Lohusalık Dönemi
Doğumdan sonraki 6 haftayı kapsayan dönem, “lohusalık” olarak adlandırılmaktadır. 40 haftalık hâmilelik süresince, anne adaylarında meydana gelen fizyolojik ve psikolojik değişikliklerin, tekrar gebelik öncesine döndüğü önemli bir zaman dilimidir.

Halk arasında yaygın olan “Lohusanın mezarı, 40 gün açık kalır.” sözü de, bu sürenin hassasiyetini anlatması bakımından gerçeği ifade etmektedir. Zira gerek doğum esnasında, gerekse sonrasında yaşanan birtakım hâdiseler, anne hayatını tehdit edecek kadar ciddî boyutlara varabilmektedir.

Lohusalıkta Meydana Gelen Değişiklikler Nelerdir?


Doğumdan sonra meydana gelen ilk ve en önemli değişiklik, rahmin küçülerek hâmilelik öncesi boyutlarına dönmesidir. Hâmilelikte rahim, ağırlık olarak 20 kat büyümüş, kanlanması özellikle bebeğin eşinin (plasentanın) yapıştığı yerde oldukça fazlalaşmıştır.

Hâmileliğin sonuna doğru, tâbiri câizse, annenin karnı burnuna gelmiş; rahim diaframı yukarıya doğru iterek kaburgaların altına kadar dayanmıştır. Bebek doğar doğmaz, rahim 20. gebelik haftasındaki durumuna döner. Bu sırada yaklaşık olarak göbek hizasındadır.

Küçülmeye devam eden rahim, ilk bir haftanın sonunda 12. haftadaki ölçüsüne, her gün biraz daha küçülerek 40. günün sonunda gebelik öncesi boyutlarına dönmektedir.

Doğumdan sonra rahim kasılmaları devam etmektedir. Bu sırada hissedilen ağrılara, “takip eden ağrılar” denmektedir ve 2-3 gün devam edebilir. Bebeğini emziren annelerde ve daha önce doğum yapanlarda; özellikle ilk 12 saatte bu ağrılar daha şiddetli olarak hissedilmekte, daha sonra giderek şiddeti ve sıklığı azalmaktadır.

Emziren annelerde rahmin eski boyutlarına dönmesi daha kolay olurken, emzirmeyen annelerin rahimleri hiçbir zaman tam olarak eski boyutlarına dönememektedir. (Emzirirken beyinden salgılanan bir hormon, rahmin kasılarak küçülmesini sağlamaktadır.)

Anne rahmi, daha bebek gelmeden hazırlığa başlamakta, gevşeyip yumuşayarak, kanlanması artmakta; sonra da büyüyüp gelişen bebeği, acıtmadan, sıkmadan sarıp sarmalayarak belli bir vaktin sonuna kadar korumakta, âdeta kucaklamaktadır. Bebeğin artık anne karnında durmaması gereken zaman geldiğinde; hâmileliği devam ettiren hormonlar kandan çekilerek, doğum için gerekli sistem devreye girmektedir. Bu tesirle rahimde şiddetli kasılmalar meydana gelmekte; önce bebek, sonra da onu aylarca sadâkatle besleyen eş’i rahimden ayrılmaktadır.

40 haftalık taşıma, besleme, koruma vazifesini tamamlayan anne rahmi, bebeği âilesinin kucağına göndererek görevini tamamlamaktadır. Artık, emâneti teslim eden anne rahminin küçülmesi gerekmektedir. Vücutta salgılanan hormonlar, rahmin eski boyutlarına dönmesini sağlamaktadır. İnsan vücudunda, 40 haftada, 20 katı kadar büyüyüp daha sonra da 40 gün içinde önceki boyutlarına dönen ikinci bir organ daha yoktur! Üstelik kaç kere hâmilelik geçirilirse geçirilsin, her defasında rahim, aynı şekilde büyümekte ve tekrar aynı şekilde küçülmektedir. Bugünkü ilmî gelişmelere rağmen, anne rahmindeki büyüme ve küçülme mekanizmasını, bilim adamları tam olarak açıklayamamaktadır. Bu da bizlere, vücudumuzdaki bir organı tanımakta dahî ne kadar âciz kaldığımızı göstermektedir.

40 hafta boyunca, bebeğin beslenmesini ve hâmileliğin devamını sağlayan plasenta, bu sürede anne rahmine sıkı sıkı yapışmıştır. Bu bölge, damar açısından oldukça zengin olup, yoğun kanlanma özelliğine sahiptir. Bebeğin dünyaya gelişiyle beraber, vazifesini tamamlayan plasenta da yapıştığı yerden ayrılmaktadır. 500 gr’lık bir et parçasının rahimden ayrılışı da mûcizevî bir hâdisedir. Tam bu sırada kasılan rahim, plasentanın yapıştığı alanı yarı yarıya küçültmekte, açıkta kalan damar uçları kapanmakta ve böylece muazzam bir kanama tedavisi yapılmaktadır. Rahimdeki bu kasılma meydana gelmediği zaman, kanamanın miktarı, annenin hayatını tehlikeye sokacak boyutlara varabilmekte; bu durumda da ameliyatla rahmi almak gerekmektedir.


Doğumların büyük çoğunluğu normal olarak gerçekleşmekte ve çok şükür ki, rahim kasılmaları, kanama tedavisine âcilen yetişmektedir. Şayet çoğunlukla anne rahminin alınması gerekseydi, neslin devamının sağlanması mümkün olmayacaktı! Hâmilelikteki mûcizevî hâdiseler, doğum anında ve sonrasında da devam etmektedir. Bu durum, insanı hayretten hayrete düşürmekte ve sonsuz bir Yüce Kudret’in eseri olduğunu göstermektedir. Akl-ı selîm sahibi her insanın, bu harika yaratılış gerçeğini görmekte zorlanmayacağı tabiîdir.

Lohusalıkta Vücutta Meydana Gelen Diğer Değişiklikler

Lohusalık döneminin, özellikle ilk saatlerinde anne yakından takip edilir. Kanama miktarına bakılması çok önemlidir. Tansiyon, nabız, ateş ölçümü yapılır. Rahmin küçülmesi, günlük olarak ölçülür. Rahim içinde iltihap ya da dolu bir mesane, küçülmeyi geciktirebilir. Mesane boşalması gecikirse, sonda ile boşaltılır. Doğumdan sonra uzun süre hiç hareket etmeden yatmak, damar içi pıhtı oluşumuna sebep olabilir.

Hâmilelikte artan bazı hormonların tesiriyle iskelet ve kas bağlarında olan gevşeme, doğumdan sonra hormonal dengenin sağlanmasıyla, tedrîcen düzelir. Bu dönemde ağır işler yapmak, eklem ağrılarına sebep olur. Hâmilelikte; böbrekte, boşaltım kanallarında ve mesane duvarında oluşan genişleme vb. değişiklikler, 2-6 haftada eski hâline döner.

Karın duvarı doğumdan sonra gevşek, yumuşak ve buruşuk bir hâldedir. Doğum sonrası uygun egzersizler ile karın kaslarının eski gücünü kazanması, 6 hafta sürer. Egzersiz yapmayanlarda, karında sarkma kalıcı olabilir. Egzersizlere, normal doğumdan sonra, sezaryana göre daha kısa sürede başlanabilir. Karın derisinde, hâmilelikten ötürü meydana gelen çatlamaya bağlı kırmızı çizgiler, gün geçtikçe beyaz-sedefî bir renk alır. Yüzdeki lekelenmeler zamanla solar.

Hâmilelikte alınan 10-12 kg’ın yaklaşık yarısı, doğumla beraber kaybedilir. Diğer yarısı, kanama, terleme, idrara çıkma ve emzirme ile 10-12 günde verilir. Emziren annelerde, sıvı ve enerji kaybı, normal zamandan fazladır. Bu sebeple, kaybolan sıvıyı tekrar almak gereklidir.

Hâmilelik boyunca iyi bakılmış, düzenli kontrollere gidip hekimiyle iyi bir iş birliği sağlamış olan anne, normal doğumdan kısa bir zaman sonra ayağa kalkıp, bebeği ile ilgilenebilir. Emzirmeye kısa sürede başlayabilir.

Emzirme öncesinde ve sonrasında, hem genel temizliğe, hem de göğüs temizliğine dikkat edilmelidir. Göğüslerde çatlak oluşmaması için krem kullanılabilir. Çatlaklar, iltihap ve apse için risk oluşturmaktadır. Sık çamaşır değişmeli, tırnaklar kesilmeli, ziyaretçilerle çok yakın temas olmamalıdır. Özellikle doğumdan sonra yara olan bölgeler antiseptik (ilaçlı) suyla yıkanmalı; taharet önden arkaya yapılmalı; ilk günler kabız kalmamaya dikkat edilmeli ve gerekirse bağırsak gevşetici ilaçlar kullanılmalıdır. Banyonun ne zaman ve ne şekilde yapılacağı hususunda doktorun tavsiyesine uyulmalıdır.

Hâmilelik Boyunca Göğüslerden Süt Gelmezken, Bebek Doğar Doğmaz Sütün Gelişi Nasıl Olmaktadır?


Hâmileliğin ilk yarısında meme dokusunda, süt yapımına yönelik gelişim tamamlanmakta; doğum yaklaşırken bu olgunlaşmış bezlerde sütün salgılanmasına yönelik bir farklılaşma meydana gelmektedir. Bu hücreler o kadar akıllıdır ki; hâmileliğin başını da, sonunu da hesaplayabilmekte, bebek doğar doğmaz sütünü hazır etmektedirler!

Hâmilelik boyunca yüksek seyreden bazı hormonlar, (plasenta tarafından salgılanan östrojen ve progesteron) süt çıkışını engelleyen bir esasa göre çalışırken, doğumla beraber vücut bu engeli kaldırmaktadır. Çünkü doğumda plasenta atıldığından, bu hormonların seviyesi düşmektedir.

Sütün yapımı için gerekli maddeler, hâmilelik boyunca vücutta mevcut olmasına rağmen, vakti gelmeden sütün salgısı başlamamaktadır!.. Hormonal sistem, hâmilelikte sütün çıkışını baskılamaktadır. Plasentanın ayrılmasıyla yeni bir sistem devreye girmekte; annede sütün yapımını uyaran hormon (prolaktin) kanda yükselerek, süt kanallarına bağlanmaktadır. Bu şekilde, bebek için hayatî öneme sahip olan anne sütünün salgılanması başlatılmış olur.

Görüldüğü üzere; insan vücudundaki hâdiselerin hepsi birbirini tamamlayan, biri olmadan diğeri olmayan ayrıntılar ihtiva etmektedir. Anne sütünün yapımı da, bebeğin emmesi de hârikulâde hâdiselerdir. Bütün bunlar, şu veya bu enzim-hormon sistemiyle açıklansa da; asıl olan, sonsuz ilim ve kudret sahibi Rabbimiz’in, bir tek “Ol” emriyle, her şeyin meydana gelmesidir. Yani bu mûcizevî yaratılış gerçeğinden başka, insan denilen muammâyı îzah edebilecek başka bir ifade yoktur!..

Bebek doğar doğmaz ağlamakta, bu ağlama sesiyle annede oksitosin hormonu yükselmekte ve anne sütü kanallara dolmaktadır. Bebeğin ağlaması, salgı refleksini başlatırken; endişe, korku, yorgunluk, huzursuzluk ve stres, bu reflekse baskı yapmaktadır. Yeteri kadar dinlenmek, düzenli beslenmek, emzirme döneminde her zamankinden fazla önemlidir. Ancak, hiçbir şeyin süt salgısının devamını, emzirme kadar sağlayamayacağını, anneler aslâ unutmamalıdırlar!

Hâmilelik ve doğum, baştan sona kadar zahmetli dönemlerdir. Bu hususta Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır:

“…Annesi onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır.” (Lokman, 14)

“…Annesi onu ne zahmetle karnında taşıdı ve ne zahmetle doğurdu…” (el-Ahkaf, 15 )

Kucağınıza aldığınız bebeğinizin sevgisi, size bütün bu zahmetleri unutturacaktır. Merhameti sonsuz olan Rabbimiz, lohusalık gibi hassas bir dönemde, annelerin üzerindeki bazı dînî sorumlulukları kaldırmıştır. Siz de, âdeta bir nekâhet dönemi olan lohusalığınızda, her şeyin mükemmel olmasına çalışmamalı; bebeğinizle ilgilenmekten arta kalan zamanınızı, mümkün olduğunca istirahat ederek geçirmelisiniz. Bundan sonra, çoğunlukla bebeğinizin dediklerinin olacağına karşı da hazırlıklı olmalısınız.

Lohusalıkta yeteri kadar dinlenebilmek için yanınızda bir yardımcı bulundurmalı; bebeğin bakımını da mümkün mertebe çevrenizle paylaşmalısınız. Bu, size hem bedenen, hem rûhen destek olacaktır.

Sütünüzün bebeğinize yetmesi için yüksek kalorili, bol şerbetli tatlılardan müteşekkil bir diyete ihtiyaç yoktur. Aksine bu tarzda yemeniz, gereksiz kilo almanıza sebep olacaktır. Kaliteli, taze ve posalı beslenmeli; bol bol sıvı almalısınız. Sütün kalitesini artırmak bakımından; hâmile iken kullandığınız vitamin ilaçlarına, doğumdan sonra da bir müddet devam etmelisiniz.

Hâmilelik, doğum ve lohusalık… Anne olmak hakikaten zor ve zahmetli bir iştir. Ancak sâlihâ annelerin mükâfâtının da “Cennet” olacağını unutmamalısınız.

Bu hususla ilgili olarak, Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulmaktadır:

“Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü annesi, onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) «önce Bana, sonra da ana-babana şükret!» diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Bana’dır.” (Lokman,14)

Dr. Betül Nefise İnal
Şebnem Dergisi
Sayı 56