|
Fussilet
Suresi
|
|
|
Mekke
döneminde inmiştir. 54 âyettir. Sûre, adını üçüncü âyette geçen ve
Kur’an
âyetlerini niteleyen “fussilet” ifadesinden almıştır. “Fussilet”,
“genişçe
açıklandı” demektir. Sûre, ayrıca “Hâ Mîm es-Secde” diye de anılır.
Sûrede
başlıca hakka davet, batılda ısrar edenlerin uyarılması, vahyin
insanlar üzerindeki
ahlâkî ve manevî etkileri konu edilmektedir.
Tefsir
için ayet numaralarını tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
1.Hâ Mîm.
2.Bu Kur’an, Rahmân ve
Rahîm olan Allah’tan
indirilmedir.
3.Bu, bilen bir toplum için
Arapça bir Kur’an olarak
âyetleri genişçe açıklanmış bir kitaptır.
4.Müjdeleyici ve uyarıcı
olarak gönderilmiştir.
Fakat onların çoğu yüz çevirmiştir. Artık onlar işitmezler.
5.Dediler ki: “(Ey
Muhammed!) Bizi çağırdığın şeye
karşı kalplerimiz örtüler içerisindedir. Kulaklarımızda bir ağırlık,
seninle
bizim aramızda da bir perde vardır. O hâlde sen (istediğini) yap,
şüphesiz biz
de (istediğimizi) yapacağız.”
6.De ki: “Ben de ancak
sizin gibi bir insanım. Fakat
bana ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık O’na
yönelin
ve O’ndan bağışlanma dileyin. Allah’a ortak koşanların vay hâline!”
7. Onlar zekâtı vermeyen
kimselerdir. Onlar ahireti
de inkâr ederler.
8.Şüphesiz iman edip salih
ameller işleyenler için
ise kesintisiz bir mükâfat vardır.
9.De ki: “Siz mi yeri iki
günde (iki evrede)
yaratanı inkâr ediyor ve O’na ortaklar koşuyorsunuz? O, âlemlerin
Rabbidir.”
10.O, dört gün içinde (dört
evrede), yeryüzünde
yükselen sabit dağlar yarattı, orada bolluk ve bereket meydana getirdi
ve orada
rızık arayanların ihtiyaçlarına uygun olarak rızıklar takdir etti.
11.Sonra duman hâlinde
bulunan göğe yöneldi; ona ve
yeryüzüne, “İsteyerek veya istemeyerek gelin” dedi. İkisi de,
“İsteyerek
geldik” dediler.
|
|
|
|
|
|
12.Böylece onları, iki günde
(iki evrede) yedi gök
olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü
kandillerle
süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen
Allah’ın
takdiridir.
13.Eğer yüz çevirirlerse,
onlara de ki: “Ben sizi Âd
ve Semûd kavimlerini çarpan yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyardım.”
14.Hani onlara peygamberler
önlerinden ve
arkalarından
gelmiş, “Allah’tan başkasına ibadet etmeyin” demişler, onlar da, “Eğer
Rabbimiz
dileseydi (Peygamber olarak) melekler indirirdi. Bu sebeple, biz
sizinle
gönderilenleri inkâr ediyoruz” demişlerdi.
15.Âd kavmi ise yeryüzünde
haksız olarak büyüklük
taslamış, “Bizden daha güçlü kim var?” demişlerdi. Onlar, kendilerini
yaratan
Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu görmediler mi? Onlar bizim
âyetlerimizi
inkâr ediyorlardı.
16.Biz de onlara dünya
hayatında zillet azabını tattırmak
için o mutsuz kara günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgâr gönderdik.
Ahiret
azâbı elbette daha rezil edicidir. Onlara yardım da edilmez.
17.Semûd kavmine gelince,
biz onlara doğru yolu
göstermiştik. Ama onlar körlüğü hidayete tercih etmişler ve
yaptıklarına
karşılık, alçaltıcı azap yıldırımı onları çarpmıştı.
18.İnananları ve Allah’a
karşı gelmekten sakınanları
kurtardık.
19.Allah’ın düşmanlarının,
toplanıp yığın yığın
cehenneme sevk edilecekleri günü hatırla!
20.Nihayet cehenneme
vardıklarında, kulakları, gözleri
ve derileri, yapmış oldukları işler hakkında, kendileri aleyhine
şahitlik
ederler.
|
|
|
|
|
|
21.Onlar derilerine, “Niçin
aleyhimize şâhitlik
ettiniz?” derler. Derileri de der ki; “Bizi her şeyi konuşturan Allah
konuşturdu. İlk defa sizi O yaratmıştı ve yine yalnızca O’na
döndürülüyorsunuz.”
22.“Siz (günahları işlerken)
kulaklarınızın,
gözlerinizin ve derilerinizin, aleyhinize şâhitlik etmesinden
sakınmıyordunuz.
Lâkin, yaptıklarınızın çoğunu Allah’ın bilmediğini sanıyordunuz.”
23.“İşte bu sizin, Rabbiniz
hakkında beslediğiniz
zannınızdır. O, sizi mahvetti de ziyâna uğrayanlardan oldunuz.”
24. Şimdi eğer
dayanabilirlerse, artık cehennem
onların yeridir! Eğer Allah’ın rızasını kazandıracak amelleri işlemeye
izin
isteseler, onlara izin verilmez.
25.Biz onların başına
birtakım arkadaşlar sardık da
bu arkadaşlar onlara geçmişlerini ve geleceklerini süslü gösterdiler.
Böylece
kendilerinden önce gelip geçmiş olan cin ve insan toplulukları ile
ilgili o söz
(azap), onlar için de gerçekleşti. Çünkü onlar ziyana uğrayanlardı.
26.İnkâr edenler dediler ki:
“Bu Kur’an’ı dinlemeyin.
Baskın çıkmak için o okunurken yaygara koparın.”
27.İnkâr edenlere mutlaka
şiddetli bir azabı
tattıracağız ve onları yaptıklarının en kötüsü ile cezalandıracağız.
28.İşte böyle, Allah
düşmanlarının cezası ateştir.
Âyetlerimizi inkâr etmelerinin cezası olarak orada onlar için ebedîlik
yurdu
vardır.
29.(Ateşe giren) inkârcılar
şöyle derler: “Rabbimiz!
Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster de onları
ayaklarımızın
altına alalım ki en aşağılıklardan olsunlar.”
|
|
|
|
|
|
30.Şüphesiz “Rabbimiz
Allah’tır” deyip de, sonra
dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve
derler ki:
“Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle
sevinin!”
31,32.“Biz
dünya
hayatında da âhirette de sizin dostlarınızız. Çok bağışlayan ve çok
merhametli
olan Allah’tan bir ağırlama olarak, orada canlarınızın çektiği her şey
var,
istediğiniz her şey orada sizin için var.”
33.Allah’a
çağıran, salih amel işleyen ve “Kuşkusuz ben müslümanlardanım” diyenden
daha
güzel sözlü kimdir?
34.İyilikle
kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın
ki,
seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost
oluvermiştir.
35.Bu
güzel davranışa ancak sabredenler kavuşturulur. Buna ancak (hayırdan ve
olgunluktan)
büyük payı olanlar kavuşturulur.
36.Eğer
şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a
sığın.
Çünkü O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
37.Gece,
gündüz, güneş ve ay Allah’ın varlığının delillerindendir. Güneşe ve aya
secde
etmeyin. Eğer gerçekten Allah’a kulluk ediyorsanız, onları yaratan
Allah’a
secde edin.
38.Eğer
onlar büyüklük taslarlarsa, bilsinler ki Rabbinin yanında bulunanlar
(melekler), gece gündüz hiç usanmadan O’nu tespih ederler.
|
|
|
|
|
|
39.Allah’ın
varlığının delillerinden biri de şudur: Sen yeryüzünü boynu bükük
(kupkuru)
görürsün. Onun üzerine yağmuru indirdiğimiz zaman kıpırdar kabarır.
Şüphesiz
ki, onu dirilten, elbette ölüleri de diriltir. Şüphesiz O, her şeye
gücü
hakkıyla yetendir.
40.Âyetlerimiz
konusunda (yalanlama amacıyla) doğruluktan sapanlar bize gizli kalmaz.
O hâlde
kıyamet gününde ateşe atılan mı, yoksa güven içinde gelen kimse mi daha
iyidir?
Dilediğinizi yapın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.
41.Kur’an
kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler mutlaka cezalarını
göreceklerdir.
Şüphesiz o, çok değerli ve sağlam bir kitaptır.
42.Ona
ne
önünden ne de ardından batıl gelemez. O, hüküm ve hikmet sahibi,
övülmeye lâyık
olan Allah tarafından indirilmiştir.
43.Sana
ancak, senden önceki peygamberlere söylenenler söylenmektedir. Hiç
şüphesiz
senin Rabbin hem bağışlama sahibidir, hem de elem dolu bir azap
sahibidir.
44.Eğer
biz onu başka dilde bir Kur’an yapsaydık onlar mutlaka, “Onun âyetleri
genişçe
açıklanmalı değil miydi? Başka dilde bir kitap ve Arap bir peygamber
öyle mi?”
derlerdi. De ki: “O, inananlar için bir hidayet ve şifâdır.
İnanmayanların
kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaşılmaz
gelir.
(Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor (da anlamıyorlar).”
45.Andolsun!
Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de, onda ayrılığa
düşmüşlerdi. Eğer
(azabın ertelenmesi ile ilgili olarak ezelde) Rabbinden bir söz geçmiş
olmasaydı, aralarında derhal hüküm verilirdi. Şüphesiz onlar Kur’an
hakkında
derin bir şüphe içindedirler.
46.Kim
iyi
bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi
aleyhinedir.
Rabbin, kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.
|
|
|
|
|
|
47.Kıyametin
ne zaman kopacağına ilişkin bilgi O’na havale edilir. Meyveler
tomurcuklarından
ancak O’nun bilgisi altında çıkar, dişi ancak O’nun bilgisi altında
hamile
kalır ve doğurur. Allah onlara, “Nerede bana ortak koştuklarınız?” diye
seslendiği gün şöyle derler: “Sana arz ederiz ki, içimizden onları
gören hiçbir
kimse yok.”
48.Daha
önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır.
Kendileri
için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
49.nsan,
hayır (mal, mülk, genişlik) istemekten usanmaz. Fakat başına bir
kötülük
gelince umutsuzluğa düşer, yıkılır.
50.Andolsun!
Başına gelen bir zarardan sonra kendisine tarafımızdan bir rahmet
tattırsak
mutlaka “Bu benim hakkımdır, Kıyametin kopacağını da sanmıyorum.
Andolsun,
Rabbime döndürülürsem, şüphesiz O’nun yanında benim için daha güzel
şeyler
vardır” der. Andolsun, biz inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber
vereceğiz
ve andolsun, onlara mutlaka ağır azaptan tattıracağız.
51.İnsana
nimet verdiğimizde yüz çevirir ve yan çizer. Başına bir kötülük gelince
de
yalvarmaya koyulur.
52.De
ki:
“Ne dersiniz? Eğer o (Kur’an) Allah katından olup da siz de onu inkâr
etmişseniz, o zaman derin bir ayrılık içinde bulunan kimseden daha
sapık kim
olabilir?”
53.Varlığımızın
delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi
nefislerinde onlara
göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun.
Rabbinin,
her şeye şâhit olması yetmez mi?
54.İyi
bilin ki, onlar Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. İyi
bilin ki,
O, her şeyi kuşatandır.
|
|
|