Zekat
nedir?
Bir
malın belli bir mikdarını, belli bir
zaman sonra hak sahibi olan bir kısım müslümanlara Yüce Allah'ın rızası
için tamamen mülkiyetine geçirmektir. Zekat,
kulların kulluk görevindeki sadakatlerine delalet eder.
Zekat
vermek nedir?
Zekat
vermek farzdır. Peygamberimizin hicretlerinin ikinci
yılında,
oruçtan önce farz kılınmıştır. İslâmın şartlarından birini teşkil
etmektedir.
Zekat
geciktirilebilinir mi?
Belli
miktarda bulunan nakid paraların ve ticaret
mallarının üzerinden bir yıl geçince, zekatlarını geciktirmeden hemen
vermek gerekir. Çünkü bu zekat mallarına yoksulların hakkı geçmiş
oluyor. Artık bu hakkı özürsüz olarak geciktirmek caiz olmaz.
Diğer
bir görüşe göre, zekatın verilmesi geciktirmeli olarak farzdır. Sene
sonunda hemen verilmesi gerekmez. Zekat borcu olan kimse, bunu hayatta
bulunduğu sürece ödeyebilir. Ödeyemeden ölürse, o zaman günahkar olur.
Fakat doğru olan birinci görüştür.
Zekat gizlimi verilmeli?
Zekatın
aşikare verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu şekilde
verilmesi, başkalarına bir örnek olur ve teşvik yerine geçer. Kendisi
hakkında, zekat vermiyor diye, kötü bir zannı da kaldırmış olur. Zekat
bir farz olduğu için, bunun yerine getirilmesinde gösteriş olmaz.
Nafile olarak verilen sadakalarda ise, durum böyle değildir. Bunların
gizli verilmesi ve gösteriş yapılmasına engel olunması daha
faziletlidir.
Zekatın
hikmetleri nelerdir?
Zekatın
meşru
olmasındaki hikmet pek önemlidir, herkese göre açık ve
meydandadır da denilebilir. Bir hadis-i şerifde şöyle buyurulmuştur:
"Mallarınızı
zekatla
koruyunuz, hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarını da
dua ve yalvarışla karşılayınız"
İşte
zekat sayesinde
mallar korunmuş
oluyor. Sadakalar da, maddî ve manevî hastalıklar için birer ilaç
yerine geçiyor.
Doğrusu
zekat ve sadaka
verenlerin mallarında ve canlarında bir feyiz
ve bereket, bir sağlık ve afiyet yüz gösterir. Bunun çok üstünde olarak
da, kendileri Yüce Allah'ın rızasını kazanıp nice manevî mükafatlara
kavuşurlar, nice manevî tehlikelerden kurtulurlar.
Bilindiği gibi,
kalblerde
pek ziyade yer tutan mal ve mülk sevgisi, insanı yüksek duygulardan
yoksun bırakır, insanı bazan fena işlere sürükler. Zekat sayesinde ise
kalbin bu zararlı duygusuna ve meyline direnilmiş olur, nefis'de
cimrilikten kurtulmuş olur. Mal, başkasının hakkından arındırılarak
insanda şefkat ve hayırseverlik duyguları gelişir. Başkalarını gözetme
ve koruma gibi yüksek duygular meydana gelir.
Zekat,
sosyal hayatın huzur ve mutluluğuna, beraberliğine ve
refahına sebebdir. Yoksulları ve acizleri, kendi varlığından
faydalandıran bir zengin, cemiyetin en değerli ve sevimli organ
sayılır. Fakirlerin ve muhtaçların acılarını azalttığından, onların
övgülerini, sevgi ve dualarını kazanır. Mal varlığı da hain ve hırslı
gözlerin saldırısından güven içinde bulunur.
Zekat
vermek, güzel bir inancın eseridir. Böyle bir inanca
sahib
olan kimse, bağlı bulunduğu cemiyet için zararlı olmaktan uzak, çok
yararlı bir insan olur. Çünkü kendi malından bir kısmını sadece Allah
rızası için ayırıp fakir din kardeşlerine veren ve bundan dolayı
onlardan hiç bir karşılık gözetmeyen bir insan, artık çevresine yararlı
olmaz mı?
Zekat Allah'ın
nimetlerine karşı bir şükran görevidir.
Zekat veren müslüman şöyle düşünür. Elde ettiğim bu varlık, bana Yüce
Allah'ın ihsanıdır. Nice insanlar vardır ki, daha güçlü ve daha bilgili
oldukları halde bu mal varlığından yoksun bulunuyorlar. Bunun için
ikram ve ihsanı sonsuz olan Yüce Allah'ın nimetlerine karşı şükretmek
gerekir, işte bu şükür, farz olan zekatın ödenmesiyle yerine getirilmiş
olur.
Çocuklar zekat
vermekle yükümlümüdür?
Çocuklar
akılları başlarında olarak buluğa ermedikçe,
zekat vermekle yükümlü olmazlar. Onun için bunların mallarından
velileri zekat veremez. Bunların zekat vermeleri buluğ çağına ermekle
başlar. Bir sene sonunda yerine getirilmesi gerekir.
(İmam
Şafiî'ye göre çocukların mallarından zekat verilmesi
gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekat mala gereken
bir haktır. Küçüklük bu hakkın varlığını gideremez.) Bize göre zekat
malî bir ibadettir. Çocuklar ise
ibadetle mükellef değillerdir.
Dinden
ayrılıp dönenin zekat borcu ne olacak?
Bir
müslüman
bir müddet hak dinden çıkıp ondan sonra tevbe ederek Allah'dan mağfiret
dilese, dinden çıkış zamanında zekat vermek ona farz
olmayacağı gibi, dinden çıkmadan daha önceki zamana ait zekat borçları
da
düşmüş olur. Çünkü zekatın farzıyetinde İslam şart olduğu gibi,
bekasında da şarttır.
Deliler
zekat
vermekle yükümlümüdür?
Delilerde iki durum düşünülebilir. Birincisi,
doğuştan beri deli bulunmaktır. Bunların bu durumu devam
ettikçe, onlar zekatla yükümlü olmazlar. Fakat bunlar buluğ çağına
erdikten sonra iyileşip düzelseler, sağlığa kavuşmalarından itibaren
zekat vermekle mükellef olurlar. İkincisi, buluğa erdikten sonra bir
müddet deli olmaktır. Bu durumda bunların delilikleri
bütün bir yıl devam ederse, bu yıl için zekat vermeleri onlara farz
olmaz. Çünkü bu durumda onlardan yükümlülük düşmüş olur. Fakat bu yıl
içinde bir iki gün gibi kısa bir zaman iyileşecek olsalar, zekat
vermeleri onlara farz olur.
Bu mesele İmam Muhammed'e göredir, İmam Ebû Yusuf' a göre, yılın
çoğunda sağlık üzere bulunmadıkça, o yılın zekatı gerekmez.
(İmam
Şafiî'ye göre delilerin mallarından zekat verilmesi
gerekir. Bunu velileri mallarından öderler. Çünkü zekat mala gereken
bir haktır. Noksanlık bu hakkın varlığını gideremez.) Bize göre zekat
malî bir ibadettir. Bunlar ise
ibadetle mükellef değillerdir.
Zekat
vermek
için ne kadar malı olmalıdır?
Zekat verecek kimse,
temel ihtiyaçlarından ve borçlarından başka nisab
mikdarı veya daha fazla bir mala sahib bulunmalıdır. Bu miktar malı
bulunmayana zekat farz olmaz.
"Nisab", şeriatın bir şey için koymuş olduğu belli bir ölçü ve mikdar
demektir.
Zekat vermek için altının nisabı yirmi miskaldır. Gümüşün
nisabı iki yüz dirhemdir. Koyun ile keçinin nisabı kırk koyun veya
keçidir. Sığır ile mandanın nisabı otuz ve deveninki de otuz beşdir.
Malın çokluğu zekat
vermek için yeterli mi?
Zekatı verilmesi gereken mal, gerçekten veya hüküm bakımından artıcı
bulunmalıdır. Böyle olmayan mallardan zekat gerekmez. Nisab mikdarından
fazla olması hükmü değiştirmez. Gerçekten artıcılık, ticaret veya
doğurma ve üreme yolu ile olur.
Ticaret için kullanılan herhangi bir eşya ve hayvan zekata bağlı olduğu
gibi, dölünü veya sütünü almak için, yılın çoğunu kırlarda otlayarak
idare eden ve "Saime" adını alan hayvanlar da zekata bağlıdır.
Malik olunmayan malın
zekatı olur mu?
Zekatın gereği için, tam bir mülkiyet bulunmalıdır. Bir malın
mülkiyetiyle beraber onun elde de bulunması gerekir. Onun için bir
kadın mehrini eline geçirmedikçe, onun zekatı ile yükümlü olmaz. Çünkü
o mehre (nikah bedeline) malik ise de, onu eline geçirmiş değildir.
Yine, elinde rehin mal bulunan bir kimseye, rehinden dolayı zekat
gerekmez. Çünkü rehin, bir borç karşılığıdır. Bunda malikinin ele
geçirip sahib olma hakkı yoktur.
Satın alınıp da henüz de geçirilmemiş bulunan bir mal, ele geçmiş
hükmünde olarak zekata bağlıdır. Bu nisaba girer, ondan zekat vermek
gerekir.
Mal
miktarı değişirse zekat miktarı ne olur?
En az
nisab mikdarında olmak şartı ile artmaya elverişli bir
mal üzerinden tam bir kamerî yıl geçip son bulmadıkça ona zekat
gerekmez. Nisab mikdarı hem senenin başında, hem de sonunda
bulunmalıdır. Bu mikdarın sene ortasında azalması, zekatın verilmesine
engel olmaz. Aksine olarak sene içinde artan mal da, sene sonunda diğer
mal ile beraber zekata tabi olur.
Örnek:
Bir kimsenin (1364) senesi başında temel ihtiyaçlarından fazla iki yüz
dirhem gümüş mikdarı artıcı bir malı olup mal, sene sonuna kadar devam
etse, bundan beş dirhem zekat vermek gerekir. Bu mal, sene ortasında
yüz dirheme indiği halde, sene sonunda yine iki yüz dirhem mikdarına
çıkmış bulunsa, yine beş dirhem zekat gerekir.
Sene başında en az iki yüz dirhem mikdarı iken, sene içinde ticaret,
bağış ve miras gibi sebeblerle dört yüz dirhem mikdarına çıkıp sene
sonuna kadar devam etse, on dirhem mikdarı zekat gerekir. Fakat böyle
bir mal, sene başında yüz doksan dirhem mikdarı iken sene sonunda iki
yüz veya üç yüz dirhem mikdarına çıkmış bulunsa yahut sene başında
iki-üç yüz dirhem mikdarı iken, sene sonunda yüz doksan dokuz dirhem
mikdarına düşse, zekat gerekmez. Ancak iki yüz dirhem olduğu günden
itibaren devam edecek olan bir yıl sonunda yine aynı miktara veya daha
fazlasına erişecek olursa zekat gerekir.
İmam Züfer'e göre, nisab miktarı, senenin başından sonuna kadar
bulunmalıdır.
(İmam Şafiî'ye göre, saime denilen hayvanlarda da hüküm böyledir. Fakat
ticaret mallarında nisabın yalnız ticaret mallarında sene sonunda tam
bulunması lazımdır. Sene başında ve ortasında nisabın noksan olması,
zekatın verilmesine engel olmaz.)
Zekata bağlı bir
mal üzerinden bir yıl geçtikten sonra bu mal artacak olsa, ana paraya
bağlı olarak yıl sonunda zekata girer.
Zekat
verirken niyet gerekir mi?
Verilen bir zekatın
sahih olabilmesi için, zekatı verirken
veya onu
ayırırken niyetin bulunması şarttır.
Zekatı
fakire verirken veya zekat için bir mal ayırırken bunun zekat olduğunu
kalb ile niyet etmek gerekir. Dil ile söylenmesi gerekmez. Öyle ki, bir
malı fakire zekat niyeti ile verirken bunun bir bağış veya bir borç
olarak verildiğini dil ile söylemek zekata engel değildir.
Bir
mal fakire niyetsiz olarak verilince bakılır: Eğer mal henüz fakirin
elinde bulunuyorsa, zekata niyet edilmesi yeterlidir. Fakat elinden
çıkmış ise, niyet edilmesi yeterli değildir.
Yine, bir kimse, bir
adamın malından onun adına zekatını verdiği zaman, o kimse buna rıza
gösterirse bakılır: Eğer o mal fakirin yanında mevcut bulunuyorsa, bu
zekat sahih olur; değilse olmaz.
Zekatta
vekilin niyeti yeterli mi?
Zekat vermede vekilin niyeti
değil, müvekkilin niyeti geçerlidir. Onun
için bir kimse, zekatını vermek için bir adamı vekil tayin etse, zekat
olarak vereceği malı teslim etliği zaman veya o malı vekil fakire
vereceği zaman zekata niyet etmesi gerekir. Vekilin niyeti yeterli
olmaz. Bu vekil, müslüman olabileceği gibi, bir gayri müslim (Zimmî) de
olabilir.
Fakire
verilen ne zaman zekat sayılır?
Zekat
vermek niyetinde olan bir kimse, bunun için bir mal ayırmaksızın
zaman zaman fakirlere bir şeyler verdiği halde, zekata niyet etmek
hatırına gelmese, bu verdikleri zekata sayılmaz. Fakat fakire böyle bir
mal verirken: "Bunu niçin veriyorsun?" diye sorulacak soruya,
düşünmeksizin hemen "zekat olarak veriyorum" diyebilecek bir durumda
ise, bu niyet yerine geçer.
Bir
kimse fakirlere bir gün sadaka verdikten sonra: "Şu süre içinde
verdiğim sadakaların zekatımdan olmasına niyet ettim." demesi yeterli
olmaz.
Bir zengin, bir fakirde
olan yüz bin lira alacağını o fakire bağışlasa,
yalnız bir yüz bin liranın zekatını vermiş olur. Burada zekata niyet
edip etmemek eşittir. Bu yüz bin lirayı diğer mallarının zekatına
sayamaz. Yine, fakir olmayan bir borçluya bir mal bağışlansa, bununla
ne o malın ve ne de başka mallarının zekatı verilmiş olmaz. Sahih olan
görüşe göre, bu bağışlanan mala düşen zekatın da ayrıca verilmesi
gerekir.
Bir kimse
elinde bulunan bir malı zekata
niyet etmeksizin tamamen
sadaka olarak verse, bunun zekatı kendisinden düşmüş olur. İster nafile
sadakaya niyet etmiş olsun, ister olmasın, hüküm aynıdır. Fakat verilen
bu mal ile bir nezre veya başka bir vacibe niyet etmiş olursa, bu mal o
niyete göre verilmiş olur. Verilen bu mala düşecek zekatı ayrıca ödemek
gerekir.
Zekata Bağlı
Olmayan
Mallar
Bir
kimse, hem kendi ihtiyacını ve hem de geçimleri kendi üzerine olan
kimselerin ihtiyaçlarını karşılayan ve temel ihtiyaçlar adını alan
şeylerden zekat vermez.
- Oturulan evler,
- evlerin lüzumlu
eşyaları,
- giyinip kuşanmaya
ait elbiseler,
- silahlar,
- binek hayvanları,
- bir aylık veya
bir yıllık yiyecek ve
içecek şeyler,
- ilim sahiblerinin
birer cildden veya takımdan ibaret
kitapları,
- sanatçıların
birer takım aletleri temel ihtiyaçlardan
sayılır.
Hangi
süs eşyalarından
zekat gerekmez?
Altın ve gümüşten başka süs eşyalarından, yakut,
zümrüt, inci ve elmas gibi ziynet eşyalarından da zekat vermek
gerekmez. Çünkü bunlar (hakikaten veya hükmen) artıcı değillerdir.
Ancak bunlar temel ihtiyaçlar dışında olup kıymetleri en az nisab
miktarına ulaşınca, sahibleri zengin sayılır. Her ne kadar zekat
vermekle yükümlü olmazlarsa da, kendileri zekat ve sadaka alamazlar ve
bunlar üzerine fıtır sadakası ile kurban kesmek vacib olur.
Borçlu
zekat verir mi?
Bir kimsenin nisabdan fazla malı olduğu halde, bir miktar da borcu
bulunsa bakılır: Eğer bu mevcut malından borcu çıktıktan sonra nisabdan
noksan olmamak üzere bir malı kalırsa, yalnız bu malın zekatı gerekir.
Fakat nisab mikdarından (iki yüz dirhem gümüş kıymetinden) az bir şey
kalırsa, bundan zekat gerekmez.
Bir
kimsenin yüz bin lira fazla parası olduğu halde, geçmiş yıllardan
üzerinde kalmış zekattan yüz bin lira borcu bulunsa, kendisine bu yüz
bin lira için zekat gerekmez; çünkü bunun karşılığı kadar borç vardır.
Fakat zekattan kırk bin lira borcu olursa, geri kalan altmış bin
liranın zekatını vermek gerekir.
Zekat, Allah'ın hakkı olmakla beraber, verilmediği takdirde, en büyük
idareci tarafindan istenilip verilmesi gereken yerlere harcanabilir. Bu
bakımdan da zekat, insanlar tarafindan istenecek borçlardan sayılır.
(İmam Şafiîye göre, nisab miktarı artıcı (nami) bir mala sahib olan,
bunun karşılığında borcu olsa da, yine zekatla yükümlü olur. Çünkü
zekatın vacib olması, nisab miktarı olan artıcı (nami) mal
sebebiyledir. Bu borçlu ise, buna sahiptir. Hür bir insanın borcu, onun
kişiliği üzerine yüklenir. Hemen onun elindeki mala yüklenmez. Bunun
içindir ki, bu malını istediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Borç ile
zekat ayrı ayrı haklardır. Birinin bulunması, diğerinin gerekli
olmasına engel değildir.)
Bizce, borçlu fakirdir. Nisab miktarı fazla malı yoksa, kendisine zekat
verilmesi bile caizdir. Zekat vermek ise, zengin olana farzdır.
Kira gelirlerine zekat
düşermi?
Ticaret için değil de, yalnız kiralarını almak üzere insanın
mülkiyetinde bulunan evlerden, dükkanlardan, gelir getiren tesislerden,
kaplardan, aletlerden makinelerden ve nakil vasıtalarından zekat
gerekmez. Ancak bunların kira ve gelirlerinden toplanan paralar nisab
mikdarı olur da karşılığında borç bulunmazsa, toplanan para üzerinden
tam bir yıl geçince veya zekatı verilecek diğer para ve eşyalara ilave
edilmekle zekata tabi olurlar.
Haram
mal için zekat verilir mi?
Haram
mal için zekat verilemez. Böyle haram bir mala sahib olan kimse, o malı
asıl sahibine geri vermesi gerekir. Yoksa fakirlere sadaka olarak
verilmesi gerekmez. Fakat haram bir mal, helal bir mala karışmış olur
da, aralarını ayırmak mümkün değilse, hepsinin zekatını vermek gerekir.
Ziyana uğramış mala zekat düşer mi?
Zekat zimmete değil, malın aynına bağlı kalır. Onun için bir mal,
zekatı verilmek icab ettikten sonra helak olsa, zekatı düşer. Fakat o
mal başkasına bağışlanmak veya onunla bir ev alınmak suretiyle
harcansa, zekatı düşmez, onun zekatını ödemek gerekir.
Zekat için ayrılmış
olan bir mal, ziyana uğrasa zekat düşmez. Fakat
zekat için ayrılan bir mal fakirlere verilmeden para sahibi ölse, bu
para varislerine miras kalır.
Zekat
borcu olan ölürse borcu ne olur?
Zekattan borcu olan
kimse ölünce, bu borcu vasiyet etmemiş olursa, onun
terekesinden bu para alınamaz. Onun malı varislerine geçmiş olur.
Varislerden ehil olanlar, isterlerse, ölünün bu borcunu kendi
hisselerinden bağış yoluyla verebilirler.
Altın
ve Gümüşün
Zekatı (2)
Mezhep
imamları gümüşün zekât nisabının
200 dirhem, altının nisabının 20 miskal, her ikisinin de zekât
nisbetlerinin 1/40 (% 2.5) olduğunda görüş birliğine varmışlardır.
200 dirhem
gümüş ve 20 miskal altın için, Din İşleri Yüksek Kurulu, nisabın esas
alınmasında 20 miskal altının 80.18 gr, 200 dirhem gümüşün ise 561.2
gram olmasını esas almıştır.
Altın ve gümüş bu nisab miktarına ulaşınca zekâta tâbi olur ve 1/40
nisbetinin zekât olarak verilmesi gerekir. Altın ve gümüş de nisab
fazlası kısım için de zekât oranı, fakihlerin ağırlıklı görüşüne göre,
aynıdır.
Altın ve gümüş nisabdan az ise nisabı tamamlamak için biri diğerine
ilâve edilir mi? Hanefîler'e göre ilâve edilmelidir. Şâfiîler ve
Hanbelîler ise aksi görüştedir.
İstenen
Borç
Paraların Zekatı
Başkalarının
üzerinde olup borç denilen ve
nisab mikdarına
ulaşmış bulunan paralar zekata tabi olup olmama bakımından şöyle üç
kısımdır:
1) Kuvvetli
Alacak:
Bunlar, borç olarak verilen paralar ile ticaret mallarının bedeli olan
alacaklardır. Bu alacaklar, borçlular tarafından ikrar edilince, tahsil
edildikleri zaman geçmiş senelere ait zekatları da verilmek gerekir.
Şöyle ki:
Bir kimsenin iki sene müddetle üzerinde olup ikrar
ettiği on bin lira borcu, kendisinden tahsil edilince, geçen o iki yıla
ait zekatı vermek gerekir. Bu halde, bu on bin lira, kıymetçe bin
dirhem gümüşe eşit olsa, bundan birinci sene için 250 lira, veya 25
dirhem gümüş zekat verilir. Geri kalan 9750 liradan da ikinci sene için
İmamı Azam'a göre 240 lira veya 24 dirhem gümüş verilir ki, bu mikdar
küsur olan on beş dirhem hariç kalmak üzere 9750 dirhemin kırkta birine
eşittir. İki imama göre ise 243 lira 30 kuruş zekat vermek gerekir.
Çünkü küsur kalan on beş dirhem de kırkta bir nisbetinde zekata tabidir.
Böyle kuvvetli bir borç olup da üzerinden sene geçmiş ise, bundan en az
kırk dirhem mikdarı tahsil edilirse, bunun zekatı hemen verilir. Bundan
az tahsil edilirse, hemen zekatının verilmesi gerekmez. Ancak bu mikdar
borcu tahsil eden kimsenin başka zekat malı varsa onunla beraber bunun
da zekatını verir. Fakat böyle bir borç inkar edilmekte ise, tahsil
edildiği zaman geçmiş yıllara ait zekatı, İmam Muhammed'e göre
gerekmez. Alacaklının elinde sened veya şahid bulunması bu hükmü
değiştirmez. Çünkü her delil hakim için geçerli olmaz. Herkes de dava
açıp delillerini ortaya koyamaz. Sahih kabul edilen görüş budur.
2) Orta Alacak:
Ticaret için olmayan bir malın bedelinden bir kimse üzerinde kalan
alacaktır. Ev kirasından bir kimse üzerinde kalan bir alacak veya eski
bir elbisenin verilmesinden dolayı karşılığında istenen bir para gibi.
Bu gibi alacaklar, borçlunun üzerinde kaldığı müddet geçecek yıllar
için zekata tabi olmazlar. Ancak tam nisab mikdarı (iki yüz dirhem
gümüş mikdarı) tahsil edilince zekatı gerekir. Nisabdan az tahsil
edilen için gerekmez. Yalnız sahibinin zekata tabi başka malları varsa,
o zaman nisab mikdarını bulan bu mallar arasında bunun da zekatı
verilir.
İmamı Azam'dan, daha sahih görülen bir rivayete göre, bu kısım
alacakların geçmiş yıllara ait zekatları gerekmez. Ele geçtikten sonra,
üzerlerinden bir yıl geçmedikçe zekatları gerekmez. Eğer para sahibinin
zekata bağlı başka malı olursa, o zaman hepsinin zekatı verilir.
3) Zayıf Alacak:Bu,
bir malın bedeli olmaksızın bir kimsenin üzerinde kalan alacaktır.
Varisin üzerinde kalan ve sahibine ödenmesi gereken vasiyet parası,
henüz ele geçmemiş diyet bedeli, kadının kocası üzerindeki mehir
alacağı, boşama anlaşması sonunda alınacak mal bedeli gibi. Bu nevi
alacakların geçmiş yıllar için zekatı gerekmez. Nisab mikdarı ele geçip
üzerinden bir yıl geçmedikçe de zekatları verilmez. Ancak az çok ne
kadar tahsil edilirse, zekata bağlı diğer mallara ilave edilirler.
Böylece onların da zekatı birlikte verilmiş olur. Bir rivayete göre,
bunlardan diyet ve kitabet bedeli müstesnadır. Bunlar ele geçişlerinden
itibaren zekata girerler.
(İmam Şafiî'ye göre alacak, zekatın ödenmesini geciktiremez. Ele
geçmese de onun zekatını vermek gerekir. Çünkü borç verilmesi, hak
sahibinin arzu ve isteği ile olmuştur. Bu bakımdan fakirin hakkını
geciktirmekte hakkı bulunmaz.)
Arazi Ürünlerinin
Zekatı
Arazi
ürünlerinden devletçe alınacak mikdar, arazinin cinsine göre
değişir. Bu mikdar, zekat, sadaka, haraç ve icar bedeli mahiyetinde
olur. Şöyle ki: Bugün müslümanların ellerindeki arazi, başlıca şu dört
kısma ayrılmıştır:
1)
Öşür Arazisi:
Fethedilen bir memleketin halkı kendi rızaları ile müslüman olur da,
ellerindeki arazi onların mülkiyetine geçirilirse veya bir memleket
kuvvet gücü ile felhedilip arazileri İslam mücahidlerine mülkiyet üzere
verilmiş olursa, bu gibi topraklar Öşür arazisidir. Arab yarımadası bu
çeşit arazidir. Bu toprakların ürünlerinden onda bir veya yirmide bir
nisbetinde "öşür" adı ile zekat alındığı için bunlara "Öşür Arazisi"
denmiştir.
2) Haraç Arazisi:Bu,
anlaşma veya üstünlük elde etmek suretiyle fethedilip yerli bulunan
gayri müslim halka veya diğer gayri müslimlere temlik edilmiş olan
topraklardır. Irak köyleri ve çevresi bu kısımdandır.
Bu çeşit
araziden, ya ürününe göre veya uygun görülecek belli bir mikdarda
(haraç) adıyla bir vergi alınır. Bu zekat değildir.
3) Sırf Mülk Arazisi:
Memleket arazisinden olup Hazineye ait iken sonradan bir bedel
karşılığında bazı kimselere satılmış bulunan topraklardır. Bunların
ürünleri de, sahibleri müslüman olunca, zekat bakımından Öşür
arazisinin ürünleri gibidir.
Yalnız mülk evlerin çevresindeki
mülk bahçeler, bu evlere bağlı olduğundan bunların ürünlerinden ve
ağaçlarının meyvalarından öşür vesaire alınmaz.
4) Memleket Arazisi:
Vaktiyle müslümanlar tarafından fethedilip bir kimsenin mülkiyetine
geçirilmeksizin bütün müslümanların yararına bırakılmış olan
topraklardır. Bunlar bütün halk adına devlete ait olup kullanma hakkı
halka tapu ile verilegelmiştir. Bunların yalnız kullanma hakları belli
kimselere aittir. Bu haklara sahib olanlar icarcı (kiralayan)
hükmündedir. Devlete verecekleri belli hisse veya vergiler de, icar
bedeli hükmündedir. Bundan dolayı böyle bir arazinin ürününden öşür ve
diğer bir nam altında zekat gerekmez. Çünkü öşür ile haraç veya öşür
ile bu hükümde bulunan icar bedeli bir arazide toplanmaz. Türkiye'deki
arazi genellikle bu kısımdandır.
Arazi ürünlerinde İmamı
Azam'a göre nisab aranmaz. Buğday, arpa,
pirinç, darı, karpuz, hıyar, patlıcan, yonca, şeker kamışı benzeri öşür
arazisi ürünlerinde, az da olsa çok da olsa, "Öşür" adı ile hisse
alınır.
İki İmam'a göre, beş vask (*) mikdarı
olmayan ekinlerden ve insanların elinde bir sene kalmayacak sebzelerden
öşür alınmaz.
Bir öşür arazisi yağmur
veya ırmak, çay suları ile sulanırsa, ürünleri
onda bir nisbetinde "öşür" zekatına tabi olur. Eğer dalya, dolap ve
hayvan ile veya satın alınacak sularla bütün sene veya senenin
yarısından çoğu sulanacak olursa yirmide bir nisbetinde öşür alınır.
Tohumlar, amele ücretleri ve diğer masraflar elde edilen üründen
çıkarılmaz. Bu ürünler üzerinden bir yıl geçmesi de gerekmez. Bir yıl
içinde birkaç defa elde edilen ürünlerin hepsinden aynı ölçülerle öşür
alınır.
Öşürde
esas arazidir, mal sahibi değildir. Bir öşür arazi vakfedilse,
çocuklara veya mecnunlara ait bulunsa, yine ürünün'den "öşür" alınır.
Zeytin
ve susam
tanelerinden öşür alındığı takdirde, sonradan elde edilecek yağlarından
tekrar öşür alınmaz.
Yine, öşrü verilen üzümler için sonradan tekrar zekat vacib olmaz.
Öşür
arazisi ürünlerinden alınacak muayyen hisseler, ürünler tamamen
yetişip elde edildiği zaman alınır. Bundan önce alınmaz. Öyle ki, daha
bitmemiş ekinlerin ve belirmemiş meyvelerin öşürlerini vermek caiz
değildir. Fakat bunlar bittiği ve belirdiği zaman, sahibleri dilerse
öşürlerini verebilirler.
Daha öşrü verilmemiş
olan ekinlerden veya ağaç üstündeki meyvelerden
yenmemelidir. Bununla beraber öşrünü hesab edip ödemek niyeti ile
yenilmesi helal olur. Çünkü yediğini ödemiş olacaktır.
Öşür arazisi ürünlerinin öşrü veya memleket
arazisinin icar bedeli
zamanında verilmeyip sonradan zayi olsa veya sahibi ölse, bunu ödemek
gerekir.
Mer'alardan ve
çayırlardan biçilip toplanan otlardan, mubah kabul
edilen dağlarda yetişip kendiliğinden büyüyen kerestelik ağaçlardan,
kamışlardan veya kendiliğinden yetişmiş başka ağaçlardan, derelerden
avlanan balıklardan öşür alınmaz.
Fakat dağlardan toplanan meyvelerden öşür alınacağı gibi, ağaçlık,
kamışlık edinilen yahut çayır elde etmek için su verilen öşür
arazisinden ve müslümanlara ait mülk araziden her yıl kesilip satılacak
ağaçlardan, kamışlardan ve otlardan da öşür alınır.
Yine, bu arazide bulunup kendisi ile ipek böceği beslenilen dut
yapraklarından öşür alınır, ipeğinden alınmaz. Bu ipek hayvana
bağlıdır, ipek böceği öşre bağlı olmadığından, onun bir parçası sayılan
ipek de öşre bağlı olmaz.
Öşür arazisi
ürünlerinden veya memleket arazisi ürünlerinden bir kısmı,
sahibleri tarafindan ticaret maksadı olmaksızın anbarda saklanır da
üzerinden bir yıl geçtikten sonra satılırsa, bedelleri olan paralar
nisab mikdarı olsa bile, bunlara zekat vermek gerekmez. Çünkü zekat,
öşür ile veya kira bedeli ile birleşmez. Ancak satılıp alınan bedeller
üzerinden bir yıl geçerse o zaman zekat gerekir.
Yine bu ürünlerin
sahibine bir ay veya bir sene yiyecek olmak üzere yetecek mikdardan
fazlası nisab mikdarına ulaşır da, ticaret niyeti ile saklanırsa,
üzerinden bir sene geçince zekata bağlı olur.
* Bir "vask" altmış sa'dır. Bu
da (62400) dirheme eşittir. Bunun beş katı da yaklaşık olarak 950
kg.dır.
Zekat
Ödeme Yolları
Zekata
bağlı olan altın, gümüş, ekin, hayvanat ve ticaret mallarının
zekatlarını bizzat kendilerinden vermek caiz olduğu
gibi, bunların kıymetlerini vermek de caizdir. Burada mal sahibleri
serbesttir. Keffaretlerde, nezirlerde ve fitrelerde de hüküm
böyledir. Bu ibadetin vacib olmasındaki hikmet, fakirleri
ihtiyaçtan
kurtarmaktır. Bu hikmet ise, bu malların kıymetlerini vermekle de
gerçekleşir.
Bundan dolayı bir
kimse, altının zekatı için gümüş, zahire veya kumaş
verebilir. Saime olan hayvanlar için veya ticaret maları için de,
nakden para verilebilir. Ancak burada fakirler için daha faydalı olan
yönü seçmek iyidir.
(İmam Şafiî'ye göre, üzerlerine zekat gereken şeylerin aynen
kendilerinden verilmesi lazım gelir. Kıymetleri verilmez.)
Zekatı gerektiren bir
eşya veya alacak karşılığında diğer bir eşyayı
zekat vermek caiz olduğu gibi, bir borcu da ele geçirilemeyecek bir
borç karşılığında fakire bağışlamak caizdir. Fakat bir borcu, bir malın
veya ele geçirilecek bir borcun karşılığında zekat olarak bağışlamak
caiz değildir. Çünkü borç, maliyet bakımından maldan noksandır. Artık
tam olan bir şey karşılığında noksan olan bir şey
verilemez. Ele geçirilecek bir borç da, mal yerindedir.
Yine, bir fakirdeki alacağını o fakire tamamen bağışlasa, zekata niyet
etmiş olsun olmasın, bu alacağın zekatını vermiş olur. Fakat bu
alacağının bir kısmını bu fakire bağışlasa, yalnız bu bağışlanan kısmın
zekatı verilmiş olur. Tahsil edeceği diğer paranın zekatı verilmiş
olmaz.
Yine, bir kimse bir fakirdeki alacağını, kendi elindeki bir malın
zekatı için o fakire bağışlasa, bununla o malın zekatını vermiş olmaz.
Yine, bir kimse bir fakirin üzerindeki alacağını diğer bir şahsın
üzerindeki alacağının zekatı için o fakire bağışlasa, bununla o
şahıstaki alacağının zekatını vermiş olamaz.
Bir kimse, fakir olan
borçlusunu borcundan kurtarmak ve kendisi de
elindeki malların zekatını kısmen olsun ödemek isterse, borçlusuna
borcu kadar nakid bir parayı zekat niyeti ile verir. Borçlu da eline
geçirdiği bu para ile borcunu alacaklısına öder.
Zengin bir kimsenin
üzerindeki bir borç, üzerinden bir sene geçtikten
sonra o zengine bağışlansa, sahih olan görüşe göre, bu borcun zekatı
düşmez.
Bir
kimse, bir adamdaki alacağını, elindeki bir malın zekatına saymak
üzere, bir fakirin o parayı gidip almasına müsaade etse, bununla o
zekat fakirin eline geçmesiyle ödenmiş olur.
Toplanmış olan
nisabları ayırmak caiz olmadığı gibi, ayrılmış nisabları toplamak da
caiz değildir. Şöyle ki:
Bir kimsenin seksen koyunu bulunsa, yalnız bir koyun zekat vermesi
gerekir. Yoksa koyunlar iki nisab mikdarına ulaştığı için iki koyun
zekat vermek gerekmez. Fakat iki kişinin eşitlik üzere ortak seksen
koyunu bulunsa, bunların iki koyun zekat vermesi gerekir. Çünkü her
ortağın nisab mikdarı koyunu vardır. Bunlar toplanamaz. Bu koyunlar,
yalnız bir kişinin malı imiş gibi sayılamaz.
İki kişi arasında ortak olan kırk koyun veya yirmi miskal altın ise,
zekata bağlı başka mallar bulunmayınca, zekat gerekmez. Çünkü
ortaklardan hiç biri nisab mikdarına tek başına sahib değildir.
İki ortaktan birinin hissesi nisab mikdarına ulaştığı halde diğerininki
ulaşmıyorsa, bu kimse zekat vermez. Nisaba malik olan verir. Birisinin
koyunları kırk, diğerinin koyunları yirmi tane bulunsa, birincisi bir
koyun zekat verir, ikincisi hiç vermez.
Aynı şekilde, zekat vermekle yükümlü olan bir kimse ile yükümlü olmayan
arasında ortak olan mallar hakkında da hüküm böyledir. Yükümlü olan
zekatını verir, yükümlü olmayan ortak ise, hissesi mikdarına göre
zekatını verir, diğerinin hissesinden zekat gerekmez.
Nisab mikdarında olan
bir malın zekatı, daha sene dolmadan erkene
alınarak verilebilir. Çünkü vücuba sebeb olan nisab bulunmuştur.
Sonradan ödenecek olan bir borcu öne alıp acele ödemek esasen sahihtir.
Bu fakirler için yararlı olan bir iştir. Fakat nisab mikdarında olmayan
bir mal için, böyle zekatın yıl dolmadan önce verilmesi caiz değildir.
Bu mal sonradan nisab mikdarına ulaşmış olursa, o andan itibaren bir
sene sonunda ayrıca zekatını vermek gerekir. Önceden verilmiş olan
zekat, bir sadaka yerine geçer.
(İmam Malik'e göre, zekat acele edilerek vaktinden önce verilemez,
ibadetler de aynı şekilde, vakitlerinden önce yerine getirilemez. İmam
Şafiî'ye göre, yalnız bir senelik zekat önceden verilebilir. Daha fazla
yıllar için önceden verilemez.)
Nisab mikdarındaki bir
malın birkaç senelik zekatı birden verilebilir.
Yıl sonunda bu mikdar mevcut bulunmadıkça zekatları verilmiş olur. Bu
mikdar azalırsa, verilen fazla kısım sadaka yerine geçer.
Bir
kimsenin mesela, yüz lirası olduğu halde, önceden acele olarak iki yüz
liralık zekat verip de aynı yılda sahib olacağı diğer yüz liranın
zekatına ve sahib olmadığı takdirde bu mevcut yüz liranın ertesi sene
için olan zekatına sayılmasına niyet etse, bu niyeti caiz olur.
Bir kimsenin mesela,
bin lirası olduğu halde, iki bin lira sanarak ona
göre zekat verecek olsa, bu fazla verdiği zekatı ertesi senenin
zekatına sayabilir.
Bir
kimse, her ikisi de, ayrı ayrı nisab mikdarında olan altın ve gümüşten
ibaret mallarından yalnız birinin adına zekatını acele ederek önceden
vermiş bulunsa, bu zekat her ikisine sayılarak verilmiş olur. Çünkü
bunlar, cinsleri bir sayılıp birbirine ilave edildiğinden böyle bir
ayırım boşunadır. Onun için bunlardan biri, yıl içinde helak olsa, bu
zekat tamamen diğeri için sayılmış olur. Fakat hayvanlar hakkında böyle
değildir. Bu cins hayvanların zekatını böyle acele olarak önceden
vermek, diğerlerinin zekatına sayılamaz.
Bir
kimse, malının zekatından bir fakirin borcunu, fakirin izni ile
ödeyecek olsa, zekatını vermiş olur. Fakat fakirin izni olmadan
ödeyecek olsa, borç düşer; fakat zekat verilmiş olmaz.
Bir kimse, usul ve füruundan olmayan ve yalnız
akrabalık yönünden
nafakası üzerine düşen bir yetime, zekat niyeti ile elbise yaptırsa
veya bir yiyecek verse, zekatı yerine geçer. Fakat böyle bir yetimi
kendi sofrasına alıp beraberce yedikleri yemeği zekatına saymak
isterse, bu İmam Ebû Yusuf'a göre caiz olursa da, İmamı Azam ile İmam
Muhammed'e göre caiz olmaz. Çünkü bu halde temlik bulunmaz.
Zekatın,
zekata ehil olan kimseye temlik edilmesi (mülkiyetine geçirilmesi)
şarttır. Onun için fakirlere ikram olarak yedirilen yemek zekat
sayılmaz.
Yine, bir hayır işine harcanan para zekata sayılamaz.
Zekat parası ile hac yaptırılamaz. Yine zekat parası ile ölülere kefen
alınamaz veya borçları ödenemez. Fakat bir fakir, aldığı zekat parasını
kendi rızası ile bu gibi hayır yollarına harcasa, bundan hem o fakir,
hem de ona zekatı vermiş olan şahıs sevab kazanmış olur.
Yine, bir fakiri bir evde oturtmakla zekata saymak caiz olmaz. Çünkü bu
bir temlik sayılmaz.
Zekatın Verileceği
Yerler
Zekat
verilecek kimseler, müslüman
fakirler, miskinler, borçlular,
yolcular, mükâtebler (sözleşmeli köleler), mücahidler ve amiller (zekat
toplayıcıları) olmak üzere yedi kısımdır. Şöyle ki:
1) Fakir: İhtiyacından
fazla olarak nisab mikdarı bir mala sahib olmayan kimsedir. Bu kimsenin
temel ihtiyaçlardan olan evi, ev eşyası ve borcuna denk parası bulunsa
da, yine fakir sayılır.
2) Miskin: Hiç bir
şeye sahib olmayıp yemesi ve giymesi için dilenmeye muhtaç olan yoksul
kimsedir.
3) Borçlu: Bundan
maksad, borcundan fazla nisab mikdarı mala sahib olmayan veya
kendisinin de başkasında malı varsa da, alması mümkün olmayan kimsedir.
Böyle borçlu olan kimseye zekat vermek, borcu olmayan fakire vermekten
daha faziletlidir.
4) Yolcu:
Bundan maksad, malı memleketinde kalıp elinde bir şey bulunmayan garib
kimsedir. Böyle bir adam yalnız ihtiyacı kadar zekat alabilir,
ihtiyaçtan fazla alması helal olmaz. Bununla beraber bu gibi kimselerin
mümkün olunca borç almaları, zekat almalarından daha iyidir.
Kendi memleketinde bulunduğu halde malını kaybeden ve böylece muhtaç
durumda kalan kimse de yolcu hükmündedir. Bunlar, sonradan mallarını
ele geçirmekle, almış oldukları zekat paralarından arta kalanı sadaka
olarak fakirlere vermeleri gerekmez.
5) Mükâteb: Bir
bedel karşılığında azad edilmek üzere efendisi ile bir anlaşma yapmış
olan köle veya cariye demektir. Böyle borç altına girmiş olan bir
köleyi bir an önce hürriyetine kavuşturmak için ona zekat verilebilir.
Fakat bir kimse, kendi mükâtebine zekat veremez. Çünkü bunun yararı
kendisine dönmüş olur.
6) Mücahid: Bundan
maksad, Allah yolunda gönüllü olarak savaşa katılmak istediği halde,
yiyecekten, silahdan ve diğer şeylerden mahrum olan kimse demektir.
Böyle bir kimseye, ihtiyaçlarını gidermesi için zekat verilebilir.
Buna: "Fi sebilillah infak = Allah yolunda harcama" denir.
7) Amil:
Bundan maksad, idareci tarafından meydandaki zekat mallarının
zekatlarını toplamakla görevlendirilen kimsedir. Buna "Saî, tahsildar"
da denir. Böyle bir görevliye, bu çalışması süresince, fakir olmasa
bile, ailesinin ve kendisinin ihtiyaçları için yeterince zekat
verilebilir.
Yukarıda
gösterilen yedi kısımdan her biri, zekatın verileceği yerdir. Bir kimse
zekatını bunlardan herhangi birine verebileceği gibi, bir kısmına veya
tümüne de dağıtabilir. Bununla beraber nisab mikdarına ulaşmayan bir
zekatın, bunlardan yalnız birine verilmesi daha faziletlidir. Çünkü bu
ihtiyacı karşılamış bulunur.
Bir fakire bir elden
nisab mikdarı zekat vermek caiz ise de, keraheti
vardır. Ancak fakirin borcu varsa veya kalabalık nüfusu olur da bu
zekatı onlarla bölüştüğü zaman nisab mikdarı kendilerine düşmezse,
bunda kerahet yoktur.
Bir fakir bir zenginden
malının zekatını isteyerek mahkemede dava
edemez. Çünkü zekatın o davacı şahsa verilmesi bir borç değildir. Aynı
zamanda bu bir ibadet olduğundan sahibinin din anlayışına bırakılmıştır.
Kimlere Zekat Verilir,
Kimlere Verilmez ?
Bir
kimse, kendi zekatını fakir bulunan zevcesine, usulüna (babasına,
dedesine, anasına ninesine...) ve füruuna (çocuklarına, çocuklarının
çocuklarına...) veremez. İddet beklemekte olan boşanmış zevcesine de
veremez. Çünkü buna vereceği zekatın yararı kısmen de olsa kendisine
ait bulunmuş olur. Oysa bu yarar, tamamen kendisinden kesilmiş
bulunmalıdır.
İmamı Azam'a göre, bir kadın da zekatını, fakir
bulunan kocasına veremez. Çünkü adete göre, aralarında bir menfaat
ortaklığı vardır, iki İmama göre, kadın fakir olan kocasına zekatını
verebilir.
Temel ihtiyaçlarından
başka nisab mikdarı
bir mala sahib olana da zekat
verilemez; çünkü bu kimse zengin sayılır, ihtiyaçtan fazla olarak elde
bulunan malın ticaret eşyası, nakid para gibi artan bir mal yahut ev ve
ev eşyası gibi artmayan bir mal olması fark etmez.
Fakat zengin
bir kimseye, nafile şeklinde olan bir sadakanın verilmesi caizdir. Bu
yönü iledir ki, vakıfların sadaka kısmından sayılan gelirlerini vakfiye
senedi gereğince, zengin kimselerin almaları da helal bulunmuştur. Bu
bir bağış ve ikram yerindedir.
Kendisine
zekat verilecek kimse, zekatı alma zamanında zekat almaya ehil
bulunmalıdır. Bu ehliyetin sonradan kaybolması, peşin verilen zekatın
sıhhatine engel olmaz.
Buna göre, bir malın zekatı daha sene
dolmadan bir fakire verildikten sonra, sene henüz sona ermeden o fakir
zengin olsa veya ölse, o malın zekatını yeniden vermek gerekmez ve
böyle verilen zekat da geri alınamaz. Çünkü verilmesinden beklenen
sevab kazanılmıştır.
Bir kimse zekatını,
zengin bir erkeğin (buluğa ermemiş) küçük çocuğuna
veremez. Çünkü bu çocuk, babasının malı ile zengin sayılır. Fakat
zengin bir kadının fakir ve yetim olan ve babası müslüman olan çocuğuna
zekat verilebilir. Çünkü bu çocuğun nesebi, baba tarafından sabittir;
anasının serveti ile zengin sayılmaz.
Yine, bir kimse zekatını,
zengin bir adamın fakir ve müslüman olan babasına veya zengin bir
adamın fakir ve müslüman olan (buluğa ermiş) büyük çocuğuna veya o
şahsın fakir ve müslüman bulunan zevcesine verebilir. Çünkü bunlar
birer şahıs olarak tasarrufa ehildirler, birbirlerinin serveti ile
zengin sayılmazlar.
Zekat, müslüman
olmayanlara verilemez. Çünkü zekat müslim olan fakirlerin hakkıdır. Bir
hadis-i şerifde: "Zekatı, müslümanların zenginlerinden alıp
fakirlerine veriniz,"
buyurulmuştur. Bunun için müslüman olmayanlar zekat vermekle yükümlü
değillerdir. Bu ibadet, müslümanlara ait dinî ve içtimaî (sosyal) bir
görevdir. Bu göreve ortaklık etmeyenlerin bundan faydalanma hakları
olamaz.
Yalnız İmam Züfer, zekatın zimmîlere (İslam idaresi
altındaki gayri müslimlere) de verilmesini caiz görmüştür. Çünkü
zekattan maksad, bir ibadet yolu ile muhtaç kimseleri ihtiyaçtan
kurtarmaktır. Bu maksad da, fakir zimmîlere zekatı vermekle elde
edilir. Bununla beraber nafile sayılan sadakaların zimmîlere
verilebileceğinde ittifak vardır.
Zekatı akrabaya vermek
daha faziletlidir. Şöyle ki: Önce muhtaç olan
erkek veya kız kardeşlere, sonra bunların çocuklarına, sonra amcalara,
halalara, sonra bunların çocuklarına; sonra dayılara, teyzelere ve
bunların çocuklarına, daha sonra akraba sayılan diğer yakınlara vermek
daha faziletlidir. Bunlardan sonra da fakir komşulara ve meslek
arkadaşlarına vermekte fazilet vardır.
Zekatı, malın bulunduğu
yerdeki fakirlere vermelidir. Yıl sonunda başka
memleketlerdeki fakirlere gönderilmesi mekruhtur. Ancak kendilerine
zekat gönderilecek kimseler, akraba iseler veya malın bulunduğu yerdeki
fakirlerden daha muhtaç iseler, o zaman uzakta olan bu gibilere
gönderilmesinde kerahet olmaz.
Bununla beraber zekatı, daha senesi dolmadan başka bir memlekete
göndermekte bir sakınca yoktur.
Bayramlarda ve diğer
günlerde muhtaç olan hizmetçilere veya çocuklara
veya müjde getiren fakir kimselere verilecek bahşişlerin zekat niyeti
ile verilmesi caizdir.
Verilen bir zekat,
fakir tarafından veya fakir olan çocuğun ve mecnunun
velisi veya vasisi tarafından alınmadıkça tamam olmaz.
Fakir olan
bir bunağın veya buluğa yaklaşmışın veya paranın kıymetini bilip
aldanmayacak bir yaşta bulunan çocuğun zekatı alması yeterlidir.
Bir kimse zekatını
vermek için araştırma yapıp zekata ehil olduğunu
anladığı bir adama zekatını verir de, gerçekten o adamın zekata ehil
olduğu meydana çıkarsa, ittifakla bu zekat caiz olur. Aksine durumu
anlaşılamaz veya zengin olduğu sonradan meydana çıkarsa, İmamı Azam ile
İmam Muhammed'e göre, yine zekat geçerli olur.
Fakat araştırma yapmaksızın ve zekata ehil olup olmadığını hiç
düşünmeden zekat verilecek olsa, geçerli olursa da, zekata ehil
olmadığı sonradan meydana çıkarsa, yeniden zekatı vermek gerekir. Çünkü
araştırma işinde noksanlık yapılmıştır.
Zekata ehil olup
olmadığında şübhe edilen bir kimseye araştırma
yapmaksızın verilen zekat, geçerli olmamak tehlikesindedir. Eğer
sonradan o kimsenin fakir olduğu meydana çıkmış olursa, zekat yerini
bulmuş olur, değilse olmaz.
Bekar kızın çeyizine
zekat düşer mi?
Bekar
kızın çeyizine zekat düşmez. Zira çeyiz adı verilen bu eşya ticaret
için
alınmamıştır.
Fakire
zekat verirken zekat olduğunu
söylemek şart mı?
Fakirin
aldığı paranın
zekat olduğunu mutlaka bildirmesi şart değildir. Hatta zengin zekat
niyetiyle
fakire para verirken bu sana hediyedir., hibedir, sana borcumdur dese
de
zekat sahih olur.
Dolayısıyla
zekat
verirken "bu zekattır" diyerek fakirin yüzünü kızartmak hiç doğru bir
şey
değildir.
Kaynaklar
1)
Büyük
İslam İlmihali, Ömer
Nasuhi Bilmen
2) İlmihal I, İman
ve İbadetler, Türkiye Diyanet Vakfı
3) Büyük Kadın
İlmihali, Rauf PEHLİVAN
|