Zemânımızda
âlim olsun,
câhil olsun, müslimânların çoğu, nâfile ibâdetleri yapmağa çok önem
veriyorlar.
Farzları yapmakda gevşek davranıyorlar. Farzların içinde bulunan
sünnetleri
ve müstehâbları gözetmiyorlar. Nâfilelere kıymet veriyorlar. Farzları
aşağı
görüyorlar. Farz nemâzları müstehâb olan zemânlarında kılan yok
gibidir.
Sünnet olan cemâatin çoğalmasına, hattâ nemâzı cemâat ile kılmağa
aldırış
etmiyorlar. Farzları, gevşeklikle, üşenerek kılmakla, vazîfeyi
bitirdiklerini
sanıyorlar. Aşûre gününe, Berât gecesine, Receb ayının yirmiyedinci
gecesine
ve bu ayın, Regâib gecesi dedikleri ilk Cuma gecesine çok önem
veriyorlar.
Bu zemânlarda, büyük cemâatlerle nâfile nemâzlar kılıyorlar. Bu
cemâatleri
iyi ve güzel sanıyorlar. Bunların, şeytânın aldatması olduğunu,
günâhları
sevâb olarak gösterdiğini anlıyamıyorlar. Şeyh-ul-islâm Usâmeddîn
İsferâînî
Hirevî (rahmetullahi teâlâ aleyh), (Şerh-i Vikâye hâşiyesi)nde,
(Nâfileleri
cemâat ile kılmak ve farz nemâzları cemâatsiz, yalnız kılmak, şeytânın
aldatmalarından biridir) buyuruyor.
Nâfile nemâzları cemâat ile kılmak
mekrûh, kötü olan bidatlerdendir.
Son Peygamberin (s.a.v),
(Bir kimse, dînimizde bulunmıyan birşeyi, meydâna çıkarırsa, o şey
kötüdür)
hadîs-i şerîfinde bildirdiği bidatlerdendir.
Nâfile nemâzı cemâat ile
kılmanın mekrûh olduğu fıkıh kitâblarının çoğunda yazılıdır.
- Herkes
çağrılır,
büyük cemâat yapılırsa, mekrûh olur diyenler de vardır. Buna göre,
herkese
haber vermeden, câmiin bir köşesinde, bir iki kişi cemâat ile kılarsa
mekrûh olmaz. Üç kişi kılarsa mekrûh olur ve olmaz da diyenler oldu.
Dört
kişinin cemâat ile nâfile kılması, sözbirliği ile mekrûhdur denildi.
Doğrusu
böyledir diyenler de oldu.
- (Sirâciyye)
fetvâ kitâbında,
terâvîh ve güneş
tutulması nemâzlarından başka olan nâfileleri cemâat ile kılmanın
mekrûh
olduğu bildirilmekdedir.
- (Gıyâsiyye)
fetvâ
kitâbında, Şeyh-ul-imâm Serahsî (rahime-hullah) buyuruyor ki, (Nâfile
nemâzı cemâat ile kılmak, Ramezândan
başka zemânlarda, herkes çağrılırsa, mekrûh olur. Bir iki kişi imâma
uyarsa
mekrûh olmaz. Üç kişi olursa şübhelidir. Dört kişi olursa, sözbirliği
ile
mekrûh olur) dedi.
- (Hülâsa)
kitâbında,
(Nâfile nemâzı cemâat ile kılmak,
herkesi çağırarak olursa, mekrûhdur. Ezân ve ikâmet okunmadan, câmiin
bir köşesinde kılınırsa, mekrûh olmaz) diyor.
- Şems-ül
eimme-i
Hulvânî buyurdu
ki, (İmâmdan başka üç kişi ise, sözbirliği ile mekrûh olmaz. Dört kişi
ise, mekrûh olur da denildi, olmaz da denildi. Fekat, mekrûh olması
dahâ
doğrudur.
- Şâfi'î
fetvâlarında,
nâfile yalnız Ramezânda cemâat ile kılınır.
Herkese haber verilirse, yanî ezân ve ikâmet okunursa, bu da mekrûh
olur.
Kimseyi çağırmadan ve bir iki kişi kılarsa mekrûh olmaz. Üç kişi
olursa,
şübhelidir. Cemâat dört kişi olursa, sözbirliği ile mekrûh olur) diyor.
Böyle haberler dahâ
pekçokdur. Fıkh
kitâbları bu haberlerle doludur. Sayı
bildirmiyerek mekrûh olmaz diyen bir haber işitilirse, bunu yukarıda
bildirdiğimiz
gibi anlamak lâzımdır. Genel olarak bildirileni, şartlı olarak
anlamalı,
iki üç kişi için câiz olduğu bildirilmişdir demelidir. Çünki, hanefî
mezhebindeki
üsûl kitâblarında, şartsız olarak bildirilen, şartsız bırakılır ise de,
şartsız bildirilen haberlerden, şartlısını anlamak câiz, hattâ lâzım
olduğu
da bildirilmişdir. Şartlı olarak anlamadığımızı, şartsız olduğunu
anladığımızı
bir an için düşünürsek, bu şartsızlık yukardaki şartlı haberlere aykırı
olur. İki kuvvetli haber, birbirini bozmuş olur. Hâlbuki, bu iki
haberin
kuvveti eşid değildir. Çünki, mekrûh olduğunu bildiren haberler hem
dahâ
çokdur, hem de beğenilmiş ve fetvâ hâlini almışlardır. Câiz diyen
haberler
böyle değildir. İki haber de kuvvetlidir dersek, birşeyin hem mekrûh,
hem
de mubâh olduğunu bildiren haberler olunca, mekrûh olduğu kabûl edilir.
Böylece ihtiyât gözetilmiş olur. (Üsûl-i fıkh) âlimleri böyle
buyurmuşdur.
Yukarıdaki
açıklamalardan anlaşıldı ki,
Aşûre
günü
ve Berât ve Regâib
geceleri, câmilerde toplanarak cemâat ile nemâz kılan yüzlerle kişiler,
bu toplantılarla sevâb kazandıklarını sanıyorlar ise de, bunlar fıkh
âlimlerinin
sözbirliği ile mekrûh dedikleri işi işlemekdedirler. Mekrûhu iyi bilmek
ise, büyük cinâyetlerdendir. Çünki, harâmı mubâh bilmek, küfr olur.
Mekrûhu
mubâh bilmek, ondan bir basamak aşağıdır. Bu işin çirkinliğini iyi
anlamalıdır.
Mekrûh olmakdan kurtulmak için, ezân ve ikâmet okumadıklarını ileri
sürüyorlar.
Evet, ezân okumayınca mekrûh olmıyacağını bildiren birkaç haber vardır.
Fekat, bir iki kişi olmak ve câmi'in bir köşesinde kılmak şartı ile
mekrûh
olmaz demişlerdir. Böyle olmazsa, bu âlimlere göre de mekrûh olur.
Haber
vermek, yalnız ezân ve ikâmet demek değildir. Birbirlerine söylemekle
de
olur. Böylece binlerle kimse, nâfile kılacaklarını birbirlerine
yaymakdadırlar.
Aşûre günü ve sayılı zemânlarda mahalle mahalle, birbirlerine haber
veriyorlar.
Filân şeyhin, filân imâmın câmi'ine gidelim, cemâat ile nemâz kılınacak
diyorlar. Böyle haberleşmek, ezândan ve ikâmetden dahâ kuvvetli
olmakdadır.
Haber vermek şartı, tâm yerine gelmekdedir. Haberleşmenin ezân ve
ikâmetle
olacağını açıklıyan birkaç habere uysak bile, yukarıda bildirdiğimiz
gibi,
bir iki kişinin câmi köşesinde kılması şartı da vardır.
Şunu da
bildirelim ki, nâfile ibâdetleri gizli yapmak lâzımdır. Böylece,
riyâ ve gösteriş tehlükesi olmaz. Cemâat ile kılmak böyle değildir.
Farzları
açıkca yapmak, herkese göstermek lâzımdır. Çünki farzlarda gösteriş
lekesi
olmaz. Bunları cemâat ile kılmak, bunun için uygundur. Bundan başka,
cemâatin
çok olması, fitne uyandırır. Bunun içindir ki, Cuma nemâzında sultânın
veyâ vekîlinin bulunması şart olmuşdur. Böylece, fitne çıkmak tehlükesi
ortadan kalkmış olur. Bu mekrûh cemâatlerde fitne uyanma korkusu dahâ
çokdur. Bu bakımdan da, bu toplantılar, islâmiyyete uygun değildir.
Yasakdır.
Hadîs-i şerîfde (s.a.v), (Fitne uykudadır.
Bunu
uyandırana, Allah lanet eylesin!) buyuruldu. Bütün bunlardan
anlaşılıyor
ki, islâm vâlîlerinin, hâkimlerinin ve koruyucu kimselerin, böyle
toplantıları
dağıtmaları lâzımdır. Bunun için sıkı davranmaları, sıkışdırmaları
yerinde
olur. Böylece, fitneye yol açan bir bidat, ortadan kaldırılmış olur.
Herşeyin
doğrusunu Allahü teâlâ bildirir. Doğru yolu gösteren ancak Odur.
Kaynak: Mektubat, İmam
Rabbani, 282.Mektup
|