|
Müminun
Suresi
|
|
|
Mekke
döneminde inmiştir. 118 âyettir. Sûre, adını birinci âyette geçen
“el-Mü’minûn”
kelimesinden almıştır. “el-Mü’minûn”, mü’minler demektir. Müşriklere
son uyarı
niteliğindeki bu sûrede, mü’minlerin zafere ulaşacakları, kötülerin
cezaya
çarptırılacağı konu edilmektedir.
Tefsir
için ayet numaralarını tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
1.Mü’minler,
gerçekten kurtuluşa ermişlerdir.
2.Onlar
ki, namazlarında derin saygı içindedirler.
3.Onlar
ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.
4.Onlar
ki, zekâtı öderler.
5.Onlar
ki, ırzlarını korurlar.
6.Ancak
eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır.
Onlarla
ilişkilerinden dolayı kınanmazlar.
7.Kim
bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.
8.Yine
onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.
9.Onlar
ki, namazlarını kılmağa devam ederler.
10.İşte
bunlar varis olanların ta kendileridir.
11.Onlar
Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
12.Andolsun,
biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık.
13.Sonra
onu az bir su (meni) hâlinde sağlam bir karargâha (ana rahmine)
yerleştirdik.
14.Sonra
bu az suyu “alaka" hâline
getirdik. Alakayı da “mudga"
yaptık. Bu “mudga”yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et
giydirdik.
Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların
en güzeli
olan Allah’ın şânı ne yücedir!
15.Sonra
(ey insanlar) siz bunun ardından muhakkak öleceksiniz.
16.Sonra
yine muhakkak siz, kıyamet gününde (tekrar) diriltileceksiniz.
17.Andolsun,
biz sizin üzerinizde yedi yol yarattık.
Biz yarattıklarımızdan habersiz değiliz.
|
|
|
|
|
|
18.Biz,
gökten belli bir ölçüde su indirdik de (faydalanmanız için) onu
yeryüzünde
tuttuk. Bizim onu tamamen gidermeye de muhakkak gücümüz yeter.
19.Onunla
sizin için hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik. Bu bağ ve
bahçelerde sizin için pek çok meyveler vardır ve siz onlardan
yiyorsunuz.
20.Yine o
su ile Sîna dağında biten bir ağaç (zeytin ağacı) yarattık ki hem yağ,
hem de
yiyenlere katık verir.
21.Hayvanlarda
sizin için elbette bir ibret vardır. Onların içlerindeki sütten size
içiririz.
Onlarda sizin için daha birçok faydalar da vardır ve onlardan yersiniz
de.
22.Onların
üzerinde ve gemilerde taşınırsınız.
23.Andolsun
biz, Nûh’u kendi kavmine peygamber olarak gönderdik de, “Ey kavmim!
Allah’a
kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Allah’a karşı
gelmekten
hâlâ sakınmaz mısınız?” dedi.
24.Bunun
üzerine kendi kavminden inkâr eden ileri gelenler şöyle dediler: “Bu
ancak
sizin gibi bir beşerdir, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah
dileseydi, bir melek gönderirdi. Biz
önceki
atalarımızdan böyle bir şey duymadık.”
25.“Bu,
ancak cinnet getirmiş bir adamdır. Öyle ise bir müddet onu
gözetleyiniz.”
26.(Nûh),
“Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
27.Bunun
üzerine Nûh’a, “Bizim gözetimimiz altında ve vahyimize göre o gemiyi
yap” diye
vahyettik. “Bizim emrimiz gelip de tandır kaynamaya başlayınca, (sular
coşup
taştığında Nûh’a) dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer
çift, bir
de kendileri aleyhinde daha önce hüküm verilmiş olanlardan başka aileni
gemiye
al ve zulmeden kimseler hakkında bana hiç yalvarma! Şüphesiz onlar suda
boğulacaklardır."
|
|
|
|
|
|
28.Sen
ve
beraberindeki kimseler, gemiye bindiğiniz zaman: “Bizi zalim kavmin
elinden
kurtaran Allah’a hamd olsun” de.
29.Yine
de
ki: “Ey Rabbim! Beni bereketli bir yere kondur. Sen, konuk edenlerin en
hayırlısısın.”
30.Şüphesiz
bu olayda ibretler vardır. Biz gerçekten (kullarımızı) imtihan ederiz.
31.Sonra
onların (Nûh kavminin) ardından başka bir nesil yarattık.
32.Onlara,
kendilerinden, “Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız
yoktur,
hâlâ O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” diye öğüt veren bir
peygamber
gönderdik.
33.O
peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim
dünya
hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle
dediler: “O
da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor,
içtiğiniz
şeylerden içiyor.”
34.“Andolsun,
kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz mutlaka ziyana uğrarsınız.”
35.
“O,
öldüğünüz, toprak ve kemik hâline geldiğiniz zaman sizin tekrar mutlaka
(diriltilip) çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?”
36.“Hâlbuki
bu size vaad olunan şey, ne kadar da uzak!”
37.“Hayat,
bu dünya hayatından ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Biz tekrar
diriltilecek
değiliz.”
38. “Bu,
Allah’a karşı yalan uyduran bir kimseden başkası değildir. Biz ona
inanmayız.”
39.O
peygamber, “Ey Rabbim! Yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
40.Allah,
“Yakın zamanda mutlaka pişman olacaklardır!” dedi.
41.Derken
onları o korkunç ses, kaçınılmaz olarak kıskıvrak yakalayıverdi de
kendilerini
çör çöp yığını hâline getirdik. Zalimler topluluğu, Allah’ın
rahmetinden uzak
olsun!
42.Sonra
bunların arkalarından başka nesiller yarattık.
|
|
|
|
|
|
43.Hiçbir
ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de.
44.Sonra
arka arkaya peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete kendi peygamberi
geldikçe,
onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helâk ettik ve onları
birer
ibretli hikâye yaptık. Artık inanmayan bir kavim, Allah’ın rahmetinden
uzak
olsun!
45,46.Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u mucizelerimizle
ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak
gönderdik
de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen
bir
topluluk oldular.
47. Bu
yüzden, “Kavimleri bize kul köle iken, bizim gibi iki insana mı
inanacağız”
dediler.
48.Böylece
ikisini de yalanladılar, bu yüzden de helâk edilenlerden oldular.
49.Andolsun,
hidayete ersinler diye Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik.
50.Meryem
oğlu İsa’yı ve annesini büyük bir mucize kıldık ve her ikisini de
oturmaya
elverişli, akarsulu yüksek bir yere yerleştirdik.
51.Ey
peygamberler! Temiz şeylerden yiyiniz ve iyi ameller işleyiniz. Doğrusu
ben,
sizin yaptığınız şeyleri tamamen bilirim.
52.Şüphesiz
bu (İslâm), tek bir din olarak sizin
dininizdir. Ben de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
53.(İnsanlar
ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Her grup
kendinde
bulunan ile sevinmektedir.
54.Ey
Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla baş
başa
bırak!
55,56. Kendilerine bol bol verdiğimiz mal ve evlatla
onların iyiliğine koştuğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar farkına
varmıyorlar!
57.Rablerinin
azametinden korkup titreyenler,
58.Rablerinin
âyetlerine inananlar,
59.Rablerine
ortak koşmayanlar,
|
|
|
|
|
|
60.Rabblerine
dönecekleri için verdiklerini kalpleri ürpererek verenler,
61.şte
bunlar hayır işlerine koşuşurlar ve o uğurda öne geçerler.
62.Biz
hiçbir kimseye gücünün yettiğinden fazla yük yüklemeyiz. Katımızda
hakkı
söyleyen bir kitab vardır. Onlar zulme, haksızlığa uğratılmazlar.
63.Ancak
kâfirlerin
kalbleri bu Kur’an’a karşı bir gaflet içindedir. Onların bundan başka
yapageldikleri birtakım (kötü) işleri de vardır.
64.Nihayet
refah ve bolluk içinde olanlarını azapla kıskıvrak yakaladığımız zaman,
bakmışsın ki feryat edip duruyorlar.
65.Boşuna
feryat edip durmayın bugün. Zira bizden yardım görmeyeceksiniz.
66,67.Çünkü
âyetlerim size okunurdu da siz buna karşı
büyüklük taslayarak arkanızı döner, geceleyin toplanıp hezeyanlar
savururdunuz.
68.Onlar
bu sözü (Kur’an’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, önceki
atalarına
gelmeyen bir şey mi geldi?
69.Ya
da
onlar henüz kendi peygamberlerini tanımadılar da o yüzden mi onu inkâr
ediyorlar?
70.Yoksa
“O cinnet getirmiş” mi diyorlar? Hayır o, onlara hakkı getirdi. Hâlbuki
onların
pek çoğu haktan hoşlanmamaktadırlar.
71.Eğer
hak onların arzularına uysaydı, gökler ile yer ve onlarda bulunanlar
elbette
bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şereflerini (Kur’an’ı)
getirdik. Onlar ise bu
şereflerinden yüz
çeviriyorlar.
72.Ey
Muhammed! Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da inanmıyorlar)?
Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
73.Şüphesiz
sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
74.Fakat
ahirete inanmayanlar, ısrarla bu yoldan çıkmaktadırlar.
|
|
|
|
|
|
75.Biz
onlara merhamet edip başlarına gelen zararı giderseydik, yine de
azgınlıkları
içinde bocalayıp kalırlardı.
76.Andolsun,
biz onları azap ile kıskıvrak yakaladık da yine Rablerine boyun
eğmediler ve O’na
yalvarıp yakarmadılar.
77.Sonunda
onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımızda bir de bakarsın onun içinde
ümitsizliğe düşüvereceklerdir.
78.Hâlbuki
O, sizin için kulakları, gözleri ve gönülleri yaratandır. Ne kadar az
şükrediyorsunuz!
79.O,
sizi
yeryüzünde yaratıp türetendir. Sadece O’nun huzurunda toplanacaksınız.
80.O,
diriltendir, öldürendir. Gece ile gündüzün birbirini takib etmesi de
O’na
aittir. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
81.Hayır
onlar, öncekilerin söyledikleri sözler gibi sözler ettiler.
82.Dediler
ki: “Gerçekten biz, ölüp bir toprak ve kemik yığını hâline geldikten
sonra mı
tekrar diriltileceğiz?”
83.Andolsun,
biz de bizden önce atalarımız da bununla tehdit edildik. Bu,
öncekilerin
uydurduğu masallardan başka bir şey değildir.
84.De
ki:
“Eğer biliyorsanız söyleyin: Yer ve yerde bulunanlar kime aittir?”
85.“Allah’ındır”
diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp öğüt almaz mısınız?” de.
86.De
ki:
“Yedi kat göklerin Rabbi, büyük Arş’ın Rabbi kimdir?”
87. “Allah’ındır”
diyecekler. “Öyle ise O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?” de.
88.De
ki:
“Eğer biliyorsanız söyleyin: Her şeyin hükümranlığı elinde olan,
kendisi
koruyan, kendisine karşı korunulamaz olan kimdir?”
89. “Allah’ındır”
diyecekler. “Öyle ise nasıl aldanıyorsunuz?” de.
|
|
|
|
|
|
90. Hayır,
biz onlara gerçeği getirdik, fakat onlar kesinlikle yalancıdırlar.
91,92.
Allah, hiçbir çocuk edinmemiştir. O’nunla
birlikte başka hiçbir ilâh yoktur. Öyle olsaydı, her ilâh kendi
yarattığını
alır götürür ve mutlaka birbirlerine üstün gelmeye çalışırlardı. Gaybı
da,
görülen âlemi de bilen Allah, onların yakıştırdığı nitelemelerden
uzaktır.
Onların koştukları ortaklardan çok yücedir.
93,94. De ki: “Ey Rabbim! Onlara yöneltilen tehditleri
bana mutlaka göstereceksen, beni o zalim milletin içinde bulundurma.”
95.Bizim
onlara yönelttiğimiz tehditleri sana göstermeye elbette gücümüz yeter.
96.Kötülüğü,
en güzel olan şeyle uzaklaştır. Biz onların yakıştırmakta oldukları
şeyleri
daha iyi biliriz.
97.De
ki:
“Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım.”
98.“Ey
Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım.”
99,100.
Nihayet
onlardan birine ölüm gelince, “Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki,
terk
ettiğim dünyada salih bir amel yapayım” der. Hayır! Bu, sadece onun
söylediği
(boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri
güne kadar
(devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.
101.Sûr’a
üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak,
ne de
birbirlerini arayıp soracaklardır.
102.Artık
kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta
kendileridir.
103.Kimlerin
de tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana
uğratanların ta
kendileridir. Onlar cehennemde ebedî kalacaklardır.
104.Ateş
yüzlerini yalar ve onlar orada sırıtır kalırlar.
|
|
|
|
|
|
105.Allah,
“Âyetlerim size okunuyordu da siz onları yalanlıyordunuz, değil mi?”
der.
106.Onlar da
şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Biz azgınlığımıza yenik düştük ve sapık bir
toplum
olduk.”
107. “Ey
Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer (tekrar günaha) dönersek şüphesiz
kendimize
zulmetmiş oluruz.”
108.Allah,
”Aşağılık içinde kalın orada, artık benimle konuşmayın!” der.
109.Kullarımdan,
“Ey Rabbimiz! Biz inandık, bizi bağışla, bize merhamet et, sen merhamet
edenlerin en hayırlısısın” diyen bir grup var idi.
110.Siz
ise
onlarla alay ediyordunuz. O kadar ki onlar size beni anmayı unutturdu.
Onlara
hep gülüyordunuz.
111.Sabretmiş
olmaları sebebiyle, bugün ben onları mükâfatlandırdım. Şüphesiz onlar
başarıya
erenlerin ta kendileridir.
112.Allah, (inkârcılara)
“Yeryüzünde kaç sene kaldınız?” diye sorar.
113.Onlar,
“Bir gün, ya da bir günden daha az bir süre kaldık. Hesap tutanlara
sor” derler.
114.Allah,
şöyle der: “Çok az bir zaman kaldınız. Keşke bunu (daha önce) bilmiş
olsaydınız.”
115. “Sizi
boşuna yarattığımızı ve bize tekrar döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”
116.Gerçek
hükümdar olan Allah, yücedir. O’ndan başka hiç ilâh yoktur. O, şerefli
ve yüce Arş’ın
Rabbidir.
117.Kim,
hakkında hiçbir delili olmadığı hâlde Allah ile birlikte başka bir
ilâha
taparsa, onun hesabı ancak Rabbi katındadır. Şüphesiz kâfirler asla
kurtuluşa
eremezler.
118. De
ki:
“Rabbim! Bağışla, merhamet et. Çünkü sen merhamet edenlerin en
hayırlısısın!”
|
|
|