Allah'ın
ezeldeki sıfatları mahluk ve sonradan olma değildir. Allah'ın
sıfatlarının yaratılmış ve sonradan olduğunu söyleyen, yahut
tereddüt
eden veya şüphe eden kimse Yüce Allah'ı inkar etmiş olur.
Kur'an-ı
Kerim, Allah kelamı olup, mushaflarda yazılı, kalplerde mahfuz, dil ile
okunur ve Hz.Peygamber'e indirilmiştir. Bizim Kur'an-ı Kerim'i
teleffuzumuz,
yazmamız ve okumamız mahluktur fakat Kur'an mahluk değildir. Allah'ın
Kur'an'da belirttiği Musa ve diğer Peygamberlerden, firavun ve
İblis'ten naklen verdiği haberlerin hepsi Allah kelamıdır,
onlardan haber
vermektedir. Kur'an ise Allah'ın kelamı olup, kadim ve ezelidir.
Allah
bir şey'dir, fakat diğer şeyler gibi değildir. O'nun
varlığı cisim,
cevher, araz, had, zıd, eş ve ortaktan uzaktır. O'nun Kur'an'da
zikrettiği gibi eli, yüzü ve nefsi vardır, Allah'ın Kur'an'da
zikrettiği
gibi el, yüz ve nefs gibi şeyler, keyfiyetsiz sıfatlardır.
O'nun
eli,
kudreti veya nimetidir denilemez. Zira bu takdirde sıfat iptal
edilmiş olur. Bu, Kaderiyye ve Mutezile'nin görüşüdür.
O'nun elinin,
keyfiyetsiz sıfat olması gibi, gazabı ve rızası
da keyfiyetsiz sıfatlarından iki sıfattır.
Allah,
eşyayı bir şeyden yaratmadı. Allah, eşyayı oluşundan Önce, ezelde
biliyordu. O,
eşyayı takdir eden ve oluşturandır.
Allah'ın
dilemesi, ilmi, kazası, takdiri ve Levh-i Mahfuz'daki yazısı olmadan,
dünya ve ahirette hiçbir şey vaki olmaz. Ancak
onun
Levh-i Mahfuz'daki yazısı, hüküm olarak değil, vasıf olarak yazılıdır.
Kaza, kader ve dilemek, O'nun nasıl olduğu bilinmeyen sıfatlarındandır.
Allah,
yok olanı yokluğu halinde yok olarak bilir, onun
yarattığı zaman nasıl olacağını bilir,Var olanı, varlığı halinde var
olarak bilir, onun yokluğunun nasıl olacağını bilir. Allah ayakta
duranın ayakta
duruş halini, oturduğu zaman da oturuş
halini bilir. Bütün bu durumlarda
Allah'ın
ilminde ne bir değişme, ne de sonradan olma bir şey hasıl olmaz.
Değişme
ve ihtilaf, yaratılanlardan olur.
Allah'ın
"Allah Musa'ya hitap etti." ayetinde belirttiği gibi, Musa
Allah'ın
kelamını işitti. Şüphesiz ki
Allah,
Musa ile konuşmasından önce de, kelam sıfatı ile
muttasıfı.
Yüce Allah yaratmadan da ezelde yaratıcı idi. Allah,
Musa'ya hitap ettiğinde, ezelde sıfatı olan
kelamı ile
konuştu. O'nun sıfatlarının hepsi, mahlukların sıfatlarından
başkadır. O işitir, fakat bizim işittiğimiz gibi
değil. O kadirdir, fakat bizim gücümüzün yettiği gibi değil. Biz
uzuvlar
ve harflerle konuşuruz. Oysaki Allah, uzuvsuz ve harfsiz konuşur.
Harfler
mahluktur, fakat Allah'ın kelamı mahluk değildir.
Allah
insanları küfür ve imandan hali olarak yaratmış, sonra Onlara
hitap
ederek emretmiş ve nehyetmiştir. Kafir olan; Kendi fiili,
hakkı inkar ve reddetmesi ve Allah'ın yardımını
kesmesiyle küfre sapmıştır. İman eden de kendi fiili, ikrarı,
tasdiki ve Allah'ın muvaffakiyet ve yardımını ile iman etmiştir. Allah
Ademin
neslini, sulbünden insan şeklinde çıkarmış,Onlara akıl vermiş, hitap
etmiş,
imanı emredip, küfrü yasaklamıştır. Onlar da onun Rabb
olduğunu
ikrar etmişlerdir. Bu , onların imanıdır. İşte onlar bu fıtrat
üzerine
doğarlar. Bundan sonra küfre sapan bu fıtratı değiştirip
bozmuş olur. İman ve tasdik eden de fıtratında
sebat ve
devam göstermiş olur. Allah, kullarının hiç birini
iman veya
küfre zorlamamış. Onları mü'min veya kafir olarak yaratmamıştır.
Fakat
onları şahıslar olarak yaratmıştır. İman ve küfür kulların
fiilleridir.
Allah, küfre sapanı, küfrü esnasında kafir olarak bilir. O kimse
daha
sonra iman ederse, imanı halinde mü'min olarak bilir, ilmi
ve
sıfatı değişmeksizin onu sever.
Kulların
hareket ve sükün gibi bütün fiilleri hakikatten kendi kazançları'dır.
Onların yaratıcısı ise Yüce
Allah'tır. Onların hepsi Allah'ın dilemesi, ilmi, hükmü ve kaderi
ile olur.
Taatların hepsi, Allah'ın emri, muhabbetti, rızası, ilmi, dilemesi,
kazası ve
takdiri ile vacip kılınmıştır. Masiyetlerin hepsi de Allah'ın ilmi,
kazası,
takdiri ve dilemesi ile olmakla beraber, rızası ve emri değildir.
Peygamberlerin
hepsi de (salat ve selam olsun) küçük, büyük günah, küfür ve çirkin
hallerden münezzehtir. Fakat onların sürçme ve hataları
vaki
olmuştur. Hz.Muhammed, Allah'ın sevgili kulu, resülü, nebisi, seçilmiş
tertemiz kuludur. O hiçbir zaman puta tapmamış, göz açıp kapayacak bir
an bile
Allah'a ortak koşmamaktır. O, küçük büyük hiçbir günah
işlememiştir.
Peygamberlerden
sonra insanların en faziletlisi, Ebu Bekr es-Sıddık, sonra
Ömer el-Faruk, sonra Osman b. Affan
Zu'n-Nureyn, daha sonra Aliyyu'l-Murtaza'dır. Allah
hepsinden
razı olsun. Onlar doğruluk üzere , doğruluktan ayrılmayan,
ibadet
eden kimselerdir. Hepsine sevgi ve saygı duyarız. Hz.Peygamber'in
ashabının hepsini Sadece hayırla anarız.
Bir
müslümanı, helal saymaması şartıyla, büyük günahlardan birini
işlemesi
ile kafir sayamayız. Bu durumdaki bir kimseden iman ismini
kaldıramayız,
ona gerçek amlamda mü'min deriz. Bir Mü'minin kafir
olamamakla
beraber günahkar olması caizdir. Günahlar, mü'mine zarar vermez
demeyiz. Keza günah işleyen Kimse Cehennem'e girmez de demeyiz.
Dünyadan
mü'min olarak ayrılan kimse, fasık da olsa Cehenem'de ebedi
kalacaktır,
demeyiz. Mürcie'nin dediği gibi, iyiliklerimiz makbul,
kötülüklerimiz de affedilmiştir, demeyiz. Fakat kim bütün
şartlarına uygun, müfsit ayıplardan uzak amel işler
ve
onu küfür ve dinden dönme gibi şeylerle boşa çıkarmaz ve dünyadan
mü'min olarak
ayrılırsa şüphesiz Allah onun amelini zayi etmez, bilakis
kabul
eder ve ondan dolayı sevap verir, deriz. Allah'a ortak
koşmak ve
küfür dışında, büyük ve küçük günah işleyen, fakat tevbe etmeden
mü'min olarak ölen kimsenin durumu Allah'ın
dilemesine
bağlıdır. Dilerse ona Cehennem'de azap eder, dilerse affeder ve hiç
azaba
uğratmaz. Herhangi bir amele riya karıştığı zaman, o amelin ecrini
yokeder. Keza
ucüb (kendi amelini üsütün görmek)de böyledir.
Peygamberlerin
mucizeleri ve velilerin kerametleri haktır. Ancak Haberlerde
belirtildiği üzere İblis, Firavun ve Deccal gibi Allah
düşmanlarına ait olan, onların şimdiye kadar vukua geliş ve
gelecekhallerine mucize de, keramet de demeyiz.Bu onların
hacetlerini yerine getirmedir. Zira , Allah, düşmanlarının
ihtiyaçlarını,
onları derece derece cezaya çekmek ve sonunda cezalandırmak
şeklinde yerine getirir. Onlar da bunu aldanarak azgınlık
ve
küfürde haddiaşarlar. Bunların hepsi de caiz ve mümkündür.
Yüce
Allah yaratmadan önce de yaratıcı, rızık vermeden evvel de
rızıklandırıcı idi.
Allah ahrette görülecektir. Müminler Allahı cennette aralarında mesafe
olmaksızın, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak baş gözleriyle
göreceklerdir.
İman;
dil ile ikrar kalb ile tasdiktir. Gökte ve yerde bulunanların imanı,
iman
edilmesi gereken şeyler yönünden artmaz ve eksilmez, fakat yakin ve
tasdik yönünden artar ve eksilir. Müminler iman ve tevhid
hususunda
birbirlerine musavidirler. Fakat amel itibariyle birbirlerinden
farklıdırlar.
İslam
Allahın emirlerine teslim olmak ve itaat etmek demektir. Lugat
itibariyle
iman ve islam arasında fark vardır. Fakat islamsız iman imansız
da islam
olmaz. Onların ikisi de bir şeyin içi ve dışı gibidirler.
Din
ise; iman ve şeriatlerin hepsine verilen bir isimdir. Biz, Yüce Allahı
kendisini kitabında tavsif ettiği bütün sıfatlarıyla gerçek olarak
biliriz.
Hiç
kimse Allahın şanına layık şekilde hakkıyla ibadet etmeğe kadir
değildir.
Fakat insan ancak Allahın kitabında, Rasulullahın
bildirdiği ölçüde
Allaha ibadet eder.
Bütün
müminler; marifet yakin, tevekkül, muhabbet, rıza, korku ve ümit ve
iman
hususunda birbirlerine musavidirler. Bu konuda imanın dışındaki
hususlarda
farklılaşırlar.
Allah,
kullarına karşı lutufkardır, adildir, kulun hakettiği sevabı lütfuyla
kat kat
fazlasıyla verir. Kulunu, adaletinin icabı olarak işlediği günahdan
dolayı
cezalandırır. Keza lütuf olarak bağışlarda.
Peygamberlerin
şefaatı haktır. Peygamberimizin şefaati, günahkar müminler ve
onlardan
büyük günah işleyip cezayı hak etmiş olanlar için hakk ve sabittir.
Kıyamet
günü amellerin mizanla tartılacağı hususu haktır. Hz.Peygamberin havzı
haktır.
Kıyamet günü, hasimler arasında iyilikler, alınarak kısas ve
hesaplaşma
olması haktır. İyilikler bulunmadığı takdirde kötülüklerin
atılması, hak
ve caizdir.
Cennet
ve cehennem halen yaratılmıştır, ebediyyen de fani olmayacaklardır.
Yüce
Allahın cezası da, sevabı da ebedidir.
Allah
dilediğini kendisinin bir lutfu olarak hidayete ulaştırır.
ilediğini de
adaletinin gereği olarak sapıklığa düşürür. Allahın sapıklığa
düşürmesi,
hızlanıdır. Hızlanın manası ise; Allahın razı olacağı
şeylerden
onun muvaffak kılmayıp, yardımını kesmesidir. Bu Allahın adaleti
gereğidir. Keza, Allahın günahkarları, isyanları sebebiyle
cezalandırması da
adaleti icabıdır.
Şeytan,
mümin kuldan imanı baskı ve cebirle alır, dememiz doğru değildir. Fakat
kul
imanı terkederse şeytan da onun imanını alır, deriz.
Kabirde
Münkerle Nekirin sualleri haktır.
Kabirde
ruhun cesde iade edilmesi haktır.
Bütün
kafirler ve asi müminler için kabir sıkıntısı ve azabı haktır.
Alimlerin,
Allahın sıfatlarını farsça(Arapçadan başka bir dille) söylemeleri
caizdir. Fakat Yed yani el kelimesi, Allahın sıfatı olarak
söylenemez.
Fakat fasça olarak Ruy-i Huda Allahın yüzü demek değil, keramet ve
zillet
manasındadır. İtaatli olarak kul, Allaha keyfiyetsiz olarak, asi kul
ise
keyfiyetsiz olarak Allahtan uzak olur. Yakınlık, uzaklık ve
yönelmek
yalvaran kula racidir. Keza, cennette komşuluk ve
Allahın
önünde bulunmak, keyfiyetsiz şeylerdir.
Kuran
Allahın rasulüne indirilmiş olup, mushaflarda yazılıdır.
Kemal
manasında Kuran ayetlerinin hepside fazilet ve büyüklük bakımından.
Birbirine
müsavidir. Fakat bazısında zikir ve zikredilen fazileti bahis
konusudur.
Ayetel kürsi buna misaldir. Burada zikredilen Allahın yüceliği,
azameti
ve sıfatlarıdır. Bu ayette hem zikir, hem de zikredilenin fazileti
olarak, iki
fazilet biraraya gelmiştir. Bu kısımda ise sadece zikir fazileti
vardır.
Kafirlerin kıssalarında olduğu gibi, bu ayetlerde zikredilenin
bir
fazileti yoktur, Çünkü zikredilenler kafirlerdir. Keza Allahın
isim ve
sıfatlarının hepsi de azamet ve fazillette musavidir, aralarında
farklılık yoktur.
İnsan
tevhid ilminin inceliklerinden herhangi birinde güçlükle karşılaşırsa,
sorup
öğreneceği bir alim buluncaya kadar, Allah katında doğru olana
inanması
gerekir. Böyle bir kimseyi arayıp bulmakta gecikmesi değildir. Bu
hususta
tereddüd edilerek beklemek mazur görülmez. Eğer tereddüt ederek
beklerse kafir
olur.
Mirac
haberi haktır. Onu reddeden sapık ve bidatcı olur.
Deccalın,
yecüc ve mecucun ortaya çıkması, güneşin batıdan doğması, Hz.İsanın
gökten
inmesi ve sahih haberlerde bildirilen kıyamet alametlerinin hepsi de
hakktır.
Yüce
Allah dilediğini doğru yola hidayet eder.
Muhammed
aleyhisselam son peygamberdir. Ondan sonra peygamber gelmez.
Eshâb-ı
kirâmın tamamını sevmek, hiçbirini kötülememek gerekir.
|