Başa
gelene razı olabilmek
Rızâ,
Allahü teâlâdan gelen her şeye razı olmak ve belalara sabretmek
demektir. Böyle olan bir kul, Allahü teâlâdan bir felaket gelse, buna
rıza gösterir ve hiç kimseye şikayet etmez. Bu, her insanın
yapabileceği bir iş değildir. Fakat, bunu yapabilen, büyük bir
insandır. Böyle insanlarda, Peygamberlere mahsus sabır ve tahammül var
demektir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu
tahammülü ve bu rızayı gösterebilir.
Hanım evliyadan Râbia-i Adviyye hazretleri hastalanmıştı. Ziyaretine
gelenler; "Ey Râbia! Sana gelen bu hastalık çok ızdırap vermektedir.
Dua et de Allahü teâlâ çektiğin bu ızdırâbı hafifletsin" dediklerinde,
"Bu ızdırâbı çekmemi Rabbim irade etmiştir" buyurdu. Onlar; "Peki senin
bir arzun, isteğin yok mudur?" diye sorduklarında; "Allahü teâlâ benim
hakkımda ne irade ve ne takdir etmişse ona razı olmaktır" cevabı
vermiştir.
Kul için, sahibinin işinden razı olmaktan başka çare yoktur. Zira
insan, bu dünyada kalmak için değil, iş yapmak, çalışmak için
yaratılmıştır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün insanın karşılaştığı her şey, Allahü teâlânın dilemesi ve
yaratması ile varolmaktadır. Bunun için, iradelerimizi Onun iradesine
uydurmalıyız! Karşılaştığımız her şeyi, aradığımız şeyler olarak
görmeliyiz ve bunlara kavuştuğumuz için sevinmeliyiz! Kulluk böyle
olur. Kul isek, böyle olmalıyız! Böyle olmamak, kulluğu kabul etmemek
ve sahibine karşı gelmek olur. Allahü teâlâ, hadis-i kudside;
(Kazâ ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve
gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın. Yeryüzünde
kulum olarak bulunmasın!) buyurmaktadır.”
Ahmed Rıfâi hazretlerine, iyi bir kul nasıl olmalıdır diye sorulunca,
cevaben buyurmuştur ki:
"İyi, salih bir kul, Allahü teâlânın hükmüne boyun eğer, gelen şiddet
ve belalara sabreder, aza kanaat eder. Allahü teâlâdan başkasından
korkmaz ve kimseden bir şey beklemez. Ancak Allahü teâlâdan ister.
İnsana, yüksek makamları veren, aşağı düşüren aziz ve zelil edenin
Allahü teâlâ olduğunu bilir. Salih Müslüman, Peygamber efendimizin
sünnetine tam uyar. Böyle olanların korkusu, son nefes içindir. Onlar,
az konuşur, öfkelerini tutar ve şehvetlerini yenerler. Nefslerinin
arzularını yapmazlar.
Nefse, Allahü teâlânın kazâ ve kaderine rıza göstermek kadar zor gelen
bir şey yoktur. Çünkü, kadere razı olmak, Allahü teâlânın hükmüne boyun
eğmek, nefsin isteklerine zıddır. Nefs bunları istemez. Saadete
kavuşmak, nefsin rızasını terk edip, Allahü teâlânın rızasına koşmakla
mümkündür."
Ebu Süleyman Dârani hazretleri, sevenlerine hitaben buyurdu ki:
"Allahü teâlâdan razı olmak ve Onun kullarına acımak, Peygamberlerin
ahlakındandır. Başa gelen her şeye razı olmak hâline kavuşanlar, irfan
sahipleri, âriflerdir. Allahü teâlâ önce gelen Peygamberlerden birine
vahyederek bildirdi ki: Cebrâil aleyhisselam yeryüzüne indiğinde
ibadetle meşgul olan bir kimseyi gördü. Hoşuna gittiği için; "Yâ Rabbi!
Bu kimse ne iyi bir kuldur" dedi. Allahü teâlâ da; "Ey Cibril! Levh-i
mahfuza bak" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam Levh-i mahfuzda o kimsenin
Cehennemlikler arasında yazılı olduğunu gördü. Allahü teâlâya; "Yâ
Rabbi! Bu işin hikmeti nedir?" diye sordu. Allahü teâlâ; "Ben yaptığım
işlerden kimseye karşı sorumlu değilim. Hiç kimse kullarım hakkındaki
ilmime akıl erdiremez" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam; "Yâ Rabbi! İzin
verirsen o kimseye gidip durumu bildireyim" dedi. İzin verilince, o
kimsenin yanına gitti ve; "Senin yaptığın ibadetleri Allahü teâlâ kabul
etmedi. Levh-i mahfuzda senin Cehennem ehli arasında olduğunu gördüm"
deyince, o kimse düşüp bayıldı. Cebrâil aleyhisselam onun ayılmasını
bekledi. Ayılınca şöyle mırıldanıyordu: "Ey benim Allah'ım! Sana hamd
ederim. Bütün hamd eden kulların sana nasıl hamd ediyorsa ben de öyle
hamd ederim." Sonra Cebrâil aleyhisselama dönerek; "O bizim
Rabbimizdir. Bütün ilmi kudretinin kemâli, rahmeti ve şefkati ile benim
hakkımda öyle uygun görmüş. Ona yine hamd ederim. O beni benden daha
iyi bilir" dedi ve secdeye kapandı. Secdede cenâb-ı Hakk'ı tesbih
etmeye başladı. Bu durumu Cebrâil aleyhisselam Allahü teâlâya arzedip o
şahıs hakkında üzüldüğünü bildirdi. Cebrâil aleyhisselama, Allahü teâlâ
tarafından tekrar Levh-i mahfuza bakması bildirildi. Bu defâ Levh-i
mahfuzda o kimsenin Cennetlik olduğu yazılıydı. Cebrâil aleyhisselam,
cenâb-ı Hakk'tan hikmetini sual ettiğinde; "Kullarım işlerime akıl
erdiremezler" buyurdu. Cebrâil aleyhisselam bu durumu yine bildirmek
istedi ve izin verildi. O zâtın yanına gidip; "Müjdeler olsun sana!
Yerin Cennet oldu" dedi. O kimse bu sözlere hiç şaşmadı ve eski hâlini
hiç bozmadı. Eskisi gibi yine hamd ve cenâb-ı Hakk'ı tesbih etmeye
devam etti."
Ebu Amr Osman bin Merzuk hazretleri, sevenlerine zaman zaman; "Allahü
teâlâdan gelen her şeye razı olmak lazımdır. Bir kimse Allahü teâlâdan
razı ise, Allahü teâlâ da ondan razıdır" buyururdu.