Hemşin
Hemşin Tarihi

Tarihi geçmişi itibarıyla Hemsin yöresini "Rize ve Çevresinin tarihi" içerisinde ele almak gerekmektedir. M.Ö. ki dönemlerde Rize ve çevresinde çeşitli kavimlerin yaşadığı; yörenin zaman zaman değişik kavimlerin yönetiminde kaldığı bilinmektedir.

M.Ö. 63'te Roma imparatorluğu egemenliğine girmiştir. Roma imparatorluğunun bölünmesi ile Rize ve çevresi Bizans Yönetimi sınırları içerisinde kalmış tır. Bizans döneminde Rize'nin iç kısımlarında Alon, Kıpçak ve Kuman adlı Türk boylan yerleşmiştir. Bu Türk boyları içerisinde M.5. 623 yıllarında Hamam Beğ idaresinde bugünkü Hemsin yöresinde bir Oğuz Oymağı da bulunuyordu. Adı geçen bu Türk oymağı, daha önce Oğuz- Türkmen-Partlı/Arşaklı Devletini ku ran 1. Arsak (M.Ö. 250 - M.Ö 247) tarafından Ma-nua idaresinde bir ön kuvvet korucu olarak Amadan-Mamadan bölgesine yerleştirilmişti. Uzun süre Amadan-Mamadan yöresini kendilerine yurt edinen bu Türk oymağı, daha sonraları Sasaniler'in yoğun din baskılarına ma-hruz kaldılar. Mecusi (Ateşe tapan) inancına sahip Sasaniler'in bu dine geçmeleri için zorlamaları üzerine, Bu yörede tutunamayacaklarını anlayınca 623 yıllarında Hamam Beğ idaresinde Rize yöresine göçüp "Danpur" denilen yıkık kasabayı imar ettiler. Yeniden imar ettikleri bu beldeye beylerinin adına izafeten "Hamama Şen (Hamama Bad/ Hamamın Şenlendirdiği) " adını verdiler. Bu Türkçe ad zamanla Hemşen/ Hemsin biçimine girerek günümüze kadar geldi.

Tarihi kaynaklardan Hemşinliler'in atalarının Ha-madan/ Hemedan'dan ayrıldıktan sonra Kars- Göle dolaylarına yerleştikleri; sonradan Acaristan ve Çoruh bölgesine inerek Çoruh'u karşıya geçtikleri ifade edilmekte ve Bizans kralı 6. Kostantin tarafından şimdiki Hemsin yöresine yerleştirildikleri belirtilmektedir.
Ayrıca Osmanlı vergi defterinde Hemşinliler için; "Muselmanı Kadım" yanı: 1461 Osmanlı Fethi öncesi eski müslümanlar ifadesini kullanılması da bu duru mu doğrulamaktadır. Akkoyunlu Türk Devleti zama nında (1350- 1502) Rize'nin güney kesiminde yer alan Hemşin'e birçok Türk boyu yerleşmiştir. Aşağı Çamlıca (Viçe) ve Molaveyis (Ülkü) köy de bulunan Koç tıeykeleri bu yörelerdeki Türklüğ'ün bariz delille ridir. Benzeri koç heykelleri doğu Anadolu ve Azer baycan gibi diğer Türk bölgelerinde de bulunmakta dır. Koyun ve koç heykelleri ortaasya Türk kültürün den kaynaklanmaktadır.

Türkler göçüp yerleştikleri yerlerde ölen ilk ata larının mezar taşlarına taştan oyulma koç heykeli dikerler, bu bir Türklük geleneğidir.

1461 yılında Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'un fethi ile birlikte Rize ve çevresi de Osmanlı toprakları-na katılmıştır. 1486 ve 1534 tarihli Trabzon sancağı Mufassal Tapu tahrir defterlerine göre bölgenin mer-kezi yönetime bağlandığını görüyoruz. Bu kayıtlara göre Kaza-i Hemşen'e (Hemsin Kazası) bağlı 34 köy bulunuyordu. Hemsin kazasının; Hemsin, kara Hem-sin, Eskanos(Senos- Kaptanpaşa) olmak üzere üç nahiyesi vardı. 1536 tarihinde yapılan yeni bir idari tak-simatla Hemsin, ispir sancağına bağlanmıştı.

1600 tarihli kaynaklarda da bu sancağa bağlı olduğu görülür. 1753 ve 1831 tarihli tapu kayıtları ile ilgili belgelerde de Hemsin kazasının Trabzon sancağına bağlı olduğu yazılmaktadır. 1836 yılında yapılan yeni bir taksimatla Atina (Pazar) ilçe, Hemşin'de Pa-zar'a bağlı bir nahiye olur. Daha sonra 1856-1857 yıllarında Hemşin'in kaza olduğu bilinmektedir. An-cak 1878 yılında Berlin Antlaşması ile yapılan yeni bir idare düzenleme ile Çoruh iline bağlı bir bucak; 1904 tarihinden sonra da Trabzon'a bağlı olduğu görülmektedir.

05.03.1916 tarihinde Rus işgali sonucunda Hemsin, Batum Sancağı'na bağlı olarak yönetilmeye başlanmıştır. 15.08.1918 tarihinde Rus işgalinin kaldırılması sonucunda da Hemsin tekrar Osmanlı impa-ratorluğu yönetimine girmiştir.

Cumhuriyet dönemi ilk idari taksimat 20.04.1924 tarihinde yapılmış; yapılan bu taksimatla Hemsin tekrar Pazar'a bağlı bir bucak olmuştur.

Son olarak 09.05.1990 tarih ve 3644 sayılı kanunla Hemsin yenidin ilce olarak kurulmuş; 19.08.1991 tarihi itibariyle teşkilatlanmaya başlamıştır. Böylece 133 yıl sonra Hemsin ilçe olma statüsüne yeniden kavuşmuştur.

Yöremiz tarihi ile ilgili değerli araştırmaları olan Prof. Dr. Fahrettin KİRZİOĞLU Hemşin'den bahseder-ken Orta Asya Türklerinden kalan bir boyun hatıra sini taşıyan 14 Asırlık (Hem-şen) adının yalnız başına bile; Anadolu'nun Karadeniz dağlarının denize bakan eteklerinden islamiyet'ten önceki Türklük varlığını tanıtacak güzel bir vesika mahiyetinde olduğunu ifade etmektedir. Yaşayış bakı-mından yarı göçebe bir hayat süren Hemşinliler'in Oğuzlar'ın yazı dilinin bozuk bir lehçesi ile konuştukları bir gerçektir. Hemşin'in başlangıçta esas yerleşim merkezi: Fırtına deresinin yukarı kesimlerinde yer alan Baş Hemsin, Aşağı Hemsin ve Kale-i Balâ'dır. Ancak zamanla nüfusun artması ile önce Rusya içlerine daha sonra da Türkiye safında gurbet hayatına atıldıkları görülür.

Hemşinliler'in Anadolu'ya ilk gelen Türkler'den olup halen Dede Korkut dilini konuştukları bir gerçektir. Nitekim, Prof. Dr. Laszla KASONYİ türanit (Türk) tipini Doğu Karadeniz'de ilk çağlardan beri mevcut olduğunu ifade etmektedir. Hemsin Dil yapısı incelendiği zaman Türk dilinin en sağlam kaynağı sayılan Divan-i Lügat-it Türk'deki mecvut birçok Türkçe sözlerin halen Hemşinliler'in günlük konuşmalarında yer aldığı görülmektedir. Kaşgarlı Mahmut tarafın-dan 1072-1074 yıllarında derlenen Divan-ı Lügat-it Türk'ün tercümesinde geçen "EMŞEN" kelimesinin kuzu derisi kürk yapılan deri anlamına geldiği görül-mektedir. Deriden yapılmış kürk giyen, kabile boy başkanlarına izafetten Hemşen'li deyiminin ortaya çıktığıda ifade edilmektedir. (Hemsin isminin Hemşen kelimesinden ortaya çıkmış olabileceği kuvvetli bir ih-timaldir). (H harfini) Bu kelimenin yer almaması, Çağatay Türkçe'sinde (H) harfinin bulunmamasından kaynaklan maktadır. "EMŞEN" kelimesinin Anadolu Türkçe'sinde "HEMŞEN" olarak geçmesi de doğaldır.

Bu gün Hemşinliler'in gelenek ve göreneklerin-den halen varlığını sürdüren birçok adetler Orta As-ya'dan başlayıp iran üzerinden devam eden ve Doğu Karadenizin iç kesimlerinde noktalanan tarihi yolculu-ğun birer delili olarak durmaktadır. Örneğin; eskiden Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılan "Vartivor" eğlenceleri şimdi aynı ihtişamıyla Hemsin yaylalarında devam etmektedir. Horasan kuşağı ve Farsça Puşiş (Örtülecek Şey) kelimesinden gelen "Püşi" ise; kendi-ne has bağlama biçimi ile Hemşinliler'in hayatında; Orta Asya, Hemedan ve Anadolu hatmin çok güzel bir hatırası olarak varlığını sürdürmektedir.

Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi

Hemşin Yaylalarından Deyişler
Evımın arkasından
Araba geçmeyecek
Soylemışım yarıma
Sıgara içmıyecek
Duman dağın üstünde
Esıyor serin serin
Şımdı benım sevdığım
Ah çeker derin derin
Kırat aldı gidiyor
Evin hartumasını
İnsan ele veriri mi
Sevduğum sevdasını
Gürgen seni tanırum
Ormanda fidan iken
Korkma benim sevduğum
Ben senin sevdan iken
Kara çamın dalları
Neden meyve vermiyor
Sevenler kavuştuda
Felek bizi görmüyor
Elevit'in başına
Duman gelir oturur
Korkuyorum sevduğum
Seni eller götürür
Yoğurdu koydum tasa
Doğradum basa basa
Canimin sağlığında
Yaşa sevgilim yaşa
Gidiyorum buradan
Vartevordur durağım
Sizlerden ayrı kaldım
Odur benim merağım
Odamın balkonunda
Sarmaşığın saksısı
Hep bana mı çatıyor
Güzellerin aksisi
Elevit'in deresi
Akıyor rahat rahat
Yarım geldide gitti
Göremedim bir saat
Giydiğin buluzuna
İsmimi yazdırayım
Verane İstanbul'da
Sensiz nasıl durayım
Armuta attum değnek
Değimişleri düşeyi
Ettun başuma bela
Emine'mlen Ayşe'yi
Kararmış çiçeğinden
Acı oldu balımız
Sevdıkte alamadık
Yok ıdı ıkbalumuz
Bozuldu bucek punı
Doldı bal peteğıne
Dayanamam sevgilim
Ayrılık köteğine
Etmışım çam odunu
Yonga yonga yakarum
O cilveli boylara
Bende döner bakarum
Karşıda çifte çamlar
Ne oldu da kurudu
Bu sabah benim yarım
Ne meraklan yurudu
İtti nişan yüzüğüm
Kapıya taş üstünde
Bulan versin kardaşlar
Mujdesi baş üstünde
Evun ardı yol oldu
Ben geçtım de ne oldu
Eller hep sevda etti
Ben sevdumda ne oldu.
İki türkü yazayım
Oki geldi sırası
Dökülsün haburaya
Yüreğimizin borası
Dereyi karşı beri
Köprü olsa geçerdum
bu merağun üstüne
Rakı olsa içerdum

Bu sene vartevorun
Zarı kırıktır zarı
Gelmedi vartovara
Neyleyim böyle yarı.

Yaylanın yollarına
Ben kurulayım oluk
Gelen geçer güzeller
İçsinler soluk soluk.

Yayladan ki yürüdüm
Bir saat ağlamışım
Ayrılığın çamına
Hatıra bağlamışım.

Buldırın yaylalardan
Alamadım bir çiçek
Bu yılı da sorarsan
Ağzımı açmaz bıçak.

Bizim yayla düz gibi
Bir su içtim buz gibi
Oldun elli yaşına
Duruyorsun kız gibi.
Ayderin düzlerine
Helikopter inecek
Yarimden mektup aldım
Vartevora gelecek.
Bu sene yaylaların
Çiçeğisin çiçeği
Saplandı yüreğime
Savdalığın bıçağı
Kaçkarın tepesinde
Bir taş durur duraklı
Akşamdan bir ay doğdu
O da benden meraklı.
Yaylalar çiçeğinin
Honceciliktir başı,
Ben bir güzel severim
Daha ufaktır yaşı.
Yayladan mı gelirsin
Ey gidi yeşil taksi?
Vermezler sevdiğimi
Kardeşlerim çok aksi
Horon oynamağilen
Horon yeri düz olmaz
Kadife giymeyilen
Kocakarı kız olmaz.
Yayladan ki yürüdüm
Yayla dumanlı idi
Bakamadım yüzüne
Gözlerim yaşlı idi.

Yaylaların dumanı
Her gün gelir değilen
Gençliğime yanarım
Geçti ağlamağlen.

Artık vaktım geçıyor
Bende evleneceğım
Yemın etmışım yarım
Sevmeden alacağım
Eşarbının ucuna
Sakız bağlatur muyum
Başkasını alur da
Seni ağlaturmuyum
Akar Hemşin deresi
Çat duzina göl olur
Büyüğü evlenince
Kuçuğine yol olur
Köprüden geçer iken
Geçeceğim yoluna
İstermisin sevdiğim
Gül olayım dalına
Gökyüzünde ay çalar
Ay yıldızı parçalar
Gitmelı zengin yere
Ağır gelsın boğçalar
Takmışım boğazuma
Türki kufıçasını
Soylıyeceğım burda
Türkilerin hasını


Kaynaklar:
1) Hemşin Yaylalarından Deyişler, Derleyen: Erol Haberal, Çaykur Dergisi, Sayı:3,4, 1985-1986
2) Yaylalarımız Ziraat Yük. Müh.

Hemşin Düğün Adetleri
1950'lerden önce....


Evlenecek olan erkeğin ailesi kız araştırır, uygun kız bulununca oğlanın fikri alınır. Oğlan uygun görürse kız ailesinden kız istenir. Bu arada kızın fikrine de başvurulur. Büyük bir tepki göstermezse bu iş olur. Hatta erkek tarafı daha önceden kızın tutumunu bir yoklar. eğer bu işe sert tepki gösterirse o kız istemekten vazgeçilir.

Kız kaçırma olayı genellikle olmaz. Kızın oğlanın peşine gitmesine "Uyma" denir. Uyma türü kızın peşe gitmesi olaylarına zaman zaman rastlanılır. Bu olaydan sonra aileler karşılıklı yumuşatılır ve aralarında uzlaşma sağlanmaya çalışılır.

Kız istemeye oğlanın babası, yoksa ağabeyi, veya amcası, kadınlardan büyükanne, veya anne veya akrabadan bir aile büyüğü gider.


Nişan

Söz kesildikten sonra taraflar; takıları, başlık parasını konuşup kararlaştırır. Nişan günü belirlenir. Nişanda içinde yüzük, bilezik, kolye, saat, puşi, takım elbiselik kumaş bulunan bir bohça hazırlanır. Oğlan tarafının hazırladığı bu bohça nişan akşamı kız tarafına bırakılır. Nişan hediyeleri teşhir edilmez ve kullanılmaz. Nişan bozulursa iade edilir. Nişan akşamı oğlan tarafından 3-5 erkekle 3-5 kadın kız evine gider. O akşam genellikle şerbet içilir ve konuşulan takılar formalite olarak dile getirilir.

DÜĞÜN

Düğün Pazartesi veya Perşembe günü yapılır. Yalnız düğünün başlangıç  günü Pazartesi veya cuma günüdür. Ağırlıklı düğün kına gecesi ile düğün günüdür.

Kına Gecesi

Erkek evinde eğlence olmaz. Erkek tarafından kızlar ve oğlanlar yanlarında kına ile kız evine giderler. Kız evinde kına yakılır. Evin hayatında kızlar horon oynar. aileye çok yakın oğlanlar horana girebilir. Erkekler horon oynamaz.

Düğün Günü

Kız ve erkek tarafı yakınlarını ayrı ayrı düğüne davet eder. kız tarafının davetlileri kız evinde toplanır ve erkek tarafından gelecek olanlar beklenir. Erkek tarafından gelen davetliler eve yaklaştıklarında evin kapısı kilitlenir. Bunu kız tarafından her hangi birisi yapar. Bu kapının açılması için erkek tarafından bahşiş alınır. Damat kız almaya gelmez.

Gelinin odasından almaya kayınpeder gelir. Yengeye ve geline bahşiş verir ve gelinin yüzünü açar. Gelinin kardeşi  gelini kapıya kadar çıkarır ve erkek tarafına teslim eder. Erkek tarafı, en önde gelin, kız evini terk eder. Kız tarafı kızla beraber, arkadan oğlan evine doğru gelir. Oğlan evine yaklaştıkça kız tarafı naz yapmaya başlar. at ister, araba ister, halı ister, geniş yol ister, yolu süpürtürür. Bin türlü  zorluk çıkartırır. Kız tarafı hizmetkar ister. Maksat damadı görmektir. Düğün amiri hizmetkar yok, efendi var der. Nihayet damat görünür. Elinde bozuk paralar vardır. Bunları gelinin başına atar. Bu paralar bereketli  sayılır ve bunlarla kese dibi yapılır. Damat misafirlere hoş geldiniz der ve daha sonra yengesi ile eve çekilir. Gelin yengesi ile birlikte gelin odasına yerleşir. Kayınpeder yengenin getirdiği kete valizini, keteyi getirenden ücret karşılığı alır ve yengeye teslim eder.
Evin müsait bir yerinde horon başlar. Erkekler oynar, kızlar oturur. Kızlar bu arada hem horonu hem gelini  seyreder. Horon saatlerce sürer. İkindi ile akşam arası önce kız tarafına sonra erkek tarafına yemek verilir. Yemekten sonra bir kısım davetli  dağılır. O gece sabaha kadar oyun oynanır. Erkekler evde kızlar hayatta oyun oynarlar. İki saatte bir şerbet veya yemiş ikram edilir. Sabah olunca erkek ve kız tarafının misafirleri dağılır. Yenge enişte ile beraber gelini alır kızın evine gelirler. Kızın evinde öğle yemeği verilir. Yemekten sonra kızın bir yakını, gelin ve enişte erkek evine dönerler. Yenge ve yakınları gelini bırakır ve gerdeğe girilir.

Gelin Kıyafetleri

Gelinlik ve çarşaf giyilmez ve gelin at üzerinde getirilmezdi. Gelin kadife foga giyer, başına İran şalı atardı. Gelin önden büzgülü, sırmalı, ipek bir elbise de giyerdi. ayaklarına ya ayakkabı ya da hasır çarık giyerdi. Düğün günü ya ayakta durur veya sandık üzerine oturtulurdu.

Kaynak :Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996

Hemşin'de Gelenekler

Hemşin'de yörenin gizemli yaşantısına bağlı olarak çok ilginç gelenekler ve görenekler vardır. Bunlardan bir bölümü günümüzde geçerliliğini yitirirken, bir bölümü de devam etmektedir.

YENİYIL : Her yeniyıl her yerde olduğu gibi Hemşinli içinde yeni bir umuttur. Rumi takvime göre yeni yıl sabahı kimsenin evine gelişi güzel gidilmez. Çünkü o kişi uğurlu veya uğursuz sayılabilir. Yalnız, davet edilen küçük bir erkek çocuk davet edilen eve gider. Ona hediyeler verilir ve uğurlu sayılır. Hemşinli yeni yıl akşamında başlamak üzere sabahleyin eve gelecek çocuklar için çeşitli mevsimlik yiyeceklerhazırlar. Çocuklar gittikleri evde dileklerini dile getiren maniler söylerler.

"Yeni yıl geceleri Devleti bacaları Bana birşey vermeyenin Tez gelmez kocaları"

Ahırında öküzü olan bazı aileler, uğur getireceği inancıyla evinin sağ kapısında içeriye alırlar.

Yeni yıl akşamlan genç kızlar için ayın bir önem taşır. Bu akşam yörede tuzlu pelit, yedi evden gizlice alınan mısır unundan yapılan ve içine sadece o akşam için çok tuz katılan bir tür pasta, denilen peliti yerler rüyalarında kimin kapısından su içerlerse o eve gelin gideceklerine inanırlar. Bu gelenek yeni yıl dışındaki akşamlarda da yapılmakta ve bu gelenek ve inanış hâlâ devam etmektedir.

KIZ İSTEME

Kız istemeye giderken, isteyecek kişilerden sözcü olan çorabının birini ters, veya başka çorap giyer. Kız verilince üç veya yedi tüfek veya tabanca atışı yapılır.

Başlık parası düğün zamanı ve nelerin isteneceği kararlaştırılır. Günümüzde başlık parası ve görücü usulüyle evlenmek tamamen kalkmıştır.

DÜĞÜNLER

Günümüzde Hemsin düğünü geçmişteki geleneksel özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir. Eski düğünlerin anıları günümüzde yaşlı insanlar tarafından büyük bir özlemle anlatılmaktadır. O dönemin son bölümlerini yaşayan orta yaş Hemşinliler, bu düğünlerin özlemi içindedirler. Hemsin düğünleri büyük ölçüde eski geleneklerinden kopuk salonlara taşınmış, düğünler sırasında uyum azalmıştır. Eski düğün törenleri az da olsa varlığını korumakta, Hemşinli tulum ve horondan vazgeçmemektedir. Yöremizde düğünler kız evinde yapılan kina gecesiyle başlar.

Düğünler genellikle güz aylarında yapılır. Taraflar yakınlarını komşularını dostlarını davet ederler. Düğün günü yolun uzaklığına göre, yola çıkılır. Yolda tulum ve onun eşliğinde karşılıklı türküler söylenir. Gelinin düğün günü giyeceği eşyalar bir bavula konur ve taşıması için bir genç görevlendirilir. Kız evine gelindiğinde evin giriş kapısı kız tarafınca görevlendirilen bir veya birkaç kişi tarafından kilitlenir. Bu kişi genellikle kız tarafının yemeklerini yapan aşçıdır. Erkek tarafı da, kendi aralarında daha önce seçmiş oldukları bir sözcü aracılığı ile kapının niçin kapatıldığını araştırmaya koyulur ve kapının açılması için o anda gerekli olan bazı sözler söyler. Bu sözler "Acaba biz yanlış yeremi geldik? Bizi kimse karşılamıyor, oysa biz bu aileyi çok konuk sever bilirdik" ve benzeri sözlerdir. Kız tarafının sözcüsü ise hemen karşılık verir. "Hayır doğru geldiniz, ama bu kapı kolay açılmaz. Onu açmak sizin elinizde dir" diyerek karşılık verir. (Bu sözler kalıplaşmış değildir. Sözcü kişilerin yeteneğine göre söylenen nükteli sözlerdir, bu sözlerle söz savaşı yapılır. Bu savaşta kırıcılık yoktur. Amaç düğüne neşe katmak, çevredekiler! güldürmektir.) Erkek tarafı bir miktar parayı kapının aralığında içeriye atar. Paranı miktarı üzerinde tartışma olabilir. Ama genillikle kabul edilir ve kapı açılır. (Bu para aşçınındır) Gelenler en iyi şekilde karşılanır ve hemen bir horon oynanır. Horon oynanırken özellikle ev için bir atma türkü söylenir. Örneğin:

Bu yapı iyi yapı,
Otuz iki direkli
Bu yapıyı yaptıran
Yüreklidir, yürekli.

Dizeleri ile kız tarafı onurlandırmaya çalışılır. Sonra yemekler yenir. Artık gelini alma ve geri dönme hazırlıkları başlar. Erkek tarafının getirdiği giysi bavulu kız tarafına ödül karşılığı teslim edilir. Gelin bu giysilerle görevliler tarafından donatılır. Gelini giydiği giysiler, Hemşin'e özgü giyisilerdir. Yalnız gelinin başına duvak yerine ipek şal atılır. Donatanlara hediyeler verildikten sonra belki de, düğünün en özel bölümüne geçilir. Artık gelin baba evinden dışarı çıkacaktır. Gelin yakın bir akrabası tarafından (genellikle kardeşi amcası ve dayısı) evin çıkış kapısına eşiğe kadar getirilir. Erkek tarafına teslim etmeden önce gelinle ilgili övgülü sözler sıralanır. Son söz olarakta, bugüne kadar tüm sorumluluklarını taşıdıklarını, bundan sonra ise tüm sorumluluğun erkek tarafına ait olacağını belirtirler.

Kayınpeder gelme kapıbaşı yüzüğü denen kıymetli yüzüğü takar. Bu sırada tulum, gelin çıkarma havası denilen hüzünlü bir ezgi çalar bu çalgıyla yola çıkı ir. (yol uzaksa, genillikle at sırtında götürülür) Düğün alayı erkek evine yaklaşıtıkça durur. Kendine bir çeki düzen verir, evinyakın görünür bir yerinde kız tarafı durur, erkek tarafı evin yanına geçer. Böylece yola çıkan iki gurup ayrılır ve sözcüler arasında magarlık (Sözlü atışma şeklinde çeşitli isteklerin yerine getirilmesinin istenmesi) kız tarafı yollara hali serilmesini ister, erkek tarafı ise bu isteğe kötü bir kilim getirerek karşılık verir. Daha sonra başka isteklerde de bulunurlar. Bu istekler erkek tarafından aynı nükteli söz ve davranışlarla sürdürülerek karşılanır. Gelinin eve alınma törenine geçilir. Kız tarafı kendilerini karşılayacak bir beyefendinin gelmesini isterler. (Bununla damat kast edilmektedir.) Damat ve yenge (Hemsin yöresinde düğünlerde gerek damada gerek geline düğün boyunca eşlik eden, onun nasıl dayanmasını söyleyen, kısaca sözcülüğünü yapana yenge denir. Gelinin yengesi evli bir kadındır. Damadın yengesi ise evli bir erkektir). Kapının eşiğine kadar gelirler. Yenge ve damadın eşiğe gelmesinden az önce kız tarafından iki kişi eve girmişler ve ocakta asılan zinciri tutup hatta zincirden asılarak, selim sayarlar, mani söylerler. Aşçının kazanı uçtur, iki dolu biri boştur, uzak yoldan geliyoruz, birazda karnımız açtır diyerek aşçının durumunu sormaktadırlar düğün sahibinden hediye isterler hediyeler genelikle Hemsin usûlü örme çorap ve yöreye özgü kede den oluşur. Eşik üzerine gelen damat genellikle hemen karşısında duran ve başında şemsiyesi olan geline ve beraberindekilere:

Çiçeğinizle beraber hoş geldiniz.

Diyerek avucunun içinde hazır bulunan madeni para ve pastaları gelinin üzerine atar. (yörede bu olaya pasta para atma denir. Pasta burdaki anlamıyla susamdır. Yani madeni para ile susam karıştırılarak atılır) Gelinin tarafında bulunan özillikle çocuklar bu bozuk paraları kapmaya çalışırlar. Çünkü bu bozukparalar uğurlu sayılırdı. Kese dibi yapılır. Gelin içeriye odasına çıkarılır. Kaynata yüz açımını yapar, geline ve yengeye hediyesini verir. Bazı kaynatalar, o günün coşkusuyla yüz açımı sırasında bizi dörtlükler söyler, işte böyle bir yüz acımı sırasında, yetmiş kuruşluk hediyesini gelin ile yenge arasında paylaştırmak isteyen bir kaynata, şöyle söyler;

İhtiyarlık kötü şey
Ağarttı Sakalımı saçımı
Diş kalmadı çeneye
Otuz geline verin
ister sadaka sayın
Kırkını da yengeye,
isterse yüz açımı.

Böylece isteğini belirtmiştir. Bu sırada gelinin kucağına küçük bir erkek çocuğu oturtulur. Bundaki amaç, gelinin erkek çocuk doğurmasının dolaylı yönden istenmesi ve böyle bir dilekte bulunulmasıdır. Bundan sonra hediye vermek isteyenler hediyelerini veririrler. (Verilen hediyelere karşılık, gelin de daha sonra hediye verenlere el örmesi birer çorap hediye eder) Hediye verme işlemi bittikten sonra, yemeklerde de yine karşılıklı bazı isteklerde bulunulur. Bunlar yerine getirilir. Yemekler bitince grup grup horon oynanır. Horona özellikle kaynana, kaynata, gelin ve damat oyuncuların coşkun istekleriyle hatta türkü ile çağırılır. Horon sırasında geline ve damada türküler atılır bu türküler genillikle gelini ve damadı övücü biçimdedir. Örneğin:

Enişte boyun uzun
Değiyor saçaklara
Baldızın kurban olsun
Bastığın topraklara

Daha sonra düğün gecesinin geç vakitlerinde enişte sofrası denen başka bir magarlığa geçilir. Bu arada orta oyununa benzeyen ihtiyor kocakafı oyunu dramatize edilir.

Düğün sabaha kadar sürer Ertesi gün düğüncüler dağılır. Heriki tarafın çok yakın akrabaları kalır. O gün damat, gelin, gengeler ve yakın akrabalar kız evine gider. (Bu olaya tarçı geri denir) Kız evinde, gelin duruma göre birkaç gün kalır. Sonra tekrar damat evine gelir, törenler bu şekilde sona erer. Günümüzde Hemsin düğünleri eski özelliklerini kaybederek, farklılaşmışlar; genellikle yurdumuzdaki klasik törenlere dönüşmüşlerdir.

ENİŞTE SOFRASI

Düğünlerde en önemli bölümdür. Horon kesilir. Herkes geniş bir hayatta (salon) toplanır orta yerde bir sofra kurulur. Kız tarafından temsilciler ve sözcü, erkek tarafından da eniştenin yengesi ile bir grup katılır. Kız tarafının sözcüsü, çeşitil yiyeceklerle sofrayı donattırır. Bunun yanında sembolik olarak yapılabilecek veya bulunabilecek isteklerde bulunur. Bunlardaki amaç düğünü neşe katmaktır. Örneğin içki istenir, buna karşı şişeye zeytin yağı ile su doldurularak gönderilir. Koç istenir, bir kişi sırtına post bağlar, başına koç boynuzu, boyununa çinlak bağlayarak gelir ve safrayı yıkmaya çalışır, iki kişi tutar ve sonra gelinin yengesi kede verir ve koç gider. Bundan sonra ihtiyar ve kocakarıyı temsil eden ve onlar gibi giyinen kişiler nükteli yanıtlar verirler. Bu sözler gelin ile damata öğüt, çevreye ise neşe verir, ihtiyar ve kocakarı ayrılırken çevreden onlara iyne batırılır.

Daha sonra enişte ve yengesi gelir. Gelin ve yengesi de sofrayı görebilecek yerdedir. Enişte hiç konuşmaz çevreden kendisine çeşitli laflar atılır. Fakat yanıt vermez. Onun yerine yengesi konuşur. Bu arada gelin ve enişte arasında gizli bakışmalar da olur. Eniştenin yengesi sorular sorulurken hem onlara yanıt verir, hem de üç tane küçük lokma hazırlar. Sonunda bu lokmanın enişte tarafından yenmesini sağlar. Enişte üçüncü lokmayı yerken hazırladığı paraları (özellikle madeni para) sofraya bırakarak hızla oradan ayrılır. Eniştenin konuşmaması onun kibarlığını ve ağırlığını gösterir.

HORONDA BAHŞİŞ

Horon oynarken tulumcu değişik bir ezgiyle horonculara yaklaşır. Bunun anlamı bahşişi istemektir. Ezgi kime yönelik ise o kişi bahşişi verir. Bu horonlardan bir gelenektir. Eğer horon bir düğünde oynanıyorsa eniştenin kaynatanın, gelinin ve kaynananın horona girmesi gerekir. Horon sırasında geline, enişteye ve yakınlarına türkü atılması güzel bir gelenektir. Bu atma türküler çoğunlukla enişte üzerinde yoğunlaşır.


Kaynak: Rize Valiliği Resmi Sitesi

Kavran'da Vartivor
Kavran, halk diliyle (Kavron) Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Kaçkar Dağları'nın eteğinde şirin bir yaylamızdır. Rize'nin Çamlıhemşin ilçesinden, Ayder yolu üzerinde araba ile ulaşım sağlanan Kavran, geçmişte sadece yaylayken günümüzde hem yayla, hem de tatil beldesi görünümündedir. Doğu Karadeniz insanı hem rutubetli sıcaktan korunmak, hem de hayvanlarını geniş  yayla mezralarında otlatmak için; ormanların seyrekleştiği 2000 m yükseklikteki dağlar arasındaki yaylalara çıkarlar. Yayla evleri genellikle yaşlı, tecrübeli, katık (yağ, peynir, minci vb.) yapmasını iyi bilen ebe ile hayvanlara çobanlık yapabilecek on-onbeş yaşlarında kız ya da erkek çocuktan oluşan iki kişilik evlerdir. Köylerdeki yerleşim dağınık olmasına karşın, yayla evleri birbirine çok yakındır.
Doğu Karadeniz Bölgesi'nde yaz aylarına rastlayan çeşitli yayla şenlikleri geçmişten günümüze halen sürdürülmektedir. Bu şenlikler 'Çürük Ortası', 'Yayla Ortası', 'Okçular', 'Vartivor' gibi adlarla yayla süresinin belli dönemini yansıtmaktadır. Genellikle de yaylaların en kalabalık olduğu, ot biçme işleminin bitimine ya da köydeki son işlerin bitirilip yaylada toplanma tarihine rastlar.
Rize'nin Çamlıhemşin ilçesi Ayder yaylalarından biri olan Kavran'da Vartivor, günümüzde de geçmişte olduğu gibi aynı görkem ve ihtişamla kutlanmaktadır.


Vartivor,  yayla halkının yaptığı bir şenlik olup, Temmuz ayının 15'inde başlayıp 25'ine kadar devam eder. Şenlikte dalikanlılar, kızlar horon oynar, birbirlerine mani söylerler. Vartivor gül bayramı, ot bayramı anlamına gelmektedir. Vartivor eskiden temmuz sonları, ağustos başlarında Ergenekon dolaylarında dağlarda yapılıyordu. Şimdi aynı görkemiyle, aynı tarihlerde Hemşin yaylalarında yapılmaktadır.

Yayla halkı, kuşaktan kuşağa taşıyarak günümüze aktardığı Vartivor'u şöyle anlatmaktadır:

 'Hayvanlarımız otlasın, katığımız bol olsun diye yaylaya çıkarız. Yaylada her evde bir katık yapan, bir de sığırları otlatmak için çoban olur. Yazın köydeki işler ağustos başlarında biter. İşlet bitince köylü toplanır. Vartevor yapmak için yaylaya gelir. Köyden yaylaya gelenlere 'Vartevorcu' denir. Vartevorcularla yaylacılar yaylada eğlenirler, çalışmanın yorgunluğunu üzerlerinden atarlar, gece sabahlara kadar tulumla horon oynar, içki içip tabanca atarlar'.

Vartevora giden köylüler en güzel giysileri giyerek sabahın erken saatlerinde yola çıkarlar. Tulum çalıp, atma türkü söyleyerek, horon oynayarak, yaylanın yolunu tutarlar.

Yaylacılar köyden gelen vartivorcuları büyük bir heyecan ve sevinçle karşılarlar. Vanrtivorcu yaylaya tulum eşliğinde büyük bir çoşkuyla girer. Bu çoşku yaylada on beş gün sürer. Vartivorcusu gelmeyen yaylacının, vartivoru hüzünlü geçer. Köyden vartivorcusu kalabalık gelen yaylacı gururlanır başı dik gezer.

'Eskiden işler bitince köylüler, sabah namazıyla yola çıkardı. Türkü söyleyerek, tulum çalarak, Vice (Çamlıhemşin ilçesi) dibine gelirdik. Orda mola verir, yemek yer, tekrar yola koyulurduk. Ayder'de bir gece boş ambarlarda yatardık, sabaha kadar tulum çalar, horon oynardık. Ordan tekrar hep birlikte yola koyulur, öğleye doğru tüfek ata ata yaylaya girerdik. Yaylanın düzünde hemen horonu kurardık. Gece sabahlara kadar lamba, lüküs ateşiyle horon oynardık. On-onbeş gün böyle devam ederdi. Genç kızlar, delikanlılar en güzel elbiselerini giyerek vartevora gelirler. Sevdalıklar da vartevorda başlar, orda büyürdü. Genç kızlar, dalikanlılar sevdalarını atma türkülerle yine dile getirirlerdi'.

Vartivor, halk arasında 'Yayla Ortası' olarak da bilinen yörenin en önemli şenliklerindendir. Kutlamaların dinsel bir yönü olduğuna dair bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak 'Hemşinliler Hristiyan adetlerini muhafaza edip, Vartevor Yortusu Günü hepsi de kiliseye gider' ifadesi kullanılmaktadır.

Vartivor zaman olarak yayla döneminin tam ortasında rastgelmektedir. Bu dönem köylerde işlerin azaldığı, sıcaklık ve nem oranının arttığı, Ağustos ayının ilk on beş gününü kapsamaktadır. Yörede yaşlıların kullandığı 'Köy Hesabı' ya da 'Ay Takvimi' Hicri gün hesabıyla 20-22 Temmuz'da başlamakta, on beş gün sürmektedir.


Şenlikler ciddi  bir organizasyon çerçevesinde kutlanmakta, kutlamaların düzenli yapılması için Başkan ve Kutlama Komitesi oluşturulmaktadır. Şenliğin başlamasından bitimine kadar her aşamasından, Başkan ve Şenlik Komitesi sorumludur. Şenliğin maddi giderlerini yayla halkı karşılamakta, herkes gücüne göre katkı sağlamaktadır, zorlama yoktur.

Vartivorda türkü söyleyip horon oynamanın yanı sıra, yaylanın belli yerlerine (Mezovit, Ovidin Düzü) gezintiler düzenlenmektedir. Bu gezilerde yemek yenilip, içki içilmekte genç kızlar ve erkekler yakan top oynamakta, delikanlılar balığa gitmektedirler.

Şenliklerin en önemli kısmını horon oynamak için toplanan gruplar oluşturmakta, kızlar ve erkekler ayrı ayrı ya da birlikte oynamaktadırlar. Horonlar yayla halkının yaptığı çardaklarda veya büyük düzlüklerde oynanmakta, horon en önemli kısmını horon esnasında atılan silahlar oluşturmaktadır. Vartivorda 'Hoşmeli' ve 'lokum' gibi özel yiyecekler yapılmakta, yayla nüfusu iki üç misli artmaktadır.

SONUÇ

Vartivor geçmişte olduğu gibi günümüzde de halkın toplumsal ve psikolojik birçok gereksinimine yanıt vermektedir. Bir kültürel olgu toplumda işlevsel olduğu sürece varlığını gösterir ve kuşaktan kuşağa aktarılır.

Vartivor yıl boyunca durmadan dinlenmeden çalışan yöre halkının; buluşma, kaynaşma yeridir.  Sadece köyde yaşayanlar değil, büyük kentlere göç eden yöre halkı da vartivora gelmek için büyük bir gayret göstermekte, işlerini vartivora göre ayarlamaktadır. Vartivor yorgunluğun atıldığı, hasretin giderildiği, eğlenme, kaynaşma yeridir. Duygu ve düşünceler en güzel ve çarpıcı olarak türkü yoluyla vartivorda dile getirilir.
Sevgililer sevgilerini, kırgınlıklarını, komşular beklentilerini, dargınlar yergilerini, gurbetçiler özlemlerini anlatır türkülerle. Bu nedenle şenlik bir anlamda da iletişim işlevi görüp, bireyi bilinç altına ittiği sıkıntılardan uzaklaştırıp, ruhsal doyuma ulaştırmaktadır. Birbirleriyle karışıp kaynaşan halkın ilişkilerini güçlendirmekte, toplumsal düzeni sağlamlaştırmaktadır.

Vartivor şenliklerinin yukarıda anlatılan işlevlerden dolayı, biçimde değişime uğrasa da içerikte amacını koruyarak, kuşaktan kuşağa aynı görkem ve ihtişamla  kutlanacak, Kavran Yaylası daha uzun yıllar şenliklere ev sahipliği yapacaktır.

Kaynakça: Bu bölüm hazırlanırken Tarım ve Köy Dergisi'nin 127. sayısında yayınlanan Ziraat Yük. Müh. Oğuz Tuna'nın yazısından da faydalanılmıştır.

Kıyafetler

Cepken
Aba denilen kalın kumaştan veya kadife kumaştan yapılmaktadır. Çeşitli kumaş parçalarından üzerine süslemeler yapılır. Gelinliğin üstüne giyilir. Yöredeki ismi entaridir. Cepken denilen giyisi zengin ailelerin kadın veya kızları tarafındanda giyiliyordu. Bugün yaşlı kadınlar tarafından giyilmektedir.

Fermene
Bu giyime üç etekte denir. Kutni denilen kumaştan dikilir. Çift kattır. Dışı kutni, iç astarı kendilerinin imal ettikleri lemza denilen kumaştan yapılmaktadır. 

Göğüslük
Günlük kiyafetlerdendir. Kadife, kutni veya benzeri kumaşlardan yapılmaktadır. Boğazdan asılıp belden bağlanmak suretiyle kullanılmakta idi. 

Şal kuşağı
Şal denilen iplikten işlenmiş kumaştan yapılmakta idi. Üçgen şeklinde katlanıp, arkadan bele sarılmaktadır. Kendine özgü dizbağı denilen bir kemerle bağlanıp, belden kaymaması sağlanır.

Kaynak: Rize Kültür Derlemeleri, Rize Halk Eğitim Müdürlüğü Yayınları, 1996

Mahalli Tabirler


Afkurmak: Birinin hoşa gitmeyen sözler söylemesi karşı taraf açısından bu tabirle ifade edilir.

Aha ki duydum: Şimdiye kadar duymamıştım ilk defa duydum.

Çehluş olmak: Bir şeyin ayak altında kalıp iyice azilmesi, yamyassı olması.

Çemur etmek: (Cemu etmek) Mısır ekmeğini erimiş yağın içersine doğrayıp ezmek.

Çepuş olmak: Yanık veya başka nedenlerle deride içi su dolu kabarcıklar meydana gelmek.

Çernaduş olmak: (Ceğnaduş olmak) Ayak altında kalıp çiğnenmek.

Değmiş: Olgunlaşmış

Dibinden aşağı gitmek: Cehennemi  boylamak

Eğreltiye halat atmak: Olmayacak işlere kalkmak.

Ese vas pa!: Aniden ortaya çıkan durumlarda "Şimdi ne olacak?" anlamında hayret ve şaşkınlık ifade eden bir tabirdir.

Evoy ana!: "Bu da neyin nesiydi?" anlamında üzüntü ile karışık bir hayret için kullanılır.

Hartuma: Kiremit yerine kullanılan tahta parçası

He mi?: Öyle mi? Yapılan bir açıklamanın arkasından onun doğruluğunu teyid etmek amacıyla soru edatı olarak kullanılır.

Hoh etmek: Balgam tükürmak.

Gogiç tutmak: Şiddetli öksürüğe yakalanmak.

Ğarğesim olmak: Bitkin düşmek, iyice yorulmak.

Ğoğol olmak: Karma karışık olmak, iyice birbirine karışmak. Mecazi manada; bir işin içinden çıkılmaz bir hal alması.

Ka!: Kadına yönelik söze başlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. Ancak bu hitap daha çok kişinin kendi emsali veya kendisinden daha küçük olanlar için kullanılır.

Ka ne der?: O kadın ne diyor? anlamında olan bu tabir daha çok bir kadın tarafından söylenmiş olup iyice anlaşılmayan bir sözün karşısında duyulan hayret ve şaşkınlığı ifade için kullanılır. Kendinden büyük olan kadınlara yönelik kullanılmaz. Mesela bir kızın annesine veya bir gelinin kayınvalidesine "Ka" diye hitabı hoş karşılanmaz ve saygısızlık ifade eder. 

Ken etmek: Kin duymak. İntikam almak için bir fırsatını kollamak.

Kuli baş olmak:Takla atmak. Ev, bina gibi şeyler için yıkılmak.

Kuru teli kalmamak: Sırılsıklam ıslanmak

Maladeç: Aferin sana, nazar değmesin

Memecuş etmek: Parmak uçlarının soğuktan donup sızlaması.

Odi kopmak: ani bir durum karşısında çok korkmak.

Okçuş etmek: Boğazına bir şey takılıp kusacak gibi olmak.

Ola veya Oro!: Erkeğe yönelik söze başlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır. emsal ve küçüklere karşı kullanılır.

Pecuş etmek: Sinekten rahatsız olan sığırların delicesine hoplayı zıplamaları, kuyruklarını havaya dikip koşmaları.

Perenktüş etmek: Hapşırmak.

Portopuş etmek: Canlı bir şeyi iyice hırpalamak, onu yara bere içersinde bırakmak.

Sermeser olmak: Aniden yere düşüp boylu boyunca uzanmak.

Socuşlamak: Ağacı yontmak. Sırığın ucunu sivriltmek.

Taca etmek: Odunu üst üste yığmak. Mecazi  manada bir şeyi üst üste yığıp biriktirmek.

Todik sallamak: Can çekişmek

Velalenmek: Bunamak, akli dengesini kaybetmek.

Ye!: Kendisinden büyük olan kadın ve erkeklere yönelik olarak söze başlamadan önce dikkat çekmek için kullanılır.

Yessirun Oleyim: Kulun, kölen olayım. Daha çok bir sevgi ya da yalvarma ifadesi olarak kullanılır.

Zükem olmak: Nezleye yakalanmak, grip olmak.

Tarihi Eserler


Çamlıhemşin İlçesi'ndeki Eserler:

1- Zil Kale: 

Bölgenin en dikkate değer eserlerinden birisidir. İlçe merkezinin 15 km. güneyinde, Fırtına Deresi'nin batı yamaçları üzerinde kurulmuştur. Kalenin üzerinde inşa edildiği sarp kaya kütlesi denizden 750 metre dere yatağından yaklaşık 100 metre yüksekliktedir.

Kale; dış surlar, orta surlar ve iç kaleden meydana gelmektedir. Kale doğal bir kaya kütlesi üzerine kurulmuştur. Dış kalenin kapısına kuzeybatı yönündeki patika bir yolla ulaşılır. Kuzeydeki kapının söğe taşları sökülmüştür. Bir teras yardımıyla orta surlar seviyesine çıkılır. Buradan ikinci bir kapı yardımıyla kale içerisine girilir.

Orta kale içerisinde üç önemli yapı bulunmaktadır. Bunlar muhafız binası, şapel ve başkuledir. Kulenin dört katlı olduğu duvarlardaki hatıl izleri ve kiriş deliklerinden anlaşılmaktadır. İçerisinde ince bir bölüntü duvarı ve dolgu toprak vardır. Duvarlar üzerinde doğu (vadi, manzara) yönünde kemerli pencereler, diğer taraflarda mazgal delikleri bulunmaktır. Kulenin üstünün dendanlı bir teras şeklinde olduğu belirlenmiştir. Duvarlar içerisinde dikey uzanan boru yuvaları belki de kapanmış sarnıçlara su akıtıyordu.

Kalenin kesin yapılış tarihini belirtecek veriler yoktur, 14-15 yüzyıllara tarihlendirilmektedir. Bölgenin ilk çağları gibi orta çağ tarihi de karanlıktır. Hemşin yöresinin İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu zamanlarında tam olarak mı kısmen mi fethedildiğini bilmiyoruz. Varoş Kale, Zil Kale, Cihar Kale ve Pazar Kız Kaleleri hem yörenin, hem de Bayburt'a ulaşan önemli bir ortaçağ kervan yolu üzerinde güvenliği sağlıyorlardı.

Osmanlıların bölgeyi fethinden sonra kale kullanılmaya devam etmiştir. Kalede bulunan iki el topu Trabzon Müzesindedir.

2- Kale-i Balâ (Yukarı Kale)

Çamlıhemşin İlçesi'ne 40 km. uzaklıkta Hisarcık Köyü sınırları içerisinde Fırtına Deresi'nin kaynaklarına hakim bir noktada kurulmuştur. Kaynaklarda geçen bir diğer adı da Varoş Kale'dir.

Kalenin ana planı dikdörtgen olarak tanımlanabilir. Doğu, güney ve kısmen kuzey sarp kayalıktır. Batı tarafı eğimli bir arazi üzerindedir. Giriş kapısı kuzeybatıdadır.

Kalenin kurulduğu yer ve duvar işçiliği bakımından Zil Kale ile ilişkisi açıktır. Zil Kale ile aynı tarihlerde yapılmış olmalıdır (14-15. yüzyıl)

3- Şenköy Camii

Son derece meyilli bir arazide yapılmıştır. İki katlı bir camidir. Zemin kat taş duvarlı, esas kat bütünüyle ahşaptır. Geniş saçaklı olan caminin dört omuzlu kiremit kaplı bir çatısı vardır.

Bölgenin geleneksel ahşap camilerinden birisidir. Ahşap süsleme sadece mahfil korkuluğunda ve minberde görülür. Nakış ve kalem işi süslemeler sadedir. Cami M. 1900 yılında köy halkı tarafından yapılmıştır.

4- Aşağı Çamlıca Köyü Camii

Taş duvarlı iki katlı, kırma çatılı bir yapıdır. Zemin kat medrese olarak yapılmıştır. Medrese katına kuzeydoğu köşesindeki kapı ile girilir. Bu kısım epeyce elden geçmiştir. Sadece batı duvarında bir ocak kalmıştır. Harimin ahşap döşemesi son yıllarda betonarme olarak değiştirilmiştir.

Caminin minberi çok iyi bir ahşap işçiliği gösterir. Sahte kemerli niş kompozisyonları üzerinde bir daireden çıkan S ve C kıvrımları yan yüzleri kaplar. Dilimli kemerlerle taçlandırılan nişler ve üçgen aynalık, sadeleştirilmiş bir barok üslubu yansıtır.

5- Şenyuva Köprüsü

Eski adıyla Cinciva Köprüsü bölgenin yaygın taş köprülerinden birisidir. Tek bir kemerle Fırtına Deresi geçilmiştir. Ayrıca korkuluk duvarı tamir edilerek üzerine demir bir kısım ilave edilmiştir. Köyün yaşlıları H. IIII/M. 1699 tarihli bir kitabesinin 1946 yılındaki bir selde kaybolduğunu kaydederler. Eğer bu doğru ise, yapı bölgenin en eski köprülerinden birisidir.

6- Köprüköy Köprüsü

Fırtına deresi üzerinde kurulu taş köprülerden birisidir. Köprünün batı ayağına küçük bir tabliye kemeri ilâve edilmiştir. Tabliyesi iki yandan dik olan köprünün korkuluk duvarları kısmen yıkılmıştır. Köprünün 19. yüzyıl sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı bilinmektedir.

Hemşin İlçesi'ndeki Eserler:

1- Baltacılı Camii

Baltacı Mahallesi'nde Hemşin Deresi'nin batı kenarında yer alır. 1791 yılında inşa edilmiş, taş duvarlı, kırma çatılı bir camidir.

2- Bilen Köy Camii

Köyün merkezinde iki katlı olarak yapılmıştır. Alt kat ve kısmen ahşap duvarlı olarak inşa edilmiş, medrese bölümüdür. Bu katta iki bölümlü bir dershane ve bir hoca odası bulunmaktadır. Dershanedeki taş ocaklar, eski sıra ve kürsü parçaları mevcuttur. Güneybatıda ocağı bulunan oda hocaya aittir.

Caminin kuzey batısında hayat kısmı bulunur. Harim kısmına ahşap oymalı bir kapı ile girilir. Giriş bölümünün üzerinde yer alan mahfil U planlı olup yanlarda kıble duvarına kadar uzanır. Doğu taraftaki ahşap ayakların farklılığı, mahfil uzantısının geniş olması bu kısmın sonradan ilave edildiğini göstermektedir. Gerçekten de yaşlı köylüler caminin sonradan genişletildiğini söylemektedirler.

Yapının ilk inşası 18. yüzyıla kadar inmektedir. Cami bugünkü şekline M. 1894 yılındaki onarımla kavuşmuştur.