Hazret-i Ümmü Gülsüm (r.a)

Hz. Ümmü Gülsüm (ra) annemiz, Resûlullah Efendimiz’in (sav) ikinci kız torunu...

Hak ve hakikati güzel bir üslupla kimseden çekinmeden söyleyen bir hanımefendi... Kendine güveni tam, kuvvetli kişiliğe sahip bir iman eri..  Hz. Ömer Efendimiz’in (ra) ailesi...

Hz. Ümmü Gülsüm (ra) Medine’de doğdu. Annesi, nübüvvet bahçesinin gülü Hz. Fâtıma (ra) babası, savaş meydanlarının kahramanı, Allah’ın (cc) aslanı olarak bilinen Hz. Ali’dir (ra). O’nun ismini Resûli Ekrem Efendimiz (sav) koydu. Onun için dua etti. Babası seferden döndüğünde yavrusuna Ümmü Gülsüm adının dedesi tarafından verildiğini duyunca çok sevindi. Eşini tebrik etti. Nur parçası kızını da sevgiyle bağrına bastı.

Hz. Ümmü Gülsüm (ra), cennet gençliğinin sultanları Hz. Hasan (ra) ve Hz. Hüseyin (ra) efendilerimizden sonra mutlu yuvanın üçüncü çocuğu idi. Resûli Ekrem Efendimiz’in (sav) Hz. Fâtıma’dan ilk kız torunu idi. Vefat eden teyzelerinin adının yaşatılması niyetiyle Hz. Fâtıma annemiz kız kardeşlerinden birinin adının verilmesini istiyordu. Babacığına arz etti ve Ümmü Gülsüm adı verildi. Gün geçtikçe büyüyen, gelişen küçük yavru beş yaşlarına gelmişti. Henüz çocuk yaşta olmasına rağmen çok güzel konuşurdu. Düşüncelerini anlaşılan bir ifadeyle açık ve net olarak aktarabiliyordu. O henüz hayatının ilkbaharını yaşarken dedeciği İki Cihan Güneşi Efendimiz’in (sav) rahatsızlığını gördü. Kısa zamanda dünyadan ayrılışının acılarını gönlüne gömdü. Henüz beş yaşında idi ama kendisini çok seven bir dedeyi kaybettiğinin farkındaydı ve bu durum onu çok üzdü. Annesi ve çevresindeki sahabeler ile birlikte günlerce gözyaşı döktü. Annesi dedesinin vefatına çok üzülmüş, gülemez olmuştu. Bu acıya daha fazla dayanamayarak altı ay sonra vefat edip En Sevgili ile buluşma şerefine nail olmuşlardı.

Annesini kaybeden Hz. Ümmü Gülsüm (ra) bir anda dünyası yıkıldı. Bu yaşta aralıklar ile en yakınlarından iki kişiyi kaybetmesi onu çok sarstı. Bütün teyzeleri vefat ettiğinden onu bağrına basacak teselli edecek kimsesi de kalmamıştı. Babacığı Hz. Ali (ra) ona öksüzlük acısını unutturabilmek için bir anne şefkati, sevgisi ve sıcaklığını göstermek üzere elinden gelen gayreti gösterdi. Onun bilgi, görgü, beceri, hizmet ve muhabbet gibi ahlâkî üstünlüklerle donanması için çalıştı. Babası ilmî, fikrî, samimi ve sevgi dolu sohbetlerle kızını büyütüyordu.

Hz. Ali Efendimiz’in (ra) terbiyesi altında büyüyen Hz. Ümmü Gülsüm, babasının, teyzesinin kızı Hz. Ümame ile evlenmesiyle biraz olsun rahatladı. Hz. Ümame ona hem anne hem de can yoldaşı oldu. Eğitimine önem vererek onu en güzel şekilde yetiştirdi. Yıllar hızla akıp geçti. Hz. Ümmü Gülsüm (ra) gençlik çağına girmişti. Onun güzel ahlâkı, olgunluğu, bilgisi, görgüsü, becerisi, güzel konuşması ve sahip olduğu diğer faziletler yakınlarının dikkatini çekmekteydi. Yaş itibariyle küçük olmasına rağmen onunla evlenme teklifleri gelmeye başladı.

Hz. Ömer (ra), Allah Resûlü’nün (sav) sağlığında O’nun kızlarından biri ile evlenerek Allah Resûlü’nün (sav); “Kıyamet günü bütün nesepler, vesileler kesilecek, yalnızca benim nesebim ve vesilem kalacaktır.” buyurduğu nesep ve vesileden nasibini almak istedi. Ancak kızları ile evlenmek nasip olmadı. İki Cihan Güneşi Efendimiz’e (sav) kızı Hz. Hafsa’yı vererek yakın akraba olmuştu. Hz. Ömer (ra) Allah Resûlü’nün (sav) torunu ile evlenerek, ona neseben de akraba olmak istiyordu. Halife olduğunda bir gün Hz. Ali’ye: “Yâ Ali! Ümmü Gülsüm’ü bana nikâhla.” dedi. Hz. Ali Efendimiz (ra) de: “Yaşı küçüktür.” diye mazeret gösterdi. Hz. Ömer Efendimiz (ra) ise teklifinde ısrar etti ve: “Yâ Ali! Benim bu evliliği istemekteki maksadım, Peygamber soyuna katılmaktan başka bir şey değildir. Allah’a (cc) yemin olsun ki onun sohbetini benim kadar arzulayan dünyada hiç kimse yoktur.” dedi.

Hz. Ali (ra) düşünceli bir vaziyette evine geldi. Durumu kızıyla istişare etti ve onun da rızasıyla Hz. Ümmü Gülsüm’ü (ra) Hz. Ömer’e (ra) nikâhladı. Sonra ashâbı kiram mescidde toplandı. Müminlerin halifesi bir hitabede bulundu ve bir kez daha Resûlullah (sav) ile akrabalık bağı kurmaktan duyduğu mutluluğu belirterek evliliğini ilân etti. Orada bulunan ashâbı kiram bu evliliği tebrik ettiler. Hayır ve saadet temennisinde bulundular.

Hz. Ümmü Gülsüm (ra) mü’minlerin emiri Hz. Ömer’in (ra) evinde itaatli, hizmetli, vefakâr bir eş olarak yaşamağa başladı. Uzun yıllar Hz. Ömer (ra) ile evli kalan annemiz onunla çok mutlu bir hayat sürdü. Hz. Ömer (ra), annemize çok değer veriyor, onun huzuru için elinden geleni yapıyordu. Kendini Müslümanlara hizmete adayan Hz. Ömer ile gurur duyan annemiz, her zaman eşine destek olarak daha güzel hizmetler yapmasına yardımcı oldu. Ümmete hizmet için pek çok gece sokak sokak gezen Hz. Ömer (ra), yardıma ihtiyacı olanların yardımına koşarken Hz. Ümmü Gülsüm (ra) de her zaman bütün kalbi ile onun yanında oldu. Bazen öyle durumlar oluyordu ki Hz. Ümmü Gülsüm annemiz uykusundan kalkıp geceleyin eşiyle birlikte muhtaçlara yardıma koşuyordu.

Salebe b. Ebu Malik’ten rivayet edilir:

“Hz. Ömer’e bir miktar elbise gelmişti. Onları Medineli hanımlara dağıttı. Geriye güzel bir elbise kaldı. Hz. Ömer’in yanında bulunanlar: ‘Ey müminlerin emiri! Onu da yanında bulunan Allah Resûlü’nün (sav) torununa versen.’ dediler. Hz. Ömer (ra) ‘Hayır, bunu Ümmü Salit’e vermeniz daha uygun olur, çünkü o Uhud’da bizlere kırbalarla su taşıdı.’ dedi. Eşinin bir başka sahabe hanımı kendisine tercih etmesi Hz. Ümmü Gülsüm’ü üzmemiş, bilakis eşinin İslamî hassasiyetinden dolayı sevindirmişti.

Rum kralı Müslümanlarla savaşmayı bırakıp anlaşma yapınca kralla halife arasında yazışma başladı. Aradaki ilişkiyi daha da güçlendirmek için Hz. Ümmü Gülsüm annemiz (ra) güzel bir hediye kutusu hazırlatarak Rum hükümdarına giden biri ile kraliçeye gönderir. Hediyeleri alan kraliçe bunların bir peygamber torunundan geldiğini bildiği için çok sevinir. Kraliçe teşekkür mektubu yazdırarak birçok kıymetli hediyeyle birlikte Hz. Ümmü Gülsüm’e (ra) gönderir.

Eşine kraliçeden hediyeler geldiğini öğrenen Hz. Ömer (ra) duyuru için hemen ezan okutturur. Vakitsiz okunan ezan Müslümanların önemli bir iş için çağrıldığı anlamına geliyordu. Hz. Ömer (ra) konuyu onlara anlatarak hediyeler hakkında istişare yapmak istedi. Eşinin bu hediyeleri alamayacağı görüşünde idi. Fakat sahabelerin çoğu da alabileceği fikrindeydi. Hz. Ömer (ra): “Eğer o müminlerin emirinin eşi ve peygamber torunu olmasaydı, kraliçe yine de bu hediyeleri ona gönderir miydi?” diyerek hediyeleri beytü’l-mâle gönderdi. Bu olay nefse ağır gelmesine rağmen Hz. Ümmü Gülsüm (ra) nefsine fırsat vermedi. “Ene”sine boyun eğmedi. Enâniyetini ayaklar altına aldı ve kocasının görüşlerini kabul ederek “saliha kadın” olma sorumluluğunu yerine getirdi. İtaatkâr ve kanaatkâr bir hanımefendi olarak hiç itiraz etmedi. Eşinin bütün bunları Allah (cc) rızası için yaptığını bilen Hz. Ümmü Gülsüm, olanları duyunca eşine kızmayıp teşekkür ederek dua etti.

Hz. Ümmü Gülsüm’ün (ra), Hz. Ömer’den (ra) Zeyd adında bir oğlu, Rukıyye adında bir kızı oldu. Bir anne olarak o, yavrularının yetişmesi konusunda çok titiz davrandı. Kendileri gibi sağlam bir imana, ahlâka, kuvvetli görüş ve kişiliğe sahip olmaları için gayret etti. Fakat çocuklarının ömrü uzun sürmedi. Hz. Ömer (ra) ile altı yıl mutlu bir evlilik yaşayan Hz. Ümmü Gülsüm annemiz (ra) Hicretin 23. yılında çok sevdiği eşini ebediyete uğurladı. Eşinin şehit edilmesi onu derinden sarstı.

Babacığı Hz. Ali (ra) kızının iddet müddeti (dört ay on gün) dolunca onu kardeşi Cafer’in (ra) oğlu Avn’e nikâhladı. Yumuşak huylu ve ince kalpli bir insan olan Avn İbni Cafer ile mutlu günler geçirdiler. Ancak bu evlilik de fazla uzun sürmedi. Tüster Savaşı’na katılan Avn efendimiz şehit olunca annemiz ikinci kez dul kaldı. Avn b. Cafer şehid olunca Hz. Ali (ra) kızını Muhammed b. Cafer ile evlendirdi. Maalesef o da şehit edilince kardeşi Abdullah b. Cafer ile evlendi.

Hz. Ümmü Gülsüm (ra) afif bir hayatın en güzel örneklerini vererek yaşadı. Siyâdet (Peygamberin soyundan gelme, seyyidlik) şerefini ömrü boyunca korudu. Musibetler, ibtilâlar (Cenâbı Hakk’ın (cc) insanları dünya yaşamında hayır ve şerle imtihan ederek, sabır ve teslimiyet gösterenleri ahirette mükâfatlandırması, kadere karşı isyan edenleri ise cezalandırması) ard arda geldi. Fakat o hiç bir zaman metanetini kaybetmedi. Babacığı Hz. Ali (ra) zehirli kılıçla yaralandı. Onun çektiği acılara üzülürken bir kaç gün içinde zehrin tesiriyle dünyasını değiştirme gibi çetin imtihanlara maruz kaldı. Daha sonra kardeşi Hz. Hüseyin’in (ra) şehâdet olayı baş gösterince üzüntüsünden âdeta eridi. İçinin ızdırabını elem dolu duygularını ifadelere dökmeğe başladı. Kûfe halkına şöyle seslendi:

“Ey Kûfe halkı! Ey vefasızlar, siz ey yardım ederiz deyip de yardım etmeyenler!.. Artık gözyaşı dinmez, feryatlar kesilmez. Siz çok gürleyip yağmur yağdırmayan bir bulut gibisiniz. Hüseyin’i davet edip düşmanlara jurnal etmekten başka ne yaptınız? Siz, işe yaramayan bir toprak gibisiniz. Ne kötü iş yaptınız? Öyle kirli bir iş yaptınız ki yıkamakla ebediyyen temizlenemezsiniz. Siz risâlet madeni, cennetliklerin efendisi ve gideceğiniz yolda size ışık tutan bir Peygamber’in neslini katlettiniz. Bu, temizlenebilecek bir leke değil ki... Siz biliyor musunuz kimin kanını akıttınız? Bu, kül içinde kalmış ateş bakıyyesidir artık. Asla hafife alınmamalı. Allah (cc) hepimizin yaptıklarını görücüdür.” dedi.

Hz. Ümmü Gülsüm (ra) gönlünün ızdırabını, elem ve kederini beliğ bir ifade ile bu şekilde bir hitabede ortaya koydu. Bu konuşmayı yaptıktan sonra oradan ayrıldı. Ömrünün geri kalan kısmını acılarını gönlüne gömerek Medine-i Münevvere’de geçirdi. Gün geçtikçe bedence zayıflayan o nâzenîn, Abdullah İbni Cafer’in (ra) nikâhı altında iken fani hayata gözlerini kapadı. Cenâze namazını Abdullah İbni Ömer (r.a.) kıldırdı.

Cenâbı Hak şefaâtlerine nâil eylesin. Âmin!..

Selam ve dua ile, Allah’a (cc) emanet olunuz!..

Kaynaklar:
*Hilal Kara, Abdullah Kara, Hanım Sahabeler Ansiklopedisi, Nesil Yayınları, 2008
*Mehmed Emre, Büyük İslam Kadınları ve Hanım Sahabeler, Çelik Yayınevi, İstanbul