|
|
|
|
Mekke döneminde
inmiştir. 123 âyettir. Sûre, adını
içinde söz konusu edilen Hûd peygamberden almıştır. Sûrede başlıca
tevhit,
peygamberlik, öldükten sonra dirilme ve ceza konuları ele alınmakta ve
bunlar
bazı peygamberlerin kıssalarıyla desteklenmektedir.
Tefsir
için ayet numaralarını tıklayınız
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bismillâhirrahmânirrahîm
1,2.Elif
Lâm
Râ. Bu Kur’an; âyetleri, hüküm ve hikmet sahibi
(bulunan ve her
şeyden) hakkıyla haberdar olan Allah tarafından muhkem (eksiksiz,
sağlam ve
açık) kılınmış, sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye
ayrı ayrı
açıklanmış bir kitaptır. (De ki:) “Şüphesiz ben size O’nun tarafından
gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.”
3.Rabbinizden
bağışlanma dileyin, sonra da O’na tövbe edin ki sizi belirlenmiş bir
süreye
(ömrünüzün sonuna) kadar güzel bir şekilde yararlandırsın ve her
fazilet
sahibine faziletinin karşılığını versin. Eğer yüz çevirirseniz, ben
sizin
adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum.
4. Dönüşünüz
ancak Allah’adır. O, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
5.İyi
bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için kalplerindeki düşmanlığı
gizliyorlar.
Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların
gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin
özünü
(kalplerde olanı) hakkıyla bilendir. |
|
|
|
|
|
6.Yeryüzünde
hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Her birinin
(dünyada)
duracakları yeri de, (öldükten sonra) emaneten konulacakları yeri de O
bilir.
Bunların hepsi açık bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı)dır.
7.O,
hanginizin amelinin daha güzel olacağı konusunda sizi imtihan için,
henüz Arş'ı su üstünde iken gökleri ve yeri altı gün içinde (altı
evrede) yaratandır. Böyle
iken “Ölümden sonra şüphesiz diriltileceksiniz” desen, inkârcılar
“Mutlaka bu,
apaçık bir büyüdür” derler.
8.Andolsun,
biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek, o zaman da
mutlaka
“Onu ne alıkoyuyor?” derler. İyi bilin ki, azap onlara geleceği gün,
kendilerinden bir daha uzaklaştırılmaz ve alay etmekte oldukları şey,
kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.
9.Eğer
insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da, sonra bunu ondan
çekip
alırsak, şüphesiz o ümitsiz ve nankör oluverir.
10.Ama
kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet tattırırsak
mutlaka,
“Kötülükler benden gitti” diyecektir. Çünkü o, şımarık ve böbürlenen
biridir.
11.
Ancak
sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için
bağışlanma ve
büyük bir mükâfat vardır.
12.
(Ey
Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi
veya
beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana
vahyolunanlardan
bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen,
ancak
bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir. |
|
|
|
|
|
13.Yoksa
“onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler
iseniz,
haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz
de onun
gibi uydurma on sûre getirin.”
14.Eğer
size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak
Allah’ın
ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Artık
müslüman oluyor
musunuz?
15.Kim
yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara
yaptıklarının
karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe
uğratılmazlar.
16.İşte
onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan
kimselerdir. (Dünyada)
yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları
da boş
şeylerdir.
17.Rabbi
katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse
gibi
midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan
(Kur’an’dan)
önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı
(Tevrat)
desteklemektedir. İşte
bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkâr ederse,
ateş onun
varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin
tarafından
(bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
18.Kim
Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine
arz
edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte
bunlardır”
diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
19.Onlar
(halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek
isteyen
kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir. |
|
|
|
|
|
20.Onlar
yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir. Onların Allah’tan
başka
sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat
artırılacaktır. Çünkü onlar (gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar,
hem de
görmüyorlardı.
21.İşte
bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları
şeyler de
kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.
22.Şüphesiz
bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.
23.İman
edip, salih ameller işleyen ve Rablerine gönülden bağlananlara gelince,
işte
onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
24.Bu iki
zümrenin durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir.
Bunların
durumları hiç birbirlerine denk olur mu? Hâlâ düşünmez misiniz?
25.Andolsun,
biz Nûh’u kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ben
sizin
için apaçık bir uyarıcıyım.”
26.“Allah’tan
başkasına ibadet ve kulluk etmeyin. Doğrusu ben sizin adınıza elem dolu
bir
günün azabından korkuyorum.”
27.Kavminin inkâr eden
ileri gelenleri, “Biz, senin ancak
bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların da
ancak en
aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize karşı herhangi
bir
üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu
sanıyoruz” dediler.
28.Nûh dedi
ki: “Ey Kavmim! Söyleyin bakalım; şâyet ben Rabbimden gelen apaçık bir
delil
üzerinde isem ve O, kendi katından bana bir rahmet vermiş de siz ona
karşı kör
kalmışsanız, onu istemediğiniz hâlde, biz sizi ona zorlayacak mıyız?”
|
|
|
|
|
|
29.“Ey
kavmim! Buna karşı ben sizden herhangi bir mal da istemiyorum. Benim
mükâfatım
ancak Allah’a âittir. Ben o iman edenleri (teklifinize uyarak) kovacak
da
değilim. Çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin
bilgisizce
davranan bir toplum olduğunuzu görüyorum.”
30. “Ey
kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç
düşünmüyor musunuz?”
31.Size
ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben
bir
meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah,
onlara asla
hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi
bilir.
Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.
32. Dediler
ki: “Ey Nûh! Bizimle tartıştın ve tartışmayı uzattın. Eğer doğru
söyleyenlerden
isen, haydi kendisiyle bizi tehdit ettiğin azabı getir.”
33.Nûh
dedi
ki: “Onu size, dilerse ancak Allah getirir ve siz (Allah’ı) âciz
bırakamazsınız.”
34. Ben
size
öğüt vermek istesem de, eğer Allah sizi azdırmak istemişse, öğüdüm size
fayda
vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.
35.(Ey
Muhammed!) Yoksa “Onu (Kur’an’ı) kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki:
“Eğer onu
uydurmuşsam, suçum bana âittir. Ben de sizin işlemekte olduğunuz
suçlardan
uzağım.”
36.Nûh’a
vahyolundu ki: “Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başka, artık
hiç
kimse iman etmeyecek. O hâlde, onların yapmakta oldukları şeylerden
dolayı
üzülme.”
37.“Gözetimimiz
altında ve vahyimize göre gemiyi yap. Zulmedenler hakkında bana bir şey
söyleme. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.”
|
|
|
|
|
|
38.(Nûh)
gemiyi yapıyordu. Kavminden ileri gelenler her ne zaman yanına
uğrasalar,
onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Bizimle alay ediyorsanız, sizin
bizimle alay
ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz.”
39.Artık,
geldiği kimseyi rezil eden azabın kime geleceğini, kimin üzerine
sürekli bir
azabın ineceğini ileride anlayacaksınız.
40.Nihayet
emrimiz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a
dedik
ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri
hakkında
daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona
yükle.” Ama,
onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti.
41.(Nûh),
“Binin ona. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah’ın adıyladır.
Şüphesiz
Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” dedi.
42.Gemi,
dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nûh, ayrı bir yere
çekilmiş
olan oğluna, “Yavrucuğum, bizimle beraber sen de bin, inkârcılarla
birlikte
olma” diye seslendi.
43.O,
“Ben,
kendimi sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nûh, “Bugün
Allah’ın rahmet
ettikleri hariç, O’nun azabından korunacak hiç kimse yoktur” dedi.
Derken
aralarına dalga giriverdi de oğlu boğulanlardan oldu.
44. “Ey
yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu” denildi. Su çekildi, iş
bitirildi.
Gemi de Cûdî’ye oturdu ve “Zalimler topluluğu, Allah’ın rahmetinden
uzak olsun!”
denildi.
45.Nûh,
Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da âilemdendir.
Senin
va’din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin.”
|
|
|
|
|
|
46.Allah,
“Ey Nûh! O, asla senin âilenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir
iştir.
O hâlde, hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben, sana
cahillerden olmamanı öğütlerim” dedi.
47.Nûh,
“Rabbim! Şüphesiz ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten
sana
sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve bana acımazsan, şüphesiz ziyana
uğrayanlardan olurum” dedi.
48.Ona
denildi ki: “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte bulunanlardan birçok
ümmete
bizden esenlik ve bereketlerle (gemiden) in. Daha birtakım ümmetler de
olacak
ki, biz onları (dünyada) yararlandıracağız. Sonra da bizden kendilerine
elem
dolu bir azap dokunacak.”
49.İşte
bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne
sen
biliyordun, ne de kavmin. O hâlde sabret. Çünkü (iyi) sonuç, Allah’a
karşı
gelmekten sakınanların olacaktır.
50.Âd
kavmine de kardeşleri Hûd’u gönderdik. Hûd, şöyle dedi: “Ey kavmim!
Allah’a
kulluk edin. O’ndan başka sizin hiçbir ilâhınız yoktur. Siz, sadece
iftira
ediyorsunuz.”
51.“Ey
kavmim! Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim,
ancak beni
yaratana âittir. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?”
52.“Ey
kavmim! Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin ki,
üzerinize bol
bol yağmur göndersin ve gücünüze güç katsın. Günahkârlar olarak yüz
çevirmeyin.”
53.Dediler
ki: “Ey Hûd! Sen bize açık bir mucize getirmedin. Biz de senin sözünle
ilâhlarımızı
bırakacak değiliz. Biz sana iman edecek de değiliz.”
|
|
|
|
|
|
54,55.
Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan
biri fena çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum.
Siz de
şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz
şeylerden
uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz
açtırmayın.”
56.
“İşte
ben, hem benim, hem sizin Rabbiniz olan Allah’a dayandım. Yeryüzünde
bulunan
hiçbir canlı yoktur ki, Allah, onun perçeminden tutmuş olmasın.
Şüphesiz Rabbim dosdoğru bir yol üzerindedir.”
57.“Eğer
yüz çevirirseniz; bilin ki ben, benimle gönderileni size tebliğ ettim.
Rabbim
(dilerse) sizden başka bir kavmi sizin yerinize getirir ve siz O’na bir
zarar
veremezsiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup gözetendir.”
58.Helâk
emrimiz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları,
tarafımızdan bir
rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık.
59.İşte
Âd
kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı
geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular!
60.Onlar,
hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Biliniz ki
Âd
kavmi, Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Hûd’un kavmi Âd,
Allah’ın
rahmetinden uzaklaştı.
61.Semûd
kavmine de kardeşleri Salih’i peygamber gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim!
Allah’a
kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yok. O, sizi
yeryüzünden
(topraktan) yarattı ve sizi oranın imarında görevli (ve buna donanımlı)
kıldı. Öyle
ise O’ndan bağışlanma dileyin; sonra da O’na tövbe edin. Şüphesiz
Rabbim
yakındır ve dualara cevap verendir.
62.Onlar
şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir
kimseydin. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor
musun?
Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.” |
|
|
|
|
|
63.Salih,
dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından
apaçık bir
delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik)
vermişse, O’na
karşı geldiğim takdirde beni Allah’tan kim koruyabilir? Demek ki,
zarara
uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.”
64.“Ey
kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu,
Allah’ın
arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın
bir azap
yakalar.”
65.
Derken
onu kestiler. Salih, dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra
helâk
olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.”
66.(Helâk)
emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları
tarafımızdan
bir rahmetle helâktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz
Rabbin
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
67.Zulmedenleri
o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
68.Sanki
orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti.
(Yine)
biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
69.Andolsun,
elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler.
O, “Size
de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
70.Ellerini
yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı
içinde bir
korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”
71.İbrahim’in
karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı
müjdeledik;
İshak’ın arkasından da Yakûb’u.
|
|
|
|
|
|
72.Karısı,
“Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken
çocuk mu
doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!” dedi.
73.Melekler,
“Allah’ın emrine mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun
ey
(peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı
yücedir.”
dediler.
74.İbrahim’in
korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim
(elçilerimiz)le
tartışmaya başladı.
75. Çünkü
İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi.
76.Elçilerimiz,
“Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir.
Şüphesiz
onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler.
77.Elçilerimiz
Lût’a gelince onların yüzünden üzüldü, göğsü daraldı ve “Bu çok zor bir
gün”
dedi.
78.Kavmi,
(konuklarıyla çirkin ilişkide bulunmak üzere) ona doğru koşa koşa
geldiler.
Zaten onlar önceden de bu tür çirkin işleri yapıyorlardı. Lût, dedi ki:
“Ey
Kavmim! İşte kızlarım. Onlar(la nikâhlanmanız) sizin için daha temizdir.
Allah’a karşı gelmekten sakının ve konuklarıma karşı beni rezil
etmeyin.
İçinizde hiç aklı başında bir adam yok mu?”
79.Onlar,
“İyi biliyorsun ki kızlarında bizim gözümüz yok. Sen bizim ne
istediğimizi çok
iyi biliyorsun” dediler.
80.(Lût
da:) “Keşke size karşı (koyacak) bir gücüm olsaydı, ya da sağlam bir
desteğe
dayanabilseydim” dedi.
81.Konukları
şöyle dedi: “Ey Lût! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla
ulaşamayacaklar.
Geceleyin bir vakitte aileni al götür. İçinizden kimse ardına bakmasın.
Ancak
karın müstesna. (Onu bırak.) Çünkü onların (kavminin) başına gelecek
olan azap,
onun başına da gelecektir. Onların azabla buluşma zamanı sabahtır.
Sabah yakın
değil midir?!”
|
|
|
|
|
|
82,83. (Azap)
emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerine de Rabbinin
katında
işaretlenmiş pişirilmiş balçıktan taşlar yağdırdık. Bunlar zalimlerden
uzak
değildir.
84.Medyen
halkına da kardeşleri Şu’ayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi: “Ey
kavmim!
Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü
ve
tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin
adınıza
kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.”
85.“Ey
kavmim! Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. İnsanların eşyalarını
(mallarını
ve haklarını) eksiltmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık
çıkarmayın.”
86.“Eğer
inanan kimselerseniz Allah’ın bıraktığı helâl kazanç sizin için daha
hayırlıdır. Ben sizin başınızda bir bekçi değilim.”
87. Dediler
ki: “Ey Şu'ayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında
dilediğimizi
yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor. Oysa sen gerçekten
yumuşak
huylu ve aklı başında bir adamsın.”
88.Şu’ayb,
şöyle dedi: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, ya ben Rabbimden gelen açık
bir delil
üzere isem ve katından bana güzel bir rızık vermişse!. Ben size
yasakladığımı
kendim yapmak istemiyorum. Ben sadece gücüm yettiğince (sizi) düzeltmek
istiyorum. Başarım ancak Allah’ın yardımı iledir. Ben sadece O’na
tevekkül
ettim ve sadece O’na yöneliyorum.” |
|
|
|
|
|
89.“Ey
Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin, veya Hûd kavminin,
yahut
Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de
başınıza
getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”
90. “Rabbinizden
bağışlanma dileyin, sonra O’na tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok
merhametlidir,
çok sevendir.”
91.Dediler
ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda
zayıf
görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı, seni taşa tutardık. Zaten sen bizce
itibarlı
biri değilsin.”
92.Şu’ayb,
şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı
ki, O’na
sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.”
93.“Ey
Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni)
yapacağım.
Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında
bileceksiniz.
Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”
94.(Azap)
emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan
bir
rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı
da
yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
95.Sanki
orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden
uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.
96, 97.
Andolsun,
biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun
ileri
gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un
emrine
uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi.
|
|
|
|
|
|
98.Firavun,
kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne
kötü
varış yeridir orası!
99. Onlar,
hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lânete uğratıldılar. Ne kötü
destektir
onlara verilen destek!
100.(Ey
Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları
sana
anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.
101.Biz
onlara
zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri
gelince,
Allah’ı bırakıp da taptıkları ilâhları kendilerine hiçbir fayda
sağlamadı. İlâhları
onların sadece ziyanlarını artırdı.
102.Zulme
sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte
böyledir!
Şüphesiz O’nun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.
103.Şüphesiz,
ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların
(hesap
ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir
araya
geleceği bir gündür.
104.Biz
onu
ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.
105.O
gün
geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan
mutsuz
(cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.
106.Mutsuz
olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir
soluyuşları
vardır.
107.Onlar,
gökler ve yerler durdukça orada ebedî olarak kalacaklardır. Ancak
Rabbinin
dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır.
108.Mutlu
olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere
cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu, onlara ardı kesilmez
bir
lütuf olarak verilmiştir. |
|
|
|
|
|
109.(Ey
Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye
düşme.
Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz
biz
onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.
110. Andolsun,
biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa
düşülmüştü.
Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında
hüküm
verilirdi. Onlar da (müşrikler de) o Kur’an hakkında derin bir şüphe
içindedirler.
111.Şüphesiz
Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam
verecektir.
Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
112.Öyle ise
emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru
olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı
hakkıyla
görür.
113.Zulmedenlere
meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka
dostlarınız
yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
114.(Ey
Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde
namaz
kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir
öğüttür.
115.Sabret!
Çünkü, Allah iyilik edenlerin mükâfatını zayi etmez.
116.Sizden
önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde
bozgunculuk
yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız
pek az
kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın
ardına
düştüler ve günahkâr kimseler oldular.
117.Rabbin,
halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek
helâk
etmez.
|
|
|
|
|
|
118,119.Rabbin
dileseydi, insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat
Rabbinin
merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten
onları
bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem
insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.
120.(Ey
Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini
pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak,
mü’minlere
de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
121.İman
etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”
122. “Bekleyin,
biz de bekleyeceğiz.”
123.Göklerin
ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler O’na döndürülür.
Öyle
ise O’na kulluk et ve O’na tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan
habersiz
değildir.
|
|
|