|
Elmalı Tefsiri
1-15- Sûrenin
bir ismidir Bunlardan neyin kast edildiğini Allah bilir. Bununla
beraber, bunun anlamı hakkında, sağlamlığı iddia edilemeyen değişik
birtakım rivayetler de vardır. İbnü Mürdeveyh'in tahricine göre
Ümmühani, Hz. Peygamber'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: (Allah'a
hitaben) "kâfî, hâdî'sin yâ Âlim-i Sâdık!"
Hz. Ali'nin de
"Ey kâf hâ yâ ayn Sâd, beni bağışla" diye dua ettiği rivayet edilmiştir
ki, buna göre bu, Allah'ın bir ismidir. İbnü Abbas'tan da her harfin,
kebir, kerim gibi Allah'ın isimlerinden birini gösteren bir işaret
olduğuna dair bir kaç mânâ rivayet edilmiştir. Kısaca dil bakımından
sözlük anlamı itibariyle bir anlam çıkarmak mümkün değildir. Fakat akıl
yoluyla bu konuda sayısız ihtimaller düşünülebilir. Mesela bunlardan
başka kâf, Zekeriya'ya; ha, hanımına; ya, Yahya'ya; ayın İsa'ya; sad
Mustafa'ya remz (bir işaret) olarak sûrenin içeriğinin bir özeti olma
ihtimali bulunduğu gibi; kâf, kelimelere; hâ lâhût'a; yâ, yakîne; ayın
ilme; sâd sıdka bir işaret olmak üzere, bir önceki sûrenin sonunun bir
kısa özeti olmak gibi ihtimaller de vardır. Ve dolayısıyla sayısız
ihtimal yönleri içinde müteşabihtir. Faydası ise kendi kendine
bırakılacak olan aklın, ihtimaller içinde nasıl çırpındığını göstererek
yüce gayeleri idrak etmekte acizlik ve şaşkınlığının derecesini
göstermektir ki, buna ibtila-i râsihin (ilimde derinleşenlerin
imtihanı) denir.
34-40-
İşte
budur, ta beşikten tekrar dirilmesine kadar öyle doğan ve o sözleri
söyleyen bir kuldur. Hakk (olan Allah)ın bildirdiğine göre Meryem'in
oğlu İsa ki hakkında tartışıp duruyorlar. Görülüyor ki sûrenin başından
beri ve buradan da sonuna kadar âyetler, hep elif fâsılasıyla biterken,
sûrenin bu bölümünde yalnız yedi âyet "Nûn ve Mim" fâsılasıyla işlenmiş
bir çerçeve içine alınmıştır. Bu da gösterir ki bu âyetler, bu sûrenin
asıl maksadını anlatan karar mahiyetindeki âyetlerdir ki, başta Allah'a
çocuk isnadını "Allah'ın çocuk edinmesi hiçbir zaman olur şey değildir.
O'nu tenzih ederiz." âyetiyle reddedip Allah'ı tenzih etmekte ve
İsa'nın dilinden de "Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O'na
kulluk ediniz. İşte bu doğru bir yoldur." demek suretiyle tevhide davet
etmektedir. Bu âyet, ta yukarıdaki "Ben Allah'ın kuluyum." (19/30)
cümlesine atfedilmiştir. Dolayısıyla "Allah, benim Rabbimdir, dedi"
demek olup İsa'nın konuşmasının bir devamıdır (Âl-i İmran Sûresi'nde
geçen benzeri âyetin tefsirine de bkz: 3/51). Eldeki İncillerde de
kendisine yer verilen bu söz, onun peygamberliğinde, davetinin özünü
teşkil ettiği ve tevhid inancını net bir şekilde ifade ettiği için,
burada tekrar sözkonusu yapılmıştır. Sonra fırkalar kendi aralarında
ihtilafa düştüler. Yahudiler bir türlü söyledi. Hıristiyanların kendi
fırkaları da değişik tartışmaların içine girdiler; bir kısmı Allah'ın
oğlu dediler, bir kısmı da Allah'ın kendisidir, yere indi sonra göğe
çıktı dediler; diğer bir kısmı ise üçün biri dediler. Sağlam bir grup
da Allah'ın kulu ve peygamberi olduğunu tasdik ettiler. "Vay haline o
küfreden kimselerin!..."
59-63-
Azgınlığın cezası olarak bir kötülüğe çatacaklar. Denilmiş ki, "Gayy"
cehennemde öyle bir vadidir ki, cehennemin diğer bütün vadileri ondan
Allah'a sığınırlar. Gayya kuyusu dilimizde de meşhurdur.
Hatırlatma:
Burada İşbu fâsılasının tekrar edilmesi ta yukarıda Meryem kıssasında
geçen fasılasını hatırlatır. Onun için orada onu, Cibrîl'in konuşmasını
bildiren bir âyet takip ettiği gibi, burda da öyle olacaktır. Orada
Meryem'e "Ben ancak Rabbinin bir elçisiyim." diyen Cebrail, burada Hz.
Peygamberin bir sorusuna cevap olarak şöyle demiştir:
64-65-
"Biz
senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz." Buradaki vav, istinafiyedir.
Yani bir soruya cevaptır ki, bu soru âyetin iniş sebebinden
anlaşılıyor. Nitekim İmam Ahmed, Buharî, Tirmizî, Nesaî ve daha bir
cemaat rivayet etmişlerdir ki: "Resulullah (s.a.v): 'Ey Cebrail! Senin
bizi (şimdiki mutad) ziyaretinden daha çok ziyaret etmeye engel nedir?'
demişti de âyeti nazil oldu. Demek ki bu âyet, Cebrail'in o soruya
verdiği cevabı anlatmaktadır. Nüzul sebebi ile âyetin bizzat taşıdığı
anlam buna delil olabileceği gibi, sûrenin baş tarafında (19/17) diye
Cibril'in zikri geçmiş olmasından dolayı, biraz önce de hatırlattığımız
gibi fasılasının tekrarıyla nazar-ı dikkatin oraya çekilmesi de buna
ince bir işaret olmuştur.
77-98-
"Şimdi
âyetlerimizi inkâr eden ve elbette bana mal ve evlat verilecektir,
diyen adamı gördün mü?" âyeti Âs b. Vail sebebiyle nazil olmuştu. Şöyle
ki: (Sahabelerden) Hubab (r.a) adlı bir kimsenin onda bir alacağı
vardı, onu istedi. Buna karşı Âs: "Hayır, dedi, Muhammed'e küfretmeden
alacağını vermem" dedi Bunun üzerine Hubab: "Vallahi, dedi, ben,
Muhammed'e asla küfretmem, ne hayatımda, ne ölümümde ve ne de tekrar
dirildiğim zaman." Buna karşı Âs: "Öyle ise bekle öldükten sonra tekrar
dirildiğinde bana gelirsin. O vakit benim malım ve evladım olacak,
alacağını sana veririm" dedi. Yani öbürlerini andıktan sonra işte bu
gördüğün kâfirin hikayesini de anlat.
|
|