Birtakım kadınlar, sadece başlarını örtmekle İslâmî
ölçülere göre örtünmüş olduklarını sanıyorlar. Tesettür sadece başını
bir bez parçasıyla örtmekten ibaret değildir.
Birkaç yıldan beri bir kısım başları kapalı hanımlar,
İslâm dinine ve ahlâkına yakışmayan davranışlar sergiliyorlar. Herkesi
suçlamıyorum, “Bir kısım kadınlar...” diyorum. Bu gibilerin
sergiledikleri uygunsuz ve yakışıksız haller hakkında örnekler vermek
istiyorum:
(1) Çok aşırı ve istisna bir hadise ama yine de üzerinde
durmak gerekiyor. Başı kapalı, göbeği açık kız bile görüldü, Hürriyet
gazetesi resmini bastı. Akıl almaz bir şey. Binde bir de olsa, bir
Müslüman kız nasıl böyle giyinebilir?
(2) Tesettür, örtünmek, saklanmak, gizlenmek, kapanmak
mânâsına gelir. Binaenaleyh nâmahrem (yabancı) erkeklerin dikkatlerini
çeken, cinsel arzularını tahrik eden, bakmalarına sebebiyet veren
birtakım cırtlak renkli, dar elbiseler tesettürün gayesine tamamen
zıttır. Öyle hanımlar görüyoruz ki, vücutlarının hatlarını dışa vuran
daracık elbiselere bürünmüşler, başlarına bir eşarp sarmışlar ve
sokaklarda, meydanlarda, çarşılarda, pazarlarda salına salına, kırıta
kırıta, bin işve ile yürüyorlar. Ne kadar yakışıksız bir manzara...
(3) Renk kültürü diye birşey vardır. Tesettürlü bir
İslâm hanımı gökkuşağı gibi rengârenk başörtülere, elbiselere
bürünemez. Tesettür kıyafetinin renkleri sade olmalıdır, mat olmalıdır,
göz çekmemelidir. Birtakım tesettür firmaları son birkaç yıl içinde
pembe rengi ön plana çıkarttılar. Pembenin de tonları vardır, soluk
pembe olsa fazla dikkati çekmez. Lakin para kazanmaktan başka bir şey
düşünmeyen bir takım tesettür konfeksiyoncuları, pembenin en
cırtlağını, en çirkinini moda haline getirdiler. Bunların kurbanı olan
bazı başı örtülü hanımları görünce Rio karnavalını hatırlıyorum.
Efendiler, hanımlar!.. Ayıptır, lütfen kendinize geliniz.
Laiklerin ve çağdaşların türban dedikleri başörtüsü,
İslâm Şeriatının öngördüğü tesettür kıyafeti değildir. Tesettürün,
şer’î bakımından iki veçhesi vardır:
A. Vücudunu bol bir elbise veya çarşaf ile örtecek,
dikkat çekmeyecek.
B. Nâmahrem erkeklerle görüşmeyecek.
İkinci madde bu devirde artık uygulanmıyor. Bari birinci
maddeyi Şeriatın istediği şekilde uygulayalım.
Müslüman bir hanım, bu devirde doktorluk, eczacılık,
hemşirelik, öğretmenlik, gazetecilik ve daha bir sürü iş yapabilir.
Ancak her hal ü kârda başını örtmeli ve çok sade şekilde giyinmelidir.
Birtakım cahil kadın ve kızların saçlarını deve hörgücü
şeklinde topuz yapmaları İslâm dininin hoş görmediği bir şeydir.
Peygamber Aleyhisselâm saçlarını deve hörgücü gibi yapıp örtünen
kadınlar için “Onlar cennetin kokusunu alamayacaklardır...”
buyurmuşlardır. Böylesine ağır bir Peygamber tehdidi varken nasıl
oluyor da birtakım İslâm kadınları saçlarına böyle bir şekil
verebiliyorlar? Bu hanımları birtakım hocalar niçin uyarmıyor?
On dört senedir Millî Gazete’de günlük yazılar kaleme
alıyorum, kaç defa giyim kuşam, kılık kıyafet, başörtüsü, erkeklerin
namaz takkeleri hakkında ciddi müesseseler, vakıflar, enstitüler
kurulmasını, tetkikler yapılmasını, uzmanlar yetiştirilmesini teklif
ettim, bu tekliflerim maalesef hiçbir ilgi görmedi.
İslâmî kesimdeki son rezaletlerden biri de “Tesettürlü
Müslüman sosyete” kepazeliğidir. Sosyete, Batı medeniyetine mahsus bir
şeydir. Orada kadın erkek arasında kaç göç yoktur, orada bir erkek,
dekolte kıyafetli karısının yabancı bir erkeğin kollarında dans
etmesine izin verir, orada yine kadın erkek karışık fısk ve fücur
alemleri tertip edilir. İslâm dini ve ahlâkı böyle şeyleri kabul etmez.
Şu sosyetik tesettürlülere bakınız. Başlarını
kapatmışlar, rengârenk kıyafetlere bürünmüşler ve sonra diledikleri
gibi yaşıyorlar. Bir Müslüman “dilediği gibi” yaşayabilir mi? İslâm
dini birtakım ölçüler koymuştur, sınırlar çizmiştir, bunlara mutlaka
uyulması gerekir.
Kapalı bir İslâm hanımı yabancı erkeklerle el
sıkışabilir mi?
Tesettürlü bir Müslüman kadının yapabileceği işler
vardır, yapamayacığı meslekler vardır. Müslüman bir kadın “zührevî
hastalıklar” doktoru olabilir mi? Elbette olamaz.
Memleketimiz yıllardan beri çok ağır bir iktisadî kriz
içinde çırpınıyor. IMF’nin pençesine düştük; borç, faiz, işsizlik,
sefalet bataklıklarında çırpınıyoruz. Milyonlarca vatandaş aç,sefil,
perişan. Çöplüklerden ekmek toplayanlar var, üç ayda verilen 155 YTL
ile geçinmeye çalışan kimsesiz, bîçare, bîkes ihtiyarlar var. Bana
inanmıyorsanız fakir mahallelerin muhtarlarına sorunuz, mesela Eminönü
ilçesinde Küçük Ayasofya Mahallesi muhtarına gidiniz, bilgi alınız,
sefalet diz boyu. Belediye bu gibi fakirler için yemek pişirip
dağıtıyor. Üç torunuyla ortada kalmış ihtiyar bir kadın her gün
öğleleri gidiyor, bu Belediye yemeğinden alıyor, evde bunları ısıtacak
gaz tüpü yok... Sonra birtakım tuzu kuru (kupkuru) tesettürlü sosyetik
Müslüman hanımlar beş yıldızlı otellerde toplantılar, çaylar, partiler
düzenliyorlar. Maaşallah hepsi limuzinlerle, cehennemî lüks ciplerle
geziyor. Bu kadınlar kendilerini, ekmek diye bağıran açlar için “Ekmek
bulamıyorlarsa pasta yesinler...” diyen kraliçe mi zannediyorlar?
Çok zengin de olsa, kocası çok yüksek bir makamda da
bulunsa Müslüman kadın sorumsuzca yaşayamaz.
Ülkede bunca aç ve sefil varken beş yıldızlı otellerde
fink atmak bir Müslümana yakışır mı?
Sormuşlar:
- Efendim, niçin bu lüks ve pahalı beş yıldızlı
otellerde kalıyorsunuz?
- Bunun ıstırabını ben de çekiyorum. Ne çare ki
ülkemizde altı ve yedi yıldızlı oteller yok!
Basra Körfezi (Haliç) ülkelerinden birinde yedi yıldızlı
bir otel varmış, dünyanın en lüks oteliymiş. Bizim Müslüman sosyete
böyle otellerin hasretini çekiyor.
Zengin, yüksek tabaka Müslüman tesettürlüler var
güçleriyle hayır, hasenat, kültür, sanat, fakirlere yardım gibi iyi,
doğru, meşru sahalarda çalışmalı ve hizmet vermelidir. Onları fakir
mahallelerde, çaresizlere, düşkünlere, sefalet çekenlere yardım ederken
görmek istiyoruz.
“Bizim paramız var, istediğimiz gibi giyiniriz...” Ne
kadar aptalca, şeytanca, beyinsizce bir düşünce... İslâm dini lüksü,
israfı, gösterişi, saçıp savurmayı, gururu, kibri yasak ediyor. Zina
yapmak, şarap içmek, faiz yemek, adam öldürmek nasıl haramsa, büyük
günahsa israf da böyledir. Nasıl rakı içmekten tiksiniyorlarsa,
israftan da o şekilde iğrenmeleri, kaçınmaları, uzak durmaları gerekir.
Kendilerine Müslüman sosyete denilen akılsızlar güruhu
Batılıları örnek alıyorlar. Peygamber ne buyuruyor?.. “Bir topluma
benzeyen onlardan olur” diyor. Müslüman kadınlar için örnek ve model
Peygamberin zevceleri, Ehl-i Beyti, Asr-ı Saadetteki Müslüman hanımlar,
daha sonraki asırlarda yaşamış büyük ve hayırlı İslâm kadınlarıdır.
Başka medeniyetlerin, hele bozuk Batı medeniyetinin kadınları
tesettürlü hanımlara örnek olamaz.
Bu gibi konularda keskin hükümler vermek, kesici
konuşmak gerekir.
* İslâm’da sosyete olmaz... Müslüman kadınlar “İslâmî
bir sosyete” teşkil edemezler. Bunlar bozuk ve sapık davranışlardır.
* Başımı örterim ve sonra her haltı yerim... Bu da
olmaz. Müslümansan Müslümanlığını bil; Şeriat, fıkıh, ahlâk-ı İslâmiye
kitaplarındaki hüküm, ölçü ve sınırları hayata uygula.
Peygamber Efendimize sormuşlar: “Din nedir?”,
“Nasihattir” demiş. Aynı soruyu tekrarlamışlar, yine “Nasihattir”
demiş. Üçüncü defa sormuşlar, yine aynı cevabı vermiş.
Bu memlekette binlerce Ezher mezunu hoca var. On
binlerce medrese mezunu, ilahiyat fakültesi mezunu, Arap ülkelerinde,
Pakistan’da Şeriat okumuş hoca var. Şeyhler var, Diyanet İşleri
Başkanlığı var, onun yüz bine yakın hocası var, vaizleri var;
mürşidler, şeyhler, üstadlar, ağabeyler, Efendi Hazretleri, Hazret-i
Muhteremler var. Velhasıl bir sürü pabucu büyük var, lakin dinî
konularda yeterli, tesirli nasihat yok. Müslümanlara mutlaka nasihat
etmesi gereken zatlar niçin susuyorlar?
Allı zilli, cırtlak pembeli, yırtmaç etekli, dar
elbiseli, işveli birtakım tesettürlü kadınlara kim nasihat edecektir?
Bu beni aşan bir iş, zaten dokuz köyden kovulmuşum...
Mehmet Şevket Eygi
Milli
Gazete, 12 Eylül 2005
|