Hazret-i
Ümmü Gülsüm (r.a)
Hz.
Ümmü Gülsüm (ra) annemiz, Resûlullah Efendimiz’in (sav) ikinci kız
torunu... Hz.
Ali Efendimiz’in (ra) terbiyesi altında büyüyen Hz. Ümmü Gülsüm,
babasının, teyzesinin kızı Hz. Ümame ile evlenmesiyle biraz olsun
rahatladı.
Hz. Ümame ona hem anne hem de can yoldaşı oldu. Eğitimine önem vererek
onu en
güzel şekilde yetiştirdi. Yıllar hızla akıp geçti. Hz. Ümmü Gülsüm (ra)
gençlik
çağına girmişti. Onun güzel ahlâkı, olgunluğu, bilgisi, görgüsü,
becerisi,
güzel konuşması ve sahip olduğu diğer faziletler yakınlarının dikkatini
çekmekteydi.
Yaş itibariyle küçük olmasına rağmen onunla evlenme teklifleri gelmeye
başladı. Hz.
Ömer (ra), Allah Resûlü’nün (sav) sağlığında O’nun kızlarından biri ile
evlenerek Allah Resûlü’nün (sav); “Kıyamet günü bütün nesepler,
vesileler
kesilecek, yalnızca benim nesebim ve vesilem kalacaktır.” buyurduğu
nesep ve
vesileden nasibini almak istedi. Ancak kızları ile evlenmek nasip
olmadı. İki
Cihan Güneşi Efendimiz’e (sav) kızı Hz. Hafsa’yı vererek yakın akraba
olmuştu.
Hz. Ömer (ra) Allah Resûlü’nün (sav) torunu ile evlenerek, ona neseben
de
akraba olmak istiyordu. Halife olduğunda bir gün Hz. Ali’ye: “Yâ Ali!
Ümmü
Gülsüm’ü bana nikâhla.” dedi. Hz. Ali Efendimiz (ra) de: “Yaşı
küçüktür.” diye
mazeret gösterdi. Hz. Ömer Efendimiz (ra) ise teklifinde ısrar etti ve:
“Yâ
Ali! Benim bu evliliği istemekteki maksadım, Peygamber soyuna
katılmaktan başka
bir şey değildir. Allah’a (cc) yemin olsun ki onun sohbetini benim
kadar
arzulayan dünyada hiç kimse yoktur.” dedi. Hz.
Ali (ra) düşünceli bir vaziyette evine geldi. Durumu kızıyla istişare
etti ve onun da rızasıyla Hz. Ümmü Gülsüm’ü (ra) Hz. Ömer’e (ra)
nikâhladı.
Sonra ashâbı kiram mescidde toplandı. Müminlerin halifesi bir hitabede
bulundu
ve bir kez daha Resûlullah (sav) ile akrabalık bağı kurmaktan duyduğu
mutluluğu
belirterek evliliğini ilân etti. Orada bulunan ashâbı kiram bu evliliği
tebrik
ettiler. Hayır ve saadet temennisinde bulundular. “Hz.
Ömer’e bir miktar elbise gelmişti. Onları Medineli hanımlara dağıttı.
Geriye güzel bir elbise kaldı. Hz. Ömer’in yanında bulunanlar: ‘Ey
müminlerin
emiri! Onu da yanında bulunan Allah Resûlü’nün (sav) torununa versen.’
dediler.
Hz. Ömer (ra) ‘Hayır, bunu Ümmü Salit’e vermeniz daha uygun olur, çünkü
o
Uhud’da bizlere kırbalarla su taşıdı.’ dedi. Eşinin bir başka sahabe
hanımı
kendisine tercih etmesi Hz. Ümmü Gülsüm’ü üzmemiş, bilakis eşinin
İslamî
hassasiyetinden dolayı sevindirmişti. Rum
kralı Müslümanlarla savaşmayı bırakıp anlaşma yapınca kralla halife
arasında yazışma başladı. Aradaki ilişkiyi daha da güçlendirmek için
Hz. Ümmü
Gülsüm annemiz (ra) güzel bir hediye kutusu hazırlatarak Rum
hükümdarına giden
biri ile kraliçeye gönderir. Hediyeleri alan kraliçe bunların bir
peygamber
torunundan geldiğini bildiği için çok sevinir. Kraliçe teşekkür mektubu
yazdırarak birçok kıymetli hediyeyle birlikte Hz. Ümmü Gülsüm’e (ra)
gönderir. Eşine
kraliçeden hediyeler geldiğini öğrenen Hz. Ömer (ra) duyuru için
hemen ezan okutturur. Vakitsiz okunan ezan Müslümanların önemli bir iş
için
çağrıldığı anlamına geliyordu. Hz. Ömer (ra) konuyu onlara anlatarak
hediyeler
hakkında istişare yapmak istedi. Eşinin bu hediyeleri alamayacağı
görüşünde
idi. Fakat sahabelerin çoğu da alabileceği fikrindeydi. Hz. Ömer (ra):
“Eğer o
müminlerin emirinin eşi ve peygamber torunu olmasaydı, kraliçe yine de
bu
hediyeleri ona gönderir miydi?” diyerek hediyeleri beytü’l-mâle
gönderdi. Bu
olay nefse ağır gelmesine rağmen Hz. Ümmü Gülsüm (ra) nefsine fırsat
vermedi.
“Ene”sine boyun eğmedi. Enâniyetini ayaklar altına aldı ve kocasının
görüşlerini
kabul ederek “saliha kadın” olma sorumluluğunu yerine getirdi. İtaatkâr
ve
kanaatkâr bir hanımefendi olarak hiç itiraz etmedi. Eşinin bütün
bunları Allah
(cc) rızası için yaptığını bilen Hz. Ümmü Gülsüm, olanları duyunca
eşine
kızmayıp teşekkür ederek dua etti. Hz.
Ümmü Gülsüm’ün (ra), Hz. Ömer’den (ra) Zeyd adında bir oğlu, Rukıyye
adında bir kızı oldu. Bir anne olarak o, yavrularının yetişmesi
konusunda çok
titiz davrandı. Kendileri gibi sağlam bir imana, ahlâka, kuvvetli görüş
ve
kişiliğe sahip olmaları için gayret etti. Fakat çocuklarının ömrü uzun
sürmedi.
Hz. Ömer (ra) ile altı yıl mutlu bir evlilik yaşayan Hz. Ümmü Gülsüm
annemiz
(ra) Hicretin 23. yılında çok sevdiği eşini ebediyete uğurladı. Eşinin
şehit
edilmesi onu derinden sarstı. Babacığı
Hz. Ali (ra) kızının iddet müddeti (dört ay on gün) dolunca onu
kardeşi Cafer’in (ra) oğlu Avn’e nikâhladı. Yumuşak huylu ve ince
kalpli bir
insan olan Avn İbni Cafer ile mutlu günler geçirdiler. Ancak bu evlilik
de
fazla uzun sürmedi. Tüster Savaşı’na katılan Avn efendimiz şehit olunca
annemiz
ikinci kez dul kaldı. Avn b. Cafer şehid olunca Hz. Ali (ra) kızını
Muhammed b.
Cafer ile evlendirdi. Maalesef o da şehit edilince kardeşi Abdullah b.
Cafer
ile evlendi. Hz.
Ümmü Gülsüm (ra) afif bir hayatın en güzel örneklerini vererek yaşadı.
Siyâdet (Peygamberin soyundan gelme, seyyidlik) şerefini ömrü boyunca
korudu.
Musibetler, ibtilâlar (Cenâbı Hakk’ın (cc) insanları dünya yaşamında
hayır ve
şerle imtihan ederek, sabır ve teslimiyet gösterenleri ahirette
mükâfatlandırması,
kadere karşı isyan edenleri ise cezalandırması) ard arda geldi. Fakat o
hiç bir
zaman metanetini kaybetmedi. Babacığı Hz. Ali (ra) zehirli kılıçla
yaralandı.
Onun çektiği acılara üzülürken bir kaç gün içinde zehrin tesiriyle
dünyasını
değiştirme gibi çetin imtihanlara maruz kaldı. Daha sonra kardeşi Hz.
Hüseyin’in (ra) şehâdet olayı baş gösterince üzüntüsünden âdeta eridi.
İçinin
ızdırabını elem dolu duygularını ifadelere dökmeğe başladı. Kûfe
halkına şöyle
seslendi: Selam
ve dua ile, Allah’a (cc) emanet olunuz!.. Kaynaklar: |
||