Tümâdır Binti Amr (r.a)


Hazret-i Hansâ radıyallahu anhâ mersiyeleriyle tanınmış meşhur hanım şâirlerden... Cesaret ve kahramanlığıyla ün salmış bir hanım sahâbî... Dört oğlunun şehadet haberini müjde gibi karşılayan iman dolu bir anne... Çocuklarının şehidlik sevincini hamdederek, duâ ve niyaz ile açığa vuran, kadere teslim olmuş bir iman eri...

O bir çok şâir yetiştirmiş Beni Süleym kabilesine mensuptur. Hansâ (çekik burunlu) lâkabıyla tanınmıştır. Asıl adı Tümâdır binti Amr'dır. Babası, Amr ibni Şerîd'dir.

O, Arap edebiyatında kadın şâirlerin en önde geleni kabul edilir. Şiirlerinin çoğunu Câhiliye devrinde söylemiştir. Savaşlardaki, yiğitlik, kahramanlık sahnelerini kadın duygusallığı içinde sâde bir dille anlatmıştır. Özellikle mersiye türünde meşhur olmuştur.
Hansa'nın biri Muaviye adında ana bir diğeri Sahr isminde baba bir iki kardeşi vardı. Muâviye yakışıklı bir yiğit, Sahr da halim-selim cömertti. Kabileler arasındaki savaşlarda ikisi de öldürülmüştür. Hansa bu iki kardeşinin mertlik ve cömertliğine dair söylediği mersiyelerle meşhur olmuştur.

O, İslâm'ın ortaya çıktığı ilk dönemlerde çocuklarıyla birlikte müslüman oldu. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem efendimizin sohbetinde bulundu. Hz. Ömer (r.a.) ile görüştü. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun şiilerini beğenirdi. "Haydi Hunâs!" diyerek şiir okumasını isterdi.

Hz. Hansâ (r.anhâ) öldürülen kardeşleri için çok göz yaşı döküyordu. O kadar ki ağlamaktan dolayı yüzünde izler meydana geldi. Hz. Ömer (r.a.) kendisine: "Niçin bu kadar ağlıyorsun? Onlar şimdi cehennem odunu." deyince o şefkat ve merhametinin neticesi olarak bu sözden alındı ve: "İşte şimdi hüznüm bir kat daha arttı." diye serzenişli bir cevap verdi.

Hz. Hansâ (r.anhâ) İslâm'ın nuruyla kalbini doldurmağa ve çocuklarını da bu yolda yetiştirmeğe gayret etti. Mal ve evlâdın Allah'ın bir emâneti olduğunu bildi. Dört oğlunu da Allah yolunun yolcuları olarak büyüttü. Onlar Allah yolunda cihad edebilecek yaşa gelmişti. 17-18 yaşlarına girmişlerdi. Güçlü, kuvvetli enerjik ve gönülleri şehidlik özlemiyle dolu, pırıl pırıl bir genç olmuşlardı. İslâm dini yayılmaya başlamış, fetihler çoğalmıştı. Müslümanlar zaferden zafere koşuyordu. Bu dört mücâhid genç delikanlılar, anneleriyle birlikte Hz. Ömer (r.a.)'ın halifeliği döneminde "Kadisiye Savaşı" için hazırlanan orduya gönüllü olarak katıldılar. Allah'a ve Resûlüne teslim olmuş bir anne için ne büyük bir mutluluktu bu. Hz. Hansâ (r.anhâ) bir akşam üstü çocuklarını yanına topladı. Dört oğlunu bir anne şefkati nazarıyla süzdükten sonra onlara yüce hedeflere ulaşma konusunda nasihatler yaptı. Gönüllerini çoşturan tesirli, derin ifadelerle, onların iman dolu damarlarını harekete geçiren şöyle bir hitabede bulundu:

"Yavrularım! Sizi müslüman olmaya kimse zorlamadı. Kendi isteğinizle müslüman oldunuz. Kendi irâdenizle orduya katılıp buralara kadar geldiniz. Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah'a yemin ederim ki, siz hep bir annenin oğlu bir babanın çocuklarısınız.

Ben sizin babanızın namusunu korudum;ona ihanet etmedim. Dayınızı da mahcup edecek bir ahlâksızlıkta bulunmadım. Şerefinize leke düşürmedim. Soyunuzu değiştirip bozmadım.
Sizler, Allah yolunda savaşan mücâhidlere Rabbinizin hazırladığı sevabı biliyorsunuz. Bâkî olan âhiret yurdunun fânî olan dünyadan daha hayırlı olduğunu da biliniz. Cenâb-ı Hak'ın: "Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık  bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz." (Âl-i İmran Sûresi / 200) buyurduğunu hatırlayınız.

Yarın inşallah sağ salim sabaha erişirseniz, basîretli bir şekilde, sabır ve sebatla düşmana saldırın. Bu konuda düşmana karşı sadece Allah'tan yardım isteyin. Harp kızıştığında düşmanın can alıcı yerine kadar gidin. Onların kumandanı ile çarpışın. Zafer elde ederseniz ganimete kavuşursunuz. Şehid olursanız cennete girer, ikrâma nâil olursunuz.."

Sevgili annelerinin gösterdiği hedefe ulaşmak için dört kardeş sabahı zor etti. Sabah olduğunda yerlerinde duramayan Hz. Hansâ (r.anhâ)'nın oğulları arslanlar gibi savaş meydanına atıldılar. Büyük kahramanlıklar sergilediler. Sonunda özlemini çektikleri şehidlik mertebesine eriştiler. Bedenleri savaş meydanında kaldı. Ruhları Cennet-i âlâya uçtu.

Ne Seâdet!.. Ne güzel mükâfat!... Ne mutlu son!..

Kadisiye savaşı müslümanların zaferiyle neticelendi. Dört civan genç kardeşler de şehidler arasındaydı. Annesine haber vermek için gelenler üzgün üzgün Hz. Hansa (r.anhâ)'nın yanına geliyordu. Halbuki o büyük bir metânet içerisinde, kadere teslim olmuş bir vaziyette, son derece sâkin bir halde idi. Dört oğlunun şehidlik makamını kazanmaları onun için büyük bir seâdetti. Onların şehâdet haberini sanki bir müjde gibi karşıladı. Allah'a hamdedip sevincini şu duâ ve niyaz ifadeleriyle açığa vurdu:

"Onların şehadetiyle beni şereflendiren Allah'a hamdolsun. Yüce Rabbim beni onlarla beraber rahmetinin gölgesinde birleştirsin."

Hz. Hansâ (r.anhâ), hayatın, servetin ve evlâdın kendine Allah'ın bir emâneti olduğunun şuurunda idi. Çocuklarını da bu duygu ve düşüncelerle yetiştirdi. Onlara ölmez ufuklar verdi. Dünya hayatı fânî, ahiret yurdu bâki idi. Emâneti sahibinin yoluna feda etmek en kârlı ve en akıllı bir işti. Sonunda kendinden önce âhirete böyle hayırlı oğullar gönderdi. Arkaya da rahmet ile anılacak bir isim bıraktı. Ruhu şâd, kabri cennet bahçesi olsun. Cenâb-ı Hak şefaatlerine nâil buyursun. Amin.

Mustafa Eriş
Altınoluk Dergisi