Taha
Suresi |
Mekke döneminde inmiştir. 135 âyettir. Sûre, adını birinci âyette yer alan harflerden almıştır. Sûrede, Allah’ın peygamberler aracılığıyla insanlara gösterdiği doğru yolun temel gerçeklerine işaret edilmekte, Hz.Peygamber teselli edilerek peygamberlik görevini mutlaka en güzel şekilde başaracağı müjdelenip kendisine karşı çıkanların uğrayacağı sonuçlar izah edilmektedir. Tefsir için ayet numaralarına tıklayınız |
|
Bismillâhirrahmânirrahîm 1.Tâ Hâ. 2,3.(Ey Muhammed!) Biz, Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik. 4.(O) yüksek gökleri yaratanın katından peyderpey indirilmiştir. 5.Rahmân, Arş’a kurulmuştur. 6.Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur. 7. Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da. 8.Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayandır. En güzel isimler O’nundur. 9.Mûsâ’nın haberi sana ulaştı mı? 10.Hani bir ateş görmüştü de ailesine, “Siz burada kalın, ben bir ateş gördüm (oraya gidiyorum). Umarım ondan size bir kor ateş getiririm, yahut ateşin başında, yol gösterecek birini bulurum” demişti. 11.Ateşin yanına varınca, ona şöyle seslenildi: “Ey Mûsâ!” 12.“Şüphe
yok ki, ben senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar. Çünkü sen
mukaddes vadi
Tuvâ’dasın.” 13.
“Ben
seni (peygamber olarak) seçtim. Şimdi vahyolunacak şeyleri dinle.”
14. “Şüphe
yok ki ben Allah’ım. Benden başka hiçbir ilâh yoktur. O hâlde bana
ibadet et ve
beni anmak için namaz kıl.” 15. “Kıyamet
mutlaka gelecektir. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye,
neredeyse onu
gizleyecek (geleceğinden hiç söz etmeyecek)tim.” 16. “Buna
inanmayan ve nefsinin arzusuna uyan kimseler, seni ondan (ona
hazırlanmaktan)
sakın alıkoymasın, sonra helâk olursun!” 17.“Şu sağ
elindeki nedir ey Mûsâ?” 18.Mûsâ
dedi ki: “O benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak
silkelerim. Onunla başka işlerimi de görürüm.” 19. Allah,
“Onu yere at ey Mûsâ!” dedi. 20.Mûsâ da
onu attı. Bir de ne görsün o, hızla akan bir yılan olmuş! 21.Allah,
şöyle dedi: “Tut onu. Korkma! Biz, onu yine eski durumuna
döndüreceğiz.” 22,23.
“Sana büyük mucizelerimizden
birini daha
göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca
hastalığı
gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın." 24. “Firavun’a
git, çünkü o azmıştır.” 25. Mûsâ,
dedi ki: “Rabbim! Gönlüme ferahlık ver.” 26.“İşimi
bana kolaylaştır.” 27,28.
“Dilimdeki tutukluğu çöz ki
sözümü anlasınlar.” 29. “Bana
ailemden birini yardımcı yap,”
32. “Onu
işime ortak et.” 33. “Seni
çok tespih edelim diye”, 34. “Seni
çok zikredelim diye.” 35. “Çünkü
sen bizi hakkıyla görmektesin.” 36. Allah,
şöyle dedi: “İstediğin sana verildi ey Mûsâ!” 37.“Andolsun,
biz sana bir kere daha iyilikte bulunmuştuk.” 38. “Hani
annene ilham edilmesi gereken şeyleri ilham etmiştik:” 39. “Onu (bebek Mûsâ’yı) sandığın içine koy ve denize (Nil’e) bırak ki, deniz onu kıyıya atsın da kendisini, hem bana düşman, hem de ona düşman olan birisi (Firavun) alsın. Sana da, ey Mûsâ, sevilesin ve gözetimimizde yetiştirilesin diye tarafımızdan bir sevgi bırakmıştım.” 40.“Hani
kız kardeşin (Firavun ailesine) gidiyor ve “size onun bakımını
üstlenecek
kimseyi göstereyim mi?” diyordu. Derken, gözü aydın olsun, üzülmesin
diye seni
annene döndürdük. (Sana
baktı, büyüdün) ve (kazara) bir cana kıydın da biz seni kederden
kurtardık,
seni sıkı bir denemeden geçirdik (ve kaçıp Medyen’e gittin). Medyen
halkı
içinde yıllarca kaldın, sonra (peygamber olman için) takdir edilmiş bir
zamanda
(Tûr’a) geldin ey Mûsâ!” 41. “Ben
seni kendim için seçtim.” 42.“Sen ve
kardeşin mucizelerim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta
gevşeklik
göstermeyin.”
43.“Firavun’a
gidin. Çünkü o azmıştır.” 44. “Ona
yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.” 45. Mûsâ
ve
Hârûn, şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Şüphesiz biz, onun bize karşı aşırı
davranmasından yahut azmasından korkuyoruz.” 46. Allah,
şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve
görürüm.” 47. “Ona
gidin ve şöyle deyin: ‘Şüphesiz biz Rabbinin elçileriyiz.
İsrailoğullarını
(serbest bırak ve) bizimle gönder. Onlara işkence etme. Sana Rabbinin
katından
bir mucize getirdik. Selâm, doğru yola uyanlara olsun.’ ” 48.“Şüphesiz
bize, azabın yalanlayan ve yüz çevirenlere olacağı vahyolundu.” 49.Firavun,
“Sizin Rabbiniz kim, ey Mûsâ?” dedi. 50. Mûsâ,
“Rabbimiz, her şeye hilkatini (yaratılış özelliklerini) veren, sonra
onlara yol
gösterendir” dedi. 51. Firavun,
“Ya geçmiş nesillerin hâli ne olacak?” dedi. 52. Mûsâ, şöyle dedi: “Onlar hakkındaki bilgi Rabbimin katında bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır. Rabbim, yanılmaz ve unutmaz.” 53. “Rabbim,
yeryüzünü size beşik yapan, orada size yollar açan ve size gökten
yağmur
indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri
çift çift
çıkardık.
54.Yiyin,
hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah’ın
varlığını ve
birliğini gösteren) deliller vardır. 55.(Ey
insanlar!) Sizi topraktan yarattık, (ölümünüzle) sizi oraya
döndüreceğiz ve
sizi bir kere daha oradan çıkaracağız. 56.Andolsun,
biz ona (Firavun’a) bütün mucizelerimizi gösterdik de o bunları
yalanladı ve
reddetti. 57.Şöyle
dedi: “Ey Mûsâ! Sihrin ile bizi yurdumuzdan çıkarmak için mi geldin?” 58. “Biz de
mutlaka sana karşı onun gibi bir sihir yapacağız. Bunun için seninle
bizim
aramızda; uygun bir yerde, senin de, bizim de caymayacağımız bir
buluşma vakti
belirle.” 59. Mûsâ,
“Buluşma vaktimiz, bayram günü, insanların toplandığı kuşluk vaktidir”
dedi. 60. Bunun
üzerine Firavun ayrılıp, hilesini kuracak sihirbazlarını topladı, sonra
geldi. 61.Mûsâ,
onlara şöyle dedi: “Yazıklar olsun size! Allah’a karşı yalan
uydurmayın, yoksa
sizi azap ile yok eder. Allah’a karşı yalan uyduran mutlaka hüsrana
uğramıştır.” 62.Sihirbazlar,
işlerini kendi aralarında tartıştılar ve gizli
gizli konuştular. 63.Şöyle
dediler: “Şüphesiz bu ikisi, sihirleri ile sizi yurdunuzdan çıkarmak ve
en
üstün olan dininizi ortadan kaldırmak isteyen birer sihirbazdırlar.” 64.“Öyleyse,
hilelerinizi toplayın (birbirinize destek olun) sonra sıra
hâlinde
gelin. Bu gün üstün gelen muhakkak başarıya
ulaşmıştır.” 65.Sihirbazlar: “Ey Mûsâ! Ya önce atmayı tercih edersin, ya da ilk atan biz oluruz” dediler. 66.Mûsâ:
“Yok, (önce) siz atın” dedi. Bir de ne görsün, onların ipleri ve
değnekleri
yaptıkları sihirden dolayı kendisine hızla sürünür gibi görünüyor. 67.Bunun
üzerine Mûsâ, içinde bir korku hissetti. 68.Şöyle
dedik: “Korkma (ey Mûsâ!). Çünkü, sensin en üstün olan.” 69.“Sağ
elindekini (değneğini) at ki, onların yaptıklarını yutsun. Şüphesiz
yaptıkları
bir sihirbaz hilesidir. Sihirbaz ise nereye varsa kurtuluşa eremez.” 70.(Mûsâ’nın
değneği, sihirbazların ipleriyle değneklerini yutunca) sihirbazlar
hemen
secdeye kapandılar ve, “Hârûn ve Mûsâ’nın Rabbine inandık” dediler. 71.Firavun,
“Demek, ben size izin vermeden önce ona (Mûsâ’ya) inandınız ha! Şüphe
yok, o
size sihiri öğreten büyüğünüzdür. Şimdi andolsun, sizin ellerinizi ve
ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve mutlaka sizi hurma dallarına
asacağım. Hangimizin
azabı daha şiddetli ve daha kalıcıymış, mutlaka göreceksiniz.” 72.Sihirbazlar
şöyle dediler: “Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni asla
tercih
etmeyeceğiz. Artık sen vereceğin hükmü ver. Sen ancak bu dünya
hayatında hüküm
verirsin.” 73.“Şüphesiz
ki biz; günahlarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri affetmesi için,
Rabbimize
inandık. Allah’ın vereceği mükâfat daha hayırlı ve daha kalıcıdır.” 74.Şüphesiz,
kim Rabbine günahkâr olarak varırsa, kesinlikle ona cehennem vardır.
Orada ne ölür,
ne de (güzel bir hayat) yaşar. 75,76. Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükâfatıdır. 77.(Firavun’un
imana yanaşmaması üzerine) Mûsâ’ya, “Kullarımı (İsrailoğullarını)
geceleyin
(Mısır’dan) yürütüp çıkar. Yakalanmaktan korkmaksızın, endişe
etmeksizin onlara
denizde kuru bir yol aç” diye vahyettik.
78.Bunun
üzerine Firavun askerleriyle birlikte onların peşine düştü de, deniz
onları
görülmedik bir şekilde kuşatıp yuttu. 79.Firavun,
halkını saptırdı, onlara doğru yolu göstermedi. 80.(Allah,
şöyle dedi:) “Ey İsrailoğulları! Sizi düşmanınızdan kurtardık, size
Tûr’un sağ
yanını va’dettik ve size kudret helvası ile bıldırcın indirdik.” 81.“Size
rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz ve helâl olanlarından yiyin. Bu
konuda
aşırı da gitmeyin, yoksa üzerinize gazabım iner. Gazabım da kimin
üzerine
inerse, o muhakkak helâk olmuş demektir.” 82.“Şüphe
yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru
yol
üzere devam eden kimse için son derece affediciyim.” 83.(Mûsâ,
Tûr’a varınca): “Seni, acele ile kavminden uzaklaştıran nedir, ey
Mûsâ?”
(dedik.) 84.Mûsâ,
şöyle dedi: “Onlar, işte onlar hemen arkamdalar. Rabbim! Sen hoşnut
olasın
diye, acele ederek sana geldim.” 85.Allah,
“Şüphesiz, biz senden sonra halkını sınadık; Sâmirî onları saptırdı”
dedi. 86.Bunun
üzerine Mûsâ, öfke dolu ve üzgün bir hâlde halkına döndü. “Ey kavmim!
Rabbiniz,
size güzel bir vaadde bulunmadı mı? (Ayrılışımdan sonra) çok zaman mı
geçti,
yoksa üzerinize Rabbinizden bir gazap inmesini mi istediniz de bana
verdiğiniz
söze uymadınız (ve buzağıya taptınız)?” dedi. 87.Şöyle
dediler: “Sana verdiğimiz sözden kendi isteğimizle caymış değiliz.
Fakat biz
Mısır halkının mücevheratından yüklü miktarlarda takınmıştık. İşte
onları ateşe
attık. Sâmirî de aynı şekilde attı.”
88. Böylece
(Sâmirî) onlar için böğürmesi olan bir buzağı heykeli ortaya çıkardı.
(Sâmirî
ve adamları) “Bu sizin de ilâhınızdır, Mûsâ’nın da ilâhıdır. Öyle iken
Mûsâ, (ilâhını
burada) unuttu (da onu Tûr’da aramaya gitti)” dediler. 89. Onlar
bu heykelin, sözlerine karşılık vermediğini, kendilerinden hiçbir
zararı
uzaklaştıramayacağını ve onlara hiçbir fayda sağlayamayacağını
görmezler mi? 90.Andolsun,
Hârûn onlara daha önce şöyle demişti: “Ey kavmim! Siz bununla yalnızca
imtihan
edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun
ve emrime
itaat edin.” 91.Onlar
da, “Mûsâ bize dönünceye kadar buzağıya ibadet etmeye devam edeceğiz”
dediler. 92,93. Mûsâ, (Tûr’dan dönünce)
şöyle
dedi: “Ey Hârûn!
Saptıklarını gördüğün zaman bana uymana ne engel oldu? Yoksa emrime
karşı mı
geldin?” 94.Hârûn:
“Ey anam oğlu! Saçımı sakalımı çekme. Şüphesiz ben, İsrailoğullarının
arasını
açtın, sözüme uymadın demenden korktum” dedi. 95.Mûsâ,
“Ya senin derdin neydi ey Sâmirî?” dedi. 96.Sâmirî,
şöyle dedi: “Ben onların görmediği şeyi gördüm. Elçinin izinden bir
avuç
avuçladım da onu attım. Böyle yapmayı bana nefsim güzel gösterdi.” 97.Mûsâ,
“Çekil git! Artık sen hayatın boyunca (hastalanıp) “Bana dokunmak yok!”
diyeceksin.
Senin
için, asla kaçamayacağın bir ceza daha var. Hele şu ibadet edip
durduğun ilâhına
bak! Biz onu elbette yakacağız ve onu muhakkak denize savuracağız. 98.Sizin ilâhınız ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. 99. (Ey
Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz.
Şüphe
yok ki sana katımızdan bir zikir (Kur’an) verdik.
100. Kim ondan
yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet gününde ağır bir günah yükü
yüklenecektir. 101. Onlar o
günahın cezası içinde ebediyen kalacaklardır. Sûra üfürüleceği gün, bu
ağır yük onlar için ne kötü bir yüktür! 102. O gün
günahkârları, (gözleri korkudan donup) gömgök kesilmiş olarak
haşredeceğiz. 103,104.Aralarında
birbirlerine “(Dünya’da) sadece
on (gün) kaldınız” diye gizli gizli konuşacaklar. 105. (Ey
Muhammed!) Sana dağların (kıyamet günündeki) hâlini soruyorlar. De ki:
“Rabbim
onları toz edip savuracak.” 106. “Onların
yerlerini dümdüz, boş bir alan hâlinde bırakacaktır.” 107.“Orada
hiçbir çukur, hiçbir tümsek göremeyeceksin.” 108.O gün
kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrâfil’e) uyarlar.
Sesler,
Rahmân’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı
işitebilirsin. 109.O gün,
Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının
şefaati
fayda vermez. 110.O,
önlerindekini ve arkalarındakini (dünyadaki ve ahiretteki durumlarını)
bilir.
Onların bilgisi ise Rahmân’ı kuşatamaz. 111.Bütün
yüzler; diri, yaratıklarına hâkim ve onları koruyup gözeten Allah’a
boyun
eğmiştir. Zulüm yüklenen, mutlaka hüsrana uğramıştır. 112.Kim de
inanmış olarak salih ameller işlerse, o, ne zulme uğramaktan korkar, ne
yoksun
bırakılmaktan. 113.İşte
böylece biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik ve Allah’a karşı
gelmekten
sakınsınlar, yahut onlara bir uyarı versin diye onda tehditleri teker
teker
sıraladık. 114.Gerçek
hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce
Kur’an’ı
okumakta acele etme. “Rabbim! İlmimi arttır” de. 115.Andolsun,
bundan önce biz Âdem’e (cennetteki ağacın meyvesinden yeme, diye)
emrettik. O
ise bunu unutuverdi. Biz onda bir kararlılık bulmadık. 116.Hani
meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de, İblis’ten başka
melekler
hemen saygı ile eğilmişler; İblis bundan kaçınmıştı. 117.Biz
de
şöyle dedik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis), sen ve eşin için bir
düşmandır.
Sakın sizi cennetten çıkarmasın; sonra mutsuz olursun.” 118.“Şüphesiz
senin için orada aç kalmak, çıplak kalmak yoktur.” 119.“Orada
ne
susuzluk çekersin, ne de güneş altında kalırsın.” 120.Nihayet
şeytan ona vesvese verip şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve
yok
olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” 121.Bunun
üzerine onlar (Âdem ve eşi Havva) o ağacın meyvesinden yediler. Bu
sebeple ayıp
yerleri kendilerine göründü ve cennet yaprağından üzerlerine örtmeye
başladılar. Âdem, Rabbine isyan etti ve yolunu şaşırdı. 122.Sonra
Rabbi onu seçti, tövbesini kabul etti ve ona doğru yolu gösterdi. 123.Allah,
şöyle dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan inin. Eğer
tarafımdan
size bir yol gösterici (kitap) gelir de, kim benim yol göstericime
uyarsa artık
o, ne (dünyada) sapar ne de (ahirette) sıkıntı çeker.” 124.“Her
kim
de benim zikrimden (Kur’an’dan) yüz çevirirse, mutlaka ona dar bir
geçim
vardır. Bir de onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.” 125.O da şöyle der: “Rabbim! Dünyada gören bir kimse olduğum hâlde, niçin beni kör olarak haşrettin?” 126.Allah,
“Evet, öyle. Âyetlerimiz sana geldi de sen onları unuttun. Aynı şekilde
bugün
de sen unutuluyorsun” der. 127.Haddi
aşan ve Rabbi’nin âyetlerine inanmayanları işte böyle cezalandırırız.
Şüphesiz
ahiret azabı daha şiddetli ve daha kalıcıdır. 128.Yurtlarında
dolaşıp durdukları, kendilerinden önceki nice nesilleri helâk etmiş
olmamız,
onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz bunda akıl sahipleri için
ibretler
vardır. 129. Rabbin
tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre
olmasaydı,
onlar da hemen cezalandırılırlardı. 130.O hâlde,
onların söylediklerine sabret ve güneşin doğuşundan ve batışından önce
Rabbini
hamd ile tespih et. Gece vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da tespih
et ki
hoşnut olasın. 131.Onlardan
bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak
verdiğimiz
şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır. 132.Ailene
namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana
da biz
rızık veriyoruz. Güzel sonuç, Allah’a karşı gelmekten sakınmanındır. 133.İnanmayanlar,
“Doğru söylediğine dair bize Rabbinden açık bir delil (bir mucize)
getirse ya!”
dediler. Önceki kitaplarda olanların apaçık delili (olan Kur’an) onlara
gelmedi
mi? 134.Eğer biz
onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey
Rabbimiz!
Keşke bize bir peygamber gönderseydin de alçalıp rezil olmadan önce
âyetlerine
uysaydık” derlerdi. 135.Ey Muhammed, de ki: “Herkes beklemektedir, siz de bekleyin. Yakında kimin düz yolun sahipleri olduğunu, kimin doğru yolu bulduğunu bileceksiniz!” |