Dr. Hamit Vanlı...
O çaya sade gönül değil bir ömür
verenlerden...
O Türk Çaycılığının çay dünyasındaki sesi,
gönül
elçisi...
Yıl 1945, Rize'de
Dünyaya gelir. Evli ve 2 kız evladı olan, İngilizceyi iyi derecede
bilen Vanlı, 1967'de
Erzrum Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun olur.
1971
yılında Çay
Enstitüsü Asisitanı olarak görev alır. 1972 yılında Ankara
Amerikan Derneği İngilizce Lisan Okuluna ingilizce eğitimi almak üzere
gönderilir.
1973 yılında Çay İşletmeleri
Genel
Müdürlüğü
Satınalma ve Pazarlama Dairesi Başkanlığı'nda İç ve
Dış Satış Şube Müdürü olarak atanır.
1974 yılında Vanlı
artık yurt dışındadır. Çay
Üretim ve Pazarlama Konularında 9 ay İnceleme ve
Araştırma, Kenya, İngiltere, Hollanda'da bulunurken yine aynı yıl
İngilterede düzenlenen Çay
İhracatçılar Birliğinin Kuruluş Çalışmaları'nın içinde yer alır.
O artık Türkiye'nin
çay konusunda yurt
dışındaki sesidir. 1975
yılında, Çay
Üretim ve Pazarlaması konusunda; Kenya, Hollanda, İngiltere de
iken O'nu 1976
yılında
FAO
Çay
Üretici ve Tüketiciler Toplantısına katılanlar arasında İtalya'da
görmekteyiz.
Hamit Vanlı, 1977 yılında İşletmeler Şube Müdürlüğü'ne
atanır. 1978'de Çay
Piyasası Tetkiki için Pakistan, Çay Birliği Kuruluş Çalışmaları,
UNCTAD, için
İsviçre de iken 1979 da çay frmaları ile görüşmeler de bulunmak
üzere
Mısır'dadır.
Çaykur'da 1979 yılında
Araştırma ve Geliştirme Daire Başkanı olan Vanlı, 1980 yılında Çaysan
Yönetim Kurulu Üyesi seçilir ve aynı yıl Çay
İhracatı Görüşmeleri Toplantısı'na katılmak üzere Zimbabwe'dedir.
Çaykur'da 1984 yılında
Genel
Müdür Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak gördüğümüz Vanlı,
durmak bilmez ABD'de
ve Çayın Kalitesi'ne yönelik ISO
Toplantısına katılır ve durmak
bilmez aynı yıl Çay
Paketleme Makineleri Üzerine Araştırma yapmak üzere Batı Almanya'ya
gider.
Hamit Vanlı gerek
yurt dışı gerek yurt içinde kendini Türk Çaycılığına
adamış, bitmek bilmez bir enerji ile çalışmaktadır. 1985 yılında, AET
Çay
Özel İhtisas Komisyonu Başkanı olarak Rize de iken bir bakıyoruz, Dünya
ve Türk çaycılığı konusunda tebliğ sunmak üzere
UPASI Çay Toplantısı'na katılmak üzere Hindistan'dadır.
1986 Yılında
Yeşil
Çay Satış Görüşmeleri için Fas'a giden Vanlı, 1988 yılında
Trabzon KTÜ
İktisat Fakültesinde Yüksek Lisansını tamamladı.
İtalya'da 1988 yılında
CODEX Toplantısına
Radyasyon Görüşmeleri için katılan Vanlı 1989 yılında Çay
Enstitüsü Başkanı oluyor, akabinde FAO adına Suriye de Özel
Çay Danışmanı olarak incelemelerde bulunuyor ve konu ile ilgili Dünya
Çay literatüründe yer alacak raporu
hazırlıyordu.
1990
yılında
Çaybank Yönetim Kurulu Başkanı olan Vanlı, 45.000
tonluk Türk
Çay Tarihinini en büyük paketli çay ihracatıyla ilgili Çay Satış
Teknik
Sözleşmesi ve Gürcistan Çay Tarım ve Sanayii İncelemesi için
Sovyetler
Birliğine gitti.
1991
yılında
bir bakıyoruz Uluslararası Çay Toplantısı ve Sunulan Tebliğ ve Panel
Yönetimi
için Japonya da bşr bakıyoruz FAO Türkiye Özel Çay Danışmanı
olarak
Roma'da.
Türk
çayının
dünyadaki sesi... İnsanın O'nun için "Çay dünyamızın Evliya Çelebisi"
demesi geliyor.
KTÜ,
Trabzon da
1992 yılında; Fındık-Çay Uygulama ve Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu
Üyesi
olarak görev alırken İstanbuldaki ISO Uluslararası Çay
Toplantısında ev
sahibi olarak vardı.
1993
yılında İşletme ve Üretim Daire Başkanı
oluyor, Uluslararası Çay Teknik Toplantısına katılmak ve tebliğ
sunmak
üzere Hindistan'a gidiyordu.
1994
yılında Trabzon, KTÜ, İktisatta Doktorasını
tamamlayarak Çay Ekonomisi Öğretim Üyesi oluyor ve Rize'de DPT'nin Çay
İhtisas
Toplantısına katılıyordu.
Dr.
Hamit Vanlı, 1995 yılında Çaykur'da Genel Müdür Yardımcısı ve Yönetim
Kurulu Üyesi olarak atanırken Rize
Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı olarak seçiiyor aynı
yıl FAO
İhracat Toplantısı için İtalya'ya, Çay
İhracatı Görüşmeleri için Belarusya'ya gidiyordu.
Çaykur'dan
emekli olmasını
müteakiben, Uluslararası çaycılar onu kendi aralarında görmek için
yarışıyorlardı. Dr.Hamit Vanlı tercihini Srilanka'daki Suntea
firmasından yana kullanıyor, 1996 yılında Suntea
Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevine getiriliyordu.
2000 yılında
Dubai'de Intersun Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığına
getirilen Dr. Hamit Vanlı, 2005 yılında Güney Hindistan'da düzenlenen
"2005
Southern Tea Competition,The Golden
Leaf lndia Awards" yarışmasında "Çay Tadım Juri Üyesi" olarak görev
aldı.
Dr. Hamit Vanlı,
2006
yılında Coca
Cola'da başladığı Çay Danışmanlığı görevini 2008 yılından beri
Doğadan
Gıda Sanayinde devam ettirerek, Ülke ve Dünya çaycılığına hizmet
vermektedir.
O... bu çaya
gönül verdi, O bu çaya ömür verdi...
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
...ve Syın Dr. Hamit Vanlı
Ülkemizi ve Dünya'yı MESH STICK ÇAY ile tanıştırdı.
|
|
Türk
Basınında Dr. Hamit VANLI |
Türk çayına Seylan
dopingi
'Çayda İkinci Hayat projesi' ile
çaydaki kalitenin artması hedefleniyor.
Rize'de başlatılan
'Çayda İkinci Hayat' projesi, Seylan tarzı üretim
tekniğiyle Türk çayına yeni bir yorum getiriyor. Proje vesilesiyle Türk
toplumunun bir numaralı içeceğine mercek tuttuk..
Kahvaltıda,
molalarda, annelerin 'çörekli börekli gün'lerinde, akşam
yemeğinden sonra, deniz kıyısında, bir vapur sefasında... Eller hep
ince belli bir bardak arar; tavşan kanı çayla dolu, sıcacık... Şekerli,
şekersiz, limonlu ya da sütlü, artık o sizin tercihinizdir. Türkiye'de
kaç kişi sütlü tercih eder,
tartışılır ama Türk halkının yüzde 99'unun çayı sevdiği ve her gün
içtiği aşikar. Çünkü Türkiye, kişi başına 2.8 kilogramlık çay
tüketimiyle dünyada en ön sırada dersek, kimse şaşırmaz herhalde. Peki
Türkiye üretimde hangi noktada? Sıralamayı
verelim: Hindistan, Çin, Sri Lanka (eski adıyla Seylan), Kenya ve
Türkiye.
Yani üretimde dünyada beşinci sıradayız ama hâlâ dünya piyasalarında
tanınan bir Türk çayı yok. Neden yok? Olabilmesi için ne yapılmalı?
Türkiye çay üretiminde kaliteyi nasıl
artırabilir? Türkiye'nin
çay diyarı Rize'de, tüm bu sorulara cevap bulmak için yola çıkılan bir
proje var: 'Çayda İkinci Hayat'. Bu proje, Seylan tarzı üretim
tekniğiyle Türk Çayı'na yeni bir yorum getiriyor. 'Türk çayına Seylan
dopingi' ile hem iç pazarda tüketicinin beklentilerini karşılayacak
biçimde kalitenin artırılması hem de dünyadaki rakiplerle yarışan bir
ürün ortaya çıkarılması hedefleniyor.
YÖNTEMLER DEĞİŞECEK
Mİ?
Projenin
ilk ayağında, üreticilerle yapılan anlaşma var. Üretici projenin hem
ilk hem de en önemli ayağı. Çünkü kaliteli siyah çay için özenle
yetiştirilmiş ve toplanmış yeşil yaprak, yani hammadde gerekiyor. Firma
ve üretici arasındaki anlaşma bir centilmenlik anlaşması. Üreticiden
istenen; çayın üstteki körpe yaprakları ve tomurcuğu, sektörde iki
buçuk ve üç buçuk yaprak olarak ifade ediliyor. 'Buçuk' terimi tomurcuk
için kullanılıyor. Çaylar iki buçuk ya da üç buçuk yaprak kuralına
uygun olarak toplandıktan sonra ezilmeden ve zaman kaybedilmeden
fabrikaya ulaştırılıyor. Fabrikadaki ilk işlem soldurma. Bu işlem
yaklaşık 12 saat süyor. Kırılganlığı azalan çay yaprakları artık
kıvrılmaya hazır. Parçalanmadan kıvrılan yaprakların bir sonraki durağı
çayın gerçek lezzetini kazandığı fermantasyon bölümü. Sonra yapraklar
boyutlarına göre ayrılıyor. Kurutmanın ardından da saplardan ve
çöplerden temizlenerek, her bahçe ürünü ayrı ayrı, tüketicinin her
zaman aynı aromadaki ürüne ulaşabilmesi için dikkatle harmanlanıyor.
Regüstasyon olarak adlandırılan tadım ile de üretim noktalanıyor.
Üretim sürecinin her adımı tüketicinin aldığı ürünün daima aynı kalite
ve lezzette olmasına hizmet ediyor. 'Çayda İkinci Hayat' projesinde,
yaprakların işlendiği fabrikada son teknoloji kullanılıyor. Projenin
mimarlarından Çay Uzmanı Dr. Hamit Vanlı'ya göre Türkiye'nin çay
bitkisi kaliteli ama üretim
teknikleri yetersiz. Dr. Hamit Vanlı Türkiye'nin
kaliteli çay yapraklarının üretim tarzı yüzünden dünya piyasalarına
açılamamış olduğunu düşünüyor. Vanlı, "Biz ancak 1980'li yıllarda,
dünyadaki üretim süreçlerini gözlemlemeye başladıktan sonra, bizim
yöntemlerimizin dünya piyasasında rekabet edemeyecek nitelikte olduğunu
gördük. Bu noktada şu da önemli: Türk halkının çay içme
alışkanlıklarını belirleyen bizim üretim yöntemlerimiz olmuş. Ne
üretmişsek, bizim halkımız onu içmiş. Uluslararası piyasaya baktığımız
zaman, bizim üretim biçimimizin dünyada bir örneği daha olmadığını
görüyoruz," diyor. Bu sebeple Vanlı'ya göre 'Çayda İkinci Hayat' önemli
bir dönüm noktası ve Türk çayını uluslararası raflara taşıyabilecek bir
üretim dönüşümünün öncüsü.
Çay uzmanı Hamit
Vanlı'dan iyi çayın anatomisi:
Kaliteli çay
nedir?
Hazır, çay
uzmanı Vanlı'yı bulmuşken kaliteli çayın tüyolarını da alalım dedik.
Görünüşle başlayalım: Kuru çay paketini açtığınızda içerisinde toz,
lif, sap artıkları ve çöp görüyorsanız; bu, ürünün kaliteden uzak
olduğu anlamına geliyor. Kaliteli çay, siyah renkli ve kıvrımlı olur.
Çünkü kıvrımlı ve kırık olmaması, çayın aromasını içinde muhafaza
ettiğini gösterir. Çay Uzmanı Hamit Vanlı'nın deyimiyle çay, elinizi
bulgur gibi ısırmalı, yani kıtır kıtır olmalı. Elinizde ağırlığını
hissedebilmelisiniz. Paketi açınca da çayın hoş kokusu, aroması hemen
burnunuza gelmeli. Çayın kalitesi demlenmiş posaya bakılarak da
anlaşılabiliyor. Posa bakır kırmızı bir renkte ise çayınız kaliteli
demektir. Eğer posa siyah ise pek de iyi bir çay içmediğinizi
söyleyebiliriz. Çayın demlenirken iyi bir renk vermemesi de iyi
fermante olmadığı anlamına gelir.
İyi bir çay nasıl
demlenir?
Suyun taze
olması esastır. Taze su, içinde oksijen barındıran su demektir. Kaynak
suları gibi. Klor, kireç iyi bir demlemenin düşmanlarıdır. Fakat her
çay demlemek istediğimizde bir su pınarına ulaşmamız mümkün
olmadığından, şişelenmiş içme sularını da kullanabiliriz. Tabii Rize'de
yaşıyorsanız iş başka. Şebeke suyu dağlardan geldiği için musluk suyunu
güvenle kullanabilirsiniz. Gelelim demleme faslına. Su önce kaynatılır.
Tercihen porselen bir demlik içerisine her bir bardak için bir tatlı
kaşığı çay atılır, üzerine de az miktarda soğuk su eklenir. Bu,
çayımızın yanmasını önler. Ardından sıcak suyumuz demliğe dökülür ve
artık suyun altı iyice kısılır. Yaklaşık 15 dakika sonra tadı ve
rengiyle çayımız içime hazırdır.
Çay hayatımıza
nasıl girdi?
Çaydan bu
kadar bahsedip de tarihçesini
kısaca hatırlamazsak olmaz.
Çayın keşfedilişi ile ilgili rivayet muhtelif. Yaygın olan rivayete
göre; günümüzden binlerce yıl önce her gün kaynamış su içmeyi adet
haline getirmiş Çin İmparatoru'nun kaynatılan suyuna bir gün bir
bitkinin yaprakları düşmüş. İmparator yaprakların suda bıraktığı tada
hayran kalınca da çayın yeryüzü serüveni başlamış. Önce binlerce yıl
keşfedildiği bölgeden çıkmayı başaramayan bu bitki, yeni sömürgeler
arayan krallıkların denizcilerinin Ümit Burnu'nu keşfetmesiyle kabuğunu
kırmış. Ve çay artık Avrupalı olmuştur. Olmuştur olmasına ama ilk
önceleri kıta halkı tarafından alt tabaka olarak kabul edilen
denizcilerin içeceği olduğu için pek de rağbet görmez. Ta ki çay
tutkunu Portekizli bir kız İngiliz sarayına gelin gidene kadar...
Portekizli kızın çeyizindeki bu bitki sarayda rağbet görmeye
başlayınca, birdenbire soyluların içeceği haline gelir çay.
Çay Şehri
Çayın
topraklarımıza girişi ise 18. yüzyılda oldu. O zamana kadar en yaygın
içecek kahve iken, çayın tüketimi artmaya başladı ve o dönemde yeşil
bitkinin Bursa'da yetiştirilmesi planlandı. Fakat her yeşil bitkinin
yeşil Bursa'da yetişmeyeceği hemen anlaşıldı. Bursa'nın iklimi çayı
kucaklayamayınca gözler Doğu Karadeniz'e çevrildi. 1924 yılında
çıkarılan 407 sayılı çay kanunu ile çaya önemli teşvikler verilmeye
başlandı. Önceleri Rize'de halk, geçim kaynağı mısır, lahana,
fasulyeden vazgeçmek istemedi ancak 1936'daki ilave teşviklerle ve 30
ton tohum getirilmesiyle birlikte kent bugünkü çay şehri Rize oldu.
Erkan
SEVENLER
Cumartesi Sabah
Sabah,
19 Temmuz 2008
'İyi
çayı sesinden bile anlarım'
Hamit
Vanlı, Türkiye'de çayın yaşayan tarihi... Rize'de ilk
çay fabrikasının açılışını görmüş, 30 yıl Çaykur'da çalışmış, 10 yıl
Sri
Lanka'da çay şirketi yönetmiş bir isim. Aynı zamanda çay degüstatörü
olan Vanlı
‘İyi çayı beş duyunuzla ölçerek anlarsınız. Çayın sesi bile kalitesini
ele
verir diyor
Rize'deki
ilk çay fabrikası İngilizler tarafından kurulup da 1947'de açılışı
yapıldığında iki yaşındaydı. Fabrikanın açılışına annesinin kucağında
gitmişti.
Fabrika onun doğup büyüdüğü mahalle olan Fener'de açılmıştı. Açılışı
hatırlamıyordu ama fabrikada görevli İngilizler oturduğu mahalleden
gelip
geçerken onlara 'dedeka' (büyük dede) dediğini hatırlıyor. Bir de o
İngilizlerin sarışın ve uzun boylu olduklarını... O zaman çayın içine
bir sevda
gibi düştüğünden habersizdi.
Bu
kişi Türkiye'de ilk çay fabrikasının açılışını gören, Çaykur'da uzun
yıllar
çalışan, çayın DNA'sını bilen ve şimdi de Doğadan'da Çay Danışmanı
olarak
çalışan Hamit Vanlı. Çay onun hayatı olmuş. Aslında dedesinin babası
Hacı
Mustafa Kaptan ve dedesi Zikrullah Kaptan, babası ve amcaları denizci.
Takalarla
İstanbul'a mısır satıyorlarmış, İstanbul'dan çeşitli inşaat
malzemelerini
Rize'ye getiriyorlarmış. Yani çayla içmek dışında pek ilgileri yokmuş.
Bir de
iki dönümlük bir arazileri varmış ve orayı zamanında çaylık yapmışlar.
Vanlı 'Çayları elle annem ve kız kardeşlerim toplardı. Ben ve erkek
kardeşim ise o
çayları sepetlerle çay alım evine götürür, satardık. O paralarla bizim
okul
ihtiyaçlarımız çıkardı. Yani çay beni okuttu' diyor.
PAKİSTAN'DA BİLE
YETİŞTİRDİK
Vanlı'nın
hayatının her noktasında çayın adı bir şekilde geçiyor. Örneğin Çay
İlkokulu'nu bitirmiş. Liseden sonra ise Erzurum Atatürk Üniversitesi
Ziraat
Fakültesi'ne girmiş. Hocaları ona okulda asistan olarak kalması için
teklifte
bulunmuş ama çayın sevdası düşmüş bir kere içine. Belli ki kokusunu
bile
almadan yaşamayacağı çayın hayatında hep olmasını istemiş ve bu teklifi
reddederek yolunu Rize'nin yeşil çay bahçelerinde ilerletmeye karar
vermiş.
Vanlı'nın
yolu tıpkı çay ekili bahçeler-deki gibi muntazam gitmiş. Önce
İngilizce öğrenmiş sonra Çaykur'da satış müdürü olarak çalışmaya
başlamış: 'Sonra İngilizlerle tanıştım ve beni Londra'da uluslararası
çay toplantısına
davet ettiler. Altı ay orada çay paketleme fabrikalarını gezdim. Sonra
üç ay da
Kenya'da kaldım. Bugüne kadar dünyanın neresinde çay toplantısı varsa
gittim.
Zimbabwe'de bile çay sayesinde tanıştığım arkadaşım var. BM Gıda ve
Tarım
Örgütü (FAO) danışmanı olarak pek çok ülkede çay yetişir mi yetişmez mi
diye
araştırmalar yaptım. Örneğin Pakistan'da çay yoktu, oraya giderek çay
tohumu
verdik, çay yetiştiriciliklerine katkı sağladık. Çaykur'da 30 yıl
çalıştım.
Orada çalıştığım süre içinde fabrikaların bacasından, çayın üretim
bandına
kadar her türlü yeniliğin altında benim de imzam vardı.'
KOKUSUNU DUYMAM LAZIM
Daha
sonra uluslar arası bir çay firmasından teklif gelince Sri Lanka'ya
giden
Vanlı, tam 10 yıl orada genel müdür çalışmış. Vanlı 'Eşim 'Bu işlerden
bezdim.
İki kızımız var, eve dön' dedi. İstanbul'a taşındık. Bu arada
Doğadan'dan
danışmanlık teklifi geldi. Şimdi orada çay danışmanı olarak görev
yapıyorum.
Benim hayatımda çayın önemi bitmez. Çayın kokusunu duymadan yaşayamam'
diyor.
Çayın DNA'sını biliyor
HAMİT
Vanlı, Türkiye'de çayın yaşayan tarihi ve çayın DNA'sını bilen bir
uzman.
Çayın ticaretini de yapmış, paketlemesini de. 'Evinize gelen misafire
zengin
olsun ya da fakir olsun çay ikram ettiğinizde en makbul ikramı yapmış
olursunuz' diyerek çayın herkesin hayatındaki önemine dikkat çekiyor.
O
aynı zamanda çay degüstatörü... Yani beş duyusunu kullanarak çayın iyi
olup
olmadığını anlıyor: 'Herkes çay tadamaz. Tadım demek beş duyuyu
kullanarak çayı
değerlendirmek ve parasal değerini bilmek demektir. Göz, kulak, burun,
ağız,
elle incelenir.'
Tatmayı
anladık da, kulak iyi çayı nasıl anlar? Vanlı 'Çayı parmaklarınız
arasında ovuştururken, elinizi kulağınıza götürürsünüz. Ses çıkıyorsa
çayın
rutubeti azdır dolayısıyla kalitesi yüksektir. İyi çayı elinize
aldığınızda
parmaklarınızı bulgur gibi ısırıyorsa o çay iyidir. Bir de çay ne kadar
ağır
ise o kadar iyidir. Çayın kokusu bile yanık ya da küflü olup olmadığını
ele
verir. Buruk tadı olan iyi çaydır' yanıtını veriyor.
Peki
dünyanın en iyi çayı nerede? Vanlı şunları söylüyor: 'Seylan'da üç
çeşit
çay var; 1500 metre yükseklikte yetişen high grown, 800 metre
yükseklikte
yetişen medium grown ve 100 metrede yetiştirilen low grown çaylar var.
Ben high
grown'u tecih ederim, çünkü bu çaylar Muson yağmurlarıyla yetişen
çaylar. Hoş
içimli çaylardır, kilosu ise 50 dolar.'
'Ben bu işe aşığım'
ÇAY
tadımını kaşıkla yapan Hamit Vanlı, evde ise çayını porselen demlikte
demliyor: 'Evde sabahları kahvaltıda açık çay içiyorum. Sabah içtiğim
çay demli
olmaz. Akşamları beşten sonra kesinlikle yemek yemem ve iki bardak çay
içerim.
Normalde günde 10-15 bardak çay içiyorum. Ama demli içerim. Mutlaka
porselen
demlikte demleriz. O kadar çay içerim ama çaydan asla bıkmadım. Çay
bende
manyaklık seviyesine geldi. Bu işi aşığım.'
İNCİ DÖNDAŞ
STAR
PAZAR
3 Ağustos 2008 Pazar