aleyhisselâma verdi.
Dâvûd Aleyhisselâm, ata, bindi. Silahlan, kuşandı.
Biraz gittikten sonra, kalbinde, bir büyüklenme ve onurlanma his
edince, acele, Tâlût´un yanına döndü.
Tâlût´un çevresindeki kimseler:
"Delikanlı, korktu!" dediler.
Dâvûd Aleyhisselâm, gelip Tâlût´un önünde durdu.
Tâlût:
"Sana, ne hal oldu?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bırak beni de, onunla, istediğim gibi, çarpışayım!" dedi.
Tâlût:
"İstediğini, yap!" deyince, at ve silahlarını, bıraktı. Sapanını,
alıp[24] Câlût´a doğru ilerledi.
Câlût: insanların en güçlüsü ve en katı yüreklisi idi. [25]
Başına, ağır bir demir Tolga geçirmiş; irilikte ve güçlülükte benzeri
bulunmayan alaca bir ata da, binmişti. [26]
Câlût, Dâvûd Aleyhisselâmı görünce, Allah, onun kalbine bir korku
düşürdü. [27]
Dâvûd Aleyhisselâma:
"Sen mi, benimle çarpışmak için karşıma çıktın?" diye sordu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet!" dedi.
Câlût:
"Hay oğulcuğum! Köpeğe taş atıldığı gibi, sen de, bana, Sapanla taş mı
atacaksın?!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet! Sen, köpekten de, kötüsün!" dedi. [28]
Câlût:
"Ey genç! Geri dön! Seni, öldürmeye acıyorum!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır! Belki, ben, seni öldüreceğim!" dedi. [29]
Câlût kızdı:
"Sen, artık, hakettin: Ben, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları
arasında bölüştürecek, onlara, yem edeceğim!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bismillah! Belki, Allah, senin etini, vahşi hayvanlarla gök kuşları
arasında bölüştürecek, yem edecektir!" dedi. [30]
Hemen, Torbasından bir taş çıkarıp sapanına koydu. Her taşı, çıkarıp
Sapanına koyarken: "Bu, Atam İbrahimin ismiyle! Bu, Atam İshak´ın
ismiyle!
Bu, Atam İsrail´in (Yâkub´un) ismiyle![31] diyordu. [32] Diğer rivayete
göre:
Torbasından ilk taşı alırken: (Bismillâhi İlâh-i İbrahim = İbrahimin
İlâhı olan Al-lâhın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi.
İkinci taşı alırkan: (Bismillâhi İlâh-i İshak = İshak´ın İlâhı olan
Allah´ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına, yerleştirdi.
Üçüncü taşı alırken: Bismillâhi İlâh-i Yâkub = Yâkubun İlâhı olan
Allah´ın ismiyle!" dedi ve onu, Sapanına yerleştirdi. [33]
Dâvûd Aleyhisselâm, elini, Sapanın içine soktuğu zaman,´[34], koymuş
olduğu üç taşın, bir taş halıne geldiğini gördü.[35]
Yüce Allah, Meleklerine, Vahy edip:
"Kulum Davud´a, yardım ediniz!" buyurdu. [36]
Dâvûd Aleyhisselâm, Sapanına koyup attığı üçüzlü taşla, Câlût´u, iki
gözünün arasından vurdu!
Taş, Câlût´un başını, delip arkasından çıktı. [37] Câlût´u, ölü olarak
yere düşürdü. [38] Ve değdiği, herkesi de, öldürdü. Câlût´un ordusu,
bozguna uğradı. [39]
Tâlût; düşmanına karşı, Allah´ın yardımıyla muzaffer olarak İsrail
oğullarıyla birlikte savaş meydanından ayrıldı[40]
Tâlût, kızını, Dâvûd Aleyhisselâmla evlendirdi. [41] Servetinin
yarısını da, ona, verdi[42]. Mülkünde Onun Mührünü de, geçerli kıldı.
[43]
Başka rivayete göre: Tâlût, yönetimin üçte birini de, Dâvûd
Aleyhisselâma bıraktı.[44]
Tâlût´un
Dâvûd Aleyhisselâmı Kıskanarak Öldürmeğe Kalkışı:
Halkın, Dâvûd Aleyhisselâma meyledip sevgi göstermeğe başladıklarını
görünce, Tâlût´un, kıskançlığı tuttu, onu, öldürmeğe kalktı. [45]
Fakat, Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâmı, onun sû-i kasdinden korudu. [46]
Dâvûd Aleyhisselâm, ona, mukabelede bulunmaktan[47], onun mülkünde ona,
kıskançlık göstermekten kaçındı. [48]
Ona:
"Allah, Davud´a rahmet etsin!
O, benden daha hayırlıdır!
Ben, fırsat bulunca, onu, öldürmeğe kalkıyorum!
Halbuki, o, fırsat bulunca, beni, öldürmekten el çekiyor!" dedirtti.
[49]
Tâlût, en sonunda, yaptıklarına pişman olup Şemûyel Aleyhisselâmın
kabrine giderek tevbe etmiş, oğulları ile birlikte katıldığı savaşta
öldürüldükten sonra, Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarının
yönetimini, tamamı ile ele almış[50], işi, gittikçe, büyümüştür. [51]
Sanıldığına göre: Dâvûd Aleyhisselâmın hükümdarlığı; Rum kralı Dakyanus
ve Eshab-ı Kehf zamanında[52], Keyhusrev b.Syavş´in asrında idi. [53]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
Yüce Allah; Dâvûd Aleyhisselâma saltanat verdiği gibi, Hikmet
(Peygamberlikle, vermiş[54], kendisinde hükümdarlıkla Peygamberliği
birleştirmiş[55], kendisine, semavî kitablardan Zebur´u indirmiştir.
[56]
Dâvûd Aleyhisselâm; İsrail oğullarına kral olduğu zaman, kılık
değiştirip kendisini belirsiz ederek halk arasına karışmayı ve
kendisinin icrâât ve gidişatı hakkında soruşturma yapmayı âdet
edinmişti. [57]
Çarşıda, pazarda[58], gördüğü kimsenin, hemen yanına varır: Ona:
"Dâvûd hakkında ne dersin?" diye sorar, o da, onu öever ve hayırlı
olduğunu söylerdi. [59]
Kendisi hakkında soruşturma yapıp ta, ibâdette, gidişatta ve adalette
hayırlı olduğunu övmeyen bir kimse yoktu. [60]
Dâvûd Aleyhisselâm; böyle, her karşılaşıp sorduğu kimselerden:
"O, kendisi için de, ümmeti için de, Allah´ın, yaratıklarının
hayırlısıdır!" cevabını aldığı[61] günlerden bir günde idi ki[62],
Yüce Allah insan suretine koyduğu bir Meleği, onunla karşılaştırdı. [63]
Dâvûd Aleyhisselâm, onu, görünce[64], âdeti vechile[65], başkalarına
sora geldiği gibi[66], kendisini, ona da, sordu. [67]:
"Şu kral Dâvûd hakkında ne dersin?" dedi. [68]
Melek insan:
"O, ne iyi adamdır! [69] Kendisi ve ümmeti için, insanların
hayırlısıdır! [70]
Ne olurdu, kendisinde olan bir şey de, olmasaydı[71], Kâmil olurdu!"
dedi. [72]
Dâvûd Aleyhisselâm, buna hayret ve merak ederek[73]:
"Ey Allanın kulu! [74] Nedir o şey?" diye sordu. [75]
Melek insan:
"Dâvûd[76], Beytülmal´dan[77], Müslümanların malından[78], yiyor[79],
rızıklanıyor[80] ev Halkına da, yediriyor. [81]
Ne olurdu o, Ev halkına, Beytülmaldan yedirmeseydi! [82]
Keşke, kendisi, elinin emeğinden yeseydi, faziletlerini, tamamlardı!"
dedi. [83]
Bu, Dâvûd Aleyhisselâmı[84] uyarmağa yetti. [85]
Yüce Allah´a:
"Ey Allâhım! Rızkın, en güzeli, hangisidir?" diye sordu.
"Ey Dâvûd! Elinin emeğidir!" buyuruldu. [86]
Dâvûd Aleyhisselâm, hemen geri döndü. [87]
Kendisini ve Ev halkını[88], Beytülmal´a muhtaç etmeksizin[89], elinin
emeğiyle geçindirecek[90] bir geçim yolu ihsan etmesini[91], bir
sanat[92] öğretmesini[93] ve onu, kendisine kolaylaştırmasını[94] Yüce
Allâh´dan diledi. [95]
Yüce Allah da, ona, demiri, hamur gibi yumuşatacak bir kudret ihsan
etti. [96]
Demir; ateşe sokulmaksızın, çekiçle vurulmaksızın, Dâvûd Aleyhisselâmın
elinde mum, hamur ve çamur gibi olur, Dâvûd Aleyhisselâm, onu,
istediği şekle koyardı. [97]
Yüce Allah, ona, zırh gömlek yapma sanatını da, öğretti. [98] Bu, Yüce
Allah´ın, onun için seçtiği bir sanattı. [99] O, böylece, zırh gömlek
yapıcısı oldu. [100]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapanların ilki olduğu gibi[101], onu,
giyenlerin de, ilki idi. [102]
Ondan önce, zırh, gömlek halinde değil, levha halinde yapılır ve
kullanılırdı. [103]
Dâvûd Aleyhisselâm, zırh gömlek yapmağa koyuldu. [104]
Lukman Hakîm, hiç zırh gömlek görmemişti. [105]
Dâvûd Aleyhisselâmı, zırh gömlek yaparken görünce[106], teaccüb etti.
[107]
Bunun, ne olduğunu, bilmediği için, Dâvûd Aleyhisselâma sorup öğrenmeğe
isteklendi ise de, Dâvûd Aleyhisseiâmın onu örüp boşalmasına kadar
susmayı tercih etti, [108] Hikmeti, onu, ona sormasına engel oldu. [109]
Ne ona, ne yaptığını sordu, ne de o, haber verdi.[110]
Dâvûd Aleyhisselâm, kalkıp zırh gömleği, sırtına giyindi ve:
"Savaş eri için, ne güzel bir gömlektir!" dedi.
Lukman Hakîm, onunla, ne yapılmak istendildiğini, öğrenince[111]:
"Susmak, Hikmettir!
Fakat, susanı, pek azdır!" dedi. [112]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gün, Bir zırh gömlek yapar[113], yaptığı[114]
her zırhı, dört bine satar[115], bundan, hem kendisinin, hem ev
halkının geçimini sağlar, hem de, yoksullara ve züğürtlere tasaddukta
bulunurdu. [116]
Rivayete göre: kazancının üçte birini, hemen fakirlere tasadduk eder,
üçte biri ile kendisine ve Ev halkına yetecek geçimlik satın alır, üçte
birini ise, başka bir Zırh yapıncaya ve bir günden o bir güne kadar
tasadduk etmek üzre, yanında tutardı. [117]
Dâvûd Aleyhisseiâmın, hurma yaprağından yaptığı zenbili çarşıya
gönderip sattırarak onun parasıyla geçindiği de, rivayet edilir. [118]
Peygamberimiz Aleyhisseiâmın da, açıkladıkları gibi: Dâvûd
Aleyhisselâm: "Kendi elinin emeğinden başkasını, yemezdi." [119] Dâvûd
Aleyhisselâm; zamanını, üçe ayırmış:
Bir gününü, halk arasında hüküm vermeğe,
Bir gününü, tenhâya çekilip Rabbına ibâdet etmeye,
Bir gününü, kadınlarıyla meşgul olmaya tahsis etmişti. [120]
Diğer rivayete göre: Zamanını, dörde ayırmış:
Bir gününü, kadınlarile meşgul olmaya,
Bir gününü, ibâdete,
Bir gününü, İsrail oğulları arasında hüküm vermeğe tahsis etmişti.
Dördüncü günde ise, İsrail oğullarına hatırlatmada, uyarmada bulunur,
onlar da, ona, hatırlatmada, uyarmada bulunurlar´[121], o, onları,
ağlatır, onlar da, onu, ağlatırlardı. [122]
Dâvûd Aleyhisselâm; her gecenin yarısında uyur, üçte birinde namaz
kılardı.
Gecenin altıda birinde yine uyurdu. [123]
Kendisi, insanların en çok ibadetlisi idi. [124]
Yüce Allah, ibâdet için, ona büyük güc ihsan etmişti[125]
Dâvûd Aleyhisselâm; Allâha ibâdet için, en faziletli vakitleri
araştırırdı.
Nitekim bir gün, Cebrail Aleyhisselâma:
"Ey Cebrail! Hangi gece, efdaldir?" diye sormuş, Cebrail Aleyhisselâm
da:
"Ey Dâvûd! Seher vaktinde Arş´ın titreyişinden başkasını, bilmiyorum!"
demişti. [126]
Dâvûd Aleyhisselâm; bir gün oruç tutar, bir gün, iftar eder´[127],
yılın yarısını, oruçlu geçirirdi. [128]
Çok mütevazı´ idi.
Mescidlere girer, göz ucuyla, İsrail oğullarının halkalandıkları yere
bakar, yanlarına varıp oturur ve:
"Miskîn, miskinlerin aralarında yakışır!" derdi. [129] Dâvûd
Aleyhisselâm, çok ağlardı. [130]´
Yere kapanıp o kadar ağlardı ki[131] otlar, yeşerirdi...
Yüce Allah:
"Ey Dâvûd! [132] Ne istiyorsun[133]
Malını, çocuklarını[134], ömrünü[135], saltanatını[136] artırmamı mı
istiyorsun?" diye Vahy etti. [137]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Yâ Rabb! Beni, yarlığa!" demiş[138] ve yarlıganmıştı. [139]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"İlâhî Ben, Sana, nasıl hakkıyle şükredebilirim ki: Senin nimetin
olmadıkça, Sana, şükretmeye de, güc yetiremem!" dedi.
Yüce Allah, ona:
"Ey Dâvûd! Sana gelen nimetin, benden olduğunu, biliyorsun değil mi?
buyurdu.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Evet yâ Rab!" dedi.
Yüce Allah:
"Ben, bunu, senin tarafından şükür olarak kabul ettim!" buyurdu. [140]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"İlâhî! Saçımın her teli, iki dil olup bütün zaman boyunca gece ve
gündüz, Seni, Teşbih ve Takdis etselerdi, yine, Senin nimet hakkını
ödeyemezdim dedi. [141]
Dâvûd Aleyhisselâm; insanların en çok sabırlısı, en çok uluslusu,
öfkesini en çok yeneni idi. [142]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Mescidi Aksâ´yı Yaptırmağa Teşebbüs Edişi:
Dâvûd Aleyhisselâmın zamanında, israil oğulları, öldürücü bir Taun
hastalığına yakalanmışlardı.
Dâvûd Aleyhisselâm, İsrail oğullarını Beytülmakdis´te bir yere
götürmüş[143] Sahra´nın yerinde durup Taunu, onlardan kaldırmasını,
onların kabullendikleri üç gün kütle halinde ölme cezasından
afvedilmelerini orada Allah´dan dilemiş, Allah da, onun duasını kabul
ederek onlardan ölümü[144] ve Tâûnu kaldırmıştı. [145]
Dâvûd Aleyhisselâm, o sırada, Meleklerin ellerindeki sıyırılmış
kılıçlarını, kınlarına sokarak Sahra´dan, semâya, altun merdivenden
yükseldiklerini görmüş[146], İsrail oğullarına:
"Yüce Allah, size ihsan ve merhamet etti. Ona, şükrünüzü, yenileyiniz!
demişti.
İsrail oğulları:
"Ne yapmamızı, bize emredersin?" diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Allah´ın, size merhamet ettiği şu Kaya´nın üzerini, Mescid edinmenizi,
emrediyorum! [147]
Çünkü, orası, Mescid edinilmeğe lâyık bir yerdir. [148]
Onun içinde siz ve sizden sonrakiler, Allah´ı zikirden uzak
kalmayacaklardır" dedi.
Bunun üzerine, orada bir Mescid yapmak istedikleri zaman, yanlarına iyi
halli, fakir bir adam gelip İsrail oğullarına:
"Benim, bu yerin içinde bir yerim vardır ki, benim, ona ihtiyacım var!
Beni, hakkımdan men etmeniz, size helal olmaz!" dedi. İsrail oğulları:
"Ey kişi!
İsrail oğullarından, şu Kaya üzerinde senin hakkın gibi hakkı olmayan
bir kimse yoktur!
Sen, insanların en pintisi olma ve bu hususta, bizi sıkıntıya sokma!"
dediler. Fakit adam:
"Ben, hakkımı, biliyorum.
Siz ise, hakkınızı, bilmiyorsunuz!" dedi.
İsrail oğulları:
"Rızan ile, gönlünden koparak vermezsen, biz, onu, senden zorla
alırız!" dediler.
Fakir adam:
"Siz buna, Allâhın hükmünde, Davud´un hükmünde bir dayanak buldunuz
mu?" dedi.
Durum, Dâvûd Aleyhisselâma haber verildi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, razı ediniz!" dedi.
İsrail oğulları:
"Ey Allâhın Peygamberi! Orayı, ondan, kaça satın alalım?" diye sordular.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz koyuna satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Ey Allâhın Peygamberi! Bana, biraz artır!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz sığıra, satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Biraz daha artır!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onu, yüz deveye satın alınız!" dedi.
Fakir adam:
"Ey Allâhın Peygamberi! Biraz daha artır!
Sen, bunu, Allah için satın alıyorsun.
Allah ise, Kerîm´dir, pinti değildir!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Haydi, sen de, bir şey söyle, bu hususta bir hüküm ver!" dedi.
Fakir adam:
"Hakkımı, bir zeytun, bir hurma ve bir üzüm bahçesi karşılığında satın
" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Olur!" dedi.
Fakir adam:
"Onu, sen, Yüce Allah için satın al, pintilik etme!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Sen, dilediğini, iste!" dedi.
Fakir adam:
"Sen, Allah katında benden daha şereflisindir.
Onun karşısında, oğluma, yüksek bir duvar yaptır ve onu, altunla,
istersen, gümüşle doldur!" dedi.
Dâvûd Almeyhisselâm:
Bu, kolaydır!" dedi.
Fakir adam, İsrail oğullarına dönüp:
"Bu, o muhlis tevbekârdır!" dedikten sonra, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Ey Allanın Peygamberi! Allah´ın, benim bir tek günahımı bağışlaması,
bana, bağışlanacak her şeyden daha sevgilidir.." dedi. [149]
Mescid-i Aksa arsası hakkındaki başka bir rivayette, fakir adam yerine,
bir genç gösterilir ve hâdise, şöyle anlatılır:
Dâvûd Aleyhisselâm, arsa sahibi gencin yanına varıp:
"Ben, burada, oğluma, Allah rızası için bir Mâbed yapmakla emrolundum!"
der.
Genç:
"Allah, sana, burayı, benim rızam olmaksızın, almanı da, emretti mi?"
diye sorar.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır!" der.
Yüce Allah, Dâvûd Aleyhisselâma:
"Yer yüzünün hazinelerini, senin emrine verdim. Onu, razı et!" diye
Vahy eder.
Bunun üzerine, Dâvûd Aleyhisselâm, gencin yanına gidip:
"Seni, razı etmek için emrolundum.
Sana, bu yerin için, bir Kantar altun!" der.
Genç:
"Kabul ettim ey Dâvûd!
Fakat, sorarım sana: bu yer mi daha hayırlı ve kıymetlidir? Yoksa, bir
Kantar altun mu?" der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hayır! Senin yerin daha hayırlı ve kıymetlidir!" diye cevap verir.
Genç:
"Öyle ise, beni, razı et!" der.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Sana, üç Kantar!" der.
Fakat, genç, artırıldıkça;
"Beni, razı et!" demeye devam eder.
Dâvûd Aleyhisselâm, dokuz Kantara kadar yükseltir.
Yeri satın aldıktan sonra, Mescid´in inşasına başlar, Duvarların
örülmesi bittiği sırada, üçte ikisi yıkılır. [150]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mescidin yapımını tamamlayamadan vefat etmiş ve
tamamlamasını, oğlu Süleyman Aleyhisselâma vasiyet etmiştir. [151]
Kur´ân-ı
Kerimin Dâvûd Aleyhisselâm Hakkındaki Açıklaması :
Dâvûd Aleyhisselâm hakkında Kur´ân-ı Kerim´de şöyle buyrulur:
"Derken (İsrail oğulları) Allanın izniyle, onları (düşmanlarını)
bozguna uğrattılar.
Dâvud da, Câlût´u, öldürdü.
Allah da, ona, saltanat ve Hikmeti (Peygamberliği) verdi ve daha
dilemekte olduğundan da, bazı şeyler öğretti.
Eğer, Allah; insanların bir kısmını, bir kısmıyla önleyip savmasaydı,
yer (yüzü) muhakkak, fesada uğrardı.
Fakat, Allah, âlemlere karşı, büyük fazi (ve inayet) sahibidir." [152]
".....And olsun ki: biz, Peygamberlerin kimini, kiminden üstün
kılmışızdır.
Davud´a da, Zebur verdik.´[153]
"İsrail oğullarından olup ta, küfredenlere, Davud´un da, Meryem oğlu
İsânın da, diliyle lanet olunmuştur.
Bunun sebebi: isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi.
Onlar, işledikleri her hangi fenalıktan birini vazgeçirmeğe
çalışmazlardı.
Gerçekten, yapmakta devam ettikleri (o hal) ne kötü idi!" [154]
"Davud´u ve Süleyman´ı da, (an!)
Hani onlar, ekin (bağ meselesi) hakkında hüküm veriyorlardı.
Hani, kavmin davarı (geceleyin) çobansız olarak ekinin (bağın) içinde
yayılmış (zarar yapmış)tı.
Onların (verdikleri) hükmün biz Şâhidleri idik.
Biz, o(nun fetvası)nı, hemen Süleymana anlatmıştık.
(Zâten) biz, her birine hükm ve İlim vermiştik.
Dağları ve kuşları, Dâvûd ile birlikte Teşbih etmek üzre râm etmiştik.
(Bütün) bunları, yapanlar, biz idik.
Biz, ona, sizin için, sizi, muharebenin şiddetinden korumak için,
giyecek (Zırh) sanatını öğrettik.
Şimdi, siz (bundan dolayı) şükredenler misiniz?" [155]
And olsun ki: biz, Davud´a ve Süleyman´a İlim vermişizdir.
(Bundan dolayı) onlar:
"Bizi, Mü´min kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah´a hamd olsun!
dediler.
Süleyman, Davud´a, Mirasçı oldu.
"Ey insanlar! Bize, kuşların dili öğretildi.
Bize, her şeyden verildi.
Şüphesiz ki: bu, apaçık bir üstünlüğün ta kendisidir" dedi. [156]
"And olsun ki: biz, Dâvûda tarafımızdan bir imtiyaz vermişizdir.
(Dağlara): Ey dağlar! Onunla birlikte Teşbih ediniz! (dedik)
Kuşlara da (bunu, emrettik).
Ona, demiri de (mum gibi) yumuşattık.
"(Bütün bedeni örtecek) uzun Zırhlar, yap! (Onları) dokumada intizamı
gözet!" diye (emrettik)
(Ey Dâvûd Hanedanı!) iyi amel (ve hareketlerde bulununuz!
Çünkü, hakikat, ben, ne yaparsanız, gören´im!" [157]
"(Ey Resulüm!) Onlar, ne derlerse, sabret!
Kulumuzu, o kuvvet sahibi Davud´u, hatırla!
Çünki, o, dâima, (Allâhın rızasına) dönen bir (Zat) idi.
Gerçekten, biz, dağları (kendisine) müsahhar kıldık ki, bunlar,
akşamleyin ve kuşluk vakti, onunla birlikte durmayıp Teşbih ederlerdi.
(Her yandan, ona doğru) toplanıp gelen kuşları da, kendisine râm ettik.
(Gerek o dağlardan, gerek bu kuşlardan) her biri (itâatla ona) dönücü
idi.
Ona, mülkünü de, kuvvetlendirdik.
Ona, Hikmet ve Fasl-ı hitab verdik.
Sana, o davacıların haberi geldi mi?
Hani, onlar, duvardan Mescide tırmanmışlardı.
O vakit, Davud´un karşısına girivermişlerdi de, o, bunlardan, telaşa
düşmüştü.
Korkma! (biz) iki dâvâcı(yız)
Birimiz, öteki(nin hakkı)na tecavüz etti.
Şimdi, sen, aramızda adaletle hükmet, aşın gitme!
Bizi, doğru yolun ortasına çıkar" dediler.
(Onlardan biri):
Şu, benim kardeşimdir. Onun, doksan dokuz dişi koyunu var.
Benim ise, bir tek dişi koyunum var.
Böyle iken, o: onu, bana ver! dedi.
Mücadelede beni yendi.
(Dâvûd):
And olsun ki: o, senin dişi koyununu, kendi dişi koyunlarına (katmak)
istemesiyle, sana, zulm etmiştir.
Gerçekten, (Mallarını, birbirine) katıp karıştıran (ortak)ların çoğu,
mutlaka birbirine haksızlık edendir.
İman edip te, güzel güzel amel (ve hareketlerde bulunanlar müstesna!
"Fakat, bunlar da, ne kadar azdır" dedi.
Dâvûd, sandı ki, biz, kendisine, mutlaka bir azab hazırladık.
Bunun üzerine, o, Rabb´ından setr (ve himaye) edilmesini istedi.[158]
Rükû ile yere kapandı.[159]
(Allâha) döndü.
Biz de, onu, Salih (bir Zat olarak intihab) ettik.
Nezdimizde onun muhakkak bir yakınlığı ve bir akıbet güzelliği vardır.
Ey Dâvûd! Biz, seni yeryüzünde Halîfe yaptık.
O halde, insanlar arasında hak (ve adâlet)le hükm et!
(Hükmünde) hevâ (ve hissiyatına) tâbi olma ki, bu, seni, Allah yolundan
saptırır.
Çünkü, Allah yolundan sapanlar (yok mu?) hisab gününü unuttukları için,
onlara, pek çetin bir azab vardır. [160]
Dâvûd
Aleyhisselâmın Vefatı:
Dâvûd Aleyhisselâm, son zamanlarında, bir gün Yüce Allah´a:
"Yâ Rab! Ömrüm uzadı, yaşım, büyüdü. Bacaklarım, zayıfladı!" diyerek
halini arz etmişti.
Yüce Allah, ona:
"Ey Dâvud! Ne iyidir o kişi için ki, ömrü, uzamış, ve ameli, güzel
olmuştur!" diye Vahy buyurdu. [161]
Dâvûd Aleyhisselâmın hastalığı şiddetlenip ağırlaşınca, oğlu Süleyman
Aley-hisselâma:
"Sen, İlâh´ın olan Rabb´ın tavsiyelerine göre amel ve hareket et!
O´nun, Mûsâ b.İmran´a indirmiş olduğu Tevrat´taki Mîsakları, Ahidleri
ve Tavsiyeleri, koru!" dedi. [162]
Dâvûd Aleyhisselâm, ailesi hakkında son derece kıskançtı.
Dışarıya çıktığı zaman, kapılar, kilitlenir, kendisi, dönünceye kadar,
ailesinin yanına, hiç kimse giremezdi.
Kendisi, yine, bir gün, dışarı çıkmış, kapılar kilitlenmişti.
Zevcelerinden birisi, evin kapısını açıp ta, evin ortasında bir adamın
dikilip durduğunu görünce, kendi kendine:
"Evde, bir kimse var!?
Ev, kilitli olduğu halde, bu adam, eve, nereden girdi?!
Vallahi, Dâvûd, bize, bağırır, çağırır, azab eder!" dedi.
Tam o sırada, Dâvûd Aleyhisselâm da, gelip adamın, evin ortasında
ayakta dikildiğini görünce[163] ona :
"Seni, bu eve, bu vakitte, izinsiz olarak kim soktu?! dedi[164] ve:
"Sen, kimsin?" diye sordu.
Adam:
"Ben, öyle bir kimseyim ki: krallardan korkmam ve hiç bir şey de,
benden imtina´ edemez, korunamaz! [165]
Ben, kralların yanlarına, izinsiz girerim!" dedi. [166] Dâvûd
Aleyhisselâm:
"Öyle ise, sen[167], Vallahi, [168] Ölüm Meleğisin!" dedi. [169]
Adam:
"Evet!" dedi. [170]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Hoş geldin Allah´ın emriyle!" dedi. [171]
"Sen, dâvetci olarak mı? Yoksa, ölüm haberi getirici olarak mı geldin?"
diye sordu.
Ölüm Meleği:
"Ölüm haberi getirici olarak geldim!" deyince Dâvûd Aleyhisselâm:
"Bundan önce[172], ölüme hazırlanmam için, bana, haber göndersen olmaz
mı idi?" dedi.
Ölüm Meleği:
"Ben, sana[173], kaç kereler[174], pek çok kereler[175] haber
göndermişimdir. [176]
Sen, uyanmadın!" dedi.
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Senin, bana gönderdiğin[177] Elçin, kimdi?" diye sordu. [178]
Ölüm Meleği:
"Ey Dâvûd! [179] Baban[180] İşa[181], nerede? [182]
Annen, nerede[183]
Kardeşin[184], nerede?´[185]
Komşun[186], nerede? [187]
Tanıdıkların[188], filan, filan[189] neredeler?" diye sordu. [190]
Dâvûd Aleyhisselâm:
"Onların hepsi[191], öldüler!" dedi. [192]
Ölüm Meleği:
"Bilemedin mi ki[193]: onlar, sana:
Sen de, muhakkak, onlar gibi, öleceksin!" diyen[194], sana, ölüm
nöbetini tebliğ eden[195], benim birer Elçilerimdi!" dedi. [196]
Dâvûd Aleyhisselâm, Mihrabından inerken, Ölüm Meleği, onun yanına
varmış bulunuyordu.
Dâvûd Aleyhisselâm, ona:
"Beni, bırak ta, ya aşağı ineyim, ya da, yukarı çıkayım!" dedi. Ölüm
Meleği:
"Ey Allanın Nebîsi! Yıllar, aylar, yiyecek ve içecekler tükendi artık!"
dedi. Dâvûd Aleyhisselâm, hemen Mihrabın basamaklarından bir basamağın
üzerinde secdeye kapandı.
Ölüm Meleği, onun ruhunu secdede iken, kabzetti.
Dâvûd Aleyhisselâmın vefat ettiği gün, cumartesi günü idi. [197]
Dâvûd Aleyhisselâm, o zaman, yüz yaşında idi. [198]
Dâvûd Aleyhisselâm, yıkanıp kefenlendikten sonra -Süleyman
Aleyhisselâmın emriyle- kuşlar, Dâvûd Aleyhisselâmın cesedini,
kanadlarıyla gölgelediler. [199]
Dâvûd Aleyhisselâmın on dokuz oğlu vardı. Hükümdarlığa, Hikmetine ve
bilgisine ve Peygamberliğine, oğullarından, yalnız Süleyman
Aleyhisselâm vâris oldu. [200]
Ona ve gönderilen bütün Peygamberlere Selâm olsun![201]
Dâvûd
Aleyhisselâma Peygamberimiz Ve Ümmeti Hakkında İnen Vahy:
Rivayete göre: Dâvûd Aleyhisselâma, Peygamberimiz Muhammed
Aleyhisse-lâm ve Ümmeti hakkında şöyle Vahy edilmiştir:
"Ey Dâvud! Senden sonra, Sâdık ve Seyyid bir Peygamber gelecektir ki,
onun ismi: Ahmed ve Muhammed´dir.
Ben, ona, hiç bir zaman kızmam ve o da, beni, hiç bir zaman kızdırmaz.
O, bana âsi olmazdan önce, ben, onun bütün geçmiş ve gelecek
kusurlarını bağışlamışımdır.
Onun ümmeti de, rahmete ermiştir.
Nafilelerden, Peygamberlere verdiklerimin mislini onlara da,
vermişimdir.
Nebilere ve Resullara Farz kıldığım şeyleri, onlara da, Farz
kılmışımdır.
Kıyamet günü, onlar, bana, gelecekler, onların nurları, Peygamberlerin
nurları gibidir.
Kendilerinden önceki Peygamberlere farz kıldığım gibi, her namazda
abdest alıp temizlenmelerini, onlara da, Farz kıldım.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, cünüplükten gusl
etmelerini, onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Hacc etmelerini,
onlara da, emrettim.
Kendilerinden önceki Peygamberlere emrettiğim gibi, Cihadı, onlara da
emrettim.
Ey Dâvud! Ben, Muhammed´i, ve onun Ümmetini, kendilerine verip
başkalarına vermediğim altı hasletle ki;
Yanılma ve unutmalarından dolayı, muâhaze etmemek,
Kasitsiz olarak işledikleri günahlarından dolayı, benden mağfiret
diledikleri zaman, bağışlamak,
Gönüllerinden koparak Âhiretleri için gönderdikleri şeylere, hemen
dünyada, kat kat karşılık vermek, Âhirette de, onlar için katımda kat
kat sevap biriktirmek... suretiyle, bütün Ümmetlere üstün kıldım.
Onlar; kendilerine verdiğim belâ ve musibetlere katlanır: "Bizler,
Allah´ın kullarıyız ve Ona, dönücüleriz!" derler.
Onlar, bana düa ederlerse, yâ acilen veya kendilerinden, kötülüğü
kaldırmak, ya da, kendileri için, Âhirette sevap biriktirmek sûretile,
dualarına icabet ederim.
Ey Dâvud! Muhammed´in Ümmetinden, kim, "Allâh´dan başka ilâh yoktur, O,
birdir, onun şerîki yoktur!" diye şehâdet ve tasdîk ederek bana
gelirse, o, katımda, Cennetimde ağırlanır, ikramımı görür.
Kim de, Muhammed´i, yalanlar veya onun, tarafımdan getirip tebliğ
ettiklerini yalanlar ve Kitabımla alay eder olduğu halde, bana gelirse,
kabrinde onun üzerine azap yağdırır dururum!
Melekler de, onun yüzüne ve arkasına vurur, sonra da, kendisini,
Cehennem´-in en dibine sokarlar..." [202]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.S5, ibn.Kuteybe-Maarif s.21, Taberî-Tarih
c.1,s.247, Hâkim-Miistedrek c.2,s.585.
[2] ibn.Sa´d-Tabakat c.1,s.55, Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek
c.2,s 585, Sâlebi-Arais s.275, ibn.Asakir-
Tarih c 5.S.190, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/179.
[3] ibn.Kuteybe-Maarif s.21, Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek
c.2,s.585, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.19O, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
[4] Sâlebî-Arais s.275.
[5] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, ibn.Esîr-Kâmil
C.1.S.223.
[6] ibn.Kuteybe-Maarif s.21.
[7] Sâlebi-Arais s.275.
[8] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais
s.275, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.19O.
[9] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais
s.275.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/179.
[10] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.219.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/179.
[11] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.219-220.
[12] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[13] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O..
[14] Taberî-Tarih C.1.S.245, Sâlebî-Arais s.270.
[15] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.22O.
[16] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[17] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s220.
[18] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270.
[19] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil
C.1.S.220.
[20] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s. 190-191.
[21] Taberî-Tarih C.1.S.245, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/180-182.
[22] Taberî-Tarih c.1,s.245.
[23] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
[24] Sâlebî-arais s.271.
[25] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271.
[26] Sâlebî-Arais s.271.
[27] Taberî-Tarih d.s.245, Sâlebî-Arais s.271.
[28] Sâlebî-Arais s.271.
[29] Taberî-Tarih C.1.S.245.
[30] Sâlebî-Arais s.271.
[31] Davud Aleyhisselâm, Atalarına aid olan o taşları, onların adına,
düşmana atacağını söylemek istemiştir.
[32] Taberî-Tarihc.1,s.245.
[33] Sâlebî-Arais s.271.
[34] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.191.
[35] Taberî-Tarih c.1 ,s.245, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.55,
Sâlebî-Arais s.271, İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.191, Ebülfidâ-Elbidaye
vennihaye c.2,s.9.
[36] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49.
[37] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.22O
[38] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.55, ibn.Asakir-Tarih c.7,s.49
[39] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.271,272, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.22O
[40] İbn.Asakir-Tarih C.7.S.49
[41] Taberî-Tarih c.1,s.245, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.22O
[42] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49
[43] Taberî-Tarih c.1,s.245, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.
[44] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/182-184.
[45] Taberî-Tarih c.1 ,s.245, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1 ,s.55,
Sâlebî-Arais s.277, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49, Ibn.Esîr-Kâmil
c.1,s.220-221.
[46] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
[47] Taberî-Tarih c.1,s.245-246, Sâlebî-Arais s.272-273, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.221.
[48] Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56.
[49] Taberî-Tarih c.1,s.245-246, Sâlebî-Arais s.273, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.221.
[50] Taberî-Tarih c.1,s.246, Sâlebî-Arais s.274, İbn.Esîr-Kâmil
c.1,s.222.
[51] Mes´udî-Mrucuzzeheb c.1,s.56.
[52] Dineverî-El´ahbar s.18.
[53] Dineverî-El´ahbar s.20.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/185.
[54] Bakare: 251.
[55] Sâlebî-Arais s.275, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Ebülfida-Tefsir
c.3,s.226 Sâlebî-Arais s.275, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Ebülfida-Tefsir
c.3,s.226.
[56] Isrâ: 55.
[57] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir
c.14,s.266, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[58] İbn.lyas-Bedâyizzühûr s.151.
[59] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir c.3,s.483.
[60] Ebülfida-Tefsir c.3,s.527
[61] ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193
[62] Sâlebî-Arais s.278
[63] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, ibn.Asâkir-Tarih
c.5,s.193, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483,
Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[64] Sâlebî-Arais s.278.
[65] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c3,s.282, Nesefî-Medarik
c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[66] İbn.Asâkir-Tarih c.,8.193, Nesefî-Medarik c.3,8.319, Hâzin-Tefsir
c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527, Ebussuud- Tefsir c.7,s.124.
[67] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, ibn.Asâkir-Tarih
c.5.8.193. Nesefî-Medarik c.3,8.319. Hâzin-Tefsir c.3,s.483,
Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[68] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[69] Sâlebî-Arais s.278, Zernahşerî-Keşşaf C.3.S.282, Kurtubî-Tefsir
c.14,s.266, Nesefî-Medarik c.3,8.319, Hâzin-Tefsir, c.3,s.483,
Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[70] ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[71] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerîc.3,s.282, İbn.Asakirc.5,s.193,
Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin c.3,s.483,
Ebülfida-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[72] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[73] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Hâzin-Tefsir
c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124.
[74] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir C.3.S.483.
[75] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih C.5.S.193, Kurtubî-Tefsir
c.14,s.266, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebulfıda-Tefsır C.3.S.527.
[76] Sâlebî-Arais s.278.
[77] Sâlebî-Arais s.278, Kurtubî-Tefsir c. 14,8.266, Nesefî-Medarik
c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c 3.S.527,
Ebüssuud-Tefsir C.7.S.124
[78] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[79] Sâlebî-Arais s.278, İbn.Asakir-Tefsir c.3,s.527, Ebüssuud-Tefsir
c.7,s.124
[80] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[81] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Nesefî-Medarik
C.3.S.319, Hâzin-Tefsir C.3.S.483, Ebülfida-Tefsir, c. 3, s. 257.
[82] Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Ebüssuud-Tefsr c.7,s.124.
[83] Kurtubî-Tefsir C.14.S.266.
[84] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih C.5.S.193, Nesefî-Medarik
c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s 483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527.
[85] Sâlebî-Arais s.278, Hâzin-Tefsir c.3,s.483.
[86] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.91.
[87] Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[88] Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asâkir-Tarih c.5,s.193, Hâzin-Tefsir
c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[89] Sâlebî c.278, Zemahşeri c.3,s.282, ibn.Asakir c.5,s.193,
Fahrurrazi-Tefsir c.25,s.246, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin
c.3,s.483, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124.
[90] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[91] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Nesefî C.3.S.319, Hâzin
c.3,s.483.
[92] Kurtubî-Tefsir c.14, sİ266.
[93] ibn.Asakir C.5.S.193, Kurtubî C.14.S.266, Ebülfida C.3.S.527.
[94] Kurtubî-Tefsir c.14,s.266.
[95] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, ibn.Asakir c.5,s. 193, Nesefî
c.3,s.319, Hazin C.3.S.483, Ebüssuud c.7,s.124.
[96] Sebe´: 10, Taberî-Tarih c.1,s.248, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.56,
Sâlebî-Arais s.278, ibn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Fahrurazî-Tefsir
c.2),s.246, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266,
Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527 .
[97] Sâlebî-Arais s.278.
[98] Taberî-Tarih c.1 ,s.248, Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf
C.3.S.282, İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Fahrurrazî-Tefsir c.25,s.246,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266, Nesefî-Medarik
c.3,s.319, Hâzin-Tefsir c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527,
Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124
[99] Fahrurrazî-Tefsir c.2),s.246.
[100] Hâkim-Müstedrek c.2,s.596.
[101] Sâlebî s.278, İbn.Asakir c.5,s.194, İbn.Esîr c.1,s.223, Kurtubî
c.14,s.267, Hâzin c.3,s.483, Ebülfida-Tefsir C.3.S.527.
[102] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Kurtubî c.14,s.267,
Nesefî-Medarik c.3,s´.319, Ebüssuud c.7,s.124.
[103] Sâlebî s.278, Zemahşerî c.3,s.282, Kurtubî c.14,s.267. Hâzin
C.3.S.483.
[104] İbn.Asakir-Tarih c.5,s.193, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[105] İbn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471.
[106] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.159. İbn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471,
Sâlebî-Arais s.279.
[107] ibn.Abd.Rabbih-Ikdülferîd c.2,s.471, Hâkim-Müstedrek c.2,s.422.
[108] Şâlebî-Arais s.279.
[109] Hâkim Müstedrek c.2,s.422.
[110] ibn.Abd.Rabbih-lkdülferîd c.2,s.471.
[111] Sâlebî-Arais s.279.
[112] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.132, İbn.Abd.Rabbih-lkdülferîd c.2,s,471,
Sâlebî-Arais s.279, Hâkim-Müstedrek c.2,s.423.
[113] Hâkimüttirmizî-Nevâdirül´usûl s. 112, Süyüfî-Dürrülmensûr
C.5.S.227.
[114] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s. 193-194, Kurtubî-Tefsir c.14,s.266,
Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[115] Sâlebî-Arais s.278, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.282, Kurtubî-Tefsir
c.14,s.267, Nesefî-Medarik c.3,s.319, Hâzin-Tefsir C.3.S.483,
Ebüssuud-Tefsir c.7,s.124-125.
[116] Aynı Kaynaklar.
[117] İbn.Asâkir-Tarih c.5,s.194, Ebülfida-Tefsir c.3,s.527.
[118] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.551, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.117.
[119] Buharî-Sahih c.4,s.133, Taberânî-Mûcemüssagîr c.1,s.15,
Deylemî-Elfirdevs c.3,s.27O.
[120] Taberî-Tarih c.1,s.249, Hâkim-Müstedrek c.2,s.586, Sâlebî-Arais
s.279, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.224.
[121]Taberî-Tarih c.l,s.25O, Sâlebî-Arais s.280.
[122] Taberi-Tarih c.1,s.25O.
[123] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.16O, Buharî-Sahih c.4,s.134, Ebû
Davûd-Sünen c.2,s.328, İbn.Mâce-sünen
C.1.S.546.
[124] İbn.Asâkir-Tarihc.5,s.192, Heysemî-Mecmauzzevaid C.8.S.206 .
[125] Taberî-Tarih c.1,s.248.
[126] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.24O, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s. 89.
[127] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.16O, Buharî-Sahih c.4,s.134, Ebü
Dâvûd-Sünen c.2,s.328, ibn.Mâce Sünen C.1.S.546.
[128] Taberî-Tarih c.1 ,s.248, Salebi s.286, İbn.Asakir c.5,s.192,
ibn.Esîr-Kâmil c.1 ,s.223, Ebülfidâ-Elbidayye venni-haye c.2,s.ıo.
[129] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.92, Hakîmüttirmizî-Nevâdirül´usûl s.224.
[130] Taberîc 1 s 248 Mes´ûdî-Murucuzzehebc.1,s.57, Sâlebîs.285,
İbn.Asakir c.5,s. 196, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.223.
[131] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c. 13,s.210.
[132] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[133] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.21O.
[134] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[135] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210.
[136] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[137] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.210, A.b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[138] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.89.
[139] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.21O.
[140] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.91-92.
[141] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.2O9, Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.88.
[142] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.106.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/185-190.
[143] Taberî-Tarih C.1.S.252, Ibn.Esîr-Kâmil d.s.227.
[144] Taberî-Tarih c.1,s.252.
[145] Sâlebî-Arais s.307, ibn.Esir-Kâmil c.1,s.227.
[146] Taberî-Tarih C.1.S.252, Sâlebî-Arais s.307.
[147] Sâlebî-Arais s.307-308.
[148] Taberî-Tarih c.1,s.252.
[149] Sâlebî-Arais s.207-308.
[150] Semhûdî-Vefâülvefâ c.2,s.484-485.
[151] Taberî-Tarih c.1,s.252, Sâlebî-Arais s.308, ibn.Esîr-Kâmil
c.1,s.227.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/191-194.
[152] Bakare: 251.
[153] İsrâ: 55.
[154] Mâide: 78-79.
[155] Enbiyâ: 78-80.
[156] Nemi: 15-16.
[157] Sebe´: 10-11
[158] Ahd-i Atîk´in ikinci Samuel bahsinin 11. babında görülen ve değil
bir Peygamberin, hattâ her hangi namuslu bir insanın bile tenezzül ve
irtikâp etmeyeceği bir kötülüğü, Peygambere isnad eden -yâni hâşâ Dâvûd
Aley-hisselâmın, israil oğulları gazilerinden Oriyanın, karısına göz
dikip onunla temasta bulunması ve Oriyayı, tekrar tekrar savaşlara
sokarak kendisinin öldürülmesini sağladıktan sonra, karısını alması
gibi, Peygamberlik şanile asla bağdaşmayan bir israîliyata bazı tefsir
ve tarihî kitaplarımızda yer verilmesi, ne büyük gaflet ve hatadır.
Hz.Ali; Dâvûd Aleyhisselâm kıssasını, kıssacıların rivayet ettikleri
şekilde kabul ve nakl eden kimseye iki Hadd yâni yüz altmış sopa
vuracağını söylemiştir. (Sâlebî-Arais s.281. Kurtubî-Tefsir c.15,s.185.
Nesefî-Medarik c.3,s.38. Hâzin-Tefsir C.4.S.35, Beyzavî-Tefsir
c.2,s.308, Ebüssuud-Tefsir c.7,s.222)
[159] Secde âyetidir.
[160] Sâd: 17-26.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/194-196.
[161] ibn.Ebî Şeybe-Musannef c.13,s.204.
[162] YâkutnTarih c.1,s.56.
[163] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419 Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.2,s.17 Heysemî-Mecmauzzevaid C.8.S.206-207.
[164] Sâlebî-Arais s.292.
[165] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
C.2.S.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[166] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292,
İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[167] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292,
ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.228, Ebülfida-Elbidaye venniha-ye c.2,s.17,
Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[168] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.2,s. 17, Heysemî-Mecmuazzevaid c.8,s.2O7
[169] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Sâlebî-Arais s.292,
ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.17,
Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7
[170] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228
[171] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.2,s.17, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7.
[172] Sâlebî Arais s.292.
[173] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[174] Sâlebî-Arais s.292, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.228 .
[175] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[176] Sâlebî-Arais s.292, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[177] Sâlebî-Arais s.292.
[178] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[179] Sâlebî-Arais s.292.
[180] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[181] Sâlebî-Arais s.292.
[182] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[183] Sâlebî-Arais s.292.
[184] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[185] Sâlebî-Arais s.292.
[186] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[187] Sâlebî-Arais s.292..
[188] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[189] Sâlebî-Arais s.292.
[190] Sâlebî-Arais s.292 ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[191] Sâlebî-Arais s.292.
[192] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[193] Sâlebî-Arais s.292.
[194] ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[195] Sâlebî-Arais s.292.
[196] Sâlebî-Arais s.292 İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[197] Hâkim-Müstedrek c.2,s.433, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s,17.
[198] İbn.Sa´d-Tabaksat c.1,s.28-29, Taberî-Tarih c. 1,8.252,
Hâkim-Müstedrek c.2,s.586, Sâlebî-Arais s.292, Deylemî-Firdevs
c.3,s.269, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.228, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.2,s.16, Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O6.
[199] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.2,s.419, Ebülfida-Elbidaye vennihaye
c.2,s.17 Heysemî-Mecmauzzevaid c.8,s.2O7..
[200] Sâlebî-Arais s.292 ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.228.
[201] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı
Yayınları: 2/197-199.
[202] Beyhakî-Delâilünnübüvve c.1, s.282-283, Ebülfida-Elbidaye
vennihaye c.2, s.62-63.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları:
2/200-201.
|