Bismillâhirrahmânirrahîm.
Yeni
farkına
varıyorum, yıllardır kavramaya yoksun olduklarımın.
O'na
kavuşunca,
yıllardır O'ndan habersiz yaşamanın, O'ndan uzak kalmanın pişmanlığını
tadıyorum en derinlerimde. Geçmiş yakıyor âdetâ yüreğimi… Ama “O”, o
kadar
merhametli ki, bütün kapılar kapansa bile, O'nun kapısı sonuna kadar
açık!
“İste vereyim, tevbe et affedeyim!” buyuruyor.
Artık
biliyorum
ki, O'ndan başka sığınak, O'ndan başka dayanak yok. Anlayan, dinleyen,
gözyaşlarımı dindiren yalnız “O”…
İki sene
önce
Ramazân-ı Şerif'te attım ilk adımlarımı yüceler yücesine. Namaza
başladım,
şeytanların bağlandığı o mübârek günlerde. Hâlbuki ben, nefsim beni
nereye
yönlendirirse oraya doğru yol alırdım. Hiç düşünmeden arzularımın
peşinden
koşardım. İslâmî bir hayattan ve tesettürden çok uzaktım. Ama O'na
attığım her
adıma karşılık, yeni öğrendiğim her şey beni öylesine etkiliyordu ki…
Meselâ
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in, kaşlarını alanlar
hakkında nasıl düşündüğünü öğrenince bir daha asla aynı hatayı
tekrarlamadım.
Gittikçe
her
gün biraz daha değişiyordum. İçinde bulunduğum ortam çok farklıydı.
Almanya'da
doğup orada yetişmiştim. Arkadaş ortamım genellikle gayr-i müslimlerden
oluşmaktaydı ve benim de onlardan hiçbir farkım yoktu. Ama artık içimde
öyle
fırtınalar kopuyordu ki, bir el sanki çekiyordu beni hızla o içinde
bulunduğum
ortamdan.
Ben
değiştikçe,
bana en yakın olanlar bile bir bir bırakıyorlardı, yüz çeviriyorlardı
benden. O
kadar yalnız kalmıştım ki; ne anlayanım vardı, ne de dinleyenim!.. Ama
herkesin
beni bıraktığında, o yalnızlıkta buldum O'nu… Gözyaşları içerisinde
yaptığım
her duâda… Ve anladım ki, O'ndan gayrisi yalanmış… Anladım ki, dost
olan yalnız
Allah imiş…
Paskalya
tatilinde sadece iki hafta gittiğim bir Kur'ân kursu, ben farkında
olmadan bana
o kadar çok şey kazandırmıştı ki!.. Selâm vermeyi, elhamdülillâh
demeyi, müslümanlar
arasındaki kardeşliği orada öğrendim. Bence en önemlisi de ilk defa
kesin
olarak tesettüre girmeye orada karar verdim. Artık tatil dönüşü, okula
başörtülü olarak devam edecektim.
Eve
gittiğimde
ilk işim Allâh ve Rasûlü'nün râzı olmadığı kıyafetlerden, o her gün
giydiğim
pantolonlardan temizlemek olacaktı dolabımı ve öyle de yaptım. Tek
isteğim
Allâh ve Rasûlünün hoşnut olacağı bir hâle bürünebilmekti.
Biliyordum,
birçok zorluklar bekliyordu beni. Belki okula kabul edilmeyebilirdim,
alay
edebilirlerdi, çevrem ve arkadaşlarım beni kabul etmeyebilirdi. Ama ben
bütün
bunları göz önüne alarak kimseye haber vermeden, örttüm başımı, teslim
oldum
Rabb'ime, çıktım yola.
Bir
kapıyı
kapatsa bile Allah; binbir kapıyı açmaya kâdir değil mi? Biz dünyaya
imtihan
için gelmedik mi? Nasıl olur da engellere, zorlukla karşı tâviz vererek
dünyayı
âhirete tercih edebilirdim ki?
Ben o
ilk
örtündüğüm günü, ömrüm boyunca unutamam. Kapalı olarak okula gideceğim
o ilk
gün; kendime bir destekçi, bir arkadaş aradı gözlerim. Sonra birden
aklım
başıma geldi. Ben yalnız değildim! Her zaman olduğu gibi en büyük
yardımcımla
çıkacaktım yoluma. Biliyordum, O Allah ki, beni hiçbir zaman yarı yolda
bırakmayacak, ben ne zaman darda kalsam yardımını esirgemeyecekti.
Böyle bir
destekle yola çıkan, artık neden korkabilirdi ki?
Ben bu
kararla
çıkmıştım o ilk sabah evden ve içimde daha önce hissetmediğim o
huzurla, hiçbir
tereddüt çekmeden girmiştim okulumun kapısından... Mutluluğum
gözlerimden
okunuyor, içim içime sığmıyordu âdetâ. Bugün benim bayramımdı! Çocuklar
gibi
mesuttum. Dünyaları verseler, o gün yaşadıklarımı veremezler,
tattıramazlardı
bana…
Yaklaşık
iki
senedir okuduğum okuluma, mezun olmama iki ay kala, birden tesettürlü
olarak
gitmeye başlamam, hâliyle birçok kimseyi şaşırtmıştı. Öğretmenler
yanıma gelip:
“-Eğer
aile
zoruyla kapandıysan sana yardım ederiz!” dediler.
Fakat
bendeki
kararlılığı görünce bütün teklifler karşılıksız geri döndü. Zaman zaman
öğretmenler, bazen de okul arkadaşlarım, benimle okulumda bulunan diğer
müslümanları kıyas ediyorlardı.
“-Sen
neden böylesin de, onlar öyle değil? Onlar müslüman değiller mi?”
gibi sorulara, onların anlayacağı şekilde cevap vermeye çalışıyordum.
Fakat
onlara cevap verirken; müslüman kardeşlerimin o hâlde olması, kalbimi
öylesine
yakıyor, öylesine sızlatıyordu ki… Tek isteğim onların da gözlerinin
hakikate
açılması, onların da iman nimetinin farkına varmalarıydı.
Özlem Öztürk
Şebnem
Dergisi, 12. sayı
|