Allah |
|
|
Allah
Gözle
Görülecek mi? |
Allahü
teâlâyı mü'minler Cennette görecektir. Fakat, nasıl olduğu
bilinmeyen bir görmekle
göreceklerdir. Nasıl olduğu bilinmeyeni,
anlaşılmıyanı görmek de,
nasıl olduğu anlaşılmayan
bir görmek olur.
Allah'ı göz ile görmek, aklen caiz naklen de sabittir. Mekan, cihet,
karşılaşma, bitişme, mesafe tayini, ışık, benzetme, keyfiyyet, ve ihata
olmaksızın Allah görülür. Allah Teala'nın kulları tarafından
görülmesi ve tecelli etmesi bize göre birdir. Dünyada, tur-i sina'da
Hz.Musa'ya gözüktüğü gibi Ahirette'de muminlere görünecektir. Çünkü
Cenab-ı Hak mevcuttur. Mevcudun görülmeside muhal değildir. ( 1)
İnanan kimse,
Cennettekilerin, zatının künh ü mahiyetini kavramaksızın
ve herhangi bir şeye bemzetmeksizin Allah Teâla'yı görecektir. Müminler
Rablarını, Cennette ayan-beyan görecekler. Ay, ondördüncü gecesinde
zorluk çekilmeden müşahede olunduğu gibi, inananlarda Rablerine
zahmetsizce bakacaklar. Allah' baş gözüyle değil, kalp gözüyle görülür
diyenler sapık ve bidatçıdır. ( 7)
Bu mevzudaki ayet-i celile şöyledir:
"Yüzler vardır
ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine
bakacaklardır (O'nu
göreceklerdir)." (Kıyamet Suresi:22-23)
Elmalı Tefsirinde bu ayet-i celiler şu şekilde açıklanmıştır.
"Nice yüzler
o gün parlaktır. Başarılı olma neşesiyle sevinç içinde ışıl ışıl
parıldar. Zira Rabbine
bakıcıdır. Onun cemâline bakmaktadır. Ehl-i Sünnet bu bakışı "görme"
mânâsında anlayarak ahirette müminlerin Allah'ın cemalini göreceğini
isbat etmişlerdir. "Beni asla göremezsin."( A'râf:143)
âyetine
sarılan Mutezile de bu bakışı "bekleme" mânâsına yorumlamışlardır. Oysa
gayesine ulaşmayan beklemenin neticesi neşe değil, hayal kırıklığı ile
üzüntü olacağından burada sadece bekleme mânâsının doğru olamayacağını
anlatır."
".... Beni asla göremezsin" (Araf 143)
mealindeki ayet-i
kerime, Allah'ın ahirette değil, dünyada görülmeyeceğini anlatmktadır.
Dünyada Allah'ı görmeye engel hususlar ahirette kalkacaktır. Ahiretin
bu alemle kıyaslanması doğru değildir.
Resulullah
buyuruyor:
- Şu ayı ondördüncü gecesinde
itişi
kalkışmaksızın
nasıl görüyorsanız, Rabbinizi de üst üste yığılmaya lüzum kalmadan
rahatça görebileceksiniz. (8)
- Cennette Allah nezdinde en
şerefliniz,
sabah akşam O'nun yüzüne
bakanınızdır. (9)
|
Allah'ın
Zati
Sıfatları |
1) Vücüd (Var
olmak) Bu alemde görülen her şey, daha önce yok
iken
vücüuda getirilmiş ve her biri bir gaye için yaratılmıştır. Bu
kainat,
maddesiyle şekliyle sonradan var olmuştur. O halde, her yoktan varolan
gibi, alemimizde bir yaratıcıya muhtaçtır. O yaratıcı ise, bu alem
cinsinden
olmayan, onun dışında, varlığı zâtının icabı (Vacibü-l-vücud) olan,
mutlak
kemal sahibi Allahu Teala'dır.
2)
Kıdem
(Varlığının başlangıcı olmamak)
3) Beka
(Varlığının sonu olmamak),
4) Vahdaniyet (Bir
olmak),
5) Muhalefetün-lil Havadis (Sonradan
yaratılmışlara hiç benzememek),
6) Kıyam
binefsihi (Varlığında hiçbir şeye muhtaç
olmamak)
|
Allah'ın Sübüti
Sıfatları |
1) Hayat
(Diri
olmak),
2) İlim
(Bilmek-Allah her şeyi bilir),
3) Semi
(İşitmek-Allah her şeyi işitir),
4) Basar
(Görmek, Allah her şeyi görür),
5) İrade
(Dilemek-Kainatta her şey Allah'ın
dilemesiyle olur),
6)
Kudret (Her şeye gücü yetmek),
7) Kelam
(Konuşmak. Cenab-ı Hak konuşur, fakat onun
konuşması ses,
dil
ve harf yardımıyla değildir. Nasıl konuştuğunu ancak kendisi bilir. 104
kitabı bu sıfatla indirmişitr. Peygamberlerle de bu sıfatla
konuşmuştur),
8)
Tekvin (Yaratmak-Allah her şeyi yoktan
var eder. Ondan
başkası
bir zerreyi dahi yaratamaz.)
|
"Allah Baba" Denilir
mi? |
SAKIN
ALLAH'A BABA DEMEYİN
İslam dininde
en büyük günah Allah'a baba demektir. Baba deyince birde ananın olması
gerekir. Baba, karısı olup çocuğu doğurtan kimseye ve hayvana denir. Bu
anlamda Allah'a baba demek en büyük günah ve küfürdür. Ülkemizde
insanın
babası olmayanlara da baba demesi alışkanlığı bulunmaktadır. Onlarda
babadır,
ama başkalarının babasıdır. Onların da karıları ve çocukları vardır.
İnsanlar
bir saygı ifadesi olarak onlara mecazi anlamda baba demektedir.
Hristiyanlar,
Hz.İsa'ya Allah'ın oğlu der. Hz.İsa oğul olunca, Allah'a da baba demeye
başladılar. Oğul, bulununca bir baba ve baba olunca bir oğul olması
birbirini
gerektirir. Meryem'e İsa'nın anası derler. Öyleyse İsa'nın anası
Allah'ın
karısı mıdır? Buna cevap vermeleri gerekir?
Bizim
basın
ve yayın organlarında, bazı insanların zaman zaman kullandığı "Allah
baba"
ifadesi tamamen Hristiyan kültüründen geçmedir.
Kur'an-ı
Kerim, Allah'a baba demenin ne kadar büyük bir günah olduğunu anlatır.
- "Pek
merhametli olan Allah'ın oğlu olduğu kötü sözü söylemelerinden dolayı
az
kaldı gökler paramparça olacak, yeryüzü yarılacak ve dağlar çökecekti.
Oysa Allah'ın oğlu olmaz, göklerde ve yer yüzünde her şey onun mülkü ve
herkes Onun kuludur."(Meryem Suresi 88 -
93)
- "Allah,
çocuk edinmemiş ve hükümranlığında ortağı yoktur."
(İsra Suresi :77)
- "Şüphesiz
Allah tektir çocuğu olmaktan münezzeh ve yücedir"
(Nisa Suresi : 171)
- "Gökleri
ve yeri yaratan Allah'tır. Karısı olmadığı halde çocuğu nasıl olabilir?
Her şeyi O yaratmıştır"(Enam Suresi :101)
- "Rabbimizin
yüceliği her yücelikten üstündür. O, karı da, çocuk da edinmemiştir."
(Cin Suresi . 3)
- "Allah
bir tektir, doğurmadı ve doğmadı. Hiç bir şey O'na denk değildir."
(İhlas Suresi: 1-4)
|
"Allah Göklerdedir"
Demek
Caiz mi? |
Cenab-ı Allah mekan ve
yönden
münezzehtir. Mekan ve yön olmadan O vardı. Allah'a yön ve mekan tayin
eden kimsenin kâfir olup olmadığı konusunda ihtilaf vardır. Onun için
bu ifadenin kullanılmamasını önemle tavsiye ederiz.
|
Allah'ın İpi Ne Demektir? |
Allahın ipi, Kur'ân-ı
Kerîm ise de,
İslâm âlimleri Allahın ipinden
maksat, fukahanın yolu olduğunu bildirmişlerdir. Allahın ipine
sarılmak dernek, hak mezheblerden birisine tâbi olmak demektir.
Cenab-ı Hak
buyuruyor:
"Hep
birlikte
Allah'ın ipine sımsıkı yapışın; parçalanmayın... " (Al-i İmran :103)
Resulullah
(s.a.v) buyuruyor:
"Haberiniz olsun! Ben size iki ağırlık
bırakıyorum. Bunlardan biri Allah Teâla'nın Kitabı'dır. O,
Allah'ın ipi olup, kim ona tutunursa hidayet üzere olur, kim de onu
terkederse delâlete düşer."
|
Allah Razı Olsun Ne Demektir? |
Allah
razı olsun
demek, bu halinden Allah razı olsun demek
değildir. Allahü teâlâ, seni razı olacağı hale getirsin demektir.
|
Allah
Her Yerde Demek Doğru mu? |
Allah her yerdedir demek, Allaha mekan ittihaz etmek
demektir ki asla câiz değildir. Allah
mekandan
münezzehtir, her yerde hazır ve nazırdır demelidir. Allah dünyayı nur
gibi,
ışık gibi kaplamıştır demekte yine mekan tayin etmek demektir ki asla
caiz
değildir.
Allahü teâlâ, kâinatla ne bitişiktir, ne içindedir, ne
dışındadır. Ya
nasıldır?
- İnsan
bir .hayâl kursa, hayâlinde çeşitli işler yapsa, insan kurduğu hayalin
içindedir, dışındadır, bitişiktir, ayrıdır gibi bir şey söylenemez.
Hayâl gerçekte yok ki böyle söylenebilsin.
- Yine
insan rüyâ görür. Rüya gören insan, rüyâ ne sağındadır, ne solundadır.
Ne de bitişiktir. Rüyâ Allahü teâlânın kudreti ile devam etse, insan
rüyâyı gerçek zannedebilir. Yer, içer, hatta rüyâsında rüya bile görür.
- Bir ipin
ucuna küçük bir demir parçası bağlayıp, öteki ucundan tutarak
çeviririrsek, dönen demir karşıdan daire şeklinde görünür. Görünen
demire nokta-i cevvale, görünen daireye de, daire-i mevhume denir.
Dairenin bu nokta ile hiç ilgisi yoktur. Noktanın hiç bir cihetinde
değildir. Daire hâsıl olunca bu nokta sınırlanmamıştır. Nokta, dairenin
sağında, solunda, önünde, arkasında denilemez. Daire için böyle şeyler
ancak onun gibi vehim mertebesinde bulunan varlıklar için söylenebilir.
Görünen bu daire mecazdır. Fakat hakikat kaybolmuş, mecaz görünmüş,
tanınmıştır.
- Bir
misâl daha verelim. Hindistanda meşhur bir hikâye vardır. Hokkabazlar
padışâhın karşısında, oyun yaparken, göz boyamakla, aynada bahçe ve
ağaçlar gosterirler. Hakikatte bulunmayan bu ağaçları, büyüyerek meyve
verdiklerini gösterirler. Meyveleri koparıp sultana ve seyircilere
verirler. Eğer oyun yaparken hokkabazlar öldürülürse, görünen oyunlar,
Allahü teâlânın kudreti kudreti ile, o halde kalır, yok olmazlarmış.
Sultan da bu hokkabazları, oyun esnasında öldürtüyor. Bu ağaçların uzun
müddet kaldığı, meyvelerini herkesin yediği söylenmektedir. Bu hikaye,
doğru veya yanlış olması bir yana, misâlimizi aydınlatması bakımından
caziptir.
Işte
dünya, yıldızlar, gezegenler, Cennet ve Cehennem
ve her varlık, hayâl, vehim mertebesinde yaratılmıştır. Allahü teâlânın
kudreti
ile devam etmektedir; Allah ile kainatın yakınlığı, uzaklığı, insanın
hayâl ve
rüyâya olan alakasına benzemektedir. İnsan hayalin şurasında, rüyanm
burasındadır, denemez. İşte Allahü teâlâya da böyle mekan tâyin
edilemez. (2)
|
Allah'ın Rahmeti
|
İnsan, âmeline güvenerek
afvolacağını ümit etmemelidir. Ancak,
Allahü teâlâ'nın rahmetini, ihsanını düşünerek afvedilebileceğini ümit
etmelidir. Çünkü
Cenâb-ı Hak,
şirkten başka günahları dilerse afvedeceğini, rahmetinden ümit
kesilmemesini, bağışlama
ve merhametinin çok olduğunu
bildirmektedir. Allahü teâlâ, yüz rahmetten ancak bir tanesini,
insanlara,
cinlere ve hayvanlara
indirdiğini,
bu bir rahmet ile canlıların birbirlerine şefkat gösterdiklerini,
rahmetinin
doksandokuzu ile de kıyamet günü kullarına rahmet edeceğini,
Peygamberimiz
bildirmektedir.
Arşın altında (Ben
rahmet edicilerin en
merhametlisiyim, rahmetim
gazabımı aştı) yazılı
olduğu ve
Cennet ehlinin iki misli kadar
insanı Cehennemden çıkarıp afvedeceği bildirilmiştir.
Allahü teâlânın afv
ve mağfiretini ümit
eden mü'minleri ve kendisinden
korkanları Cehennemden çıkaracağı, bir annenin çocuğuna olan
şefkatinden
çok daha merhametli olduğu hadîs-i şeriflerde
bildirilmiştir.
Peygamberimizin şefaati, günahı sevabından çok olan mü' minler içindir.
Kıyamet günü Arşın
altında bir mü'nâdinin şöyle bağırdığı duyulur:
<>(Allahü
teâlâ kendi hakkını
bağışlamıştır. Ancak kul hakları kalmıştır. Siz de birbirinize
haklarınızı bağışlayıp Allahın rahmetiyle
Cennete girin!)
Kim Allahdan başka
ilâh olmadığına,
Muhammed aleyhisselâmın
Allahın
Resulü olduğuna imân ederse. Cehenneme girmeyeceği, falcılık,
üfürükçülük
yapmayan ve Allahü teâlâya tevekkül
eden yetmiş bin kişinin hesapsız Cennete
gireceği hadîs-i şerifle bildirilmektedir.
(Hiç kimse benim
rahmetimden ümitsiz
olmasın) âyet-i kerimesini düşünerek ümitsiz olmamalıdır.
Her ne kadar günah işlemek insanı imansız etmezse de, günahlar zamanla
kalbi karartarak
maazallah imansız gitmeğe sebep
olur. Bu bakımdan Allahü teâlânın emirlerini
yapıp, haramlardan kaçarak
rahmetini
ümit etmelidir.
Önce itikadı
düzeltmelidir. İtikâd düzgün
olmayınca iyi zannedilen
âmellerin
kıymeti olmaz. Hem itikadı bozuk hem de kötü şeyler yapan kimsenin
(Benim
kalbim temizdir, Allah beni afveder) demesi asla doğru değildir. Çünkü
hadîs-i şerifte buyuruldu
ki:
(Ahmak o kimseye
denir ki, her
istediğini yapar ve rahmete kavuşmasını ümit eder.)
Demek ki, önce
itikadı düzeltip haramlardan
kaçarak Allahü teâlânın emirlerini yapmağa çalıştıktan sonra neticeyi
beklemek ümit olur.
Allahü teâlânın
gazabından emin olmak
öldürücü zehir olduğu gibi, rahmetinden ümitsiz olmak da öldürücü
zehirdir.
Mü'min daima korku ile ümit arasında yaşamalıdır. Korkunun fazla olması
daha
iyidir. Böylece kötülüklerden kaçıp iyilik etmeğe koşar. Ölürken ise
ümidi
korkusundan fazla olmalıdır.
Yâ Rabbi! Bizleri azabından korkan ve rahmetinden ümit eden kullarından
eyle! (2)
|
Allah'tan Korkmak
|
Allah'tan
korkmak, büyük makamlardandır. Çünkü Allahü teâlâ
buyuruyor ki:
- Allah'tan
ancak âlim olanlar korkar.
Hadis-i şeriflerde ise
şöyle buyuruldu:
- Hikmet ve ilmin başı Allah korkusudur
- Sizin en akıllınız, Allah'tan en çok
korkanınızdır.
- Allah
korkusundan ürperip tüyleri kalkanın ağaçtan yaprak dökülür gibi
günahları dökülür.
- Allah
korkusundan ağlayan Cehenneme girmez.
- Günahını
düşünüp ağlayanlar, hesapsız Cennete girecektir.
- Cenâb-ı
Hak katında, Allah korkusundan akan gözyaşından ve Allah yolunda akan
kandan sevgili damla yoktur.
- Arşın
gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf kimseden birisi de, yalnız iken
Allahü
teâlâyı hatırlayıp gözyaşı dökenlerdir.
- Allahü
teâlâ'dan korkandan her şey korkar. Allah'tan korkmayanı her şeyle
korkuturlar.
- Allahü
teâlâ buyuruyor ki, "izzetim hakkı için, bir kulda iki korku, iki
emniyet
bulundurmam. Dünyada benden korkarsa, Ahirette onu emin ederim. Ahıret
hususunda emin
ise, korkuturum.
İnsan
sevdiği
şeylerin elden çıkmasından korkar. Sevdiği kimselerin sevgisini
kaybetmekten korkar. Bunun için Allah'ı en çok sevenler,
Allah'tan en çok korkanlardır. Keza Allahü teâlâ'yı en iyi
tanıyanlar da O'ndan en çok korkanlardır. Çünkü hadis-i şerifte
buyuruldu ki:
- En
arifiniz benim, en çok korkanınız da benim.
Allah'tan
korkup
günahtan sakınan kimselere "müttaki' denir. Müttakîler
hakkında çok müjdeler vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
- Müttakîlerin
hepsi hesapsız Cennete girerler.
Alimlerimiz
buyuruyorlar ki:
- İnsan
Allah'tan korkarsa, kalbi hikmetle dolar
- İnsanlar,
fakirlikten korktukları gibi Cehennem'den korksalardı Cennet'e
girerlerdi.
- Dünya'da
korkan, âhırette emin olur.
- Kalbinde
Allah korkusu bulunmayan kalbler harap olmuştur.
- Allah'tan
korkan kul, kendini hasta görüp ölüm korkusuyle bütün isteklerinden
kaçınan kimsedir.
Allah
korkusunun
sebebi, ilim ve marifettir. İlim ve marifet sahipleri, kendi
ayıplarını, günahlarını ve ibâdetteki kusurlarını görerek, bunun
yanında
Allahü teâlâ'nın kendisine verdiği sayısız ni'metleri düşününce,
yaptıklarından utanıp, kalbinde korku başlar. Bu
kimsenin hâli şuna benzer: Bir padişah bir kimseye iltifat ederek
sayısız yardım ve ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık
rütbesi verse, bu kimsede, padişahın bu iyiliklerine karşılık nankörlük
ve hıyanet etse, bunu da padişahın gördüğünü anlasa, o
kimsenin kalbine bir korku ateşi düşer.
Korkunun
dereceleri vardır. İnsanın kendisini arzulardan men etmesine İFFET,
haramlardan men etmesine VERA, şüphelilerden men etmesine TAKVA
denir. Allah'a yaklaşmağa mâni olan her şeyden men
etmesine ise SlDK denir. Böyle kimselere de SIDDÎK
denir.
Bir
kimse
Cehennemden korkar, tevbesiz öleceğinden korkar, gaflete düşüp
kalbinin kararacağından korkar, nimetlerin çokluğu sebebiyle zevke
dalıp âhıreti unutacağından korkar, bütün kusur ve
kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil ve rüsvâ olacağından korkar. En
büyük korku da
ezele ait olup imansız gitme korkusudur.
Basiret sahipleri akıbetlerinin ne olacağından korkarlar. En büyük
korku budur. Çünkü Allahü teâlâ'dan celâl sıfatı sebebiyle korkmak,
günahı sebebiyle korkmakdan daha üstündür. Çünkü bu korku hiç gitmez.
Günâhı sebebi ile korkan kimse, günah
işlemeyi bırakınca (Niçin Allah'tan korkayım) diye düşünür.
Bu
bakımdan Allahü
teâlâ'dan Celâl sıfatı sebebiyle korkmak daha üstündür.
Cenâb-ı Hak, Dâvûd aleyhisselâma (Benden kükremiş arslan
gibi kork!) buyurdu. Çünkü arslan, senden korkmaz, öldürmek
isteyince de seni bir kabahatinden dolayı öldürmez. Allahü
teâlâ'yı da böyle düşünenin korkmaması mümkün değildir.
Korkanların
çoğu,
akıbetinin kötü olmasından korkmuşlardır. Ebu Derda hazretleri buyurdu
ki (Hiç kimse, ölüm zamanında imanının geri
alınmıyacağından emin olmaz.) Sıddıklar kötü akıbetten çok
korkarlar. Süfyan-ı Sevrî'yi ağlarken gördüler. (Allah'ın afvı,
senin günahından büyük olduğunu bilmez misin?) dediler. (İmanla
öleceğimi bilsem, dağlar kadar günahım olsa yine korkmam.)
buyurdu. Mürid, günah işlemekten, arif ise küfre
düşmekten korkar.
İşte
bu ilimlerden
ve marifetten korku hâsıl olur. Korkudan ise zühd, sabır, tevbe, sıdk,
ihlâs ve nihayet bunlardan da muhabbet hâsıl olur. Muhabbet makamı ise
bütün makamların sonuncusudur. Marifet, kendini ve Rabbini bilmek
demektir. Marifetten
âciz olanlar ise, Allah'tan korkan marifet sahipleri ile sohbet etmeli,
gafillerden uzak olmalıdır.
Hazreti
Ebu Bekir,
o büyüklüğüyle, (Keşke bir kuş olsaydım) diye ağlardı.
Hazret-i Aişe validemiz (Adım ve sanım olmasaydı) diye
döğünürdü. Ata Sülemi Hazretleri, kırk sene Allah korkusundan gülmedi.
Bütün Enbiya'lar ve Evliya'lar korktukları halde biz
neden eminiz? Ya onların çok günahı vardı da bizim yok,
yahuttâ onların marifeti çoktu da bizim marifetten haberimiz
yok... Gerçekte ise günahların gafletinden dolayı eminmişiz gibi
hareket ediyoruz. Büyükler ise marifetleri sebebiyle çok ibâdet
ettikleri gibi, çok da korkarlardı. Allahü teâlâ'nın
mekrinden emin olmak, öldürücü zehir olduğu gibi, O'nun rahmetinden
ümitsiz olmak da öldürücü zehirdir. Mü'min, daima
ümit ile korku arasında bulunmalı dır. Nitekim Hazret-i Ömer buyurdu
ki:
- Eğer dense
ki, Cennete yalnız bir kişi girecek,
o kişinin kendim olduğunu ümit ederim. Yine dense ki,
Cehenneme yalnız bir kişi girecek, o kimsenin kendim olacağından
korkarım.
Allahü
teâlâ'nın
rahmetini ümit etmek, kulu Cennet'e çeken yular gibidir. Havf, ya'ni
Allah'tan korkmak ise, Cehennem'e düşmemek ve
Cennete gitmesi için vurulan kamçı gibidir. Ümitten muhabbet
doğar. Muhabbet makamından yüksek makam yoktur.
Hadîs-i şeriflerde buyuruldu ki:
- Ölürken
herkes, Allahü teâlâyı hüsn-i zan etmelidir. (Allahü teâlâ buyuruyor
ki: Kulum beni zannettiği gibi bulur.
- Allahü
teâlânın rahmetinden ümit eden ve kendi günahlarından korkan kimseyi
Cenâb-ı Hak, korktuğundan emin eder ve ümit ettiğine kavuşturur.
Günahlarının
çokluğu sebebiyle ümitsiz olan birisine Hazreti Ali buyurdu ki:
(Ümitsiz
olma, Allahü teâlânın rahmeti senin günahlarından büyüktür. Rahmeti
gazabını aşmıştır.)
Büyüklerden
birisi
vefat edince rü'yâda gördüler.
-Allahü teâlâ
sana nasıl muamele etti?diye sordular.
Şöyle cevap verdi:
-
Yaptığım
işlerden sorguya çekildim. Bunu niçin yaptın, şunu niye böyle yaptın
gibi
sualler sordular. Korktum. Dedim ki, Ya Rabbi, seni bana böyle
tanıtmadılar. (Nasıl tanıttılar) buyurdu. (Kulum
Beni zannettiği gibi bulur.) Hadis-i kudsîyi
söyledim.
Sonra
dedim ki,
- Ya Rabbi, ben rahmet bekliyordum. Bunun üzerine (Sana rahmet
ettim) buyurdu. Cennete götürdüler. Eşi benzeri bulunmayan
ni'metlere kavuştum.
Bir
kimse, en iyi
tohumu bulup, mümbit toprağa eker, yabani otlardan
temizler, gübreler ve gerekli ilaçlamalarım da yapar. Allahü teâlâ da
bu mahsûlü çeşitli âfetlerden korursa, bu beklemeğe ümit denir. İyi
tohum atmaz, kültürel ve ilâçlı mücadelesini yapmazsa,
üstelik toprak da mümbit değilse, bu tarla dan iyi mahsûl almak
için beklerse, bu bekleyişe ümit denmez. Çünkü sebeplerin hepsine
yapışmamıştır. Ama yine imkânsız olmadığı için buna temenni denir.
Bunun gibi, doğru iman tohumunu kalbine
yerleştirip, burasını fena ahlâk dikenlerinden temizlerse, ibâdet suyu
ile iman ağacını sularsa, ölünceye kadar her türlü âfetlerden koruması
için Allahü teâlâya sığınırsa, ya'ni gerekenleri geciktirmeden
vazifesini zamanında yaparsa, buna ümit denir.
İman
tohumu doğru
olduğu halde, kötü ahlâktan temizlenmez ve ibâdet suyu ile sulanmazsa,
rahmet beklemek ahmaklık olur. Buna ümit denmez.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
- Ahmak o
kimseye denir ki, her istediğini yapar ve rahmete kavuşmasını ümit
eder.
Demek
ki bütün
sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi beklemek ümit olur. Sebepleri
ne atar, ne araya koyarsa temenni olur. Sebeplere
yapışmazsa ahmaklık olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
- Din
işleri temenni ile doğru olmaz.
O
hâlde ihlâsla tevbe
eden, kabul
edildiğini ümit etmelidir. Tevbe etmediği hâlde günahına üzülürse,
üzülmesi tevbeye sebep olur. Çünkü, Cehennem tohumu ekip,
Cennet beklemekten büyük ahmaklık yoktur. Salih amel
işlemeden, büyüklerin kavuştukları dereceyi ümit eden kimseden
akılsızı yoktur.
Ümitli
olmak
için Allahü teâlânın ni'met ve ihsanlarını düşünüp ibret almalıdır.
(Her bir kimse benim rahmetimden ümitsiz olmasın!) âyet-i kerimesini
düşünmelidir.
Hadis-i
şerifte, bu
ümmete merhamet olunduğu, onların azabı dünyada çektikleri,
hastalık, belâ, fitne, zelzele v.s. olduğu bildirilmiştir.
Hadis-i şerif de buyuruldu ki:
- Kul günah
işleyip istiğfar ederse, Allahü teâlâ, ey meleklerim, bakın bu kul,
bir
günah işledi ve bir sahibi olduğunu anlayarak günahı için istiğfar
edip afv diledi. Siz şahit olun ki onu afvettim.
- Altı
saate kadar melek, kulun günahını yazmaz. Eğer istiğfar ederse hiç
yazmaz. Tevbe ve taat etmezse, sağ taraftaki melek, diğerine der ki,
defterinden bir günah düş, ben de ona karşılık bir sevap düşeyim. On
günaha bir sevap rastlar. Dokuzu kendine kalır.
- Kul
istiğfar ettiği müddetçe, yani istiğfar etmekten bıkmadıkça, Allahü
teâlâ da afvetmekten bıkmaz, iyilik yapmağa niyyet edince, o işi daha
yapmadan melek sevap yazar. Yaparsa on sevap yazar. Hattâ yedi yüz
misline kadar yazar. Günah işlemeğe niyyet edince yazmaz. İşleyince bir
günah
yazar.
Bir kimse Peygamberimize
gelip, namaz ve
oruçtan başka ibâdet
edemediğini, parası olmadığı için zekât veremediğini ve hacca
gidemediğini, hâlinin, ne olacağını arz etti. Resûlullah buyurdu ki:
-Eğer
kalbini
riya ve hasetten, dilini gıybetten ve yalandan, gözünü nâmahremden ve
Allahü teâlânın kullarına hakaretle bakmaktan korursan Cennette
benimle olursun.
Bir
Arap,
Peygamberimize sual etti:
-Kıyamet günü hesabı kim
yapacak?
-Allahü teâlâ yapar.
-Kendi kendine mi yapacak?
-Evet...
-Arap güldü. Peygamber
aleyhisselâm sordu:
-Niçin güldün?
-Kerîm olan galip olunca
afveder, hesap sorarsa kolaylık gösterir.
-Doğru söyledin. Allahü teâlâdan kerîm kimse
yoktur. Sen akıllısın. Allahü
teâlânın sevgili kullarından birini aşağı görmek, Kâbeyi yıkmaktan daha
kötüdür.
-Allahü teâlânın sevgili
kulları kimlerdir?
-Bütün
mü'minler, Allahü teâlânın sevgili kullarıdır.
Hadis-i
şerifte buyruldu ki:
- Allahü
teâlâ, kıyamet günü, o kadar çok rahmet verir ki, hiç kimsenin
kalbinden o
kadarı geçmiş değildir. Hattâ şeytan bile merhamet olunacağını
düşünerek başını kaldırır.
Bildirildi
ki, Cehennemden iki kişiyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın
karşılığını gördünüz. Çünkü ben zulmetmem.) buyurduktan sonra Cehenneme
götürürler.
Birisi çok hızlı yürür,
diğeri ise yürümez. Her ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen
(Emir,
dinlememenin neye mal olduğunu anladım, onun için hızlı
yürüyorum.) der. Diğeri ise (Rabbime hüsn-i
zan ettim. Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz diye ümit ettim.)
der. Her ikisini de
Cenâb-ı Hakkın ihsanı ile Cennete götürürler.
|
Kaynaklar
1)
Ehl-i Sünnet
İtikadı, Ahmed Ziyaüddin
Gümüşhanevi, Bedir Yayınevi, 1996, S.67
2) Bir Bilene Soralım -1,3 Türkiye Gazetesi
3) Mürşid 4, İlmihal, Fetvalar, Turan Yazılım
4) Büyük
Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
5) Elmalı Tefsiri
6) Kütüb-i Sitte
7)
Sevâd-ı
Azam, Hakim Semerkandi, Bedir Yayınevi,
8)
Buhari
9)
Tirmizi İbn
Ömer r.a. rivayet etmiştir. |
|