|
|
|
|
26,32,33
ve 57. âyetler ile 73-80. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke
döneminde
inmiştir. 111 âyettir. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ”
olayından
almıştır. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac
yolculuğunda, Hz.
Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade eder.
Sûrenin diğer
bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”dir.
Tefsir
için ayet numaraları tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1.Kendisine
âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece
Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya
götüren
Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla
görendir.
2.Mûsâ’ya
Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve onu, “Benden başkasını vekil edinmeyin”
diyerek,
İsrailoğullarına bir rehber yaptık.
3.Ey
kendilerini Nûh ile birlikte (gemide) taşıdığımız kimselerin çocukları!
Gerçek
şu ki, o çok şükreden bir kuldu.
4.Biz,
Kitap’ta (Tevrat’ta) İsrailoğullarına, “Yeryüzünde muhakkak iki defa
bozgunculuk yapacaksınız ve büyük bir kibre kapılarak
böbürleneceksiniz” diye
hükmettik.
5.Nihayet
bu iki bozgunculuktan ilkinin zamanı gelince (sizi cezalandırmak için)
üzerinize, pek güçlü olan birtakım kullarımızı gönderdik. Onlar
evlerinizin
arasına kadar sokuldular. Bu, herhâlde yerine gelmesi gereken bir va’d
idi.
6.Sonra
onlara karşı size tekrar egemenlik verdik. Mallar ve çocuklarla sizi
güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık.
7.İyilik
ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz, kötülük yaparsanız yine
kendinize
yapmış olursunuz. İkinci bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara
etsinler,
daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve
ellerine
geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine
düşmanlarınızı gönderdik.)
|
|
|
|
|
|
8.Umulur
ki Rabbiniz size merhamet eder. Eğer yine eski duruma dönerseniz, biz
de (cezaya)
döneriz. Biz cehennemi kâfirlere bir zindan yapmışızdır.
9,10.Gerçekten
bu Kur’an en doğru olan yola götürür ve iyi işler yapan mü’minler için
büyük
bir mükâfat olduğunu ve ahirete inanmayanlar için elem dolu bir azap
hazırladığımızı müjdeler.
11.İnsan
hayra dua eder gibi şerre dua eder. İnsan çok acelecidir.
12.Biz
geceyi ve gündüzü (kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden
lütuf
isteyesiniz, yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece
alametini giderip
gündüz alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık.
13.Her
insanın amelini boynuna yükledik. Kıyamet günü kendisine, açılmış
olarak karşılaşacağı bir kitap
çıkaracağız.
14.“Oku
kitabını! Bugün hesap sorucu olarak sana nefsin yeter” denilecektir.
15.Kim
doğru yolu bulmuşsa, ancak kendisi için bulmuştur; kim de sapıtmışsa
kendi
aleyhine sapıtmıştır. Hiçbir günahkâr, başka bir günahkârın günah
yükünü
yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azap edici değiliz.
16.Biz
bir
memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık
elebaşlarına (itaati) emrederiz de
onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz
gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz.
17.Nûh’tan
sonra da nice nesilleri helâk ettik. Kullarının günahlarını hakkıyla
bilici ve
görücü olarak Rabbin yeter.
|
|
|
|
|
|
18.Kim
bu
geçici dünyayı isterse orada ona, (evet) dilediğimiz kimseye
dilediğimiz kadar
hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış
ve
Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer.
19.Kim
de
mü'min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa,
işte
bunların çalışmalarının karşılığı verilir.
20.Rabbinin
lütfundan her birine; onlara da, bunlara da veririz. Rabbinin lütfu
(hiç kimseye)
yasaklanmış değildir.
21.Bak
nasıl, onların kimini kimine üstün kıldık. Elbette ahiretteki dereceler
daha
büyüktür, üstünlükler daha büyüktür.
22. Allah
ile birlikte başka bir tanrı edinme, yoksa kınanmış ve yalnızlığa
itilmiş
olarak kalırsın.
23.Rabbin,
kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi
davranmanızı
kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında
ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları
azarlama;
onlara tatlı ve güzel söz söyle.
24.Onlara
merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni
küçükken
koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
25.Rabbiniz,
içinizde olanı en iyi bilendir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, şunu
bilin ki
Allah tövbeye yönelenleri çok bağışlayandır.
26.Akrabaya,
yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma.
27.Çünkü
saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı
çok
nankörlük etmiştir.
|
|
|
|
|
|
28.Eğer
Rabbinden umduğun bir rahmeti istemek için onlardan yüz çevirecek
olursan, o
zaman onlara yumuşak bir söz söyle.
29.Eli
sıkı
olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.
30.Şüphesiz
Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O,
gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.
31.Yoksulluk
korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz
rızıklandırırız.
Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
32.Zinaya
yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir
yoldur.
33.Haklı
bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana
kıymayın. Kim
haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o
da (kısas
yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım
edilmiştir.
34.Rüştüne
erişinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın,
verdiğiniz
sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.
35.Ölçtüğünüzde
ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç
bakımından
daha güzeldir.
36.Hakkında
kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve
kalp,
bunların hepsi ondan sorumludur.
37.Yeryüzünde
böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara
asla
erişemezsin.
38.Bütün
bu
sayılanların kötü olanları, Rabbinin katında sevimsiz şeylerdir.
|
|
|
|
|
|
39. Bunlar,
Rabbinin sana vahyettiği bazı hikmetlerdir. Allah ile birlikte başka
ilâh
edinme. Sonra kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak
cehenneme
atılırsın.
40.Rabbiniz
erkek çocukları size seçip-ayırdı da kendisine meleklerden kız
çocukları mı
edindi? Gerçekten çok büyük bir söz söylüyorsunuz.
41. Andolsun
biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri) bu Kur’an’da değişik
biçimlerde açıkladık. Fakat bu, onların ancak kaçışlarını artırıyor.
42.De
ki:
“Eğer onların iddia ettiği gibi, Allah’la beraber (başka) ilâhlar
olsaydı, o
zaman o ilâhlar da Arş’ın sahibine ulaşmak için elbette bir yol
ararlardı.
43.Allah,
her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir,
yücedir.
44.Yedi
gök, yer ve bunların içinde bulunanlar Allah’ı tespih ederler. Her şey
O’nu
hamd ile tespih eder. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız. O,
halîm’dir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir), çok bağışlayandır.
45.Kur’an
okuduğunda, seninle ahirete inanmayanların arasına gizli bir perde
çekeriz.
46.Kur’an’ı
anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler, kulaklarına da ağırlık
koyarız.
Kur’an’da (ibadete lâyık ilâh olarak) sadece Rabbini andığın zaman
arkalarına
dönüp kaçarlar.
47.Onlar
seni dinlerlerken hangi maksatla dinlediklerini, kendi aralarında
konuşurlarken
de o zalimlerin, “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz”
dediklerini çok
iyi biliyoruz.
48.Bak,
senin için ne türlü benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık (doğru)
yolu
bulamazlar.
49.Dediler
ki: “Biz bir yığın kemik, bir yığın ufantı olduğumuz
zaman mı yeniden bir yaratılışla
diriltilecekmişiz, biz mi?”
|
|
|
|
|
|
50. De
ki:
“(Şüphe mi var?) İster taş olun ister demir!”
51.“Yahut
aklınızca, diriltilmesi daha da imkânsız olan başka bir varlık olun,
(yine de
diriltileceksiniz.)” Diyecekler ki: “Peki bizi hayata tekrar kim
döndürecek?”
De ki: “Sizi ilk defa yaratan.” Bunun üzerine başlarını sana (alaylı
bir
tarzda) sallayacaklar ve “Ne zamanmış o?” diyecekler. De ki: “Yakın
olsa
gerek!”
52.Allah’ın
sizi (kabirlerinizden) çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek emrine
hemen
uyacağınız ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanacağınız günü
hatırla!
53.Kullarıma
söyle: (İnsanlara karşı) en güzel sözü söylesinler. Çünkü şeytan
aralarını
bozar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır.
54.Rabbiniz
sizi daha iyi bilir. (Durumunuza göre) dilerse size merhamet eder,
dilerse azap
eder. Seni de onlara vekil olarak göndermedik.
55.Hem
Rabbin göklerde ve yerde kim varsa daha iyi bilir. Andolsun,
peygamberlerin bir
kısmını bir kısmına üstün kıldık. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.
56.De
ki:
“Onu bırakıp da ilâh diye ileri sürdüklerinizi çağırın. Onlar,
başınızdaki
sıkıntıyı ne kaldırabilirler ne de değiştirebilirler.”
57.Onların
yalvardıkları bu varlıklar, “hangimiz daha yakın olacağız” diye
Rablerine
vesile ararlar. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Çünkü
Rabbinin
azabı gerçekten korkunçtur.
58.Ne
kadar
memleket varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helâk edeceğiz, ya da
şiddetli
bir azapla cezalandıracağız. İşte bu, Kitap’ta (Levh-i Mahfuz’da)
yazılmış
bulunuyor.
|
|
|
|
|
|
59.Bizi,
(Kureyş’in istediği) mucizeleri göndermekten, ancak, öncekilerin onları
yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık
bir
mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz
mucizeleri sırf
korkutmak için göndeririz.
60.Hani
sana, “Muhakkak Rabbin, insanları çepeçevre kuşatmıştır” demiştik. Sana
gösterdiğimiz o rüyayı da, Kur’an’da lânetlenmiş bulunan o ağacı da
sırf
insanları sınamak için vesile yaptık. Biz onları korkutuyoruz. Fakat
bu, sadece
onların büyük azgınlıklarını (daha da) artırdı.
61. Hani
meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik, onlar da saygı ile
eğilmişlerdi. Yalnız İblis saygı ile eğilmemiş, “Hiç ben, çamur hâlinde
yarattığın kimse için saygı ile eğilir miyim?” demişti.
62.Yine
demişti ki: “Benden üstün tuttuğun kişi bu mu, söyler misin? Andolsun
eğer beni
kıyamete kadar ertelersen, onun soyunu, pek azı hariç, (azdırarak)
kontrolüm
altına alacağım.”
63.Allah,
şöyle dedi: “Çekil, git.” Onlardan kim sana uyarsa, kuşkusuz cehennem
tam bir
karşılık olarak hepinizin cezası olacaktır.”
64.“(Haydi)
onlardan gücünün yettiğinin ayağını çağrınla kaydır. Atlıların ve
yayalarınla
onların üzerine yürü. Onların mallarına ve evlatlarına ortak ol. Onlara
vaadlerde bulun.” Hâlbuki şeytan onlara aldatmadan başka bir şey
va’detmez.
65.“Şüphesiz,
(gerçek) kullarım üzerinde senin hiçbir hâkimiyetin olmayacaktır. Vekil
olarak
Rabbin yeter!”
66.Rabbiniz,
lütfundan nasip arayasınız diye sizin için denizde gemiler yürütendir.
Şüphesiz
O, size karşı çok merhametlidir.
|
|
|
|
|
|
67. Denizde
size bir sıkıntı dokunduğunda bütün taptıklarınız (sizi yüzüstü
bırakıp)
kaybolur, yalnız Allah kalır. Fakat sizi kurtarıp karaya çıkarınca yüz
çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür.
68.Peki,
karada sizi yere geçirmesinden, yahut üzerinize taşlar savuran kasırga
göndermesinden, sonra da kendinize bir vekil bulamamaktan güvende
misiniz?
69.Yahut
sizi tekrar denize döndürüp üstünüze, kasıp kavuran bir fırtına
yollayarak
nankörlüğünüz sebebiyle sizi boğmasından, sonra da bize karşı kendiniz
için
arka çıkacak bir yardımcı bulamama (durumun)dan güvende misiniz?
70. Andolsun,
biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık.
Kendilerini
en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın
birçoğundan
üstün kıldık.
71.Bütün
insanları kendi önderleriyle birlikte çağıracağımız günü hatırla. (O
gün) her
kime kitabı sağından verilirse, işte onlar kitaplarını okurlar ve kıl
kadar
haksızlığa uğratılmazlar.
72.Kim
bu
dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.
73.Onlar,
sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni
ondan
şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost
edinirlerdi.
74.Eğer
biz
sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin.
75.İşte
o
zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra
bize
karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.
|
|
|
|
|
|
76.Seni
o
yerden (Mekke’den) sürüp çıkarmak için neredeyse seni
sıkıştıracaklardı. Bunu
yapabilselerdi, senin ardından orada pek az kalırlardı.
77.Senden
önce gönderdiğimiz peygamberlerimiz hakkındaki kanun böyledir. Bizim
kanunumuzda hiçbir değişme bulamazsın.
78.Güneşin
zevalinden (öğle vaktinde Batı’ya kaymasından) gecenin karanlığına
kadar (belli
vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı
şahitlidir.
79.Gecenin
bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere
teheccüd
namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın.
80. De
ki:
“Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi
sağla.
(Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve
esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.”
81.De
ki:
“Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur.”
82.Biz
Kur’an’dan, mü’minler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz.
Zalimlerin
ise Kur’an, ancak zararını artırır.
83.İnsana
nimet verdiğimizde yüz çevirip yan çizer. Kendisine şer dokununca da
umutsuzluğa
düşer.
84.De
ki:
“Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda
olanı daha
iyi bilir.”
85.Sana
ruh
hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir.
Size pek
az ilim verilmiştir.”
86.Andolsun,
dileseydik biz sana vahyettiğimizi tamamen ortadan kaldırırdık; sonra
bu konuda
bize karşı kendine hiçbir yardımcı da bulamazdın.
|
|
|
|
|
|
87.Ancak
Rabbin’den bir rahmet olarak böyle yapmadık. Çünkü O’nun sana olan
lütfu
büyüktür.
88.De
ki:
“Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere
toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini
getiremezler.”
89.
Andolsun,
biz bu Kur’an’da insanlara her türlü misali değişik şekillerde
açıkladık. Yine
de insanların çoğu ancak inkârda direttiler.
90,91,92,93.
Dediler
ki: “Yerden bize bir pınar fışkırtmadıkça; yahut senin
hurmalardan, üzümlerden oluşan bir bahçen olup, aralarından şarıl şarıl
ırmaklar akıtmadıkça; yahut iddia ettiğin gibi, gökyüzünü üzerimize
parça parça
düşürmedikçe; yahut Allah’ı ve melekleri karşımıza getirmedikçe; yahut
altından
bir evin olmadıkça; ya da göğe çıkmadıkça sana asla inanmayacağız. Bize
gökten
okuyacağımız bir kitap indirmedikçe göğe çıktığına da inanacak
değiliz.” De ki:
“Rabbimi tenzih ederim. Ben ancak resûl olarak gönderilen bir beşerim.”
94.İnsanlara
hidayet (Kur’an) geldikten sonra onların iman etmelerine ancak, “Allah,
bir
beşeri mi peygamber olarak gönderdi?” demeleri engel olmuştur.
95.De
ki:
“Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşan melekler olsaydı,
elbette
onlara gökten bir melek peygamber indirirdik.”
96. De
ki:
“Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarından
hakkıyla
haberdardır, onları hakkıyla görendir.”
|
|
|
|
|
|
97.Allah,
kimi doğru yola iletirse işte o, doğru yolu bulmuştur. Kimi de
saptırırsa,
böyleleri için O’nun dışında dostlar bulamazsın. Onları kıyamet günü
körler,
dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Varacakları yer
cehennemdir.
Cehennemin ateşi dindikçe, onlara çılgın ateşi artırırız.
98.Bu,
onların cezasıdır. Çünkü onlar âyetlerimizi inkâr ettiler ve, “Biz bir
yığın
kemik, bir yığın ufantı olduktan sonra mı yeniden bir yaratılışla
diriltilecekmişiz, biz mi?” dediler.
99.Onlar,
gökleri ve yeri yaratan Allah’ın kendileri gibilerini yaratmaya kadir
olduğunu görmediler
mi? Allah onlar için, hakkında hiçbir şüphe bulunmayan bir ecel
belirlemiştir.
Fakat zalimler ancak inkârda direttiler.
100.De
ki:
“Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, o zaman da
tükenir
korkusuyla cimrilik ederdiniz. Zaten insan çok cimridir.”
101.Andolsun,
biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana
anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da ona, “Ben senin
kesinlikle
büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti.
102.Mûsâ
ise,
“İyi biliyorsun ki, bunları ancak, göklerin ve yerin Rabbi apaçık
deliller
olarak indirmiştir. Ey Firavun, ben de seni kesinlikle helâk olmuş bir
kişi
olarak görüyorum” demişti.
103.Bunun
üzerine Firavun (işkence etmek ve öldürmek suretiyle) o yerden onların
kökünü kazımak
istedi. Biz de onu ve beraberindekileri hep birden suda boğduk.
104.Bunun
ardından İsrailoğullarına şöyle dedik: “Bu topraklarda oturun, ahiret
va’di
(kıyamet) gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz.”
|
|
|
|
|
|
105. Biz
onu
(Kur’an’ı) hak olarak indirdik ve o da hak ile indi. Seni de ancak
müjdeci ve
uyarıcı olarak gönderdik.
106.Biz
Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye âyet âyet ayırdık ve onu
peyderpey
indirdik.
107.De
ki:
“Ona ister inanın, ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine
ilim
verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye
kapanırlar.”
108.“Rabbimizin
şanı yücedir. Rabbimizin va’di mutlaka gerçekleşecektir” derler.
109.
Onlar
ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar. Bu da onların derin saygısını
artırır.
110.De
ki:
“(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın.
Hangisiyle
çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında
sesini pek
yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
111. “Hamd,
çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve âcizliğin
gerektirdiği bir
yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah’a mahsustur” de ve O’nu tekbir ile
yücelt.
|
|
|