<>Üçüncü
Nur
Parçası >
Hz.
Peygamber’in hicretinden sonra
aynı yıl Hz. Ali ile annesi Fâtıma bint Esed, Sevde, Fâtıma, Esmâ ve
Âişe ile birlikte Medine’ye hicret etti. Ümmü Külsûm nübüvvetten önce
Ebû Leheb’in oğlu Uteybe, ablası Rukıyye de Uteybe’nin ağabeyi Utbe ile
nikâhlı idi. Ancak Tebbet sûresi nâzil olunca taraflar bu nikâhtan
vazgeçti. Ardından Rukıyye Hz. Osman ile evlendi ve 2 yılında (624)
vefat etti. Hz. Osman eşinin vefatına ve Hz. Peygamber’le akrabalık
bağının kesilmesine çok üzülmüştü. Resûl-i Ekrem 3. yılda (624) Ümmü
Külsûm’ü onunla evlendirdi ve bu evliliği aldığı vahiy üzerine
gerçekleştirdiğini belirtti (Belâzürî, I, 401-402; Hâkim, IV, 49).
Ümmü
Gülsüm radıyallahu anha, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem
efendimizin
üçüncü kızı... Mekke müşriklerinin şiddetli ambargoları altında büyüyen
çilekeş
bir genç... Annesi ve iki ablasının vefatlarını küçük yaşta gören sabır
ve
metanet sahibi bir iman eri... Ablası Rukıyye (r.anhâ) ile kader
çizgileri
birbirine benzeyen ikiz gibi iki kardeş... Her ikisi de iman ve edeb
âbidesi
Hz. Osman (r.a.)'a nikâhlanarak onun "Zinnûreyn=iki nur sahibi" diye
ünvan almasına vesile olan bahtiyarlardan.
O,
Mekke'de bi'setten = peygamberlikten
önce doğdu. Kureyşliler kendi aralarında: "Muhammed'in kızlardan başka
çocuğu olmuyor..." diye konuşuyorlardı. Ne söylediklerinin, farkında
bile
değillerdi. Onlar kız çocuğu doğduğunda diri diri kumlara gömecek kadar
câhiliyet içerisinde merhametsiz ve meymenetsiz vahşi kimselerdi.
Onların
cehâlet ve vahşet hallerini âyet-i celîle şöyle bildiriyor: "Onlardan
birine kız müjdelendiği zaman öfkelenmiş olarak yüzü kapkara kesilir.
Kendisine
verilen müjdenin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. Onu aşağılık
duygusu
içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün! Bakın ki, verdikleri
hüküm
ne kadar kötüdür..." (Nahl sûresi; 58 - 59)
Sevgili
Peygamberimizin üçüncü kızı böyle bir câhiliyet ve vahşet içerisinde
yaşayan
toplumda dünyaya geldi. Dolgun yüzlü güzel olduğundan dolayı ona Ümmü
Gülsüm
adı verildi. Peygamberlikten önce gelişip büyüdü. Ablası Rukıyye ile
ikiz
gibiydiler. Her ikisi de cahiliye döneminde Ebû Leheb'in oğullarına
istendiler.
Fakat Rabbımız o gülleri, müşrik eli değmeden kurtarıp tekrar baba
ocağına
döndürdü.
Ümmü
Gülsüm ve kızkardeşleri Hz. Hatice (r.anhâ) ile birlikte İslâm'la ilk
şereflenenlerdendir. Cahiliye döneminde Uteybe ile nikahlanmıştı. Allah
Teâlâ
"Tebbet" sûresini nâzil buyurunca; Ebû Leheb oğullarına baskı yaptı
ve O'nun kızlarını boşayın dedi. Onlar da babalarının sözünü tuttu.
Böylece
habîbinin gülleri iman ve insanlıktan nasibi olmayan müşrik
ellerdenkurtulmuş oldu.
Kısa
bir zaman sonra Hz. Rukıyye, Hz. Osman ile evlenip Habeşistan'a ailecek
hicret
ettiler. Ümmü Gülsüm (r.anhâ) kızkardeşi Fâtıma ile beraber Mekke'de
Habîb-i
Ekrem (s.a.) efendimizin yanında kaldılar. İki ablası evlenmişti. Ev
işleri ona
kalmıştı. Hayatın sıkıntıları, müşriklerin eza, cefa ve ambargoları
artmıştı.
Haşimoğullarıyla birlikte müslümanlar Ebû Tâlip mahallesinde
hapsedilmişti. Üç
yıl süren bu ambargoda aç ve susuz bırakılmışlardı. Ümmü Gülsüm
(r.anhâ) bu zor
ve sıkıntılı günlerde anne ve babasının elem ve kederini hafifletmeye
çalıştı.
Üzerine düşen sorumluluğu idrak ederek annesine: "Üzülme
anneciğim!.." diye onu teselli etti. Allah herşeye kadirdir. Bu
çilelerin
de sona ereceği bir zamanıvar diye sabretti. Sabrının mükâfatını Allah
Teâlâ'dan
bekledi. Günler sıkıntı içerisinde bir bir geçmekteydi. Birgün Ebû
Tâlib
müslümanların kuşatıldığı mahalleye geldi ve ambargonun kalktığını
müjdeledi.
Kâbe'ye asılan vesîkanın parçalandığını haber verdi. Bu haber
müslümanları çok
sevindirdi.
İslâm'ın
ilk yiğitleri çok çileler çekti. Ama onlar asla imanlarından taviz
vermedi.
Çektiği sıkıntılar onların azimlerini biledi ve imanlarını
kuvvetlendirdi. Hz.
Hatice (r.anhâ) annemiz bu kuşatmadan çok yıpranmış ve zayıf düşmüştü.
Rahatsızlanıp yatağa düştü. Kızları Zeynep, Ümmü Gülsüm ve Fâtıma baş
ucunda
hep hizmette idiler. Hicretin onuncu yılı ramazan ayına girilmişti.
Hastalığı
gün geçtikçe artmaktaydı. Ramazanın onuncu günü Hz. Hatice annemiz
ruhunu
Mevlâsına teslim ederek sevdiklerini geride bıraktı. Resûl-i Ekrem
(s.a.) pek
sevgili ailesini kendi eliyle Hacun Kabristanına defnetti.
Yeryüzünde
ilk müslüman ve "Ondan daha hayırlı bir eş yoktur." iltifatına mazhar
Hz. Hatice annemizin vefatından sonra Ümmü Gülsüm (r.anhâ)'nın ev
içindeki
sorumluluğu daha da arttı. Zira babasının evinden ilk sorumlu o idi.
Evin
bakımı, hizmetleri abla olarak ona kaldı. Babacığının Hak davâsını
tebliğdeki
karşılaştığı sıkıntıları o çok iyi bilmekteydi. Mekke artık
müslümanlara dar
gelmeğe başlamışdı. Hicret izni verilince, önce sahâbîler, sonra İki
Cihan
Güneşi Efendimiz Medine'ye hicret ettiler. Daha sonra da aile efradı
annelerimiz ve kızları Medine'ye getirildiler.
Ümmü
Gülsüm (r.anhâ) Medine'ye hicret edince ablası Rukıyye (r.anhâ)
rahatsızlanmış
yatıyordu. Vefatına kadar hem babasına hem ablasına hizmet etti. Bu
arada
müşriklerin Medine'ye saldıracağı haberi geldi. Sevgili babaları
Resûl-i Ekrem
(s.a.)efendimiz Kureyşlileri Bedir'de karşılamak üzere ashâbıyla
anlaştı. Hz.
Osman'ı Medine'de bıraktı. Rukıyye (r.anhâ)nın rahatsızlığı gittikçe
şiddetlendi ve Bedir zaferinin müjdeli haberleri Medine'ye ulaştığı
sıralarda
ruhunu teslim etti. Cennetü'l-Bakî'a defnedildi. Fahr-i Kâinat (s.a)
Efendimiz
Kabrinin başına geldi ve dua etti.
Hz.
Osman (r.a.) Rukıyye (r.anhâ) ile çileli, sıkıntılı fakat mes'ud bir
hayat
yaşadı. Şimdi ise iman ve neşe dolu, sabır ve metanetle çilelere
tahammül eden
bir hayat arkadaşını kaybetmişdi. Üstelik, hem de Rasûlullah (s.a.) ile
olan
hısımlık ve yakınlık bağları maddeten kesilmişti. Bunun için çok
üzülüyordu.
Yakınları ona bir hayli kız ismi vererek evlenmesini teklif etmişlerdi.
O ise;
"Hz. Rukıyye'nin yerini kimse dolduramaz" diyerek hepsini geri
çevirdi. Hz. Ömer (r.a.) kızı Hafsa'yı teklif etti. Ona da müsbet cevap
vermedi. Hatta buna üzülen Hz. Ömer doğru Fahr-i Kâinat (s.a.)
Efendimizin
huzuruna geldi ve: "Ya Rasûlallah! Hafsa ile evlenmeleri için Ebû Bekir
ve
Osman'a teklifte bulundum. Hiçbir cevap alamadım." diye canının
sıkıldığını söyledi. İki Cihan Güneşi Efendimiz, Hz. Ömer'in bu celâl
ve öfkesini
şu sözleriyle teskin etmeğe çalıştı: "Hafsa, Osman'dan daha hayırlısı
ile,
Osman da Hafsa'dan daha hayırlısı ile evlenecek" diyerek hatırını hoş
etmeğe gayret etti. Böyle bir müjde ile onun gönlünü aldı.
Hz.
Osman
(r.a.) yine bir gün üzüntülü ve ağlamaklı bir halde Resûl-i Ekrem
(s.a.)
efendimizin huzuruna vardı. Elem ve kederini yüzünden okuyan Fahr-i
Kâinat
(s.a.) efendimiz onun hal ve hatırını sordu ve: "Ey Osman! neden bu
kadar
üzüntülüsün?" buyurdu. O da; "Yâ Rasûlallah! Ben üzülmeyeyim de kim
üzülsün? Kızınızın vefatıyla yalnız kaldım. Daha da mühimmi sizinle
olan
hısımlık bağım koptu." dedi. Bunun üzerina Rasûlullah (s.a.): "Ey
Osman! İşte Cebrâil! Allah'ın Ümmü Gülsüm'ü de sana nikâhlamamı
emrettiğini
bildiriyor." buyurdu. Bu müjdeye Hz. Osman (r.a.) çok sevindi.
Anneler
sultanı
Hz. Hatice (r.anhâ)'nın yokluğunu hissettirmemek için bütün kadınlar
seferber
olup Ümmü Gülsüm'e yardımcı oldu. Kısa zamanda hazırlıklar tamamlandı.
Nihayet
hicretin üçüncü yılı Rebiülevvel ayında düğünleri yapıldı. Hz. Osman
(r.a.)
böylece ikinci defa Resûl-i Ekrem(s.a.) efendimize damat olma şerefini
elde
etti. Bundan böyle "Zinnûreyn = iki nur sahibi" ünvanıyla çağrıldı.
Ümmü
Gülsüm
(r.anhâ) altı sene Hz. Osman (r.a.) ile birlikte huzur ve neşe dolu,
mesûd bir
hayat yaşadı. Hudeybiye muâhedesinde beyat-ı rıdvan'da bulundu. Kaza
umresine
katıldı. Mekke Fethine iştirak etti.
Sevgili
Peygamberimizin nâzenin üçüncü gülü Ümmü Gülsüm (r.anhâ) hicretin
dokuzuncu
yılında hastalandı. Babası ve kocası Tebük seferine çıkmışlardı. Gün
geçtikçe
hastalığı ağırlaştı. Kardeşi Fâtıma ve bütün hanım sahâbîler çok
üzülüyordu.
Çünkü yanında babası da yoktu kocası da... 27 yaşına yeni girmişti.
Çocuğu da
olmamıştı. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimizin genç bir yavrusu daha
hayata
gözlerini yummak üzereydi. Ümmü Gülsüm (r.anhâ) son nefesini alıp
verirken
İslâm ordusunun Medine'ye girdiği haberi geldi. Babası ve kocasının sağ
sâlim
döndüklerini duyunca biraz kendine gelir gibi oldu. Fakat çok geçmeden
ruhunu
teslim ederek ebedî yurduna uçtu.
İki
Cihan
Güneşi efendimiz kızının yanına girdiğinde Ümmü Gülsüm'ün bedeni daha
yeni
soğuyordu. Efendimiz sevgili damadı Hz. Osman'ın koluna girip dışarı
çıkardı.
Hz. Safiyye, Esma ve Ümmü Atıyye içeri girdi. Efendimiz bu kadınlara:
"Kızım Ümmü Gülsüm'ü üç, beş veya daha fazla yıkayınız." buyurdu.
Gasil ve kefenleme işi bitince erkekler içeri girip cenâzeyi dışarı
çıkardılar.
Cenâze namazını Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimiz kıldırdı. Duâ ve
gözyaşları
arasında Baki' kabristanlığına ablaları Rukıye ve Zeyneb'in yanına
defnedildi.
Ümmü
Gülsüm
(r.anhâ)'nın vefatı Hz. Osman (r.a.)'ı çok mahzun etmişti. İki Cihan
Güneşi
Efendimiz onu teselli için: "On tane kızım olsaydı biri öldükçe onları
birer birer Osman'a nikahlardım." buyurdu. Ona sevgi dolu iltifatta
bulundu.
Cenâb-ı
Hak'tan
onlardaki edeb, hürmet ve muhabbeti bizlere de lutfetmesini ve
şefaatlerine
nâil eylemesini niyaz ederim. Amin.
Kaynak: Mustafa
Eriş, Altınoluk
Dergisi
|