Ruh
|
|
|
|
|
|
Ruh
Ruh; insana
hayat veren ve onu düşünen, anlayan, idrak eden bir kişi haline sokan
maddi
olmayan, ölümsüz varlık. İnsanlık tarihinin belki de ilk dönemlerine
kadar
uzanan ve insanları üzerinde düşündürmeye sevkeden ruh.
Ruh
hakkında ayet ve hadisler dışında ileri sürülen bütün görüşler
kabule ve redde açıktır. Çünkü mutlak bilgi anlamında bir
bağlayıcılıkları
yoktur.
"Sana ruh hakkında
soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ancak az bir
bilgi
verilmiştir."(Isra
Suresi 85)
ayetindeki
ruhtan, insanı canlı kılan ruhun kastedilmediğini ve dolayısıyla,
insanın ruhu hakkında alimlerin konuşmalarının caiz olduğunu ileri
sürenlerin,
ruh hakkında ortaya koymuş oldukları görüşler, hiçbir zaman ruhun
mahiyetinin
gerçekliği hakkında ne tatmin edici olmuştur ve ne de aklın ve hayalin
ürünü olmaktan ileri gitmişlerdir. Çünkü bilgi verilmeyen
konu,
tamamıyla gayb alemiyle ilgilidir ve gayba dair bilgileri de
Allah'tan
başka kimsenin bilmesi söz konusu değildir.
Ruh
çağırma
ruhun varlığını kabul eden
faskat hakkında sapık ve gerçek dışı bir anlayışa sahip olan kimseler,
ölmüş insanların ruhlarıyla irtibat kurulabileceğini ve böylece, gayb
aleminden
bilgi alınabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu kimseler
düzenlemiş
oldukları ruh çağırma seanslarıyla insanları kandırmakta ve onların
cehaletlerinden
istifade ederek menfaat elde etmektedirler. Ruh, Allah Teala'nın
emrinde
ve denetiminde olan bir varlıktır. Onun insanlar tarafından çağrılıp
bazı
istekler yerine getirmesinin mümkün olduğuna inanmanın hiç bir dayanağı
yoktur.
Peki
İslamdan
önce
ve hala İslam dışındaki inanışlarla başlayalım ruh hakkında
bilinenlere,
bilindi sanılanlara.
Ruh
Hakkında İslam Dışı İnançlar
Eski
Mısır ve
Çinliler ikili ruh inancına sahiptiler.
Mısırlılar,
ölümden
sonra bir ruhun cesedin yanında kaldığına, diğerinin ise ölüler
diyarına
gittiğine inanırlardı.
Çinliler,
insanın
ölümüyle birlikte kaybolan bir ruhu yanınd ölümden sonrada yaşayan ve
kendisine
tapınılması gereken üstün bir ruhun (Hun) varlığına
inanmaktaydılar.
Yunan
felsefesinde
ruh kavramının içerdiği anlam, dönmelere ve felsefi akımlara göre
değişmiştir.
Epikuruscular ruhun beden gibi atomlardan meydana geldiğini ileri
sürerlerken,
Platoncular ise, ruhu ilahlarla soy birliğine sahip, madde ve cisimden
soyut bir tözsel ilke olarak kabul ediyorlardı.
Hristiyanlıktaki
ruh anlayışı, antik batının putperest etkisiyle vahiy gerçeğinden
farklı
bir platforma oturtulmuştur. Mesela, Allah bir ruh olarak telakki
edilir ve Ruhul Kudüs (Cebrail), teslis inacının bir unsuru olarak
Allah'a
şirk koşulur. Öte taraftan, insanlara ait ruhlar konusunda da bir takım
gerçek dışı ve mesnetsiz iddialar ortaya atılmıştır. Misal olarak
vermek
gerekirse, İncil'de "Ruh, rüzgar gibi, istediği yere eser. Rab ile
birleşen
onunla bir ruh olur" (P.Janet G.Seallies, 148)
Bazı
dinlerde,
ölümsüz olan ruhların bir beden den başka bir bedene geçtiğine
inanılmaktadır.
Ruh göçü (Reenkarnasyon)
denilen bu inanışa göre, ölen bir kimsenin ruhu tekrar bir bedenle
dünyaya
döner ve bu sonsuza dek böyle sürer. Hint inançlarında yer etmiş bu
düşünce
Mısurda da yaygındı. Anmtik Yunan filozoflarından Pyhtagoras, ruj
göçüne
inanmakta, Platon ise bilginin önceki yaşamdan kalan bir birikim olduğu
iddiasını desteklemek için ruh göçünü delil olarak ileri
sürmekteydi.
Mutlu
olmak istiyorsak,
hayatın cisimde değil, ruhta olduğuna inamalıyız. (Tolstoy)
Bizi
şartlardan
çok, ruh yapımız mutlu kılar. (Voltaire)
Ruhu
öldürmek,
cismi öldürmekten daha büyük bir cinayettir. (Gerhart Hauptmann)
İnsan
ruha bakmalı,
güzel bir vücutta güzel bir ruh olmazsa neye yarar. (Euripidies)
Gören,
duyan yalnız
ruhtur, geri kalan herşey sessiz ve sağırdır. (Epicharm)
Ruhun
da vücut
gibi ihtiyaçları vardır. (Rousseau)
Basit
bir ruh
mutluluklarla övünür, felaketlerle de yere serilir. (Epicure)
Kur'an-ı
Kerim'de Ruh
Allah
Teala, Hz.Adem'le başlayıp Hz.Muhammed (s.a.s) ile son bulan vahiy
süreci içersinde insan oğluna bir çok gaybi meselede bilgilendirmiştir.
Madde dışı aleme dair bilgilerden sağlıklı ve güvenilir olanı sadece
Allah'ın
peygamberleri aracılığıyla insanlara ulaştırmış olduğu bilgilerdir.
Kur'an-ı
Kerim'de ruh kelimesi değişik bir kaç anlamda kullanılmıştır.
1)Allah
Teala, Hz.adem (a.s.)'ın cesedini topraktan şekillendirdikten
sonra ona kendi ruhundan üflemiş ve böylece Adem (a.s.) hayat
kazanmıştır.
Yine insanı ana rahminde yarattıktan sonra, ona kendi ruhundan üflemiş
ve onu ruh sahibi bir insan haline getirmiştir.
- O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış
ve ilk
başta insanı
çamurdan
yaratmıştır. Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden
üretmiştir.
Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir...
(Secde
Suresi 7-9)
- Hani Rabbin meleklere demişti ki: "Ben
çamurdan bir insan
yaratmaktayım."
"Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona
secdeye
kapanın." (Sad Suresi 71-72)
2)
Ruh
kelimesi Cebrail (a.s.)'ın karşılığı olarak kullanılmaktadır. Bu
anlamda "Ruhul-Kudüs" ve "Ruhul-Emin" terkipleri ile geçmektedir.
- Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan
sonra
ardarda
peygamberler
gönderdik.
Meryem oğlu İsa'ya da mucizeler verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs
(Cebrail) ile destekledik. .....(Bakara Suresi 87)
- Muhakkak ki o (Kur'an) âlemlerin Rabbinin
indirmesidir.
(Resûlüm!) Onu Rûhu'l-Emîn (Cebrail)
indirdi..Senin kalbine; uyarıcılardan olman için.
(Şura
Suresi 192-194)
3)
Ruh
kelimesi ile Allah Teala'nın vahyi yani ayetleri kastedilir.
- Allah meleklerini, vahyi (ruh) ile kullarından
dilediğine
göndererek...(Nahl
Suresi 2)
Ruh
Hakkında İslam Alemindeki İnanışlar
- Değişik tuhaf yaratılışlı bir melek.
- Cesede hayat veren şey. (Fahreddin er-Razi,
Tefsirül-Kebir)
- İnsanı canlı kılan bu ruhun mahiyeti, insandan
bedeninde
gördüğü
fonksiyonu, cisimle birleşmesinin şekli ve bağlantısı Allah'tan başka
hiç
bir kimse tarafından bilinemez. (Kurtubi)
- Ruh, yüce, nurani ve hayat sahibi bir
varlıktır.
Ancak, duyu
organlarıyla
hissedilebilecek cisimler gibi değildir. Bir anlamda, suyun gül içinde
dolaşması gibidir. Bedende dolaştığı müddetçe ona bağlı olarak tüm
organlara
hayat verir. (Alusi ve Ibn Kayyım el-Cezviyye)
- Allah Teala, kıyamet gününe kadar Adem (a.s.)
dan
olacaklarının
tamamını
huzurunda toplamış, önce onları ruh haline getirmiş, sonra onlara şekil
vermiş ve de onları kendi nefisleri üzerine şahit tutarak "Ben sizin
Rabbiniz
değilmiyim?" diye sormuştu. (Ibni Kesir, Hadislerle Kur'an-ı
Kerim
Tefsiri)
- Ruh, anlayan, idrak eden ve kelama muhatap
olup
cevap verebilen
kişilik
kazanmış yapıdadır.
- İlim erbabı, ruhların bedenlerden önce olduğu
ve
Allah'ın onları
konuşturup
şahit kıldığı hususunda ittifak etmişlerdir. (Ebu Hureyre r.a.)
- Ölüm meleği tarafından ruh kabzolunur,
bedendenden
geri alınır,
kıyamet
gününe kadar geçici olarak kalacağı alemde "Berzah Alemi" alıkonulur.
Dünya
ile ahiret arasında bir geçiş olan Berzah Alami'nin mahiyetini ancak
Allah
Teala bilmektedir. Ancak, Berzah Aleminde ceza veya mükafat ruhlar
üzerinde
etkili olur. Kabir ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem
çukurlarından
bir çukurdur. (Tirmizi)
- Ruhlar beka (süreklilik) için
yaratılmışlardır.
Ölen, insanın
cesedidir.
Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, kıyamet günüde tekrar bedenine
dönünceye
kadar, Allah'ın nimet ve azabına muhatap olacaktır.
- Ruhun, bedene girmeden önce belirli bir
şekle
sahip olup
omadığı
ve durumu hakkında insanoğlunun hiç bir bilgisi yoktur.
- Ruh, bedenle birlikte gelişir, olgunlaşır ve
kişilik
kazanır.
Zaman
bedeni
yıpratır, fakat ruh zamanın yıpratıcılığından etkilenmez. Kişinin iyi
işleri,
ibadetleri ruhu güzelleştirir, kuvvetlendirir ve olgunlaştırır. Kötü
ameller
ise aksi tesir yapar.
- Ruh insan şeklindedir. (Ibn Kayyim,
Kitabu'r-Ruh)
- İyi amelle beslenmiş ruh, dünyadaki şeklinden
daha
mükemmel, daha
parlak
dah nurlu olmakta, ibadeti vücuduna ruh olarak yansımaktadır.
- Ruhlar bedenlerden daha net birbirinden
ayrılırlar.
Bedenlerin
birbirine
benzemesi, ruhların birbirine benzemesinden daha fazladır. Yüce ruhlar,
melekler bir beden içinde bulunmadan birbirinden ayırtedildiğine,
cinler
de yine birbirinden farklı olduğuna göre; bir beden içinde gelişen
insan
ruhlarıda elbette birbirinden farklıdır ve ayırtedici özelliklerini
korurlar.
(Ibn Kayyım el-Cezviyye)
- Ruh, kabirde cesede girecektir. Yalnız bu
bedene
hayat verme
şeklinde
değildir.
Kabirde ruhun cesetle irtibatı, uykuda bedenle irtibatı gibidir.
(El-Cevahir
fi Tefsiril kuran)
- Ruhlar toplu cemaatlerdir. Onlardan birbiriyle
tanışanlar
kaynaşır,
tanışmayanlar
ayrılır. (Buhari)
- Şüphesiz sizden birinizin teşekkülatı
annesinin
karnında kırk
günde
toplanır.
Sonra orada o kadar bir müddetde pıhtı olur. Sonra o kadar
müddetde
orada bir parça et haline gelir. Sonra, Allak ona bir melek gönderir.
Meleke,
"Amelini, ecelini, rızkını, şaki veya said olacağını yazması
şeklinde
dört kelime emrolunur. Sonra da ona ruh üflenir... (Buhari)
- Allah Teala, Adem'i yarattığında sırtını
sıvazlamış
ve kıyamet
gününe
kadar
Allah Teala'nın onun onun zürriyetinden yaratacağı her insan onun
sırtından
düşmüştür.(Ibni Kesir, a.g.e.)
- Ölenin gözü, alınan ruhunun ardından
bakakalır.
Melek kabzolunan
ruhun
elinden tutar, bu sırada yeryüzünde benzeri görülmemiş bir koku meydana
gelir.
- Müminin ruhu çıktığı vakit, onu iki
melek
karşılar,
yukarıya
çıkarırlar.
Sema ehli, "Güzel bir ruh yer tarafından geldi. Allah sana ve
yaşattığın
cesede salat eylesin" derler. Peşinden onu Rabbine götürürler.
- Gerçekten ölü kabrine konulduğu vakit,
kendisini
getirenlerin
oradan
ayrılırken
ayakkabılarının seslerini pekala işitir. (Muslim)
Ruh
Çağırma
Zamanımızda,
bazı kimseler arasında, ruh çağırma ve ruhlarla temas kurma özentisi
mevcuttur.
Derinliğine İslami bilgisi bulunmayan hayal sahiplerinin saplanıp
kaldığı
bir özentidir. Bu moda bize Batı'dan gelmiştir.
Ruh
Nasıl
Çağrılır?
Kimi bir masanın
etrafına toplanıyor, alfabe harfleri yazılmış bir kağıdı masa camının
altına
yerleştirip camın üzerine bir fincan koyuyor, fincanın üzerinede
parmaklarını
temas ettiriyor. Buna da Kur'an-ı Kerimi alet ediliyor bazı sürelerde
okunuyor
ve böylece sözüm ona ruh çağrılmış olunuyor. Kimi de medyum
aracılığıyla kah babasının kah dedesinin ruhunu çağırıp,
geçmişten gelecekten sorular sorulup, sözüm ona keyifli epeyide
heycanlı
dakikalar geçirmkteymişler. Kim zaman bir şair kimi zaman da sözüm ona
bir velinin ruhu çağırılır bu seanslarda.
Evet, çağın
bir çok manevi hastalığından biride ruh çağırmadır. Çağrıya uyanın ruh
olduğu
sanılmakta, şeytan
olduğunun
hiç farkına varılmamaktadır. Bir kimsenin rüyada ihtilamına sebep olan
hayal, hakikatte şeytanın ta kendisidir.
Nârı
Nur sanma ateş yakar
Cini cân sanma şeytan çarpar
Ruh
Çağırmanın Aslı Nedir?
İşin esası
şudur: İblis, yeni dünyaya gelen insanoğlunu saptırmak için emrindeki
şeytanlardan
birini tayin eder. Bu habis ruh o kişiden ölene kadar ayrılmaz, her
durumda
onu zarara sokmak ister. Cenab-ı Hak da o kulunu, şeytanların
zararından
korumak için koruyucu melekler tahsis eder. Ölüm vaki olunca melekler
âlam-i
melekût'a, rûh Berzah âlemine döner. Şeytan ise burada kalır.
Berzah alemine
göçeden ruh, bir kâfirin ruhu
ise
müebbed hapse mahkumdur. Berzah Cehennemindedir. Müminlerin avamının
ruhları
ise, muayyen gün ve zamanlarda, izne bağlı olarak çıkabilmektedirler.
Peygamberlerin
ve velilerin ruhları ise, serbesttirler, fakat onları getirmek medyumun
haddi değildir.
Medyumun, bir
gayri muslimin ruhunu getirebilmesi aklen ve naklen çok uzaktır. Berzah
aleminden dışarı çıkması izne bağlı bulunan müminlerin ruhunu getirmesi
ise zayıf bir ihtimaldir, bir peygamberin ve bir velinin ruhunun
getirilmesi
ise hayal ötesinde hayaldir.
Medyumun davetine
bir velinin geldiğine ancak şeytanın ağına düşmüş olanlar inanabilir.
Medyumun
Davetine Gelen Kim?
Medyum tarafından
yapılan davet, hava dalgalarıyla şeytanın antenlerine ulaşır. Çağrılan
kimseye hayatta iken musallat olan şeytan hemen oraya gelir. Ölen
kimsenin
kimsenin yaptığı iş ve konuşmalara ve hayatta olan kimse ile olan
münasebetlerine
vakıf olduğu için sorulanlara gerekli ve çok kere isabetli cevabı
vermeye
ve bu yoldan da oradakileri kendine bağlamaya çalışır ve ağına düşürür.
sıra zehirini sunmaya gelmiştir.
Şüphe uyandırmamak
için o seansa iştirak eden yakınına namaz kılmasını ve içki gibi
haramlardan
el çekmesini bile tembih eder. Kazın geleceği yerden tavuğun
esirgenmiyeceği
gibi imanını çalacağı insanlara bu gibi tavizler vermekten çekinmez.
Onun
hilesi çoktur. Yetersiz bilgisi olanı kolaylıkla saptırabilir.
Unutulmamlıdır
ki, bu olayları meydana getirenler cin ve şeytan alemine mensupturlar.
Hadis-i Şerif:
"Hiç bir kimse yoktur ki onun bir şeytanı olmasın"
Âyet-i
Celile:
"Onun dünyadaki
arkadaşı olan şeytan şöyle der: "Ey Rabbimiz, onu ben azdırmadım, fakat
kendisi uzak bir sapıklık içindeydi." (Kaf Suresi 90)
Ruh çağırma
iş ile uğraşanlar cin ve şeytanın maskarası olan insanlardır. Allah
korusun.
Reenkarnasyon
Reenkarnasyon:
Ölümden sonra ruhun, bir bedenden diğer bir bedene geçmesini kabul eden
sapık
bir inanıştır. Arapça'da bu inanışa "tenasuh, tecessum ve
hulûl" denir. Türkçede "ruh göçü" olarak adlandırılmaktadır. Bu
insanlar kendileri'ne bir isim buldular. "Ruhçuluk".
Bu inanç,
Hindistan'da Hinduizm'den doğmuş ve buradan tüm Dünya'ya yayılmıştır.
Bu inanç
Hinduizm (Brahmanizm) ile birlikte, Budizm, Taoizm, Caynizm,
Maniheizm
gibi Asya'nın eski dinlerinde de görülür. Tenasüh'ün en eski
yazılı
kaynağı, Hinduizmin kutsal metinleri olan Upanişad'lardır.
Tenasüh
İnancında manevi mükafat veya ceza, yapılan kötülük veya iyiliğin
karşılığı
olarak ruhun bir hayvan veya insan cesedine girerek alçalması veya
yükselmesidir. Bedenler ruhların kalıpları gibidir, ruh
kalıptan kalıba, bedenden bedene göç etmektedir. bu düşünceyi ortaya
atanların
iddiası şudur: "Ruhlar ezelde yaratılmış ve tekamül etmeleri için
dünyaya
bir bedene sokularak gönderilmiştir. Bu sebeple dünyaya geldiği
zaman
yaşadığı 60-70 senelik ömür ona tekamül için yetmez Öldükten sonra
dünyaya
tekrar tekrar gelip bedenlenmesi gerekir. İnsan ruhu, cesedini
terkettikten
sonra, karada, havada veya denizde yaşayan herhangi bir hayvanın
bedenine
girerek varlığını devam ettirip gitmektedir. Hatta bazı ilkel
milletler, insan
ruhunun, önce madenlere, sonra bitkilere, daha donra da insanlara
geçerek devamlı
devir şeklinde tekrar tekrar gelip bedenlendiğine inanırlar. Hindulara
göre,
tenasuh yalnızca insanlara has değildir. Tanrılar da ölür ve yeniden
bir başka
kalıpta doğabilirler. Şu an insan veya hayvan gördüğünüz ruh
belki daha
önce Tanrı olarak dünyaya gelmiş olabilir.
Bu
inanışa göre,
Bu düşüncede olan
insanlar, dünyayı bir imtihan dünyası olarak değil de hep bir
azar düyası ve bir tür hapishane olarak yorumlanmakta ve bir musibet
olarak görmektedirler.
Yine bu düşünceye göre bütün musibet, afet ve belalar ve nimetler,
mutluluklar
önceki hayatında yapmış olduğu iyi ya da kötü işlerin neticesidir.
Önceki
hayatının mükafat veya cezasının belli olması için, insanın tekrar,
tekrar
dünyaya gelerek mükafat veya ceza çekmesi gerekir.
Hatta
uzantısı Türkiye'de bulunan bu insanlar, bir fare gördüklerinde başında
oturup
ağlarlar. Sorulunca şöyle derler: "Bu bir insan idi. Kim bilir hangi
günahı işledide bu hale geldi." Fareyi veya başka bir hayvanı bir insan
olarak görürler, insanın ruhunun fareye girdiğine inanırlar. Böyle bir
düşünce
ile farenin başında ağlarlar.
Mısır'da
ilkel olarak görünen bu köhne görüş, Hind'de mistik bir şekil,
Yunan:'da
felsefi bir elbiseye sokulmuştur. Eski Yunan'da, M.Ö. 6.asırda ortaya
çıkan
Orfik Dininde görülür. Pythagoras ve Eflatun tarafından benimsenir ve
geliştirilir. İran da ise bu batıl inanca bir ahlak ve din süsü
verilmiştir. Bu
görüş, Zerdüşt ve Mendikiler gibi dini guruplar tarafından da
benimsenmişir.
Kelt ve İskandinav dinleri, Yahudiliğn bazı batini mezheplerinde de
görülmektedir.
İslam'dan
sonra bu batıl felsefe, fikir dünyasından silinip gitmesine rağmen
zaman zaman
tesirini göstermiştir. İran'da eskilerden gelen bu batıl
felsefe,
Şiiliğin aşırı kolu olan "gulat-i şia" ya da girmiştir. Mutezile,
Karmati, batıni, Nusayriye ve durziler de tenasuha inanırlar.
Nusayriler,
kendileri dışındakilerinin ruhlarının hayvan sesetlerine gireceklerini.
Ali'ye
inanan gerçek Nusayrilerin ise yıldız haline dönerek nurlar alemine
döneceğine
inanırlardı. Bazı sözde mutasavvıflar ölen bir insanın ruhunun,
ölmeden
evvelki davranışalrına ve yaşayışına bağlı olarak insan veya hayvan
şeklinde
tekrar dünyaya geldiklerini ve ceza çektiklerini iddia ederler, ahirete
inanmazlar.
Bütün
semavi dinlere göre tenasuh inancı batıldır. Tenasuha inanmak
imanla ve
özellikle ahiret inancı ile bağdaşmaz. Bir insan bu dünyada
yaptıklarından sorumludur.
Sorumlulukta ruhun bedeninde payı vardır. Her
bir insan bedeninin bir ruhu ve her ruhunda bir bedeni vardır. Bu
inanca
göre bir insan ruhunun yüzlerce bedeni olmuş olur. Ahirette her insan
bedeni
ile dirileceğinden, ancak ruhun bulunacağı ceset dirilecek,
diğerleri
ruhsuz olduklarından dirilemeyecektir. Diriltilse bir tek ruh
olacağından diğerleri
ruhsuz olarak diriltilecektir. Ruhsuz beden ise insan değildir. İnsan
kendi ruhuyla insandır.
Kur'an-ı
Kerim reenkarnasyon nazariyesini şöyle rededer:
"Nihayet onlardan birine ölüm gelip
çattığında,
"Rabbim, der, lütfen beni geri gönder. Ta ki, boşa geçirdiğim
dünyada iyi iş yapayım." Hayır! Onun söylediği bu söz laftan ibarettir.
Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar bir
berzah
vardır." (Muminun Suresi 99-100)
Tenasuh
inancını İslam akaidi ile uzlaştırmak ve dini öğretiden temellendirmek
isteyenler görüşlerine delil olarak bazı ayetler ileri sürerler.
Bunlar
içinde ilk bakışta tenasuh lehindeyorumlanmaya müsait gibi görülen
ayetler
şunlardır.
"Sizi ölü iken dirilten Allah'ı nasıl inkar
ediyorsunuz!
Sonra sizi öldürecek, sonra sizi diriltecek ve sonunda ona
döndürüleceksiniz"
(Bakara Suresi 28)
"İnkar edenler şöyle derler: Rabbimiz! Bizi
iki defa
öldürdün, iki defa dirilttin. biz de günahlarımızı itiraf ettik. Bu
ateşten
çıkmaya bir yol varmıdır?" (Mümin Suresi 11)
Bunlardan
birinci ayetteki " Ölü idiniz, allah sizi diriltti" şeklindeki
başlangıç kısmı insanların ölü halde bulunan topraktan yaratıldığını
ifade
etmektedir. İnsanın varlık sürecinde üç safha vardır. Yaratılış, ölüm
ve
ahirette tekrar diriliş. Şu halde bu ayetin açık veya gizli bir şekilde
tenasuh
inancı ile hiçbir ilgisi olmamakta, aksine redetmektedir.
İkinci
ayet ise, kafirlerin cehennemde Allah'a yakarışlarını tavsir etmekte
olup,
onların birinci öldürme, dünya hayatını bitiren ilk ölüm; ikinci
öldürme kabirdeki
birinci diriltmeyi takip eden ölüm; ikinci diriltme de ölümden sonra
kıyametteki dirilmedir. Şu halde dünya hayatı dikkate alınmamıştır.
Çünkü
dünyada inkâr ettiklerini kabul ve itiraf ile günahlarını itiraf
ediyorlar.
Dolayısıyla tenasuh ile bir irtibatı yoktur.
Tenasuh
inancı akli bakımdanda tutarsızlıklar görülmektedir.
Reenkarnasyon
iddialarının makul olabilmesi için insanın, şu anda yaşadığı ileri
sürülen
önceki hayatını mutlaka hatırlaması gerekirdi. Halbuki hiç kimse daha
önce bir
bedende yaşadığını hatırlamamakta, aksine insan, kendisinde onun diğer
varlıklardan ayrı bir kişiliğe sahip olduğunu gösteren bir benlik şuuru
bulunduğunu hissetmektedir.
Tenasuh
akidesi ahlaki nedensellik ihtiyacını tatmin etmekten ve insanın
sorumluluğunu
temellendirmekten de uzaktır.
İnsanın
kalıtım yoluyla ebeveynden çocuklara intikal eden ruhi-bedeni
özellikleri
açıklanamamakta.
Dünyada
sürekli olarak devam eden nüfus artışına makul bir izah getirilememekte.
Ölümle
birlikte başka bir bedene intikal eden ruhun kendi karekterine uygun
bir
bedeni nasıl seçtiği ve bu durum karşısında kalıtımın nasıl
açıklanacağı bilinmemektedir.
Tenasuh
inancına göre evrendeki ruhlar belli sayıdadır. Bu durumda dünya
nüfusunun
statik olması veya azalması gerekirdi. Halbuki realite bunun aksini
göstermektedir.
Bu batıl
düşünceyi İslam alimleri redetmiş apaçık bir küfür olduğunu beyan
etmişlerdir.
Özellikle Hindistan'da yaşamış olan İmam-ı Rabbani şiddetli bir dille
bu
düşüncenin küfür olduğunu söylemiştir. İslamda bu felsefeye inanmak
batıldır.
İnanan kâfir olur.
Günlük
hayatta sıklıkla karşılaşılan tenasuh iddialarının çoğunun
magazin
haberciliği üretimleri, geri kalanlarınında çağımızda bu
safsatayı
yeniden sergilemek isteyen bazı art düşünceli simalar olduğunu, Ahiret
inancını
zedelemek için batıl düşünceye sarıldıklarını unutmayalım.
Kaynaklar
1) Şamil İslam Ansiklopedisi
2) Elmalı Tefsiri
3) Güzel Sözler, Bilal Eren
4) İlmihal, TDV, İslami
Araştırmalar Merkezi
5)
Büyük Kadın
İlmihali, Rauf PEHLİVAN
6)
Tenkidlerim,
Tedkiklerim ve Makalelerim, Mehmet Emre
|