Giriş
Milli Mücadele yıllarında Rize, Trabzon Vilayeti’ne
bağlı bir sancak
(liva) idi. Vilayet merkezi ile Rize arasında kurulan düzenli bir kara
posta seferi aracılığıyla muhabere sağlanıyordu (19.
Bu dönemde sırasıyla Faik Bey, Eşref Bey, Esat Bey ve Hurşit Bey Rize
Mutasarrıflığında bulunmuşlardır (2).
Milli Mücadele döneminde, Rize üzerinde Rum-Pontus
ve Ermeni talepleri
ortaya atılmıştır. Ermeniler ve Pontuscu Rumlar Rize’yi Türk
hakimiyetinden ayırmak için, 18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris
Barış Konferansı’na müracaatta bulunmuşlardı. Ancak her iki tarafın
istekleri, Rize sözkonusu olduğu zaman çakışıyordu. Karadeniz
kıyılarında kurulması düşünülen Rum-Pontus devleti sınırlan içinde
gösterilen Rize, aynı zamanda, kurulmaya çalışılan Büyük Ermenistan’ın
yaşayabilmesi için Karadeniz kıyılarında önemli bir çıkış limanı
durumundaydı. Paris’te Rum ve Ermeni heyetleri arasında yapılmakta olan
bu pazarlıkların Türk kamuoyunda duyulması üzerine Rizeliler, alınan bu
kararlara büyük tepki gösterdiler. İşte bu tepki ve Rize Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti’nin çalışmaları yazımızın konusunu oluşturacaktır.
Milli Mücadele
Dönemi
Rizeliler Milli Mücadelenin başlangıcından itibaren,
Mustafa Kemal Paşa
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yanında yer almışlardır. Trabzon
Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin 12 Şubat 1919’da yapılan ilk
kongresinden sonra Mataracızade Mehmet, Mataracızade Hakkı, Lazoğlu
Mustafa, Güvelioğlu Ahmet, Hacıömeroğlu Ahmet, Tuzcuzade Süleyman
Tevfik Beyler Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’nin Rize
şubesini kurdular. Erzurum Kongresi’ne Rize’den Sada-yı Millet gazetesi
sahibi Hemşinli Hoca Necati (Memişoğlu) Efendi ile Davavekili Abaza
Hakkı Bey katıldılar3.
Sivas Kongresi’nden sonra Rize Müdafaa-i Hukuk
Şubesi Başkanlığına
Mehmet Şükrü getirildi4 ise de, Mayıs 1920’den itibaren Mataracızade
Mehmet Bey yeniden Cemiyet başkanı oldu5.
Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İdare Heyetinde görev
alanların bir çoğu
Belediye Meclis üyesiydi. Muhtemelen Mart 1921’de yapılan Belediye
Başkanlığına eşraftan Mataracızade Hakkı Efendi seçildi, belediye
Meclisi üyeliğine ise Ali Reiszade Şeyh İlyas, Lazzade Mustafa, Ak
Mehmetzade Mehmet, Seyr ü Sefain İdaresi acentesi Sofizade Rıza ve
Mataracızade Salih Efendiler seçildiler6. Aynı zamanda Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti üyesi de olan Ak Mehmetzade Mehmet Efendi’nin küçük kardeşi
Hacı İbrahim Ak Efendi, İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane
kaçıran grupta görev almıştı 7.
Son Osmanlı Mebusan Meclisi ve ardından Birinci
Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne Rize’den katılmış olan İsmailzade Osman Nuri (Özgen) Bey’in
Milli Mücadeleye büyük hizmetleri olmuştur. O, 1919 yılı Mebusan
Meclisi Seçimlerinde, Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyesi iken,
“ahalinin arzusuna ve aynı zamanda liyakatine binaen namzed
gösterilmiş”, Heyet-i Temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından
da adaylığı onaylanmıştı. Son Mebusan Meclisi’nin kapaması üzerine
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katılan Osman Nuri Efendi, Mustafa
Kemal’in yakın arkadaşlarındandı ve Sovyet Rusya’dan gelen silah ve
cephanenin Ankara’ya ulaştırılmasında etkin bir görev üstlenmişti8.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Türkiye’nin işgali ve
paylaşılmasına
Rizeliler şiddetle karşı çıkmışlardır. Paris Barış Konferansı’nda Rum
ve Ermenilerin Türkiye üzerindeki istekleri, bütün yurtta olduğu gibi,
Rize’de de büyük tepki uyandırdı. Pontuscu Rumları temsilen Paris Barış
Konferansı’na gönderilen heyetin, Rize’yi muhayyel Pontus devleti
sınırları içine katma teşebbüsleri karşısında, Rize Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti, Nisan 1919’da Sadarete bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta,
hemen tamamının Müslüman olduğu liva halkının “kısmen misafireten
bulunan 10 ilâ 200 Rum’un hakimiyeti altına girmeleri”nin milletlerin
hürriyet ve adalet kaidelerine uygun olmadığı belirtilerek, Türk
idaresinden başka hiçbir devletin idaresinin kabul edilmeyeceği kesin
bir dille ifade ediliyordu9.
Rize’nin Doğu Anadolu’da kurulmaya çalışılan
Ermenistan’a Karadeniz’de
bir mahreç olarak verileceğine dair haberlerin duyulması üzerine, Paris
barış Konferansı ile Fransız Hükümeti ve kamuoyuna duyurulmak üzere
Trabzon’daki Fransız Siyasi Mümessiline bir protesto metni verildi. Bu
yazıda, Rize’nin Türk vatanından ayrılamayacağı belirtilerek
gazetelerin, “Ermenilerin mikdarlarıyla bir istihza teşkil eden
Ermenistan hudud-ı mevhumesini göstermeğe kadar” işi ileri götürmeleri
karşısında bu uğraşının sonuçsuz kalacağı, özetle, bazı kanıtlara
istinaden savunuluyordu.
Bu muhitte ne Ermenilerin, ne de başka bir milletin
tarihi hakkı
yoktur; tarihin bilinen devirlerinden beri buraların sahibiyiz.
Rize’nin bugünkü nüfusu 225 bin olup, bunun yalnız 54’ü Rum’dur.
Muhitimizde ne biz ne de ecdadımız hiçbir Ermeni’nin yaşadığına şahit
olmamıştır. Bu sebeple Ermenilerin herhangi bir hak iddiasında
bulunmaları mantıksızlık, yalan ve iftira hırsıyla açıklanabilir. Kesin
tarihi hakikatler muvacehesinde, memleketimizin hakiki sahipleri biz
olduğumuzdan, ezelî olan bu tasarruf hakkımıza Ermenilerin iştirak
etmelerine maddî ve manevî imkan yoktur. Barış Konferansında, bunun
aksine bir karar verildiği takdirde, öz anayurdunu müdafaa etmek kesin
kararlılığıyla meydana atılacak bizlerin akacak masum kanlarının,
mazlum bütün milletlerin hürriyetlerini geri almaları için daha büyük
bir insaniyetçi inkılâba fırsat vereceğini bilmekteyiz. Umumî Harp
dolayısıyla değişen dünya düzeninde ve bu yüzyılda artık milletlerin
esareti bir düstur halinde tanınmayacaktır. Şunu da belirtmeliyiz ki,
“Merhamet dilenmiyoruz, hakkımıza tecavüz edilmemesini taleb ediyoruz”.
Gazetelerde yer alan Rize’yle ilgili bu hususlar Barış Konferansı’nın
gündemine alınmış ise, “bu ciheti hakkımıza istinaden protesto” ile
Türk İdaresi ve vatanına sonsuz sadakat, samimiyet ve sarsılmaz
bağlılığımızın ihlali suretiyle tarihi ve milli haklarımıza tecavüz
edilmemesini Barış Konferansı’dan taleb ediyoruz 10.
Yine aynı günlerde günlerde îstikbal’de yayınlanan
bir okuyucu
mektubunda, Paris Barış Konferansı’nda, Of’tan Batum hududuna kadar
olan yerlerin Ermenilere verilmesinin kararlaştırıldığından
bahsedilerek, bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığı ifade ediliyordu.
Rize’nin bugünkü genel nüfusu içinde bir tek Ermeni olmadığı gibi,
geçmişte de buraya Ermeni’ler yerleşmemişlerdi. “Öz Türk havalisi” olan
Rize’nin “adalet” adına Ermenilere peşkeş çekilemeyeceği, aksi takdirde
İzmir’de olduğu gibi burda da bir çok kan akacağı belirtiliyordu. Yine
aynı mektupta birkaç yıl önceki Rus işgali kasdedilerek, “Rize’nin
halkı muhaceretin bıraktığı acı hatıraları nisyan-ı ibzaya gömmeye
uğraşıp dururken yeni baştan bütün bu halkın uçuruma sürüklenmesine,
idam kararının takririne bais olan makul bir sebep acaba nedir?” diye
sorulduktan sonra, İzmir’de Yunanlıların uygulamaktan çekinmedikleri
facialar ve döktükleri Müslüman kanlan “elbette bir zaman gelecek
Yunanlılara zehir olacaksa”, Rize de “Ermenistan nevzadının kalbgâhına
dayanan bir hançer olacaktır” şeklinde kararlı bir ifadeye yer
veriliyordu 11.
Rize’nin Ermenilere bırakılacağına dair şayialar
Artvinlilerin de
tepkisine yolaçtı. Trabzon’da yayınlanan İstikbal gazetesine Artvin’den
gönderilen bir mektupta, Rize’yi Ermenilere mahreç olarak vermek
isteyenlere karşı şu sorular yöneltiliyordu: Rize’de Haçin veya Karabet
isminde bir Ermeni vatandaş ve hemşehrimizin bugün ve geçmişte
mevcudiyetini görüyor ve hatırlıyor musunuz? Rize’nin geçmiş ve yakın
tarihini biliyor musunuz? Bir milletin siyasi ve iktisadi inkişafı için
diğer bir milletin hayati varlığına son vermek düsturlarınıza,
kitabınıza uyuyor mu? Masa üzerinde verilen hükümlerin Rize’nin sahil
ve sarp dağlarında uygulanabileceğine kanii misiniz? Rize’nin
Ermenilere sizin zannettiğiniz kadar kolay teslim edileceğini mi
tasavvur ediyorsunuz? Yazının sonu, “Hak daima hakkındır. Ne büyük
Ermenistan, ne de Pontus hayalleri ve ne de verilen kararlar
dosyalarınız meyanında tarihten gülünç bir kıymeti haiz vesâik-i şer ve
fitneden başka birşey olamaz. Efendiler uğraşmayınız!” sözleriyle
tamamlanmaktaydı 12.
Milli Mücadele döneminde Rize’de bir çok miting
yapılmıştır. Erzurum’da
Onbeşinci Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın, “İstanbul’un
işgali münasebetiyle her yer gibi Trabzon’da da mitingler yapılması ve
İzmir gibi elim bir akıbete duçar olmaması için halkın tenvir ve irşad
olunması”nı istemesi üzerine, Trabzon’da Üçüncü Fırka Komutanı Rüştü
Bey 24.3.1920 tarihli cevabında, Trabzon Vilayetine bağlı Rize ve
Giresun’da halkın”her türlü fedakârlığı ihtiyara azimkar bulunmakta
olduğu”nu bildirmişti 13. Rize ve çevresinde daha ilk
günlerden itibaren
yapılan mitinglerle, Milli Mücadele heyecanı canlı tutulmaya çalışılmış
ve yurdun haksız işgaline karşı halkın protestosu İtilaf Devletlerine
iletilmişti.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinin yıldönümü
münasebetiyle 15
Mayıs 1920’de, Belediye ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin öncülüğünde bir
miting yapıldı. Miting Heyetinde Belediye Başkanı Hakkı, Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Başkanı Mehmet, Müftü Mehmet Hulusi, eşraftan Osman,
tüccardan Ahmet ve İdare Meclisi üyesi Ahmet bulunuyordu.
Rize’de “binlerce ahalinin iştirakiyle” düzenlenen
mitingde, herhangi
bir sebep olmadığı halde, Wilson Prensipleri’ne aykırı bir şekilde
“Anayurdumuzun en kıymetdar bir kısmı olan İzmir’in pek vahşiane ve
kanlı bir surette Yunanlılar tarafından işgal edildiği ve Yunanlıların
bu işgal esnasında İzmir ve mülhakatındaki kardeşlerimizin mal, can ve
ırz ve namusları gibi her türlü mukaddesatlarına icra ve temadi
ettirmekte oldukları” İzmir faciası kınanmıştı.
Miting sonunda hazırlanan bildiride, Yunan işgal ve
vahşetinin protesto
edilerek canilerin cezalandırılmaları ve İzmir ve çevresinin tahliyesi
taleb ediliyordu. Sebepsiz yere İzmir’i işgal eden Yunanlıların
yaptıkları cinayet ve barbarlıklar, herkesçe bilinmesine rağmen,
bunların İtilaf Devletlerince cezalandırılmayıp, yapılanlara karşı
kayıtsız kalınması ve hatta Yunanlıların bu devletlerin sorumluları
tarafından himaye görmeleri protesto ediliyordu. Bildirinin dördüncü
maddesinde “Öz anayurdumuz olan İzmir’in bir an evvel tahliyesi için
millet her fedakârlığa hazır bulunduğundan tedabir-i acile ve
kat’iyyenin ittihaz buyrulması” istenerek alınan kararlar Türkiye Büyük
Millet meclisi’ne gönderildi14.
Sevr Antlaşması’nın imzalanması da Rize’de büyük
tepki uyandırdı. 27
Ağustos günü, “pek ağır ve elim şeraitle Türkiye’de hayat ve istiklâl
bırakmayan... muahede-i sulhiyye nâmı verilen paçavranın protestosu
için” onbin kişinin katıldığı bir miting yapıldı. Miting sonunda
hazırlanan protesto bildirisi, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Mehmet,
Miting Heyeti Başkanı Lazzade Mustafa, Belediye Başkanı Hakkı, ulemadan
Nuh, Hasan, Miting Heyeti Başkanı Lazzade Mustafa, Belediye Başkanı
Hakkı, ulemadan Nuh, Hasan, Ali Rıza; Miting tertip heyetinden İsmail,
Mustafa ve İlyas Beyler tarafından imzalanmıştı.
Bildiride, Wilson Prensiplerine, özellikle
Türkiye’yi ilgilendiren
Onikinci maddeye, atıfta bulunulduktan sonra şöyle denilmektedir:
“Muahadeyi Türkler namına imza eden üç serserinin Türklükle ve bu
vatanla alâka ve münasebetleri yoktur. Bunları imzaya sevkeden birkaç
hain-i vatan da millet tarafından verilmiş hiçbir vekalet ve sıfât-ı
resmiyeyi haiz değillerdir. Şu halde mezkûr muahedeyi milletimiz ve
vatanımızla hiçbir münasebeti olmadığı için ke-enlemyekün addediyoruz.
Bu hususa müteallik ve milletin arzusunun tamamiyle kefil olan Büyük
Millet meclisi’nin daha evvelce ilân ettiği karara sadakatle vatan-ı
hamimizi kurtarıncaya kadar vatan ve İslamiyet nâmına dahil olduğumuz
muahedeyi sonuna kadar devam etmeyi azim ve imanımızı bu kere misak-ı
umumî-yi millîyi tevsik ederiz.”
Bildirinin sonunda, yaşamak hakkımız ve milli
bağımsızlığımızın tamamen
teminine kadar bilimum mağdur ve mazlum milletlerle müştereken yağmakâr
ve emperyalist canavarlara karşı mücadeleye devam hususunda Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin bütün arzu ve kararlarına bağlı oldukları
bildiriliyordu15.
Rize ve çevresinde halk Milli Mücadele’nin başarıya
ulaşması için aynı
heyecanla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve ordularını desteklediler;
muhtelif zamanlarda cephelere gönüllü kafileler gönderdiler. İnönü
Savaşlarının başladığı günlerde, Rize’nin teşkil ettiği ikinci gönüllü
kafilesi Ordu ve Samsun üzerinden Ankara’ya uğurlandı16.
Kazanılan her zafer, kurtarılan her vatan toprağı
Rize’de büyük sevinç
ve heyecan uyandırdı. Ardahan’ın anavatana katılması dolayısıyla Rize
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir
kutlama telgrafı gönderildi17. Aynı
şekilde Artvinliler de, Ermeni ve Rumların Rize’yi kendi
hakimiyetlerine alma teşebbüslerine şiddetle karşı çıkmışlardı.
Rize’deki Milli Mücadele heyecanı kısa sürede
Artvin’de de yayılmıştı.
1921 yılının başlarından itibaren Ardanuç, Şavşat, Murgul ve Borçka’da
“ahalinin şiddetli arzu ve temayülatı üzerine” Müdafaa-i Hukuk
Cemiyetleri kuruldu. Artvin ve ilçelerinde halk “payansız bir sürür ve
neşata müstağrık olunarak Büyük Millet Meclisi’nin temadi-i şevket ve
muvaffakıyatı için camilerde” samimi dualar yapmaktaydılar18
İkinci İnönü Zaferinin yıldönümü münasebetiyle, İnönü Meydanında
yapılan mitinge binlerce kişi katıldı19.
1922’de İzmir’in işgalini telin ve protesto etmek üzere, yine İnönü
Meydanında bir miting düzenlendi. Numune Mektebi Müdürü yaptığı uzun
konuşmasını “İzmir Türktür Türk kalacaktır” sözleriyle bitirmişti.
Artvin Müdafaa-i Hukuk Reisi Hasan Bey’in ifadesiyle mitingde,
“İzmir’in hatırasıyla pek müteehheyyic bulunan halk Misâk-ı Millî
dairesinde şerefli bir sulhe nail oluncaya kadar uğraşacaklarını ve tek
bir nefer kalıncaya kadar gayret edeceklerini ahd ü peyman ederek
Garbın ihtirasatına protestolar yağdırılmış hükümet-i meşruamızın şanlı
ordumuzun muzafferiyetlere ermesine dualar ifa kılınmıştır.”20
Sonuç
Milli Mücadele, Türk milletinin maddi ve manevi
bütün varlığıyla
çalışması sonucu kazanılmıştır. Başlangıçta çalışmalarını yerel
kurtuluş çareleri ve muhtemel tehlikeler çerçevesinde sınırlandıran
Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde
Misâk-ı Millî’deki hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için daha kapsamlı
bir çalışma içerisine girmişlerdir. Rize’de de önce yerel tehlikeler,
ardından Türkiye’nin işgal ve paylaşılmasına yönelik her türlü
faaliyetlere karşı protesto ve mitingler düzenlenmiştir. Bu mitingler
“Kuva-yı Milliye Ruhu”nun ve milli birliğin sağlanmasında önemli bir
etken olmuş ve halkın topyekün Milli Mücadeleye katılmasını sağlamıştır.
Milli
Mücadele’nin kazanılmasından sonra Gazi Mustafa Kemal Paşa
Rizelilerin hemşehriliğini kabul etti:
“Muazzez Rize Sancağı vatandaşlarım arasında bana
bir hemşehrilik
mevki’i ayrılmış olmasını tebliğ eden telgrafnamelerini en samimi bir
his ve haz ile okudum. Milletin kitle-i umuîyesinin iştirak ve hareketi
ile istihsal olunan filhakika pek büyük muvaffakiyetlerin kıymeti
bilhassa muhit-i vatanda onlara müteveccih takdirat ile taayyün ve
teali eylemek emr-i tabii bulunduğundan güzel Rize’nin muvaffakiyat-ı
milliye dolayısıyla hakkımdaki teveccüh ve muhabbetini o vatanperver
halkın tecelliyat-ı hamiyyetine saf ve beliğ bir numune olarak telakki
ettim. Ve bu itibar ile tezahürat-ı vaka’yı büyük bir fahr ve takdir
ile karşılayarak iblâğına tavassut buyurduğunuz arzu-yı umumîyi
memnuniyetle kabul ettim. Muazzez Rizeli hemşehrilerimi derin iştiyak
ile selamlarım efendim.”21. Yenigün, 29 Nisan 1923, 1165-788.
Doç. Dr. Mesut
Çapa
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ
DERGİSİ,
Sayı 39, Cilt: XIII, Kasım
1997
1
Her hafta Pazartesi günleri Trabzon’dan hareket eden posta arabası,
gündüzleri seyretmek şartıyla Trabzon-Sürmene arasını sekiz ve
Sürmene-Of- Rize arası sekiz saat olmak üzere, toplam onaltı saatte
tamamlıyordu. “Posta Telgraf Başmüdüriyetinden” İstikbal, 11 Mart 1921,
247.
2 Bkz., İstikbal, 13 Nisan 1921, 276; 5 Mayıs 1921,
295; 20 Eylül 1922,
715; 4 Eylül 1923, 1003.
3 Mahmut Goloğlu, Milli Mücadelede Trabzon ve
Mustafa Kemal Paşa,
Trabzon 1981, s. 17,29.
4 Goloğlu, a.g.e., s.34
5 Rize’de 27 Nisan 192O’de yapılan miting
bildirisinde Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Reisi olarak Şükrü imzası bulunurken, İzmir’in işgalinin
yıldönümü münasebetiyle yapılan 15 Mayıs 1920 tarihli mitingde
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Mehmet imzası vardır. 1921 yılında Rize
Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti “Heyet-i Merkeziye Reisi” Mataracızade Mehmet,
üyelerden ikisi ise, Lazzade Mustafa ve Ali Reiszade Şeyh İlyas
Efendiler idi. Bkz., İstikbal, 27 Nisan 1920, 133; 19 Mayıs 1920, 139;
1 Nisan 1921,265.
6 “Rize Beledi İntihabı da Neticelendi”, İstikbal, 7
Mart 1921, 243.
7 İlyas Sami Kalkavanoğlu, Milli mücadele
Hatıralarım, İstanbul, 1957,
s.18. Milli mücadelede İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve cephane
nakliyatını temin eden guruptaki Rizelilerin isimleri ve
kahramanlıkları için bkz., s. 11-12, 16-17 vd.
8 Kâzım Karabekir, İstiklal Harbimiz, İstanbul 1988,
s.365; Goloğlu,
a.g.e., s.17, 29, 34-35; Sabahattin Özel, Millî Mücadelede Trabzon,
Ankara 1991, s.210; Kalkavanoğlu, a.g.e., s.28; Yurt Ansiklopedisi,
C.9, s.6361-6362.
9 Özel, a.g.e., s.67, 268-269.
10 Bu protesto yazısını Rize Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti Başkanı Şükrü,
Belediye Başkanı Hakkı, Ticaret Odası Başkanı Osman; ulemadan İsmail
Hakkı, Yusuf Ziya, Mehmet Ali, İbrahim, Muharrem, Hacı Sabit, Ali Rıza
Osman, Hacı Recep; eşraftan Osman, Hafız Sabri, Süleyman, Mehmet
Cevdet, Hüseyin, İbrahim, Emin ve Hakkı imzalamışlardı. İstikbal, 27
Nisan 1920, 133. Trabzon Vilayet Salnamelerindeki bilgiler de Rize’de
çok az sayıda Rum ve Ermeni bulunduğunu göstermektedir: 1313 (1895)
Trabzon Vilayeti Salnamesine göre Rize’de 689 Rum ve 137.738 Müslüman
nüfusa karşılık hiç Ermeni yoktu; 1316 (1900) tarihli Vilayet
Salnamesinde 855 Rum, 44 Ermeni ve 149.264 Müslüman nüfus
görülmektedir; 1319 (1903) tarihli salnameye göre ise, 20 Ermeni ve
918Ruma karşılık 158.295 Müslüman nüfus bulunmaktaydı. Mesut ÇAPA,
Pontus Meselesi, Trabzon ve Giresun’da Milli Mücadele, Ankara 1993, s.
106-108.
11 İstikbal, 1 Mayıs 1920, 134.
12 İstikbal, 16 Mayıs 1920, 138.
13 ATAŞE Arşivi, Kls. 324, Ds. 6-A, Fh.99.
14 “İzmir İşgalinin Sene-i Devriyesi”, İstikbal, 19
Mayıs 1920, 139.
15 “Rize’de Miting”, İstikbal, 1 Eylül 1920,
168.
16 Ocak 1921’de Ordu’ya gelen gönüllü kafilesine,
Müdafaa-i Hukuk
Cemiyeti tarafından yemek ve sigara ikram edildi. Kafile üç saat sonra
Samsun’a hareket etti. “Rize’nin İkinci Gönüllü Kafilesi”, İstikbal, 2
Şubat 1921,215.
17 Rize Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkan Vekili
Mustafa imzalı
telgrafta, “büyük azmimizle mücehhez iken düşman kirli ellerinin bizden
ayırdığı sevgili topraklarımızın da yakında anavatanın bağrında
toplandıklarını görmekle cümleyi dilşad etmesini Cenab-ı Hak’tan
temenni ederiz” deniliyordu. “Rize’den Telgraf, Hakimiyeti Milliye, 27
Şubat 1921, 119.
18 “Artvin’de Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı”, İstikbal,
14 Nisan 1921, 277.
19 Miting Heyeti Reisi Mahmut Mithat Bey idi. Numune
Mektebi Müdürü Ali
Rıza Bey yaptığı vatanperverane konuşmasında “Halk böyle bir mütarekeyi
kendilerine zillet telakki ettiklerini, hükümet-i meşruamızın,
ordumuzun harikaları ile mütenasib şanlı bir sulhu görmek
istediklerini, aksi takdirde tek bir Türk kalıncaya kadar ölmeğe amade
olduklarını ahd ü peymân etmişlerdir.” demiştir. “Artvin’de Büyük
Miting”, İstikbal, 6 Nisan 1922, 578.
20 “Artvin’de Miting”, İstikbal, 31 Mayıs 1922, 616;
Büyük Taarruzun
kazanılması üzerine 13 Eylül 1922 günü Artvin’de Hükümet Konağı önünde
yapılan mitingde heyecanlı bir konuşma yapan Mutasarrıf Talat Bey,
“ordu demek millet demektir. Bugünkü zaferi doğuran başlıca saik
milletin hakimiyetidir.” demiştir. “Zafer Günleri”, Yeşil Yuva, Sayı:
4, 1 Teşrin-i sani 1338, s.2.
21 Yenigün, 29 Nisan 1923, 1165-788.
|