|
Elmalı Tefsiri
1-9-
Tâ, Hâ
harfleri, -en iyisini Allah bilir benzerleri gibi heca harfleridir,
Esmâ-i Hüsnâ'dan (Allah'ın güzel isimlerinden) kasem (yemin) olduğu da
söylenmiştir. Bazı lugatlarda "ya recül (behey adam!)" demek olduğu da
rivayet edilmiştir. Bir de ; den emr-i hazır; "hâ" zamir olarak "bas
onu, yahut çiğne onu" diye Hz. Peygamber'e hitab olduğu şeklinde de
açıklanmıştır. Çünkü Allah'ın resulü teheccüd namazlarında (yorulup
bitkin düştüğünden, ayaklarına nöbetleşe istirahat vermek için, bir
ayak üzerinde durduğunda) iki ayağını da yere basması, yani her iki
ayağı üzerinde rahatlıkla durabilecek, çok fazla yorulup bitkin
düşmeyecek şekilde ibadet etmesi emrolunmuştur. Buna göre zamir ya
ayak, ya da yere aittir. Bu yoruma göre ayağını bas, yahut yeri çiğne
demek te olabilir. Bu mânâ mühimdir. Şu kadar var ki, buna göre "Tâhâ"
şeklinde yazılması gerekirdi. (İstiva meselesi için "Ârâf Sûresi, 7/54.
âyetin tefsirine bkz.) "Sır", içinden kendine söylediğin "ahfâ" ise,
olacak fakat henüz olmamış bulunandır. Yahut sır, başkasına gizli
söylediğin; ahfâ, kendi içinde gizlediğindir. Bir de "ahfâ" fiil-i mazi
(geçmiş zaman kipi) olmak üzere mânâ verilmiştir. Yani (Allah) kulların
sırrını bilir, kendi sırrını ise gizlemiştir. Bir hadis-i şerifte
(Allah'ın güzel isimleri) doksan dokuz (tane) sayılmış ve bunları
sayan, cennete girer buyurulmuştur.
10-54-
Firavun
dedi ki: " Öyleyse geçmiş asırlar (halkın)ın durumu nedir? Yani dediğin
gibi (eğer gerçekten senin Rabbin varsa ve o) her şeye, layık olan
şeklini verdikten sonra, gitmesi gereken doğru yolunu da göstermiş ise,
geçmiş asırlardaki insanlar neden o doğru yolu takip etmemiş, niçin
senin dediğin gibi samimi olarak tevhid inancı içerisine girip
(Allah'a) kulluk etmemiş de putlara tapmış? Neden cehalet içinde
kalmışlar? Firavun, bu suretle Allah tarafından gelen herhangi bir yol
göstericiyi ve irşadı, dolayısıyla da peygamberliği inkâr etmek
istiyor. Firavun: "geçmiş asırlar" demekle içinde bulunduğu zamandan
daha önce gelip geçmiş asırları kasdetmiş olmakla beraber, kendisi de
onlardan ayrılmak istemediği cihetle o asırlara dahil olmuş bulunuyor.
Kasas Sûresi'nde de (28/43) geleceği üzere Kur'ân dilinde ilkçağlar
Firavun'un helak olmasıyla son bulmuştur. Bu nokta için olmalıdır ki,
Hz. Musa cevapta Allah onlara da peygamberler gönderdi demeyip de şöyle
dedi "Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır." yani onların
durumu bana gizlidir. Gizli olan şeylerin bilgisi ise, ancak Rabbimin
katında bir kitabdadır. Onların durumunun ne olduğunu ve ne olacağını
ancak O bilir. Hiç bir zaman Rabbim şaşmaz ve unutmaz. O, yol
göstermiş, onlar kabul etmemişlerdir. Çünkü O Rabbimdir ki "yer yüzünü
sizin için bir döşek yaptı." Bu gözle görülen bir hidayettir, bir yol
göstermektir. "İşte biz o su ile çıkardık." Burada gıyabdan tekellüme
iltifat vardır. (Yani sözün ve hitabın yönü üçüncü şahıstan birinci
şahsa çevrilerek bir iltifat sanatı yapılmıştır.) Nühâ, batıl ve kötü
şeylere uymaktan sakındıran akıl demektir.
116-128-Ey
Muhammed:
129-135-
Lizâm:
Ad ve Semud kavimlerine olduğu gibi daha dünyada iken hemen yakalarına
yapışan azabdır. "Rabbini hamd ile tesbih et" Burada da namaz vakitleri
tamamiyle gösterilmiştir. Önceki kitaplarda olan apaçık deliller.
Tevrat, İncil ve diğer daha parlak bir şekilde açıklayıp ispat eden ve
böylelikle onlar için de (tasdik edici) bir delil olup, Hz. Muhammed'in
peygamberliğinin açık bir mucizesi bulunan Kur'ân gelmedi mi?
|
|