Şeyma binti Hâris radıyallahu anhâ Rasûlullah
sallallahu aleyhi
vesellem efendimizin süt kızkardeşi!.. Çocukluk yıllarında annesi
Halîme hatun
ile Efendimize hizmet etmiş bir bahtiyar hanımefendi!..
Süt
kardeşi Efendimizi çok seven, yanından ayırmayan bir mübarek abla!..
O,
Mekke civarında oturan Hevâzin kabilesinin Benî Sa’d bin Bekir
koluna mensuptur. Asıl adı Huzâfe’dir. Şeyma lakabıdır.
“Benli”
manasına gelen Şeyma adı ile meşhur olmuştur. Babasının adı Hâris
bin
Abdiluzzâ’dır. Annesi de sevgili peygamberimize süt anne olma
şereffne eren
bahtiyar hanım Halime es-Sa’diye hatundur.
Benî
Sa’d kabilesi temiz, havadar, suyu bol yerlerde yaşardı. Arap
dilini en güzel konuşan kabilelerden biriydi. Cömertlikleriyle meşhurdu.
Şeyma
yaş itibariyle Efendimiz’den büyüktü. Çocukluk yıllarında
birlikte bulunurken süt kardeşi Muhammed’e çok hizmet etmiştir.
Alemlerin Fahri
Ebedîsi olacak bu çocuğa yemek yedirir, sevgi ve şefkatle onu kucaklar,
birlikte elinden tutar gezdirirdi.
Süt kardeşler olarak Abdullah İbni Hâris, Uneys binti Hâris ve Şeyma
vardı. Üçü de Muhammed’i çok severlerdi. Zira bu mübârek çocuğun
âilelerine,
yurtlarına katılmasıyla evlerine bereket gelmişti. Koyunları çoğalmış,
hayvanlarının sütleri bollaşmıştı. Bu sebebten bütün âile efradı
anne-baba ve
kardeşler olarak hepsi bu varlık nûru çocuğun üzerine titriyorlardı.
Ona öz
evlâd ve öz kardeş gibi bakıyorlardı.
Birgün
varlık nûru Efendimiz’i sahraya çıkarmışlardı, öğlen
sıcağına kadar dönmemişlerdi. Halime hatun çocuğun güneş altında kalıp
rahatsız
olmasından korktu. Merakla evden dışarı çıktı. Etrafa bakındı, kimseyi
göremedi. Bir hayli heyecanlanmıştı. Az sonra Şeyma koşarak geldi.
Annesi
yanında kardeşini göremeyince telaşlandı. Şeyma’ya:
-
“Kızım! Göz bebeğim Muhammed nerede?” dedi. O da:
-
“Az ileride anneciğim.” dedi. Halime hatun:
-
“Aman yavrum! O yavrucak bu sıcakta dışarıda nasıl duruyor?”
dedi. Şeyma gayret rahattı. Çocuk saŞyeti içinde:
-
“Anneciğim! Kardeşime güneş vurmuyor ki...” dedi. Halime hatun
daha çok meraklandı ve:
-
“Peki! Bu güneşte nerde oynuyor?” dedi. Şeyma yine sâkin bir
şekilde:
-
“Anneciğim! Kardeşimin başının üstünde bir bulut kendisini takip
ediyor. Nereye gitsek nerde oynasak bulut üstümüzde bize gölge yapıyor.
Duruyoruz duruyor, yürüyoruz yürüyor.” dedi.
Halime
hatun Şeyma’nın bu görülmedik, duyulmadık cevabı karşısında
hayretler içerisinde kaldı ve: “Bu nasıl oluyor?” dedi.
Bir
türlü aklı hafsalası almıyordu. Şimdiye kadar böylesine olağan
üstü bir hal ile karşılaşmamıştı. Bunun bir mucize olduğunu nereden
bilecekti.
Emzirdiği çocuğun istikbalde insanlığın kurtarıcısı olacağını nasıl
anlayacaktı. O nur topu yavruyu Allah Teâlâ kendine seçmişti. Kendisi
ile
kulları arasında elçi olacaktı. Onu her türlü şartlarda koruyacaktı.
Onu büyük
geleceğe hazırlamaktaydı. O, son Peygamber olarak son din İslâm’ı
yayacaktı.
İnsanlığı vahşetten, cehaletten kurtaracak karanlıklardan, nura
çıkaracaktı.
Halime
hatun ve kızı Şeyma bu hadiselerden sonra varlık nûru
Efendimiz’e daha titiz davranmaya başlamışlar ve onu daha yakın takibe
almışlardı. Onu gözleri gibi koruyorlardı. Ona bir emanet olarak
bakıyor, her
türlü hizmetinde üzerine titriyorlardı.
Onunla
görülmedik, duyulmadık hadiselere şâhid olmuşlardı.
Umulmadık bereketlere kavuşmuşlardı. Bu sebepten süt kardeşler onu hiç
yalnız
bırakmıyorlardı.
Bir
gün yine onunla beraber sahrada koyunların yanında iken süt
kardeş Abdullah ağlayarak eve geldi. Annesi Halime hatuna: “Çabuk
koşun!
Kardeşime bir şeyler oldu.” dedi. Merak içerisinde kendini dışarıya
atan
Halime hatun oğluna: “Ne oldu? Durma söyle!” dedi. Abdullah
hıçkırıklar
arasında:
“Koyunların
yanında oynuyorduk. Birden bire
gökten beyaz kıyafetli üç kişi indi. Kardeşimizi aramızdan alıp tepeye
çıkardılar. Sırtüstü yatırıp karnını yardılar.”
dedi.
Annesi
merakla: “Öldü mü, yaşıyor mu?” dedi.
Abdullah
göz yaşları içerisinde: “Bilmiyorum.” diye cevap verdi.
Halime
hatun büyük bir heyecanla ve telaş içinde tepeye doğru
koşmaya başladı. Yakınlaşınca nur topu yavrucağı sağ olarak gördü.
Yüksek bir
yere oturmuş göğe doğru bakıyordu. Yanına yaklaştı ve alnından,
yüzünden,
gözünden öptü.
“Ne
oldu oğlum! Seni kim buralara getirdi”
diyerek alıp eve götürdü.
Bu
tür hadiseler bir kaç defa tekrar edince Halime hatun ve kocası
Hâris emaneti yerine ulaştırmaya karar verdi. Öz anne Amine hatuna
teslim etmek
üzere varlık nurunu Mekke’ye getirdiler.
Süt
kardeşler birbirlerini çok sevmişlerdi. Çok güzel
geçinmişlerdi. Şeyma abla süt kardeşi Muhammed’e karşı duyduğu ve
gönlünde
beslediği sevgiyi şu mısralarla dile getirmişti:
“Ey
Rabbımız! Kardeşim Muhammed’i bizde
bırak
Sonra
onu itaat edilen bir efendi olarak,
Düşmanların
yüzüstü geldiklerini göreyim.
Ona
ebediyyen devam eden bir şeref ve izzet
ver.”
Bir
başka beytinde de:
“Bu
benim öyle bir kardeşimdir ki,
Onu
annem dünyaya getirmemiştir.
Babamın,
amcamın soyundan da değildir.
Ama
ona canım fedâ dır.”
Yıllar
çabuk geçmekteydi. Varlık nûru büyümüştü. Mekke’nin en
güvenilir insanı olmuştu. Ona “Muhammedül-Emîn” denmişti.
Asâlet ve
zenginliğiyle Mekke’de ün salmış bir hanım olan Hz. Hatice annemizle
evlenmişti. Kırk yaşına girdiğinde Allah Teâlâ onu kendisine elçi seçip
son
peygamber olarak göndermişti. İman mücâdelesi ile geçen Mekke devrinden
sonra
Medine’ye hicret etmiş, orayı vatan tutup İslâm’ı çevre ülkelere
yaymaya
başlamıştı.
Sekizinci
hicrî yılda doğup büyüdüğü şehir Mekke’yi fethetmiş
bütün halkını affetmişti. Sonra Huneyn Gazvesine çıkmıştı.
Bu
gazve Hevazin kabilesi ile müslümanlar arasında geçti. Çetin
çarpışmalar oldu. Bir çok mal, eşya ganimet olarak alındı. Çok sayıda
insan
esir olarak getirildi. Efendimizin süt kardeşi Şeyma’da bu esirler
arasındaydı.
Şeyma
esirler arasında götürülürken kendisine sert davrananlara: “Biliniz
ki, vallahi ben sizin efendinizin süt kardeşiyim.” diyerek havayı
yumuşatmak istiyordu. Fakat etrafındakileri inandıramamıştı. Zira
aradan çok
uzun yıllar geçmişti. Onu esirler arasından ayırıp Efendimize
götürdüler.
O,
İki Cihan Güneşi Efendimizin huzuruna vardığında:
-
“Yâ Rasûlallah! Ben senin süt kardeşinim.” dedi. Efendimiz ona:
-
“Buna alâmet ve işâret nedir?”
dedi.
Şeyma kolunu açtı ve:
-
“Yâ Rasûlallah! Sen küçük iken beni ısırmıştın! İşte izi.” dedi.
Şeyma
o günün hâtıralarını bir bir anlatmaya başladı:
-
“Sirer vâdisinde, âilemizin koyunlarını otlatıyorduk. O zaman
benim babam senin de süt babandı. Annem de süt annendi. Seni memeden
ben
ayırmıştım. Hatırladın mı şimdi yâ Rasûlallah!” dedi.
Sevgili
Peygamberimiz ısırık izini görünce hatırladı. Şeyma
kardeşini tanıdı ve ridasını yere serip üzerine oturttu. Ona sevgi ve
şefkatini
gösterdi.
Aradan
uzun yıllar geçmişti. Çocukluk hatıraları gözünün önüne
geldi. Bu manzara karşısında duygulandı ve gözleri doldu. Şeyma
kardeşine
hürmet etti. Hemen süt anne ve süt babasını sordu. Onların daha önce
öldüğünü
söyleyince Efendimiz hüzünlendi. Şefkat ve Rahmet Peygamberi Efendimiz
onu
memnun edebilmek için elinden gelen gayreti gösterdi. Süt hemşiresi
Şeyma’ya:
“İstersen
itibarlı ve sevilen birisi olarak
burada kal, her türlü hizmetini göreyim. Eğer kabîlene dönmek istersen
seni
göndereyim.”
dedi.
Şeyma
kabîlesine dönmek arzusunu belirtti. Peşinden İslâm dinini
kabul edip, kelime-i şehadet getirerek müslümanlığını ilân etti.
Fahr-i
Kâinat sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz süt kardeşi
Şeyma radıyallahu anhâ’ya bir erkek bir kadın köle verdi. Bir çok eşya
ile
birlikte deve ve davar cinsinden hayvanlar hediye ederek kabilesine
gönderdi.
Allah
ondan razı olsun. Rabbimiz şefaatlerine nâil eylesin. Amin
Mustafa
Eriş
Altınoluk Dergisi
|