Ramazan Fıkraları | Facebook'ta paylaş | ||
Ramazan hilali
görülmeyince
oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilali
görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de
sımsıkı örter: geceleri mahalle kahvesine giderken de başını
önüne eğermiş, nasılsa bir su birikintisi içinde
hilalin aksini görünce ürkerek şöyle demiş:
- Hey mübarek! Gözüme mi gireceksin, anladık işte ramazan başlamış!.. Bir gün fazla tutmuş Adama sormuşlar : -Kaç gün oruç tuttun? -Hastalığım nedeniyle, ancak bir gün tutabildim! demiş. Aynı soru, orada bulunan Bektaşi’ye sorulunca, hiç istifini bozmadan yanıt vermiş : -Bu arkadaş benden bir gün fazla tutmuş! Bir eşek bir öküz İki softa, ramazanda bedava yiyip içeriz diye bir Bektaşi köyüne misafir olurlar. Hoşbeşten sonra, içlerinden biri tuvalete gider. Bektaşi, bu softaları kontrol etmek için odada kalana sorar: - Senin arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu?" O da
kendini üstün göstermek için Biraz sonra öteki softaya da aynı soruyu sorar: – Senin
arkadaşın nasıl bir adam? Bilgisi var mı, yok mu? Bu
softa da
öteki gibi "Bırak şunu, öküzden
farkı
yoktur", cevabını
verir. Akşam olunca iftar
sofrası kurulur.
Fakat tepsinin üzerinde
arpa ile samandan başka bir şey göremeyen softalar hayretle
sorarlar: –
Bunlar ne
erenler? Bektaşi
gülerek cevap verir: – Biriniz eşek, ötekiniz öküz. Sizin için bunlardan daha iyi azık olur mu?" Bizi de yedirirsin!Eskiden toplu ramazan yemeklerinde, iftar ziyaretlerinden artan yemekleri, yemek masasına hizmet eden çocuklar yermiş.. Yani artan yemekler onların hakkı imiş. Bir iftar yemeğinde çorba içildikten sonra hoca cemaata: - Çorbayı arttırmayın israf haramdır. Yemeği bitirmek sünnettir, der. Böylece çorba tamamen biter. Sıra
sebze
yemeğine gelir, hoca yine : -Arttırmayın sünnettir” der yemek biter. Sıra
pilava
gelir, tatlıya gelir. Hoca: -Sünnettir,
diyerek, her şeyi
cemaata yedirir ve hizmet yapan çocuklar aç
kalırlar.
Yemekten sonra hocanın ellerini yıkaması için su döken çocuklarla hoca şakalaşmak ister:
-Balam sizin adınız ne, der. Çocuklar: - Farz
hoca
efendi, derler. -Balam hiç farzdan ad olur mu?” der. Çocuklar
da: Bizim eve de buyursun! Bir zat Ramazan’da hiç evine gelmez, boyuna davetli davetsiz iftarlara gidermiş. Bir akşam birisi evine gelerek: -Bu akşam sizin efendiyi filan yerde iftara davet ediyoruz, buyursunlar,deyince,Evin hanımı: -Ramazan neredeyse bitecek, efendiyi gören yok. Siz görebilirseniz söyleyin. Bir gece de kendi evinde iftara buyursun! Borcun var mı? Bir ramazan günü III. Mustafa'nın veziri Koca Ragıp Paşa'nın konağında yapılan sohbet esnasında Ragıp Paşa Şair Haşmet'e hitaben: - 'Senin de borcun var mı Haşmet?' diye sorar ve ondan sonra şu cevabı alır: -
Evet efendim, mahalle bakkalına bin kuruş, kasaba beş yüz kuruş... Ragıp Paşa sorusunun anlaşılmadığını düşünerek şu açıklamayla birlikte tekrarladı sorusunu: -
'Ben onu
sormuyorum,
oruç borcun var mı?' Şair Haşmet bu soruyu şöyle cevaplamış: - Paşam, oruç borcunu Allah sorar; sizin soracağınız kul borcudur.Bu mahalleden değiliz de... Evvel
zaman
içinde iki şair ve edip ahbap Mehmet Celâl ile Faik Esad,
Beylerbeyi’nde bir dostun iftar davetine icabet için yola
koyulup karşıya geçiyorlar; fakat vakti iyi hesap edememişlerdir
ve iftara daha saatler vardır. Bunun üzerine iki ahbap,
- Camiye
gidelim, vaaz dinleriz, vakit
geçer, fikriyle Beylerbeyi Camii’ne girip bir tarafa
ilişiyorlar. Vaiz kürsüye çıkmış cehennemden bahsetmekte, diliyle etrafa yıldırımlar savurup şimşekler çaktırmakta, "zebânileer, alevleer, katran kuyularıı” dedikçe cemaat dehşetle tir tir titremektedir. Bizimkiler vaizin tehditlerine pek kulak asmamaktadır ama ahalinin çoğu kapıldığı haşyetle hüngür hüngür ağlıyor. Ağlayanlardan biri, gözyaşlarını silerek Faik Esad’ın sırtına dokunuyor, kısık sesle, "Dinlenmez olur mu, dinliyoruz elbet” diye cevap veriyor bizimki, "Peki ne dediğini anlıyor musunuz?” "Anlıyoruz elbette, niçin soruyorsun peki?” Adam
hayretle
devam
ediyor,
- Yahu bizim
ağlamaktan
ciğerimiz sökülüyor, gözümüz dışarıya
uğruyor sizde ise hiçbir elem işareti yoktur, nasıl oluyor bu?
Şair cevap veriyor: - Efendim biz bu mahalleden değiliz, yabancıyız, misafirliğe geldik de!. “Buba Ramazan nedur?” Temelin küçük kızı Emine, Ramazan ayında babasına: -Buba Ramazan nedur? diye sorar. Temel: - Kiizz Emunem, Üstadum dedu ki: Ramazan İslâmun şartlarunun birunculerindendur. Bülûğ çağuna eren her Müslümana oruç tutmak farzdur. Emine: -Buba ver elime, ben de tutayum” der. Temel: -Kizum elle değül, bir gün yemek yemeden, içmeden aç kalarak oruç tutacaksun” der. Emine: -Anladum buba, der. Temel: -Emunem, diluna, gözuna, kulağuna da sahip olacaksun yoksa aç kalman fayda etmez” der. Emine: “Vuuyyy, o zaman arkadaşım Hatice’ye de bir daha karuşmuyacağum buba, der. Bunları Ramazana Verin Vaktiyle adamın birisi her şeyin en güzelini bir yana ayırır, "Hanım bunu Ramazan'a sakla" dermiş. Gel zaman git zaman Ramazan ayı gelmiş, güzel güzel yemekler pişmeye, iftar sofraları dolup taşmaya başlamış. Günlerden bir gün kapıya bir dilenci gelmiş ve Allah için bir yardım istemiş. Kadın: "Adın ne senin?" demiş. "Ramazan" "Ramazan mı? Dur öyle ise..." Evde ne kadar ayrılmış güzel yiyecek, içecekler varsa kaplara doldurmuş. "Al git bunları, bizim bey sana saklıyordu"
demiş. Çayımı
içim gelirem -Abi çabuk goşu gelin bi tenesi orucuni basır cigara içirdi gözümün ögünde kahveden biri cevap verir: -Ola tamam bi dur neye fenikisen ambu çayımi içim gelirem. Çömlek hesabı Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca'nın yaramaz oğlu,muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları: -Bugün Ramazan'ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca'ya. Hoca'da: -Şimdi eve gider öğrenirim, der ve evinin yolunu tutar. Çömleği boşaltır; bir sayar, iki, üç sayar... Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca. - Arkadaşlar, bugün, Ramazan'ın kırkbeşi" der. Hoca'nın bu cevabına gülüşür ve aralarından biri: -Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan'ın kırkbeşi olur mu? diye itiraz eder. Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle: -Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan'ın yüz yirmi beşi!"der.Deniz oruç bozar mı? Birgün Naim Hoca`ya
sormuşlar; -Denize girersek orucumuz bozulur mu?´ diye. Naim Hoca şöyle cevap vermiş; - Ula uşahlar, Remazanda
siz denize
girersez orucuz bozulmaz. Amma deniz size girerse orucuz bozilir. Ona
göre... Gökte
Misafir Edilen Ne Yer? Nasreddin Hoca,
Ramazan ayı boyunca vaazlar etmek, namazları, teravihleri kıldırmak
üzere evine uzak bir köyde işe başlamış. Hoca’ya köyde bir oda tahsis
etmişler. Görevi kısa süreli olduğundan Hoca ailesini getirmemiş,
odasında tek başına kalıyormuş.
Köyde vaaz ederken bir ara Hz. İsa’nın göğe çekildiğinden söz etmiş. Camiden çıkınca yaşlı bir kadın yanına yaklaşıp : - Hoca efendi, Hz. İsa göğe çekildi dedin, ama orada ne yeyip ne içtiğini anlatmadın! Hoca: - Bre kadın, günlerdir bu köyün misafiriyim. Bir gün olsun misafirimiz ne yer ne içer demediniz de, gökte misafir edilen Peygamberin ne yeyip ne içtiğini soruyorsun ! demiş Halim Mecalim yok Sohbet sırasında Bektaşi’ye sormuşlar: -Baba Erenler niçin oruç tutmazsın? Bektaşi’de mazeret hazırdır: -Vallahi tutmak isterim ama halim mecalim yok. Bektaşi’yi zorda bırakmak için bir soru daha sorarlar: -İftara çağırsalar gider misin? -Doğrusu ne yapar eder giderim. Bektaşi’nin bu cevabına itirazlarını bildirirler: -Bu nasıl olur? Allah’ın emrini dinlemiyorsun da kulların davetini kaçırmıyorsun! Bektaşi’nin cevabı hazırdır: -Bunda şaşılacak ne var? Bilirsiniz ki Cenabı Hak merhametlilerin merhametlisidir ve affedicidir. Fakat insanlar böyle midir? Onlar, en küçük bir sebepten güceniverirler. Bunun için kulların davetlerini kaçırmamak gerekir İtibar Softanın biri Bektaşinin önüne geçti: Nasıl Yetişeceksin Sultan II.Mahmud Han zamanında bir zât, Ramazanda bazı ahbab ve tanıdıklarını iftara davet etmiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasındaymış. Yatsı ezanı okunmuş, cemaatle namaza başlamışlar. İmamlık eden zât, namazı neredeyse iki secdeyi bir edecek kadar acele kıldırıyormuş. Çok kısa zamanda sonuncu rekatın tahıyyatına gelmişler. O aralık dışarıdan bir adam gelip namaz kıldıklarını görünce: -Hazır
abdestim varken ben de cemaate yetişeyim, diye düşünüp
safa dahil olacağı
sırada cemaat selam vermiş. İzzet Molla dönüp adama şöyle demiş: -Be
adam! Biz içinde iken yetişemiyoruz, sen dışarıdan gelip nasıl
yetişeceksin? Bektaşi'ye, sahurda sorarlar: – Oruca nasıl niyet etmeli? Bektaşi, tıka basa yedikten sonra cevap verir: – Dayanırsam tutarım, dayanamazsam yutarım diye niyet edip ağzını çalkalamalı.Oruç farz sahur sünnet Adamın
biri hergün hanımını zorlayarak sahura kaldırıyor yemek hazırlatıp
sahur yiyormuş sonrada
orucu. Birgün beşgün bu böyle sürerken; kadın artık dayanamamış ve: -Ula
herif
sende hiç vicdan yokmu orucu tutmuyorsun bana zorla sahur
hazırlatıyorsun, demiş. -Oruç
farz.sahur yemek sünnet değilm?i diye sormuş -Evet
demiş Oruç
gitti ama Oruç
tutan Bektaşinin biri pek fena
susamış. Vakit geçirmek için kırda giderken bakmış
gürül gürül akan bir
çeşme... Adeta kendinden
geçmisş bir halde
ağzını dayayıp lıkır lıkır
içmeye baslamış
-Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti, diye seslenmiş. Bektaşi, ağzınıniki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş: -Oruç
gitti, ama fakire de can geldi! Oruç Tutayım Diye Bozdum Aylardan
Temmuz. Günler oldukça sıcak ve uzun. Aylardan Ramazan.
Sabah erkenden
başlayıp, gün boyu tırpanla ot biçmiş Tonyalı. Hararetten,
dili bir karış dışarıda varmış evine. Kafaya takmış, orucu
bozacak
ama, arkadaşı bırakmıyor: Oruçluyken
Kaç Hamsi Yersin? Dursun,
Temel’e sormuş: -Oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun Temel? -100 tane yiyebilurum. -Hadi ordan, yesen yesen 1 tane yiyebilursun, gerisini oruçsuz yemiş olirsun,” demiş. Bu espri
Temel’in çok hoşuna gitmiş. Bir gün yolda giderken Cemal’i
görmüş ve hemen sormuş: -Uşağum oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun? Cemal: -50 tane, demiş. -Ha uşağum 100 tane deseydun sana müthiş bir espri yapacaktum!Pabuçları yürüteyim derken... Bir
Ramazan gecesi Ayasofya Camiinde teravih namazı kılındıktan sonra dua
esnasında açıkgöz yankesicinin biri, yanındaki adamın
cebindeki bir enfiye kutusunu el çabukluğu ile aşırır. Bununla
da yetinmez, kalkarken adamcağızın kunduralarını da paltosunun altına
saklar. Malları çalınan, her iki hırsızlığın da farkındadır.
Önce hiç ses çıkarmaz. Fakat tam caminin iç
kapısından çıkarlarken, hırsızın hafifçe omzuna vurur ve
koluna girer. Hırsız, şaşırarak döner. Efendi, gayet nezaketle:
-Siz, namazdan evvel benden enfiyeniz var mı diye sormuştunuz, fakat kutuda enfiyem tükenmiş, takdim edememiştim. İnanmanız için enfiye kutusunu da size vermiştim, sonra namaza durmuştuk. Şimdi eksik olmayın, kunduralarımı da almış, taşıyorsunuz. Zahmetinize teşekkür ederim. Bu lûtfunuza artık hacet kalmadı. Pek tabiî olarak, hırsızın yüzü alı al, moru mor! Enfiye kutusunu ve kunduralarını geri alanın bu sözlerini işiten halktan bir kısmını hem güldürür, hem hırsızın yakasına yapışırlar ve onu doğruca karakola götürürler. Komedinin devamı buradadır. Komiser, hırsıza çıkışır: - Be herif! Bu kaçıncı rezaletin? Kaçıncı kundura hırsızlığın? Neye yaparsın bu işi? Hırsız,
boynunu
bükerek: -
Hakkınız var efendim, der. Kusurum var, kötü bir alışkanlık!
Fakat çok şükür bu defa cemaatten dayak yemeden
pabuçları geri verdim, enfiye kutusunu da. Şaşkınlığım yeter.
Ancak, Allah aşkına siz de halime merhamet buyurun, hiç olmazsa
bir kerecik burada dayak yemiyeyim.
Sahuru da
öne alsalarRamazan-ı Şerifi Memnun Etmek Bir
çok Ramazanı birlikte geçirmiş olan bir hanımla beyi
konuşuyorlarmış. Bey, hanımına: -Hanım, bunca senedir oruç tutuyoruz. Acaba Ramazan-ı Şerif’i hiç memnun edebildik mi? diye sormuş. Hanım: -A efendi! Düşündüğün şeye bak, o mübarek hiç memnun olmasaydı, her sene 10 gün önceden gelir miydi? demiş...
Bektaşi babasına
sormuşlar: Sen
ne işe yaradın? Bektaşi
ile Hacı Osmanlı, zamanında
ramazanda
içki içerken yakalanırlar. Kadı yaptıklarının cezasının
ne olduğunu bilip bilmediklerini sorar bunlara. Hacı af dileyerek: -Şeytana
uyduk kadı efendi, der ancak Kadı
Hacı'ya idam cezası verir. Bektaşiye
sıra gelir ve der ki: -Kadı
efendi ben gayri-müslümüm, bana oruç farz
değildir. Kadı Bektaşiyi serbest bırakır. Bektaşi
kadıya sorar -Kadı
efendi ben de şehadet getirsem,
müslüman olsam, arkadaşımı da bağışlar mısın? Kadı
efendi düşünür Kadının huzurundan ayrıldıktan sonra hacı şaşırararak Bektaşiye sorar: -Sen
ne biçim adamsin be, bir
dinli
oluyon bir dinsiz, sende iman yok mu bire münafık? deyip azarlar. Bektaşi
de: -
Gavur oldum kendimi, müslüman
oldum
seni kurtardım be. Peki sen ne işe yaradın? Bayramın yaklaştığı günlerden birinde, iftar sırasında, misafirlerden biri: -Keşke, Ramazan, senede iki kez gelse. Aynı sofrada misafir bulunan Bektaşi, hemen şu cevabı verir: -Öyleyse Ramazan gider gitmez neden bayram yaparsınız? İnsan, sevdiği gidince bayram mı yapar hiç!... Sohbet
Arkadaşı Ragıp
Paşa bir manava girip: “Selamün-aleyküm.
veresiye defteriniz var mı?”, “Vardır”
cevabını alınca, o defterde ne borç varsa öder. Esnaf da
Paşa’nın huyunu bilip, gizlilik tembihine uyar. Borcu ödenenler,
Allah’a hamdü senâ eder. Nüktedan Ragıp Paşa işi
bitince Haşmet’e takılmadan edemez. - Bre Haşmet ölümü düşünürüm de. Kabir taşıma ne yazdırayım? -
“Dün altımda olanlar, bugün üstümde” yazdır Paşam! -
“Hoş bir cevap verdin. Senin de borcun var mı?” -
“Vardır elbet, bakkal tayfasına 2 altın, manava 3 altın...” - “Sana kul borcunu değil, orucu sordum yahu!..” - “Siz sadece kul borcunu sorarsınız, orucu ancak Yüce Allah sorar.”Su katıyorlar Bektaşinin
birini ramazanda içki içtiği için yaka paça
kadıya götürürler. Çakırkeyif
Bektaşi'yi
görür görmez kadı: - Behey
kafir! Bu yaşta hala içiyorsun bu zıkkımı. Utanmıyor musun?
Bilmiyor musun haram olduğunu? der. -
Sırtınızdaki ipek kaftan da haramdır..." diye karşılık verir Bektaşi. Kadı: - Bunun
içine pamuk katarlar. Bektaşi: Temel oruç tutarsa Temel,
Ramazan
günü Sultan Ahmet meydanında sabırsızlıkla
biran önce iftar vaktinin gelmesini beklemektedir. Güneş
tepede,Temelin dilini
damağını kurutmaktadır. Derken bir turist kafilesi gelir içlerinden birkaçı oradaki satıcılardan irice bir karpuz alır ve temelin gözü önünde sapır şupur yemeye başlarlar. Bir süre sonra bizimki yerinden kalkar usulca yanlarina yaklasir ve kulaklarina egilerek: -Uy,dininizun kiymetini pilesinuz ha!Teravihi Unuttu İki kafadar Ramazan’da kadı kıyafetine girerek köy köy dolaşmaya ve birkaç basit soru sorup cevap veremeyen köylüleri falakaya yatırıp para kazanmaya başlamışlar. Kadı Efendinin bu durumdan haberi olunca, bunları yakalatmış ve: -Bu sabah namazının, bu öğle namazının, bu ikindi namazının, bu akşam namazının, bu yatsı namazının, diyerek kırk sopa attırıp bıraktırmış. İki kafadar köyden uzaklaşınca birisi: -Tabanlarım sızlıyor, şurada oturup dinlenelim, deyince diğeri: -Yürü yürü! Dinlenmenin sırası mı şimdi? Kadı Efendi teravihi unuttu. Hatırlarsa vay halimize!Tiryakinin Hali Ramazan hilâli görülmeyince oruç tutmanın caiz olmayacağını bilen bir tiryaki, hilâli görmemek için evinin pencerelerini kapayıp perdeleri de sımsıkı örter, geceleri mahalle kahvesine giderken de başını önüne eğermiş. Nasılsa bir su birikintisi içinde hilâlin aksini görünce ürkerek şöyle demiş: -Hey
mübarek! Gözüme mi gireceksin? Anladık işte Ramazan
başlamış!
Yalansa Abartıcı bir kişi olarak
tanınan hattat İzzet Efendi bir dostuna: -
Geçen Ramazan’da
Kandilli’ye, bir iftar yemeğine gidiyordum. Boğaziçi’nde
öyle bir fırtına çıktı ki... Dalgalar bindiğim kayığı
sahildeki minarelerin şerefelerine kadar çıkardı. Kayık dalgalar
arasında sallanırken iftar oldu, toplar atıldı. Ben de sigaramı
kandillerden yakıp orucumu bozdum.
Mustafa İzzet Efendi
bağırmış : Yumuşasın
Diye Adamın biri Ramazan günü erik
yiyormuş. Bunu gören adam: -Yahu, Müslüman olan böyle oruç yer mi? demiş. Adam: -Hayır oruçluyum, cevabını verince adam, avurdunun şişliğini işaret ederek: -Ağzındaki nedir? diye sormuş. Adam: -Eriktir, iftara kadar yumuşasın diye ağzımda tutuyorum! demiş. |