|
|||||
Resmen VI. Mehmed diye bilinen ve halk arasında Sultân Vahîdüddin ünvanıyla tanınan Sultân VI. Mehmed Vahîdüddin Hân, Şubat 1861 yılında Dolmabahçe Sarayı’nda, Sultân Abdülmecid’in IV. Kadınefendisi Gulistû (Gülistan) Hanımefendi’den dünyaya geldi. İttihâdcıların, asıl veliahd olan Sultân Aziz’in oğlu Yusuf İzzeddin’i intihar süsü vererek katletmeleri üzerine Osmanlı veliahdı oldu ve 4.7.1918 tarihinde Osmanlı tahtına oturdu. İyi bir İslâm hukukçusu, Almanya İmparatorluk mareşali ve Osmanlı müşiri ünvanlarına sahip iyi bir asker ve de musikiye âşık bir bestekâr idi. Almanya ve Avusturya seyahatlerinde kendisinin yaveri olan Mustafa Kemal, Padişah olduktan sonra da bir süre fahrî yaverliğini sürdürdü. Padişah olduğunda Hz. Ömer’in kılıcını maneviyât eri Mehmed Bah’aaddin Veled Çelebi kuşattı. Maneviyâtı güçlü bir padişahdı. 18 Kasım 1922’de İstanbul’u terk edinceye kadar geçen sıkıntılı saltanat yıllarında, onunla birlikte vazife ifa eden sadrazamlar arasında, İttihâdcıların reisi Mehmed Tal’at Paşa ve 5 defa hükümeti kuran Dâmâd Ferid Paşa; Şeyhülislâmlar arasında ise, Kuvay-ı Milliye aleyhine mecburen fetvâ veren Dürrî-zâde Abdullah Efendi ve Hürriyet ve İ’tilâf Partisinin adamı olan Mustafa Sabri Efendi, özellikle zikredilmelidir. Sultân Vahîdüddin’in saltanatından 4 ay geçmeden 30 Ekim 1918 tarihinde uğursuz Mondros Mütârekesi imzalandı. Bunu Osmanlı topraklarının i’tilaf devletleri tarafından işgali takip etti. İngilizler Kasım 1918’de Musul’u işgal ettiler; müttefik filo Kasım 1918’de İstanbul’a geldi ve 16 Mart 1920’de İstanbul resmen işgal edildi. Bu tarihten sonra sâdır olan Padişah İrâdelerini ve hatta hükümet kararlarını, sanki Sultân Vahidüddin’in arzusu ve kararı gibi görmek, tarihi yanlış yorumlamak demektir. Bu tarihten sonra Sultân Vahidüddin, hem işgal kuvvetlerini oyalamaya ve hem de elden geldiği kadar Kuvay-ı Milliye’yi destekleyerek yeni Türk Devletinin ortaya çıkmasını, şahsı aleyhine de olsa desteklemeye karar vermiştir. Artık yeniden Osmanlı Devleti’nin hayat bulamayacağının farkındadır. Yapılan bütün icraatlar bunu göstermektedir. Sultân Vahidüddin, İstanbul’un düşman filoları tarafından kuşatıldığını ve topların Saraya çevirdiğini görür görmez, hemen yakın kumandanlarla Anadolu’da istiklâl tohumlarının nasıl atılacağını müzâkere etmeye başlamıştır. Filonun geldiği Kasım 1918’den Mayıs 1919’a kadar devam müzâkereler sonucunda, Mustafa Kemal ile defalarca görüşmüş ve Yıldız Sarayı’ndaki son ve gizli görüşmede, Anadolu’ya görevli olarak gitmesine ve milli bir idare kurulmasına karar verilmiştir. Neticede İtilaf Devletleri Yüksek Komiserliğinden Mustafa Kemal’in vizesini alan, elindeki imkânlarla onu destekleyen ve Samsun’a çıkması için yeterli bir vapur hazırlatan Sultân Vahidüddin, Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşmasından sonra da, hükümetleri vasıtasıyla ve şifrelerle Mustafa Kemal’i desteklemeye devam etmiştir. Sayın Murad Bardakçı’nın yayınladığı Şah Baba isimli eser ve Osmanlı Arşivlerindeki belgeler, bütün bunları doğrulamaktadır. Sultân Vahidüddin’in Mustafa Kemal’e ayrılırken söylediği son söz, “Cenab-ı Allah muvaffak etsin” sözüdür. 16 Mart
1920’de İstanbul işgal
edilince 23 Nisan 1920’de Büyük Millet
Meclisi Ankara’da toplanmıştır. Düşmanlar Sevr Muâhedenâmesini, ne
işgal altındaki Osmanlı Devleti’ne ve ne de Ankara Hükümetine imza
ettirememişlerdir. Anadolu’da imanlı milletin desteğiyle
muvaffakiyetler kazanan Kuvay-ı Milliye ekibi ve özellikle de Mustafa
Kemal ve arkadaşları, Başvekil Rauf Orbay’ın muhâlefetine rağmen,
Anadolu’ya saltanat ve hilâfeti kurtarmak için geldiklerini çeşitli
nutuklarında söylemelerine rağmen, evvela saltanata cephe almaya
başlamışlardır. Cumhuriyet İdaresi kurarak Cumhurreisi olmak isteyen
Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisine 1 Kasım 1922’de saltanatı
ilga ettirmiştir. Bu arada kendi nâzırlarından ve meşhur Osmanlı
gazetecilerinden Ali Kemal Bey’in, bazı kimseler tarafından İzmit’e
kaçırılarak linç edilmesi, Sultân Vahidüddin’in Ankara’daki havayı
sezmesine yardımcı olmuştur. Ankara’nın niyetini anlayan Sultân
Vahidüddin, hem yeni kurulacak olan devlete zorluk çıkarmamak ve hem de
daha fazla hakaretlere maruz kalmamak için, 18 Kasım 1922’de İstanbul’u
terk etmiştir. Zaten 5 Kasım 1922’de resmen Osmanlı Devleti tarihe
gömülüyor ve İstanbul Ankara’da kurulan milli devletin hâkimiyeti
altına giriyordu.
Malta,
Hicâz ve Mısır’a
uğradıktan sonra İtalya’nın San Remo şehrine
gelen Sultân Vahidüddin, 16 Mayıs 1926 tarihinde aynı şehirde,
kederinden vefat etmiştir. Cenazesi Şam’a nakledilerek Yavuz Sultân
Selim Camii Haziresine defn olunmuştur.
ZEVCELERİ (KADIN EFENDİLERİ): 1- Emîne Nâzik-edâ Baş KadınEfendi. 2- Şâdiye Meveddet II. Kadın Efendi. 3- İnşirâh Kadın Efendi. 4- Nevvâre Üçüncü Kadın Efendi. 5- Ni‘met Nev-zâd Hanım Efendi. ÇOCUKLARI: 1- Mehmed Ertuğrul Efendi. 2- Münîre Sultân. 3- Rukıyye Sâbiha Sultân. 4- Fatma Ulviyye Sultân. 5- Fenîre Sultân . Kaynak: Osmanlı Araştırmalar Vakfı |
04.07.1918 | VI. Mehmed Vahdeddin’in Padişah oluşu. |
23.07.1918 | İstanbul üzerinde 6 uçaklık düşman filosu tarafından taarruz uçuşu. |
27.07.1918 | Düşman uçak filosunun İstanbul’a ikinci taarruz denemesi. |
07.08.1918 | Mustafa Kemal Paşa’nın, Filistin’de 7’nci Ordu Kumandanlığına 2. defa tayini. |
21.08.1918 | 2 ayrı uçak filosunun; Harbiye Nezareti üzerine hedefledikleri bomba, çarşı yakınına düşmüş ve 8 kişi yaralanmıştır. |
25.08.1918 | Düşman uçaklarının dördüncü taarruzu. |
27.08.1918 | Düşman uçaklarının beşinci taarruzları. Bir çocuğun ölmesi, 11 kişinin yaralanması. |
31.08.1918 | Osmanlı tarihinde son Kılıç olayı. |
21.09.1918 | Nasıra’nın İngilizler tarafından alınması. |
23.09.1918 | Hayfa ve Akka’da İngiliz işgali. |
28.09.1918 | Alman-Osmanlı uçaklarının Limni-Taşoz’da bulunan düşman uçak hangarlarını bombalaması. |
01.10.1918 | Şam’ın düşmesi, Türk Ordusu’nun Halep’e geri çekilmesi. |
08.10.1918 | Talat Paşa’nın istifası, “İttihât Terakki’nin iş başından düşürülmesi.” |
14.10.1918 | Ahmed İzzet Paşa’nın sadareti. Fethi (Okyar) Bey’in Dahiliye, Cavid Bey’in Maliye Bakanlığı’na getirilmesi. |
27.10.1918 | Haleb’in düşmesi. |
30.10.1918 | Mondros Mütarekesi imzalanması ve Osmanlı Devleti için harbin sona ermesi. |
03.11.1918 | İttihat Terakki ileri gelenleri (Talat-Enver-Cemal Paşaların) Yurt dışına kaçışları. |
08.11.1918 | İzzet Paşa’nın istifası, Tevfik Paşa’nın ikinci sadareti. |
13.11.1918 | Düşman filolarının İstanbul’a gelişi ve işgale başlamaları. |
21.12.1918 | Meclis-i Mebusan’ın Padişah tarafından kapatılması. |
13.01.1919 | Fahri (Belen) Paşa ve kuvvetlerinin Medine’de teslim olmaları. |
30.01.1919 | İttihatçıların tutuklanması. |
09.02.1919 | İtilâf Kuvvetleri Komutanı General Franchet D’Esperey’in İstanbul’a gelişi. |
15.02.1919 | İtilâf Devletleri’nin her alanda Mütareke dışı hareketleri. |
03.03.1919 | Tevfik Paşa’nın istifası, Damad Ferid Paşa’nın sadareti. |
10.04.1919 | Kars’ın Ermenilere işgal ettirilmesi. |
20.04.1919 | Ardahan’ın Gürcüler tarafından işgali. |
29.04.1919 | Antalya’nın İtalyanlar tarafından işgali. |
11.05.1919 | Yunanlıların Fethiye’yi işgali. |
13.05.1919 | İtalyanların Kuşadası’nı
işgali. Urfa, Antep, Maraş ve Adana Bölgesi’nin İngiliz ve Fransızların ortak işgali. |
15.05.1919 | İzmir’in Yunanlılar tarafından işgali. |
30.04.1919 | Dokuzuncu Ordu Müfettişliğinin kurulması. |
05.05.1919 | Dokuzuncu Ordu Müfettişliğinin Yetki ve Selahiyetlerini belirleyen talimat hazırlanması. |
14.05.1919 | Mustafa Kemal’in Damad Ferid Paşa ile görüşmesi. |
16.05.1919 | Mustafa Kemal’in, son defa
olarak Vahdeddin ile görüşmesi. Mustafa Kemal’in Bandırma vapuru ile Samsun’a hareketi. |
26.05.1919 | Padişah’ın başkanlığında Saltanat Şurası’nın toplanması. |
06.06.1919 | Damad Ferid Paşa ve Heyetin Paris Barış Konferansı’na hareketi. |
03.07.1919 | Damad Ferid ve Heyetin Paris’ten İstanbul’a geri dönüşü. |
20.07.1919 | Damad Ferid Paşa’nın istifası. |
21.07.1919 | Damad Ferid Paşa’nın üçüncü sadareti. |
30.07.1919 | Damad Ferid’in, Erzurum Kongresi Başkanı Mustafa Kemal’i tutuklaması için Kâzım Karabekir Paşa’ya telgrafı. |
03.09.1919 | İstanbul Hükûmeti’nin, Elazığ Valisi Ali Galip vasıtası ile Sivas Kongresi’ni dağıtmak teşebbüsü. |
12.09.1919 | Mustafa Kemal Paşa’nın “İstanbul Hükûmeti, Anadolu’ya hakim değil, tabii olmak zorundadır” tamimi. |
21.09.1919 | Kuvay-ı İnzibatiye’nin Kuvay-ı Milliye’ye karşı İstanbul Hükûmeti tarafından kurulması. |
30.09.1919 | Damad Ferid Paşa’nın istifası. |
02.10.1919 | Ali Rıza Paşa’nın sadarete tayini. |
04.10.1919 | Anadolu ile İstanbul ilişkilerinin yeniden kurulması. |
09.10.1919 | Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Mustafa Kemal arasında “Amasya Mülakatı” görüşmeleri. |
22.10.1919 | Amasya protokolunun imzalanması. |
29.11.1919 | Mustafa Kemal ve Heyet-i
Temsiliye arasında toplantı. Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılmasının kabulü. |
12.01.1920 | Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da açılması. |
28.01.1920 | “Misak-ı Milli”nin, İstanbul Meclisi’nde kabul edilmesi. |
08.03.1920 | Ali Rıza Paşa’nın istifası, sadarete Salih Paşa’nın tayini. |
16.03.1920 | Meclis-i Mebusan’ın İngilizler tarafından basılması. |
02.04.1920 | Salih Paşa’nın istifası, Damad Ferid’in 4. kez sadareti. |
11.04.1920 | Meclis-i Mebusan’ın feshedilmesi. |
10.05.1920 | Osmanlı Heyeti’nin Paris Barış Konferansına katılmaları. |
10.06.1920 | Damad Ferid’in Paris konferansına katılmaları. |
22.07.1920 | Padişah’ın Yıldız Sarayı’nda Saltanat Şurası’nı toplaması. |
31.07.1920 | Damad Ferid Paşa’nın istifası ve 5. sadareti. |
10.08.1920 | Damad Ferid ve yeni kabine tarafından Paris’te “Sevr” andlaşmasının imzalanması. |
19.08.1920 | Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Sevr anlaşmasını imza edenler ve Saltanat Şurası’nda olumlu oy verenlerin vatan haini olarak ilan edilmesi. |
17.11.1920 | Damad Ferid Paşa’nın istifası. |
21.11.1920 | Tevfik Paşa’nın 6. sadareti (Osmanlı Devleti’nin son başbakanı). |
20.01.1921 | Tevfik Paşa’nın Londra
Konferansına çağrılması. Tevfik Paşa ve Mustafa Kemal Paşa arasında, Londra konferansına gönderilecek heyet üyelerinin seçimi için telgraflaşmalar. |
27.02.1921 | Türk Dışişleri Bakanı Bekir
Sami Bey ve Heyeti’nin 13 gün süren Londra Konferansına katılmaları. Sadrazam Tevfik Paşa’nın konferansta “Ben sözü Türk Milleti’nin gerçek temsilcisi olan BMM Başdelegesine bırakıyorum” diyerek yetkiyi teslim etmesi. |
10.09.1922 | Tevfik Paşa Kabinesi’nin Sakarya Zaferini kazanan Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’ya tebrik telgrafı. |
22.09.1922 | Damad Ferid Paşa’nın yurtdışına kaçışı. |
11.10.1922 | Mudanya Mütarekesinin imzalanması. |
29.10.1922 | Vahdeddin’in Refet Paşa ile görüşmesi. |
30.10.1922 | TBMM’nde Saltanat ve Hilâfet hakkında görüşmeler. |
01.11.1922 | TBMM’nde saltanatın kaldırılması. |
04.11.1922 | Sadrazam Tevfik Paşa ve Kabinesi’nin istifasını Padişah Vahdeddin’e sunması. |
10.11.1922 | Vahdeddin’in son Cuma selamlığı. |
16.11.1922 |
Padişah Vahdeddin’in, İngiliz himayesini istediğini bildiren mektubu, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harrington’a göndermesi. |
17.11.1922 | Sultan VI. Mehmed Vahdeddin’in Malaya isimli İngiliz vapuru ile ülkeden kaçışı. |
18.11.1922 |
Veliahd Abdülmecid’in TBMM tarafından Halife seçilmesi. |
İşte,
Sultan
Vahideddin’in kendi kaleminden savunması
Paratoner görevi
yaptım, musibetleri üzerime çektim MEMLEKETE PARATONER OLDUM:
‘Karşınızda köklerinden
koparılmış, bir girdapla sahile fırlatılıp atılmış bir kazazede var.
Ben bu kargaşa içerisinde önümde daha ne kadar yol kaldığından
habersizim ve bu işin neticesini de sadece Allah biliyor. ...Ne
yapabiliriz ki? Kader, bu konuda düşündüğümden farklı bir yol çizdi.
Ben, dindar bir insanım. ...Vazifemi çok karmaşık bir dönemde, bir insanın yapabileceği en iyi biçimde tamamladığıma bütün yüreğimle ve kat’iyetle inanıyorum. İnsanın zaafları da söz konusu... ‘Beşer şaşar’ ifadesinin doğru olduğunu çok iyi biliyorum ama, aşılması zaten imkánsız olan savaş zamanının engellerini ve daha sonra mütareke ile ortaya çıkan güçlükleri yenemediysem de, memleketimin iyiliği için yapmam gereken herşeyi yaptığımı iddia ediyorum. Mütareke yıllarında ortaya çıkan bütün fácialara ve olaylara karşı gerçi kalkan olamadım ama paratoner vazifesi gördüm ve öyle zannediyorum ki, bütün musibetleri de üzerime çektim. Kendimi feda ederek vatanı kurtarmaya çalıştım. Ama gelin görün ki, bugün yaşayan kurban benim; daha doğrusu fedakárlığın kurbanı!’ KAÇMADIM, HİCRET ETTİM: ‘Her tarafı istilá eden inkılap ve ihtiras içerisinde bunaldım. Bana teklif edilen şekildeki hiláfete ne karşı koyma, ne de başeğme imkánı görmeyerek kamuoyunda sükûn ve durumda açıklık belirinceye kadar tehlikeli bölgeden geçici olarak ayrılmaya karar verdim. Gitmekle, vekili olduğum şánı yüce peygamberin yaptığını yaptım, kaçmadım, hicret ettim.’ İHANET ETMEDİM: ‘Talih
ve kader bizi vatanımızdan
ayırdı ve nihayet gurbetlere attı. Allah’ın takdiri ve kısmetimiz
böyleymiş. ...Gerçi málum sebepler yüzünden dinime, vatanıma ve
milletime arzu ettiğim kadar hizmete vakit ve imkán bulamadım ise de,
asla ihanet etmedim. Şimdi burada zelil ve sefil bir halde kalmaktansa,
Anadolu’da at sırtında olmalıydık. Ecdádımın sarıkları, aynı zamanda
kefenleriydi. ...Anadolu’ya gidip ordunun başına geçmem konusunu
dünürüm Sadrazam Tevfik Paşa’ya açtığım zaman, büyük bir muhalefete
uğradım. ‘Böyle bir avantüre giremezsiniz. Biz, Mustafa Kemal Paşa ile
haberleştik. Zaferden sonra, size bağlılığını bildirecek. Onun
istemediği, sadece Damad Ferid Paşa’dır. Galip gelirse zafer sizin,
Allah göstermesin yenilirse de bu yenilgi onun hesabına olacaktır.
Vaktiyle Enver ve Talát yenilmişlerdi ve onların hatalarını düzeltmek
için galip devletlerle şimdi siz mücadele içerisindesiniz. Anadolu’ya
gidip mağlup olursanız vaziyeti kim kurtarır?’ deyip Anadolu’ya gitmeme
máni oldu.’
ÜÇ BÜYÜK HATA YAPTIM:
‘Ben de insanım, hata etmediğim
iddiasında bulunamam ve başlıca üç hatamı itiraf ederim: Birincisi,
rahmetli biraderim Sultan Reşad’dan sonra saltanat makamını kabul
etmem. İkincisi, mütareke hükümetlerine, başta Ferid Paşa olmak üzere
Tevfik, İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşalar gibi milletin ve devletin
kalbur üstü isimlerine talihimi bağlayarak aldanmam. Üçüncüsü; devleti
kuran ve halis muhlis Türk olan Osmanoğulları’nın memleketten sürgün
edilip Hiláfetin ortadan kaldırılacağına asla inanmak istememem.
...Böyle bir tecrübeden sonra insanın vicdanının nasıl temizlendiğini,
inancının ve tevekkülünün yeniden nasıl doğduğunu bilemezsiniz.’
PAŞA’YI BEN GÖNDERDİM: ‘Bugün içinde bulunduğum ve hak etmediğim düşmanlıktan rahatlık ve mutluluk duyuyorum. ...Bu, bana huzur da getiriyor. Eğer yaşarsam ve mücadeleden muzaffer çıkarsam, ‘bir kötülüğe batıp çıkmıştım’ diye teselli bulacağım. Düşmanlığa karşı mücadelenin yoğun, acı verici ama dayanılmaz olmadığına inandığım için kendimi feda ederek çok sevdiğim memleketimi kurtarmış olmaktan mutluluk duyacağım. Memleket sevgim bana, İstanbul düşman süngüleri altındayken Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlıların üzerine göndermek gibi ağır bir kararı aldırarak iláhi bir mutluluğun da zevkini tattırdı.’ SEVR’İ İMZALAMAYACAKTIM: ‘O Sevr Andlaşması ki, elime ilk aldığımda keskin bir acı ve korkulu bir ürperti hissettim. ...Sevr bana göre ne bir andlaşmaydı ne de bir pakttı; kötülüğün baştan aşağı ta kendisiydi. Bana gelince; mecburi ve geçici imza taktiğiyle biraz zaman kazanmaya çalıştım. Saltanat Şûrası’nı da zaten her türlü mes’uliyeti üzerime alarak galipleri ve zaferlerinden sonra Türkiye’ye karşı aşırı düşmanca bir tavır içine giren bu memleketlerin kamuoyunu biraz sakinleştirmek için teşkil etmiştim. Gelişmeleri bu şekilde beklerken biraz zaman kazanmaya çalıştım, zira olayların gidişatını normale sadece zaman çevirebilirdi. ...Eğer işler kötü gider ve bu oyalamakta muvaffak olamazsam, andlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmeye kararlıydım.’ HAZİNEYİ ALMADIM: ‘İstanbul’u terkederken Osmanoğulları’na ait bulunan ve benim için çok büyük kıymet taşıyan eşyaları yanıma almayı düşünmedim. Bu sebeple, yabancı bir memlekette şimdi beş parasız, yüzüstü ve ızdırap içinde kaldık.’ Kaynak: İşte, Sultan Vahideddin’in kendi kaleminden savunması, Murat Bardakçı, Hürriyet Gazetesi, 24 Temmuz 2004 |