|
|
|
|
Mekke
döneminde inmiştir. Kuvvetli görüşe göre,
91, 92, 93, 151, 152 ve 153. âyetler Medine’de inmiştir. 165 âyettir.
Adını,
136, 138 ve 139. âyetlerde yer alan “el-En’âm” kelimesinden almıştır.
En’âm,
koyun, keçi, deve ve sığır cinsi ehli hayvanları ifade eden bir
kelimedir.
Sûrede başlıca tevhide, adalete, peygamberliğe, ahirete dair meseleler
ile
küfrün ve batıl inançların reddi ve bazı temel ahlâk kuralları konu
edilmektedir.
Tefsir
için ayet numaralarını tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
1.Hamd,
gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve
aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Böyle iken inkâr edenler başka
şeyleri Rablerine
denk tutuyorlar.
2.O
öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış,
sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için)
belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe
ediyorsunuz.
3. Hâlbuki O, göklerde de
Allah’tır, yerde
de. Sizin
gizlinizi de bilir, açığa vurduğunuzu da. Sizin daha ne kazanacağınızı
da
bilir.
4. Onlara Rablerinin
âyetlerinden hiçbir
âyet gelmez
ki ondan yüz çevirmesinler.
5.Nitekim
hak (Kur’an) kendilerine gelince onu
yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeyin haberleri kendilerine ilerde
gelecektir.
6.Onlardan
önce nice nesilleri helâk ettiğimizi
görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkân ve iktidarı onlara
vermiştik.
Onlara bol bol yağmur yağdırmıştık. Topraklarından nehirler akıttık.
Sonra da
günahları sebebiyle onları helâk ettik ve arkalarından başka bir nesil
var
ettik.
7. (Ey Muhammed!) Eğer sana
kâğıda yazılı
bir kitap
indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkâr edenler,
“Bu,
apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi.
8.Bir
de dediler ki: “Ona (açıktan göreceğimiz) bir
melek indirilse ya!” Eğer (öyle) bir melek indirseydik artık iş
bitirilmiş
olurdu, sonra da kendilerine göz açtırılmazdı. (Hemen helâk
edilirlerdi.)
|
|
|
|
|
|
9.Eğer onu
(Peygamberi) bir melek kılsaydık yine onu
bir adam (suretinde) yapardık ve onları yine içinde bulundukları
karmaşaya düşürmüş
olurduk.
10.(Ey
Muhammed!) Andolsun, senden önce de birçok
peygamber alaya alınmıştı da onlarla alay edenleri, alay ettikleri şey
kuşatıp
mahvetmişti.
11.De ki:
“Yeryüzünde gezin dolaşın da
(Peygamberleri) yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir görün.”
12.De
ki: “Şu göklerdekiler ve yerdekiler kimindir?”
“Allah’ındır” de. O, merhamet etmeyi kendine gerekli kıldı. Andolsun
sizi
mutlaka kıyamet gününe toplayacak. Bunda hiç şüphe yok. Kendilerini
ziyana
uğratanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
13. Gece ve gündüzde barınan her
şey
O’nundur. O,
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
14.De
ki: “Göklerin ve yerin yaratıcısı olan,
beslediği hâlde
beslenmeye ihtiyacı
olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim.” De ki: “Bana,
(Allah’a) teslim
olanların ilki olmam emredildi ve sakın Allah’a ortak koşanlardan olma
(denildi).”
15. De ki: “Ben Rabbime isyan
edersem
gerçekten, büyük
bir günün (kıyamet gününün) azabından korkarım.”
16.(O
günün azabı) kimden savuşturulursa, gerçekten
(Allah) ona acımıştır. İşte bu apaçık kurtuluştur.
17. Şayet Allah sana bir zarar
dokundursa,
bunu O’ndan
başka giderecek yoktur. Fakat sana bir hayır dokunduracak olsa onu da
kimse
gideremez. Bil ki O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
18. O, kullarının üstünde mutlak
hâkimiyet
sahibidir.
O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden) hakkıyla haberdardır. |
|
|
|
|
|
19.De
ki: “Şahitlik bakımından hangi şey daha
büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir.
İşte bu Kur’an bana, onunla sizi ve eriştiği herkesi uyarayım diye
vahyolundu.
Gerçekten siz mi Allah ile beraber başka ilâhlar olduğuna şahitlik
ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “O, ancak tek bir
ilâhtır ve
şüphesiz ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
20.Kendilerine
kitap verdiklerimiz, onu (Peygamberi)
kendi öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Kendilerini ziyana sokanlar var ya, işte onlar inanmazlar.
21. Kim Allah’a karşı yalan
uydurandan, ya da
O’nun
âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa
eremez.
22. Onları tümüyle (mahşere)
toplayıp da
Allah’a ortak
koşanlara, “Nerede, ilâh olduklarını iddia ettiğiniz ortaklarınız?”
diyeceğimiz
günü hatırla.
23.Sonunda
onların manevraları, “Rabbimiz Allah’a
andolsun ki biz (O’na) ortak koşanlar değildik” demelerinden başka bir
şey
olmayacaktır.
24. Bak, kendilerine karşı nasıl
yalan
söylediler ve
iftira edip durdukları şeyler (uydurma ilâhları) onları nasıl yüzüstü
bırakıp
kayboluverdi?
25. İçlerinden, (Kur’an okurken)
seni
dinleyenler de
var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz),
kulaklarına
ağırlık koyarız.
Her
türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere
sana
geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından
başka bir
şey değil” derler.
26. Onlar başkalarını ondan
(Kur’an’dan)
alıkoyarlar,
hem de kendileri ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak
kendilerini helâk ediyorlar.
27. Ateşin karşısında durdurulup
da, “Ah,
keşke
dünyaya geri döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve
mü’minlerden
olsak” dedikleri vakit (hâllerini) bir görsen! |
|
|
|
|
|
28.
Hayır, (bu yakınmaları)
daha önce
gizlemekte
oldukları şeyler onlara göründü (de ondan). Eğer çevrilselerdi, elbette
kendilerine yasaklanan şeylere yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar
yalancıdırlar.
29.
Derler ki: “Hayat ancak
dünya
hayatımızdır. Artık
biz bir daha diriltilecek de değiliz.”
30.
Rab’lerinin huzurunda
durduruldukları
vakit (hâllerini)
bir görsen! (Allah) diyecek ki: “Nasıl, şu (dirilmek) gerçek değil
miymiş?”
Onlar, “Evet, Rabbimize andolsun ki, gerçekmiş” diyecekler. (Allah),
“Öyleyse inkâr
etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azabı!” diyecek.
31.
Allah’ın huzuruna
çıkmayı yalanlayanlar
gerçekten
ziyana uğramıştır. Nihayet onlara ansızın o saat (kıyamet) gelip
çatınca, bütün
günahlarını sırtlarına yüklenerek, “Hayatta yaptığımız kusurlardan
ötürü vay hâlimize!”
diyecekler. Dikkat edin, yüklendikleri günah yükü ne kötüdür!
32.Dünya
hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir.
Elbette ki ahiret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha
hayırlıdır.
Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
33. Ey
Muhammed! Biz çok
iyi biliyoruz ki
söyledikleri
elbette seni incitiyor. Onlar gerçekte seni yalanlamıyorlar; fakat o
zalimler
Allah’ın âyetlerini inadına inkâr ediyorlar.
34.Andolsun
ki, senden önce de birçok Peygamberler
yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı
sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın
kelimelerini değiştirebilecek bir güç de yoktur.
Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş
bulunuyor.
35.
Eğer onların yüz
çevirmeleri sana ağır
geldiyse;
bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe
çıkarak
onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah
dileseydi,
elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma.
|
|
|
|
|
|
36.(Davete),
ancak (bütün kalpleriyle) kulak verenler uyar. (Kalben) ölüleri ise
(yalnızca)
Allah diriltir. Sonra da hepsi O’na döndürülürler
37.Dediler
ki: “Ona Rabbinden bir mucize indirilse
ya!” (Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz Allah’ın, bir mucize indirmeğe
gücü yeter.
Fakat onların çoğu bilmiyor.”
38.Yeryüzünde
gezen her türlü canlı ve (gökte) iki
kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey
değildir. Biz Kitap’ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi
Rablerinin
huzuruna toplanıp getirilecekler.
39.Âyetlerimizi
yalanlayanlar, karanlıklar
içerisindeki birtakım sağırlar ve dilsizlerdir. Allah, kimi dilerse onu
şaşırtır.
Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar.
40. (Ey Muhammed!) De ki:
“Söyleyin bakalım.
Acaba
size Allah’ın azabı gelse veya size kıyamet saati gelip çatsa (böyle
bir
durumda) siz Allah’tan başkasını mı çağırırsınız? Eğer (putların size
yararı
dokunduğu iddianızda) doğru söyleyenlerseniz (haydi onları yardıma
çağırın).
41.Hayır!
(Bu durumda) yalnız O’na dua edersiniz, O
da dilerse (kurtulmak için) dua ettiğiniz sıkıntıyı giderir ve siz o an
Allah’a
ortak koştuklarınızı unutursunuz.”
42.Andolsun,
senden önce birtakım ümmetlere de
peygamberler gönderdik. (Peygamberlerini dinlemediler.) Sonunda,
yalvarsınlar
da tövbe etsinler diye onları şiddetli yoksulluk ve darlıklarla
yakaladık.
43. Hiç olmazsa onlara azabımız
geldiği zaman
yakarıp
tövbe etselerdi ya.. Fakat (onu yapmadılar) kalpleri katılaştı. Şeytan
da
yapmakta olduklarını zaten onlara süslü göstermişti.
44.Derken
onlar kendilerine hatırlatılanı
unuttuklarında, (önce) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Sonra
kendilerine
verilenle sevinip şımardıkları sırada, onları ansızın yakaladık da bir
anda tüm
ümitlerini kaybedip yıkıldılar. |
|
|
|
|
|
45. Böylece zulmeden o toplumun
kökü kesildi.
Hamd,
âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
46.De
ki: “Ne dersiniz, eğer Allah sizin kulağınızı
ve gözlerinizi alır, kalplerinizi de
mühürlerse, Allah’tan başka onu size (geri) getirecek ilâh kimmiş?”
Bak, biz
âyetleri değişik biçimlerde nasıl açıklıyoruz, sonra onlar nasıl yüz
çeviriyorlar?
47. De ki: “Ne dersiniz,
Allah’ın azabı size
beklenmedik bir anda veya açıktan açığa gelse, zalimler toplumundan
başkası mı helâk
edilecek?”
48.Biz
peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve
uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse
onlara korku
yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.
49.Âyetlerimizi
yalanlayanlara ise, yapmakta
oldukları fasıklık sebebiyle azap dokunacaktır.
50.De
ki: “Ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim
yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘Ben bir meleğim’ de
demiyorum.
Ben sadece, bana gönderilen vahye uyuyorum.” De ki: “Görmeyenle gören
bir olur mu?
Siz hiç düşünmez misiniz?”
51.Kendileri
için Allah’tan başka ne bir dost, ne de
bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan
korkanları,
Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar.
52.Rab’lerinin rızasını
isteyerek sabah
akşam O’na
dua edenleri yanından kovma. Onların hesabından sana bir şey yok, senin
hesabından da onlara bir şey yok ki onları kovasın. Eğer kovarsan
zalimlerden
olursun. |
|
|
|
|
|
53.Böylece insanların bazısını
bazısı ile
denedik ki,
“Allah, aramızdan şu adamları mı iman nimetine lâyık gördü?” desinler.
Allah,
şükreden kullarını daha iyi bilen değil mi?
54.Âyetlerimize
iman edenler sana geldikleri
zaman,
de ki: “Selâm olsun size! Rabbiniz kendi üzerine rahmeti (merhameti)
yazdı.
Şöyle ki: Sizden kim cahillikle bir kabahat işler de sonra peşinden
tövbe eder,
kendini düzeltirse (bilmiş olun ki) O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir.”
55.Suçluların
yolu da açığa çıksın diye
âyetleri işte
böyle ayrı ayrı açıklarız.
56.De
ki: “Sizin, Allah’tan başka ibadet
ettiğiniz
şeylere ibadet etmem bana kesinlikle yasaklandı. Ben sizin arzularınıza
uymam.
(Uyarsam) o takdirde sapmış olurum, hidayete erenlerden olmam.”
57.De
ki: “Şüphesiz ben, Rabbimden (gelen)
kesin bir
belge üzereyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele istediğiniz azap
benim
elimde değil. Hüküm yalnızca Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, hakkı
batıldan ayırt edenlerin en hayırlısıdır.”
58.De
ki: “Sizin acele istediğiniz azap
şayet benim
elimde olsaydı, benimle sizin aranızda iş elbette bitirilmiş olurdu.”
Allah,
zalimleri daha iyi bilir.
59.Gaybın
anahtarları yalnızca O’nun
katındadır.
Onları ancak O bilir. Karada ve denizde olanı da bilir. Hiçbir yaprak
düşmez ki
onu bilmesin. Yerin karanlıklarında da hiçbir tane, hiçbir yaş, hiçbir
kuru şey
yoktur ki apaçık bir kitapta (Allah’ın bilgisi dâhilinde, Levh-i
Mahfuz’da)
olmasın. |
|
|
|
|
|
60.
O, geceleyin sizi ölü gibi kendinizden
geçirip
alan (uyutan) ve gündüzün kazandıklarınızı bilen, sonra da belirlenmiş
eceliniz
tamamlanıncaya kadar gündüzleri sizi tekrar diriltendir (uyandırandır).
Sonra
dönüşünüz yalnız O’nadır. Sonra O, işlemekte olduklarınızı size haber
verecektir.
61.O,
kullarının üstünde mutlak hâkimiyet
sahibidir.
Üzerinize de koruyucu melekler gönderir. Nihayet birinize ölüm geldiği
vakit (görevli) elçilerimiz onun canını
alır ve
onlar görevlerinde asla kusur etmezler.
62. Sonra hepsi, gerçek
sahipleri Allah’a
döndürülürler. İyi bilin ki hüküm yalnız O’nundur. O, hesap görenlerin
en
çabuğudur.
63. De ki: “Sizler, açıktan ve
gizlice O’na
‘Eğer bizi
bundan kurtarırsa, elbette şükredenlerden olacağız’ diye dua ederken,
sizi
karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?”
64.De
ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan
sizi
Allah kurtarır. Ama siz yine de O’na ortak koşuyorsunuz.”
65. De ki: “O, size üstünüzden
(gökten) veya
ayaklarınızın altından (yerden) bir azap göndermeğe, ya da sizi grup
grup
birbirinize düşürmeğe ve kiminizin şiddetini kiminize tattırmaya gücü
yetendir.” Bak, anlasınlar diye, âyetleri değişik biçimlerde nasıl
açıklıyoruz.
66. O (Kur’an) hak olduğu
hâlde, kavmin onu
yalanladı.
De ki: “Ben size vekil (sizden sorumlu) değilim."
67. Her haberin gerçekleşeceği
bir zamanı
vardır.
İleride bileceksiniz.
68.Âyetlerimiz
hakkında dedikoduya dalanları
gördüğün
vakit başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir, uzaklaş. Şayet
şeytan
sana unutturursa hatırladıktan sonra (kalk), o zalimler grubu ile
beraber
oturma. |
|
|
|
|
|
69.Allah’a
karşı gelmekten sakınanlara,
onların
hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat üzerlerine düşen bir
hatırlatmadır.
Belki sakınırlar.
70.Dinlerini
oyun ve eğlence edinenleri ve
dünya
hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak. Hiç kimsenin kazandığı
yüzünden
mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona
Allah’tan başka ne
bir dost vardır, ne de bir şefaatçi. (Kurtuluşu için) her türlü fidyeyi
verse
de bu ondan kabul edilmez. İşte onlar kazandıkları yüzünden helâke
sürüklenmiş
kimselerdir. Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca
kaynamış bir
içecek ve elem dolu bir azap vardır.
71. De ki: “Allah’ı
bırakıp da bize faydası
olmayan,
zararı da dokunmayan şeylere mi tapalım? Allah, bizi hidayete
kavuşturduktan
sonra gerisingeri (şirke) mi döndürülelim? Arkadaşları ‘bize gel!’ diye
doğru
yola çağırdıkları hâlde, yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşıp şeytanların
ayarttığı
kimse gibi mi (olalım)?” De ki: “Hiç şüphesiz asıl doğru yol Allah’ın
yoludur.
Bize âlemlerin Rabbine boyun eğmek emrolundu.”
72.Bir
de, bize, “Namazı dosdoğru kılın ve
Allah’a
karşı gelmekten sakının” diye emrolundu. O, huzurunda toplanacağınız
Allah’tır.
73.O,
gökleri ve yeri, hak ve hikmete uygun
olarak
yaratandır. Allah’ın “ol” deyip de her şeyin oluvereceği günü hatırla.
O’nun
sözü gerçektir. Sûr’a üflendiği gün de mülk (hükümranlık) O’nundur.
Gaybı da,
görülen âlemi de bilendir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, (her şeyden)
hakkıyla
haberdardır. |
|
|
|
|
|
74.
Hani İbrahim, babası Âzer’e, “Sen putları
ilâh mı
ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık
içinde
görüyorum” demişti.
75. İşte böylece İbrahim’e
göklerdeki ve
yerdeki hükümranlığı
ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.
76.Üzerine
gece karanlığı basınca, bir
yıldız gördü.
“İşte Rabbim!” dedi. Yıldız batınca da, “Ben öyle batanları sevmem”
dedi.
77.Ay’ı
doğarken görünce de, “İşte Rabbim!”
dedi. Ay
da batınca, “Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolu göstermezse, mutlaka
ben de
sapıklardan olurum” dedi.
78.Güneşi
doğarken görünce de, “İşte benim
Rabbim! Bu
daha büyük” dedi. O da batınca (kavmine dönüp), “Ey kavmim! Ben sizin
Allah’a
ortak koştuğunuz şeylerden uzağım” dedi.
79. “Ben, hakka yönelen birisi
olarak yüzümü,
gökleri
ve yeri yaratana döndürdüm. Ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim.”
80.Kavmi
onunla tartışmaya girişti. Dedi ki:
“Beni
doğru yola iletmişken, Allah hakkında benimle tartışmaya mı
kalkışıyorsunuz?
Hem sizin O’na ortak koştuklarınızdan ben korkmam; ancak Rabbimin bir
şey
dilemiş olması başka. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hâlâ düşünüp
öğüt
almayacak mısınız?”
81. “Allah’ın, size, hakkında
hiçbir delil
indirmediği
şeyleri O’na ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak
koştuğunuz
şeylerden ne diye korkayım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende
olmaya daha
lâyıktır? Eğer biliyorsanız söyleyin.”
|
|
|
|
|
|
82.
İman edip de imanlarına zulmü (şirki)
bulaştırmayanlar var ya; işte güven onların hakkıdır. Doğru yolu bulmuş
olanlar
da onlardır.
83.İşte
kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz
delillerimiz.. Biz dilediğimiz kimsenin derecelerini yükseltiriz.
Şüphesiz ki
Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
84. Biz ona İshak’ı ve Yakub’u
armağan ettik.
Hepsini
hidayete erdirdik. Daha önce Nûh’u da hidayete erdirmiştik.
Zürriyetinden
Dâvud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u da. İyilik
yapanları
işte böyle mükâfatlandırırız.
85.Zekeriya’yı,
Yahya’yı, İsa’yı, İlyas’ı
doğru yola
erdirmiştik. Bunların hepsi salih kimselerden idi.
86.İsmail’i,
Elyasa’ı, Yûnus’u ve Lût’u da
doğru yola
erdirmiştik. Her birini âlemlere üstün kılmıştık.
87. Babalarından, çocuklarından
ve
kardeşlerinden bir
kısmını da. Bütün bunları seçtik ve bunları dosdoğru bir yola ilettik.
88.İşte
bu, Allah’ın hidayetidir ki,
kullarından
dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar da Allah’a ortak
koşsalardı, bütün
yaptıkları boşa gitmişti.
89.Onlar
kendilerine kitap, hikmet ve
peygamberlik
verdiğimiz kimselerdir. Eğer şunlar (inanmayanlar) bunları tanımayıp
inkâr
ederlerse, biz onları inkâr etmeyecek olan bir kavmi, onlara vekil
kılmışızdır.
90. İşte, o peygamberler,
Allah’ın doğru yola
ilettiği
kimselerdir. (Ey Muhammed!) Sen de onların tuttuğu yola uy. De ki: “Bu
tebliğe
karşı sizden bir ücret istemiyorum. O (Kur’an), bütün âlemler için
ancak bir
uyarıdır.”
|
|
|
|
|
|
91. Allah’ın kadrini
gereği gibi bilemediler.
Çünkü, “Allah, hiç kimseye hiçbir şey indirmedi” dediler.
De ki: “Mûsâ’nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça
parça kâğıtlar
hâline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz;
(kendisiyle) sizin
de, babalarınızın da bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab’ı kim
indirdi?”
(Ey Muhammed!) “Allah” (indirdi) de, sonra bırak onları, içine
daldıkları
batakta oynayadursunlar.
92. İşte
bu (Kur’an) da, bereket kaynağı,
kendinden
öncekileri (ilâhî kitapları) tasdik eden ve şehirler anasını (Mekke’yi)
ve
bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir
kitaptır. Ahirete iman edenler, ona da inanırlar. Onlar namazlarını
vaktinde
kılarlar.
93.Allah’a
karşı yalan uyduran veya kendine
bir şey
vahyedilmemişken, “Bana vahyolundu” diyen, ya da “Allah’ın indirdiğinin
benzerini ben de indireceğim” diye laf eden kimseden daha zalim kimdir?
Zalimlerin şiddetli ölüm sancıları içinde çırpındığı; meleklerin,
ellerini
uzatmış, “Haydi canlarınızı kurtarın! Allah’a karşı doğru olmayanı
söylediğiniz, ve O’nun âyetlerinden kibirlenerek yüz çevirdiğiniz için
bugün
aşağılayıcı azap ile cezalandırılacaksınız” diyecekleri zaman hâllerini
bir
görsen!
94.Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi
teker
teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda
bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz
şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar
tamamen
kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi
yüzüstü
bırakıp kaybolmuşlardır. |
|
|
|
|
|
95.Şüphesiz
Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp
filizlendirendir. Ölüden diriyi çıkarır. Diriden de ölüyü çıkarandır.
İşte
budur Allah! Peki (O’ndan) nasıl çevriliyorsunuz?
96.O, karanlığı yarıp sabahı
çıkarandır.
Geceyi
dinlenme zamanı, güneşi ve ayı da ince birer hesap ölçüsü kıldı. Bütün
bunlar
mutlak güç sahibinin, hakkıyla bilenin takdiridir (ölçüp biçmesidir).
97.O, sayelerinde, kara ve
denizin
karanlıklarında yolunuzu
bulasınız diye sizin için yıldızları yaratandır. Bilen bir toplum için
âyetleri
ayrı ayrı açıkladık.
98.O, sizi bir tek candan
yaratandır. Sizin
bir karar
kılma yeriniz, bir de emanet bırakılma yeriniz var. Biz anlayan bir
toplum için
âyetleri ayrı ayrı açıklamışızdır.
99.O, gökten su indirendir. İşte
biz onunla
her türlü
bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil
bitkilerden, üst
üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış
salkımlar-
üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Her biri) birbirine benzer ve
(her
biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman,
bir de olgunlaştığı zaman
bakın.
Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren)
ibretler
vardır.
100.Bir de cinleri Allah’a
birtakım ortaklar
yaptılar.
Oysa onları O yarattı. Bilgisizce Allah’a oğullar ve kızlar da
uydurdular. O,
onların niteledikleri şeylerden uzaktır, yücedir.
101.O, gökleri ve yeri örnekleri
yokken
yaratandır.
O’nun bir eşi olmadığı hâlde, nasıl bir çocuğu olabilir? Hâlbuki her
şeyi O
yarattı. O, her şeyi hakkıyla bilendir. |
|
|
|
|
|
102.İşte
sizin Rabbiniz Allah. O’ndan başka
hiçbir ilâh
yoktur. O, her şeyin yaratıcısıdır. Öyle ise O’na kulluk edin. O, her
şeye
vekil (her şeyi yöneten, görüp gözeten)dir.
103.Gözler O’nu idrak edemez
ama O, gözleri
idrak
eder."
O, en gizli şeyleri bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır.
104.Rabbinizden size gerçekleri
gösteren
deliller
geldi. Artık kim gözünü açar hakkı idrak ederse kendi yararına, kim de
(hakkın
karşısında) körlük ederse kendi zararınadır. Ben başınızda bekçi
değilim.
105.Onlar, “Sen iyi ders
almışsın” desinler
diye ve
bir de bilen bir toplum için onu (Kur’an’ı) açıklayalım diye âyetleri
değişik
biçimlerde işte böylece açıklıyoruz.
106.Ey Muhammed! Sen, Rabbinden
sana
vahyedilene uy. O’ndan
başka hiçbir ilâh yoktur. Allah’a ortak koşanlardan yüz çevir.
107.Allah
dileseydi ortak koşmazlardı. Biz
seni
onların başına bir bekçi yapmadık. Sen onlara vekil (onlardan sorumlu)
da
değilsin.
108.Onların,
Allah’ı bırakıp tapındıklarına
sövmeyin,
sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her
ümmete
yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O,
yapmakta
olduklarını kendilerine bildirecektir.
109.Eğer
kendilerine (başka) bir mucize
gelirse,
mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin
ettiler. De
ki: “Mucizeler ancak Allah katındadır. O mucizeler geldiği vakit de
inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz?”
110.Biz
onların kalplerini ve gözlerini ters
döndürürüz de ilkin ona iman etmedikleri gibi (mucize geldikten sonra
da
inanmazlar) ve yine onları azgınlıkları içinde bırakırız da bocalar
dururlar.
|
|
|
|
|
|
111. Biz onlara melekleri de
indirseydik,
kendileriyle
ölüler de konuşsaydı ve her şeyi karşılarında (hakikatın şahidleri
olarak)
toplasaydık, Allah dilemedikçe yine de iman edecek değillerdi. Fakat
onların
çoğu bilmiyorlar.
112.İşte
böylece biz her peygambere insan ve
cin
şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı
laflar
fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları
iftiralarıyla
baş başa bırak.
113. Bir de (şeytanlar),
ahirete
inanmayanların
gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve
işleyecekleri
günahları işlesinler diye (bu fısıldamayı yaparlar).
114.“Size
Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak
indiren O iken
ben Allah’tan başka bir hakem mi arayacağım?” (de). Kendilerine kitap
verdiklerimiz de onun, Rabbin katından hak olarak indirilmiş olduğunu
bilirler.
O hâlde, sakın şüphecilerden olma.
115.Rabbinin
kelimesi (Kur’an) doğruluk ve
adalet
bakımından tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O,
hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.
116. Eğer yeryüzündekilerin
çoğuna uyarsan
seni Allah
yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan
uyduruyorlar.
117. Şüphesiz senin Rabbin,
yolundan sapanı
çok iyi
bilir ve yine O, doğru yolu bulanları en iyi bilendir.
118. Artık, âyetlerine inanan
kimseler iseniz
üzerine
Allah’ın ismi anılarak kesilmiş hayvanlardan yiyin. |
|
|
|
|
|
119.
Allah, yemek zorunda kaldıklarınız
dışında size
neleri haram kıldığını tek tek açıklamışken, üzerine adının anıldığı
hayvanları
yememenizin sebebi nedir.
Gerçekten birçokları nefislerinin arzularına uyarak bilmeden (halkı)
saptırıyorlar. Şüphesiz senin Rabbin, haddi aşanları çok iyi bilir.
120.Günahın
açığını da bırakın, gizlisini de.
Çünkü günah
kazananlar yaptıkları karşılığında cezalandırılacaklardır.
121. Üzerine Allah adı
anılmayan
(hayvan)lardan
yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. Bir de şeytanlar kendi
dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar. Onlara
boyun eğerseniz
şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz.
122. Ölü iken
dirilttiğimiz ve kendisine,
insanlar
arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç,
karanlıklar içinde
kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte
kâfirlere,
işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.
123. İşte böyle, her
memlekette günahkârları
oranın
ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar
hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.
124. Onlara bir âyet geldiği
zaman, “Allah
elçilerine
verilenin bir benzeri bize de verilinceye kadar asla inanmayacağız”
derler.
Allah, elçilik görevini kime vereceğini çok iyi bilir. Suç işleyenlere
Allah
katından bir aşağılık ve yapmakta oldukları hilekârlık sebebiyle çetin
bir azap
erişecektir. |
|
|
|
|
|
125.Allah,
her kimi doğruya erdirmek isterse,
onun
göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe
çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve
sıkıntıyı) işte
böyle verir.
126.Bu, Rabbinin dosdoğru
yoludur. Şüphesiz
düşünüp
öğüt alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
127.Rableri katında selâm yurdu
(cennet)
onlarındır.
Allah, yapmakta oldukları şeylerden dolayı onların dostudur.
128.Onların hepsini bir araya
toplayacağı gün
şöyle
diyecektir: “Ey cin topluluğu! İnsanlardan pek çoğunu saptırıp aranıza
kattınız.” Onların insanlardan olan dostları, “Ey Rabbimiz! Bizler
birbirimizden yararlandık ve bize belirlediğin süremizin sonuna
ulaştık”
diyecekler. Allah da diyecek ki: “Allah’ın diledikleri (affettikleri)
hariç,
içinde ebedî kalmak üzere duracağınız yer ateştir.” Ey Muhammed!
Şüphesiz senin
Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
129.İşte biz, kazanmakta
oldukları günahlar
sebebiyle
zalimlerin bir kısmını diğer bir kısmına böyle musallat ederiz.
130.(O gün Allah, şöyle
diyecektir:) “Ey cin
ve insan
topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bu gününüzün gelip
çatacağı
hakkında sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” Onlar şöyle diyecekler:
“Biz
kendi aleyhimize şahitlik ederiz.” Dünya hayatı onları aldattı ve kâfir
olduklarına dair kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
131.Bu
(peygamberlerin gönderilmesi),
Allah’ın,
halkları habersizken ülkeleri haksız yere helâk etmeyeceği içindir.
|
|
|
|
|
|
132. Herkesin amellerine göre
dereceleri
vardır. Rabbin
onların yaptıklarından habersiz değildir.
133.Rabbin
her bakımdan sınırsız zengindir,
rahmet
sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi
giderir
(yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir.
134.Şüphesiz
size va’dedilen şeyler mutlaka
gelecektir. Siz
bunun önüne geçemezsiniz.
135. De ki: “Ey kavmim!
Elinizden geleni
yapın. Ben de
(görevimi) yapacağım. Ama dünya yurdunun sonucunun kimin olacağını
yakında
öğreneceksiniz. Şüphesiz, zalimler kurtuluşa eremezler.
136.Allah’ın
yarattığı ekinlerden ve
hayvanlardan O’na
bir pay ayırdılar ve akıllarınca, “Şu, Allah için, şu da bizim
ortaklarımız
(putlarımız) için” dediler. Ortakları için olan Allah’ınkine
eklenmiyor. Allah
için olan ise ortaklarınkine ekleniyor.. Ne kötü hükmediyorlar!
137.Yine
bunun gibi, Allah’a ortak koşanların
çoğuna,
koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki;
onları helâke
sürüklesinler ve dinlerini karıştırıp onları yanıltsınlar. Eğer Rabbin
dileseydi, bunu yapamazlardı. Artık sen onları uydurdukları ile baş
başa bırak. |
|
|
|
|
|
138.Bir
de (asılsız iddialarda bulunarak)
dediler ki:
“Bunlar yasaklanmış hayvanlar ve ekinlerdir. Onları bizim
dilediklerimizden
başkası yiyemez. (Şunlar da) sırtları (binilmesi ve yük yüklemesi)
haram
edilmiş hayvanlardır.” Bir kısım hayvanları da keserken üzerlerine
Allah’ın
adını anmazlar. (Bütün bunları) Allah’a iftira ederek yaparlar. Bu
iftiraları
sebebiyle Allah onları cezalandıracaktır.
139. Bir de dediler ki: “Şu
hayvanların
karınlarındaki
yavrular (canlı olursa) sırf erkeklerimize aittir. Karılarımıza ise
haramdır.”
Eğer ölü olursa, o vakit onda hepsi ortaktırlar. Allah, onların bu tür
nitelemelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet
sahibidir, hakkıyla bilendir.
140. Beyinsizlikleri yüzünden
bilgisizce
çocuklarını
öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı -Allah’a iftira ederek-
haram
sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır.
Doğru yolu
bulmuş da değillerdir.
141. O, çardaklı-çardaksız olarak
bahçeleri,
ürünleri,
çeşit çeşit hurmalıkları ve ekinleri, zeytini ve narı (her biri)
birbirine
benzer ve (her biri) birbirinden farklı biçimde yaratandır.
Bunlar meyve verince meyvelerinden yiyin. Hasat günü de hakkını
(öşürünü) verin, fakat israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.
142. Yine O, hayvanlardan da
irili ufaklı var
edendir. Allah’ın size rızık olarak verdiğinden yiyin de şeytanın
adımlarına
uymayın.
Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. |
|
|
|
|
|
143. O, (hayvanlardan) sekiz
eşi de
yaratandır: (Erkek
ve dişi olarak) koyundan iki, keçiden de iki. Ey Muhammed! De ki:
“Allah iki
erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin
rahimlerinde
bulunan (yavru)ları mı? Eğer doğru söyleyenler iseniz bana bilerek
haber
verin.”
144.Yine
(erkek ve dişi olarak) deveden iki,
sığırdan
da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki
dişinin
rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram
ettiğinde,
orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a
karşı
yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler
topluluğunu
doğru yola iletmez.
145. De ki: “Bana vahyolunan
Kur’an’da bir
kimsenin
yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o şüphesiz
necistir- ya
da Allah’tan başkası adına kesilmiş bir (murdar) hayvandan başka, haram
kılınmış bir şey bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret
ölçüsünü
aşmaksızın kim bunlardan yeme zorunda kalırsa yiyebilir.” Şüphesiz
Rabbin çok
bağışlayandır, çok merhametlidir.
146.Yahudilere
tırnaklı hayvanların hepsini
haram
kıldık. Sığır ve koyunların ise, sırtlarında veya bağırsaklarında
bulunanlar,
ya da kemiklerine karışanlar dışındaki içyağlarını (yine) onlara haram
kıldık.
İşte böyle, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Biz elbette
doğru söyleyenleriz. |
|
|
|
|
|
147. Eğer seni yalanlarlarsa,
de ki: “Rabbiniz
geniş rahmet
sahibidir. (Bununla beraber) suçlu bir toplumdan O’nun azabı geri
çevrilmez.”
148.Allah’a
ortak koşanlar diyecekler ki:
“Eğer Allah
dileseydi, biz de ortak koşmazdık, babalarımız da. Hiçbir şeyi de haram
kılmazdık.” Onlardan öncekiler de (peygamberlerini) böyle
yalanlamışlardı da
sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: “Sizin (iddialarınızı ispat
edecek) bir
bilginiz var mı ki onu bize gösteresiniz? Siz ancak kuruntuya
uyuyorsunuz ve
siz sadece yalan söylüyorsunuz.”
149.De
ki: “En üstün delil yalnızca
Allah’ındır. O,
dileseydi elbette sizin hepinizi doğru yola iletirdi."
150.De
ki: “Haydi, Allah şunu haram kıldı”
diye
tanıklık yapacak şahitlerinizi getirin. Onlar şahitlik etseler de sen
onlarla
beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete
inanmayanların
arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka şeyleri denk tutuyorlar.
151.(Ey
Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin
size
haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya
babaya
iyi davranın. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de
onları da
biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına
da
gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olmadıkça, Allah’ın
haram (dokunulmaz) kıldığı
canı
öldürmeyin.
İşte
size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” |
|
|
|
|
|
152.Rüşdüne
erişinceye kadar yetimin malına
ancak en
güzel şekilde yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz
herkesi ancak gücünün yettiği
kadarıyla sorumlu tutarız. (Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman
yakınınız bile olsa âdil olun.
Allah’a
verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları Allah size öğüt alasınız diye
emretti.
153.İşte
bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona
uyun.
Başka yollara uymayın. Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun
yolundan
ayırır. İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti.
154.Sonra
iyilik yapanlara nimeti tamamlamak,
her şeyi
açıklamak, hidayet ve rahmete erdirmek için Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı)
verdik
ki, Rablerinin huzuruna varacaklarına iman etsinler.
155. Bu (Kur’an) da bizim
indirdiğimiz bereket
kaynağı
bir kitaptır. Artık ona uyun ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki size
merhamet edilsin.
156,157. “Kitap, yalnız bizden
önceki iki
topluluğa
(yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından
habersiz
idik” demeyesiniz, yahut, “Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan
daha çok
doğru yolda olurduk” demeyesiniz, diye bu Kur’an’ı indirdik. İşte size
Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık
Allah’ın
âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha
zalim
kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta
oldukları
engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. |
|
|
|
|
|
158.(Ey
Muhammed!) Onlar (iman etmek için) ancak kendilerine meleklerin
gelmesini veya
Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi
gözlüyorlar? Rabbinin
âyetlerinden
bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş veya imanında bir hayır
kazanmamış
olan bir kimseye (o günkü) imanı fayda vermez. De ki: “Siz bekleyin.
Şüphesiz biz de bekliyoruz.”
159.Şu
dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış
olanlar var
ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah’a
kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber
verecektir.
160.Kim
bir
iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da
sadece o
kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.
161.De
ki: “Şüphesiz
Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen
İbrahim’in dinine
iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.”
162.Ey
Muhammed!
De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da,
ölümüm de
âlemlerin Rabbi Allah içindir.”
163.“O’nun
hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların
ilkiyim.”
164.De
ki:
“Her şeyin Rabbi O iken ben başka bir Rab mı arayayım? Herkes günahı
yalnız
kendi aleyhine kazanır. Hiçbir günahkâr başka bir günahkârın günah
yükünü
yüklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O size, ihtilaf etmekte
olduğunuz
şeyleri
haber verecektir.
165.O,
sizi
yeryüzünde halifeler (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği
nimetler
konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün
kılandır.
Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok
bağışlayandır, çok
merhamet edendir.
|
|
|