Bir Hristiyanın Tesettür Mücadelesi | |
Metin
Karabaşoğlu
Yeni Asya, 29 Kasım 2000 ÇARŞAMBA
GÜNÜ, ABD’DE yaşanan bir başörtüsü
meselesinden bahsetmiştik. Bir İslâm ülkesi olarak Türkiye’de örtüsüyle
okuması engellenen insanların rahatça okuyabildiği bu ülkede yaşanan bu
başörtüsü meselesi, bir Hıristiyanla ilgili idi. Hıristiyan itikadının
da tesettürü emrettiğine inanan bu hanım, çalıştığı kurumun yine
Hıristiyan olan yetkilileri tarafından engellemelere maruz kalmıştı ve
bir Hıristiyan olarak tesettürlü vaziyette çalışma mücadelesi
veriyordu. Bu münferit hadisenin, gerçekte, biz Müslümanlar için çok
ibretler taşıdığına inanıyorum. Zira, hakikaten, Hıristiyanların nass
olarak kabul ettikleri metinlerde kadına tesettürü emreden kısımlar
mevcut ve zaten bahsini ettiğimiz hanım ve onun bağlı olduğu kilise de
bu metinlere dayanarak Hıristiyan hanımlar için tesettürü savunuyor.
Ancak, öte yandan, Hıristiyanlar arasında, zaman içinde tesettür o
kadar unutulmuş ki, rahibeler dışında hiçbir Hıristiyan kadın
örtünmüyor. Bu insanlar, hâlâ daha, nass kabul ettikleri o metinleri
okuyorlar. Belki gittikleri Pazar ayinlerinde papazlar o metni de
okuyup kendilerine vaaz ediyor. Ama ne o, ne kiliseye gelenler, okunan
bu metinden bir tesettür manası çıkarıyor. Bir metin ile o metnin
ihtiva ettiği hüküm gerçekte etle tırnak gibi içiçe olduğu, biri
diğerini tazammun ettiği halde, ilgili metin içerdiği hükümden tamamen
azade biçimde okunuyor. Zira, zaman içinde, ilgili metin, müthiş bir
anlam kaymasına uğratılmış; nass, nass olarak yerli yerinde duruyor
olsa bile, muharref yorumlarla, çarpıtılmış ve tabir yerindeyse
`hükümsüz’ hâle getirilmiş. Bu işin ne zaman ve nasıl başlamış,
bilmiyoruz; ama, bilinen ve görülen o ki, zaman içinde bu tesettür emri
yalnızca rahibelere mahsus hâle getirilmiş. Sözünü ettiğimiz hadisede
tartışmaya katılan bazı Hıristiyan ilahiyatçıların izahatına bakacak
olursak, metni tahrif edilmiş yorumlarla `hükümsüz’ kılma a Bugün, yorumunu Allah nasip ederse Pazar gününe bırakarak, bir arkadaşımın gönderdiği bir e-mailden söz edeceğim. Arkadaşım aktardığı hadiseye inanamamış olacak ki, “eğer doğruysa” kaydını düşmeden de edememiş. Hadise şöyle: Associated Press mahreçli ve 20 Kasım tarihli bir habere göre, ABD’nin Pennsylvania eyaletinde otobüs şoförlüğü yapan bir kadın olan Kim Harris, işte başını örttüğü için işten atılma tehdidiyle karşı karşıya bulunuyor ve buna karşı mücadele veriyor. Bizdeki yasakçılar yanlış anlamasın: Kadının çalıştığı kuruluş (Güneydoğu Pennsylvania Nakliye Şirketi (SETPA), Yahudilerin yarmulkes dedikleri kendilerine has bir örtüyle, Müslümanların ise İslâmî tesettüre uygun şekilde çalışmalarına itiraz etmiyor. Kuruluşun itirazı, bir Hıristiyan olarak başörtüsü takan Kim Harris’e. Rahibeler dışında tesettürlü bir Hıristiyan hanım tahayyül edilemez iken, Kim Harris Kitab-ı Mukaddes’in tesettürü emrettiğine inanıyor ve dolayısıyla, firmanın şoförler için hazırlanmış standart başlığını takmayı reddediyor. Buna karşı firmanın kendisini işten atmaya kalkışmasını ise, medenî haklarının çiğnenmesi olarak görüyor ve mücadelesini mahkemeye kadar götüreceğini söylüyor. Bu meyanda, Kitab-ı Mukaddes “Kadının örtünmesi gerektiğini söylüyor” diyor Harris. “Şayet örtünmezse, başını küçük düşürür. “Harris, bu tavrına gerekçe olarak, Kitab-ı Mukaddes’teki, Korintoslulara Birinci Mektubun 11. bâbını gösteriyor. Ki, bu bâbda “Başı örtüsüz olarak duâ eden her kadın, başını küçük düşürür” gibi, “Kadın örtünmüyorsa, saçı da kesilsin; fakat kadına saç kesmek, yahut tıraş olmak ayıp ise, örtünsün” gibi, “Kadın, başı üzerinde hakimiyet alâmetine malik olmalıdır” gibi, “Siz kendi nefsinizde hükmedin; kadının örtüsüz Allah’a duâ etmesi yakışır mı?” gibi ifadeler bulunuyor. İşte, Harris ve onun bağlı bulunduğu kilise, bu bahse dayanarak, kadınların mesture olmaları gerektiğine inanıyor. Ne var ki, üç yıldır SEPTA’da çalışan ve bir `born-again’ Hıristiyan olarak bu yılın Ağustos’unda başını örtmeye başlayan Kim Harris’e, firma yetkilileri başını açması yönünde baskı yapıyorlar. Firma yetkilileri, Yahudiler ve Müslümanların tesettürüne `yüzyıllardır süregelen bir dinî gelenek’ olarak müsamaha ederken, Harris’in başörtüsü için durumun bu olmadığını söylüyorlar. Firmanın bir yetkilisinin Harris’e söylediği şey, Kitab-ı Mukaddes’teki bu ifadelerin onun mesture olmasını gerekli kılmadığı; bir başka yetkilinin söylediği ise, bunun kilisede mesture olmayı emrettiği şeklinde imiş. Harris’in mensubu bulunduğu Church of Christ (Mesih Kilisesi)’nin rahibi Reginald Young ise, buna karşı, “Onların sorumluluğu taşımacılık yapmaktır” diyor, “Kitab-ı Mukaddes’i yorumlamak ve onun ne anlama geldiğini bana söylemek onların işi değil. “Bu noktada, Amerika’nın en önde gelen hak ve özgürlük kuruluşlarından biri olarak ACLU (Amerikan Yurttaş Hakları Birliği), hükûmete bağlı bir kuruluş olarak SEPTA’nın “bir vatandaşa dininin neyi emrettiğini söylemeye çalışması”nı doğru bulmadığını; Kim Harris Kitab-ı Mukaddes’in tesettürü emrettiğine inanıyorsa başörtülü olarak çalışması gerektiğini söylüyor ve şayet isterse mahkemede Harris’in savunmasını üstleneceğini bildirmiş bulunuyor. Öte yandan, Eastern College’de görevli bir Kitab-ı Mukaddes araştırmaları profesörü olan Kenneth Maahs ise, geçmişte kiliseye giderken başörtüsü takmanın Hıristiyan kadınlar arasında yaygın bir uygulama olduğunu, ama zamanla terk edildiğini” söylüyor ve daha da öncesinde kilise dışında da tesettürün varlığını düşündürür şekilde, “Bu hanımefendi, bunu yaparken, daha eski bir geleneğe intisap ediyor” diyor. Maahs’ın itiraz babında söylediği iki husus ise, son derece manidar. Birincisi, şimdi birçok bilginin ilgili bahsi “başörtüsü giymeye dair bir emir değil, saç biçimine dair bir atıf” olduğu şeklinde. Bu bâbda, ikinci unsur da devreye giriyor. I. Korintoslulara, “Yunanlı Hıristiyanlara hitaben yazılmış bir mektup. Yunan kültüründe, kısa saçlı kadın ile uzun saçlı erkeğe eşcinsellik izafe edilirdi. ” İlgili bahse bazıları böyle açıklama getirirken, Harris, bu bahsin Hıristiyan hanımlara tesettürü emrettiği kanaatinde; o yüzden de, meselenin peşini bırakma niyetinde gözükmüyor. Bu hadiseden ne çıkar, sonu nereye varır bilemiyoruz. Ancak, bu hadisenin bir örnek-olay olarak bize öğrettiği çok şey var ki, bunların en önemlilerini Pazar günü ele alalım istiyorum. |