Amentü, Türkçe'de
"inandım" demektir. İman esaslarını ifade
için
kullanılır.
Ayet
ve
hadislere
dayanmaktadır. Cenâb-ı Allah şöyle buyurur:
"..
Allah'a,
ahiret
gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; .." (Bakara,
177)
"
Ey iman
edenler, Allah'a, elçisine, elçisine indirdiği kitaba ve bundan
önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını,
elçilerini ve ahiret gününü inkar ederse, şüphesiz uzak bir sapıklıkla
sapıtmıştır." (Nisa, 136)
Ömer
(r.a.)'den sahih senetle rivayet
edilen bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v), iman esaslarını altı madde
hâlinde
bildirmiştir. Cibrîl hadîsi
diye meşhur olan bu hadise göre:
Cebrâîl
(a.s.), Hz. Peygamber'in
yanında ashabdan bir kısmının bulunduğu bir zamanda insan kılığında
gelmiş
ve Hz. Peygamber'in dizinin dibine oturarak İslâm, iman, ihsan ve
kıyamet
hakkında bilgi edinmek ve bunları ashaba öğretmek istemiştir. İmanla
ilgili
soruya Hz. Peygamber şöyle cevap vermiştir:
"İman,
Allah'a, meleklerine, kitaplarına,
peygamberlerine, ahiret gününe, bir de hayrı ve şerri ile kadere
inanmandır."
Cebrâîl (a.s)
de:
"Doğru söyledin"
diye tasdik etmiştir.
Hz.
Peygamberin bu ve benzeri hadislerinde,
iman esaslarını altı madde halinde bildirmesiyle, iman esasları Âmentü
dediğimiz cümlelerde altı madde halinde ifade edilmiştir. Ehl-i Sünnet
mensuplarınca ondört asırdır bu maddeler iman esasları olarak kabul
edilmiş
ve bu hususta icmâ-ı ümmet tahakkuk etmiştir.
Her
ne kadar
iman esaslarını bildiren
ayetlerde kadere imân zikredilmemişse de kadere ve kazaya imân, Allah
Teâlâ'nın
ilim,
irâde, kudret ve tekvin sıfatlarına inanmanın gereğidir. Bu sıfatlara
inanma
zarureti olduğu gibi bu sıfatlara iman da kaza ve kadere inanmayı
gerekli
kılar. Kaza ve kadere inanmak demek, iyi kötü, hayır fer, acı tatil her
şeyin Allah'ın bilmesi, dilemesi, takdiri ve yaratmasıyla olduğuna
inanmaktır.
Ayrıca, Kur'an-ı Kerim'de mevcut bir takım ayetler kadere inanmamızı
istemektedir.
Meselâ:
"Şüphesiz
biz, her şeyi bir takdir
ile (kaderle, bir ölçüye göre) yarattık" (el-Kamer,
54/49),
"O
(Allah),
her şeyi yaratıp ona
bir nizam vermiş "mahlûkâtın mukadderatını tayin etmiştir."
(el-Furkan, 25/2).
gibi ayetler bunlardandır. Kaza ve kadere
imanla ilgili ayet ve hadisler birbirini teyid ederek kesinlik ifade
eder.
Bir
insanın
mümin sayılabilmesi,
önce Allah'ın varlığına ve birliğine inanmasıyla gerçekleşir. Kısaca
"La
ilâhe illallah Muhammedün Resulullah" kelime-i
tevhidini diliyle söyleyip kalbiyle buna inanan İslâm'a ilk
adımını
atmış olur. Ancak hemen belirtelim ki bu cümle ile bütün iman esasları
özlü ve toplu bir şekilde ifade edilmiş olur. Allah'ı yegane ilâh
tanıyan
ve Hz. Muhammed'i O'nun elçisi (peygamberi) kabul eden kişi, Hz.
Muhammed'in
Allah tarafından getirdiği hükümlerin ve esasların tamamını toptan
kabullenmiş
ve benimsemiş demektir.
Mümin
sayılabilmek için
sadece Allah'a inanmak yetmiyor. Âmentü esasları dediğimiz imanın
şartlarına
yani Allah'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe,
öldükten sonra dirilmeye, kadere, hayır ve şer her şeyin Allah'ın
dilemesi
ve yaratmasıyla olduğuna inanmak icab ediyor. Hatta bunlar da yeterli
olmayıp;
bunlarla beraber Kur'an ve mütevâtir hadislerle bildirilen ve halkın,
derin
bir tefekkür ve muhâkemeye ihtiyaç duymadan bilebileceği dînî hükümlere
de inanmak ve uygulanmasını istemek zarûreti vardır. Meselâ, beş vakit
namazın farz olduğuna, rekatlarının belli sayıda olduğuna, Ramazan
orucunun,
zekâtın, gücü yetene hac etmenin farz olduğuna; haksız yere insan
öldürmenin,
şarap içmenin, ana-babaya asî olmanın, hırsızlık ve zina etmenin faiz
ve
yetim malı yemenin, vb. haram olduğuna inanmak şarttır...
İman
bir
bütün olup bölünme kabul
etmediğinden, mümin sayılabilmek için bütün bu saydıklarımıza topluca
ve
herbirine ayrı ayrı inanma ve yeryüzünde bu hükümlerle hükmetmenin
gereğini
kabul etme mecburiyeti vardır. Bu, inanılması zarûrî hususlardan
birinin
inkârı, tamamını inkâr sayılmaktadır ve kâfir olmaya sebeptir. Hiç
kimseye,
imân konuları arasında bazılarına inanmak ve bazılarını reddetmek hakkı
tanınmamıştır. 'Biz
bazılarına inanırız, bazılarına inanmayız' demek
küfürdür. (el-Bakara, 2/85; en-Nisâ,
4/150-151).
Âmentü
esaslarının mana ve mahiyeti
hakkında özetle şunları söylememiz mümkündür:
1)
Allah'a
inanmanın manası şudur;
Allah'ın var olduğuna; birliğine, eşi, dengi, benzeri olmadığına;
yegane
yaratıcı olduğuna; O'ndan başka bir ilâh bulunmadığına; Allah'ın
Kur'ân'da
bildirilen yüce sıfatlarına, her türlü kemâl sıfatlarla muttasıf her
türlü
eksikliklerden uzak olduğuna; oğlu, kızı bulunmadığına; hiçbir şeye
muhtaç
olmadığına... vb. inanmak,
2)
Allah'ın
gözle görülmeyen nurânî
ve ruhânî yaratıkları olan meleklerin varlığına inanmak,
3)
Allah'ın,
insanlar arasından,
kendisiyle kulları arasında elçilik yapan peygamberler seçtiğine ve
bunlardan
ismi Kur'an'da bildirilenlerin tek tek peygamberliğine inanmak,
4) Allah'ın,
peygamberlerden bazılarına
kitaplar indirdiğine, bunlardan özellikle Hz. Muhammed (s.a.s.)'e
indirilen
Kur'an'a ve Kur'an'da zikredildiği üzere Hz. Musâ'ya indirilen
Tevrat'a,
Hz. Dâvûd'a indirilen Zebur'a, Hz. İsâ'ya indirilen İncil'e inanmak,
5)
Ahiret
gününe, kıyametin kopacağına,
dünya hayatının son bulacağına, herkesin öleceğine ve tekrar
diriltileceğine;
hesaba, Sırata, Mizâna, Cennet'e, Cehennem'e... vb. inanmak,
6)
Kadere,
hayır ve şer her şeyin
Allah'ın dilemesi ve yaratmasıyla olduğuna inanmak gerekmektedir.
Mümin
sayılabilmek için bunlara toptan
inanma gereği olduğu gibi, her birine ayrı ayrı inanmak da zarurîdir.
Bunlardan
ve zarurât-ı dîniyye (kesin dini emir ve yasaklar)dan herbirine inanmak
gerekir. Bunlardan birini inkâr, tamamını inkâr sayıldığından,
küfürdür.
Zira imanda bölünme olmaz.
"Kalbinde
arpa (zerre) ağırlığınca
iman olduğu hâlde "Lâ ilâhe illallah" diyen Cehennem ateşinden çıkar
(Cennet'e
girer)" (Buhârî, Tevhîd, 19; Müslim, İmân,
316,
325, 326;
Nesâî, İmân, 18; Tirmizî, Birr, 61) hadisinin anlamı
şudur:
Cidden az bir imana sahip kimse Cehennem'de ebedî kalmaz. Cezasını
çektikten
sonra Cehennem'den çıkarılır, Cennet'e sokulur. Burada "az bir imanı
olan"
demek, "inanılması gerekenlerden bazılarına inanan, bazılarına
inanmayan"
demek değildir. İman bir bütün olduğundan, bu küfürdür. Müminler, iman
esaslarına inanma açısından eşittirler. Ancak, imanlarının kuvvetli ve
zayıf oluşları açısından farklıdırlar. Bir de İslâm'ın emirlerinin
yerine
getirilmesi açısından farklıdırlar. "Kalbinde en küçük iman bulunan"dan
maksat, zayıf bir imana sahip olup amellerde kusur eden demektir. Helâl
saymaksızın bazı haramları işleyen, farzları terk edenler cezalarını
çektikten
sonra Cennet'e gireceklerdir. (el-Aynî,
Umdetu'l-Kârî,
Beyrut, (t.y), I, 168, 172, 173).
Şunu
da
belirtmek gerekir ki; bu
ve benzeri hadislere bakıp da gayr-i müslimlerin (Ehl-i Kitâb'ın)
Cennet'e
gireceğini sanmak imkânsızdır. Çünkü -Allah Kur'an-ı Kerîm'de onların
kâfir
olduğunu açıkça bildirmiştir. (Mâide, 5/17,
72-73;
Nisâ, 4/151-152). Cennet'i hak etmenin ilk şartı
imandır.
İman
da, önce Allah'a Hz. Muhammed'in peygamberliğine inanmak ve bütün
Kur'anî
hükümlerin hiçbirin ihmâl etmeden, eksiksiz olarak toplumda
uygulanmasını
istemekle gerçekleşir.
|