Ümmü
Şerîk radıyallahu anha Mekke’de ev
ev dolaşarak Kureyş’li kadınlara İslâm’ı anlatan bir tebliğci.. Allah’a
ve
Resûlüne iman etmenin ve teslimiyetinin mükâfâtını hayatında iken gören
bahtiyar bir hanım sahâbî... Mekke müşriklerinin işkencelerine rağmen
imanından
taviz vermeyen, açlığa ve susuzluğa katlanan bir kahraman hanım...
O,
Kureyş’e mensuptur. Mekke’de müslüman oldu. Asıl adı “Guzeyye
binti Câbir İbn Hakîm” ’dir. “Ümmü Şerîk” künyesiyle meşhur
olmuştur. Bu künye ile anılan birkaç hanım sahâbî olduğu rivayet
edilmektedir.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) imanının tadını
alan, heyecanını duyan ve İslâm’ı yaymak için canla başla uğraşan
bahtiyar bir
hanımdı. Kureyş kadınlarının evlerine sık sık ziyaretler yapar ve
onları
İslâm’a dâvet ederdi. İslâm’ı hanımlar arasında anlatmayı kendine
vazife
bilmişti. Bu hizmeti gizli gizli yürütürdü. İnsanların şirk
bataklığından
kurtulup hak yola gelmesinden büyük zevk duyardı. Bu sebepten bu
vazifeyi büyük
bir aşk ve heyecanla yapardı.
O,
Zira bir insanın karanlıktan çıkıp,
cehaletten kurtularak hidayete kavuşmasını, putları bırakıp Allah’a
yönelmesi
ve Kur’an’la buluşmasını, dünya ve içindekilerin kendisine
verilmesinden daha
hayırlı görürdü.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) İslâm’ın
güzelliklerini Kureyş’li hanımlar arasında yayabilmek için canhıraş bir
şekilde
çalışıyordu. Müşriklere yakalanmamak için de elinden gelen gayreti
gösteriyordu. Fakat ne çare ki, azgın müşrikler onu takib ediyorlardı.
Gün
geçtikçe de İslâmiyet hızla yayılıyordu. Mekke dışından da İslâm’a
koşanlar
çoğalmaya başlamıştı. Müşrikler yeni müslüman olan kimsesiz, gariblere
işkence
etme kararı aldılar. İslâm adına yapılan faaliyetlerin önünü almak için
ezâ ve
cefâlarını artırdılar.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ)’yı önce tehdit
ettiler. Sonra hapsettiler. Kızgın güneşin altında bir lokma ekmek bir
yudum su
vermeden üç gün boyunca eziyet ettiler.
Kureyş’li
müşriklerin işkencelerine
dayanamayan müslümanlar Mekke’yi terketmek zorunda kaldılar.
İnançlarını
yaşayabilecekleri yeni yurtlar aradılar. İki Cihan Güneşi Efendimiz
önce
Habeşistan’a hicret etmelerini işaret buyurdu. Daha sonra Medine’ye
hicret izni
verildi. Bir müddet sonra da Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem
Efendimiz
ile Hz. Ebû Bekir Sıddîk radıyallahu anh birlikte Medine’ye hicret
ettiler.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) da artık Mekke
müşriklerinden kurtulmak istiyordu. Medine’ye giden kimse bulamayınca
bir
yahûdî ailesine katıldı. Yolculuk esnasında imanda sabır ve seat
etmenin
mükâfatı olarak Allah Teâlâ’nın özel ikramına mazhar oldu. Şöyle ki:
“Ümmü
Şerîk’in yanındaki suyu bitmişti. Bunu fırsat bilen yahûdî ona dininden
dönmedikçe su vermeyeceğini söyledi. Hanımına da; ona su vermemek üzere
sıkı
sıkıya tenbih etti.
Hava
çok sıcaktı. Güneş adeta
kavuruyordu. Yolculuk bir hayli zor geçiyordu. Ümmü Şerîk (r.anhâ)
iyice halsiz
düştü. Hararetten, susuzluktan gücü kuvveti kesilmişti. Zorlukla
yürüyor ve
konuşuyordu. Onun bu hali yahûdîyi ümitlendirmişti. Tam fırsatı
yakaladığını
hatta onun dininden dönmekten başka çaresi kalmadığını tahmin etmişti.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) ise dünya nimetleri için dininden vazgeçmeyi asla
düşünmüyordu.
Geçici hayatı ebedî hayata asla tercih etmeyecekti. Yüce Rabbine olan
imanı
tamdı. O’nun her şeye gücü yeteceğine ve kendine yardım edeceğine
inancı
sonsuzdu. Nitekim çârelerin tükenmiş gibi gözüktüğü bir gece yarısı
Allah
Teâlâ’nın yardımı yetişti. Rabbi’sinin özel ikramına nâil oldu.
O
herkesin uyuduğu bir sırada göğsünün üzerine bir miktar suyun konduğunu
hissetti. Sunulan bu suyu kana kana içti. Üstüne başına dökerek
serinledi.
Biraz sonra yol arkadaşlarını uyandırmak için seslendi. Onun sesinin
gür
çıkmasından su bulup içtiği anlaşılmaktaydı. Suyu hanımının verdiğini
zanneden
yahûdî hanımına çıkıştı. Kızdı, bağırdı ve: “Suyu sen mi verdin?” dedi.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) bunun kendisine Allah Teâlâ’nın bir ikramı olduğunu
hanımının su
vermediğini söyledi. Yahûdî su tulumlarına koştu. Onların da
ağızlarının bağlı
ve çözülmemiş olduğunu görünce hayretler içerisinde kaldı. Nasıl
olurdu? Bu
büyük bir işti. İnsan üstü bir hadise idi. Bunun mucize olduğunu nerden
bilecekti. Ümmü Şerîk’in samîmiyeti ve saf imanı ona çok tesir etmişti.
Onun
sözleri gönlünde bir sıcaklık oluşmasını sağladı. Kalbi İslâm’ın nurûna
açılıverdi ve senin Rabbına inandım dedi. Ailecek İslâmiyetin kendi
dinlerinden
daha hayırlı olduğunu söyleyerek hep birlikte kelime-i şehadet getirip
müslüman
oldular.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) imanda sebat etmenin mükâfatını peşin gördü. Hem
inancından
taviz vermedi. Hem de bir ailenin İslâm’a girmesine sebeb oldu.
İşte
örnek nesil!.. Ne iman!.. Ne sabır!.. Ne sebat!.. Ve ne seâdet ki,
dünya ve
ahiret mutluluğunu elde etmek... Hem kendini hem arkadaşını ateşten
kurtarmak!.. Ne güzel böyle örnek olabilmek!.. Allahım bizlere de güzel
örnekler olabilmeyi ve özel ikramlarına erebilmeyi nasîb et!..
Ümmü
Şerîk (r.anhâ) hicret yurdu Medine’de zaman zaman İki Cihan Güneşi
Efendimize
imkânları nisbetinde ikram etmeyi çok severdi. Kendisi yemez,
biriktirdiği
yiyecekleri Resûl-i Ekrem (s.a.) Efendimize yedirmeyi tercih ederdi.
Bir
defasında bir miktar yağ biriktirmişti. Onu hizmetçisi ile gönderdi.
Onun bu
candan ikramı Efendimizin hoşuna gitti. Yağı boşaltıp tulumu verirken
hizmetçiye tulumun ağzını bağlamadan bir yere asmasını tenbih etti.
Ağzı açık
bir yere asılan tulumun tekrar yağla dolduğu görüldü. Ümmü Şerîk bu
hali Fahr-i
Kâinat (s.a) Efendimize arzetti. Efendimiz bunun Rabbimizin bir
bereketi,
ikramı olduğunu hatırlattı. Yağ tulumunun ağzını bağlamamalarını tekrar
tenbihledi. Sevinçle oradan ayrılan Ümmü Şerîk (r.anhâ) bu ikramın
Rasûlullah
(s.a.)’e olan muhabbetinin peşin mükâfatı olarak gördü.
Ümmü
Şerîk (r.anhâ)’nın Medine-i Münevvere’de Resûl-i Ekrem (s.a) ile
evlenmeyi arzu
ettiği, hatta ona nikahlandığı, fakat evlenmenin gerçekleşmediği
söylenmektedir. Rivayet ettiği birkaç hadis-i şerif Kütüb-i Sitte’de
yer
almaktadır. Bir tanesi şöyledir:
“Birgün
Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz Ümmü Şerîk’inde bulunduğu bir mecliste
deccâl’den
söz etti ve: “İnsanlar deccâlden kaçıp dağlara sığınırlar” buyurdu.
O
yiğit İslâm mücâhidlerinin deccâl karşısında tutunamayıp kaçmaları Ümmü
Şerîk’i
hem üzmüş hem de meraklandırmıştı. Dayanamayıp Efendimize: “Ya
Rasûlallah! O
gün Araplar nerede olacak?” diye sordu. Efendimiz de: “Onlar o gün
pek
azdır.” buyurdu. Deccâl’in karşısında duramayacaklarını, onun
şerrinden ve
fitnesinden kaçıp kurtulmaya çalışacaklarını ifade buyurdu.
(Riyazussâlihîn
Terc. ve Şerh. c.7. s,460)
Ümmü
Şerîk (r.anhâ)’nın ne zaman vefat ettiği bilinmemektedir. Allah Teâlâ
ondan
razı olsun. Bizleri şefaatlerine nâil eylesin. Amin
Mustafa
Eriş
Altın Oluk
Dergisi
|