Bu
husûsda başkalarının gayreti, sadece vesîle olmaktır. Allah dilemediği
halde,
diğer bir kimsenin -velev peygamber de olsa- gayreti ile hidâyetin
nasîb olması
mümkün değildir.
"...
(Allâh) kendisine
yönelen kimseye hidâyet eder!" (er-Ra'd, 27)
On
bir
yıl önce müslüman olmuş, 28. yaşına kadar hep bir din arayışı içinde
hakkı
bâtılın içinde aramış bir ruh: Amerikalı Jackie Frank (Melek Zeynep)
Hanım!..
Ve kendi ağzından hidayeti buluş hikayesi:
9 yaşında bir kızken banyoya girip kapıyı kapatır, havluyu başıma
örter, aynaya
bakardım. Bu ruhuma haz verirdi. Birileri bana Allah'ın kilisede
yaşadığını
söyledi. Bunun için ben de sık sık kiliseye gidip Allah'la başbaşa
olmak
isterdim. Bir gün yine kilisede yapayalnız Allah'ı düşünüyordum. Annem
beni
aramış, her zamanki gibi kilisede bulmuş. Sanki kiliseler benim
Hira'mdı. Yaşım
küçük olduğu halde kiliselerin papazlarına zor sorular sorardım. Çoğu
zaman
cevap veremezlerdi. İncil'de Yusuf ve Meryem'den İsa dünyaya geldi
diyor. Başka
bir bölümünde Allah'ın İsa'nın babası olduğu iddia ediliyor. "Nasıl
inanayım?" diye papaza sordum. O cevap vermedi.
İslam'ı
ilk duymam, beş-altı yaşlarındayken oldu. Gittiğim okulda bir müslüman
çocukla tanıştım. Annesi siyah çarşaf giyiyordu. Herkesin doğumgünü
kutlanıyordu, ama o çocuğun doğumgünü hiç kutlanmadı. Bir gün:
"-Senin
doğum günün niçin kutlanmıyor?" diye sordun.
"-Biz
müslümanlar doğum günü kutlamayız!.." dedi. O çocuğunannesi ve
teyzesi markete giderken onları ağaçların arkasından gizlice izlerdim.
Benim
gözümde onlar korunmuş birer melek gibiydiler.
Ergenlik
çağımda hiç kiliseye gitmez oldum. Çünkü kilise içimdeki boşluğu
doldurmuyordu. Sürekli Allah'a duâ ediyordum. Ailem pek dindar değildi.
Annemle
babam farklı kiliselere mensup olduğundan din hakkında konuşurlar, ben
de
onları dinlerdim. Lisedeyken din merakımdan dolayı bir din okuluna
gittim.
Öğretmenimiz hıristiyan bir kadındı ve sürekli İslâmiyeti kötülüyordu.
İncillerin hepsini okuduk ama Kur'ân-ı Kerim'den sadece öğretmenin
seçtiği
bölümler okunurdu. Bu bölümler de daha çok insanın aklında sorular
oluşturacak
türdendi. Diğer dinleri bilmek istiyordum. Zihnimdeki sorulara sürekli
cevap
arıyordum. O sıralar bir yahudinin yanında muhasebeci olarak çalışmaya
başladım. Onun kızıyla din hakkında çok konuşurduk. Neredeyse yahudi
olacaktım.
Ona Hazret-i İsa hakkında sorular sorduğumda sorularıma cevap
veremiyordu.
Yahudiliğin gereklerini yapardı, ama kalbiyle inancı kuvvetli değildi.
O
dönemlerde hıristiyanlıktaki yanlışları çok iyi biliyordum. Dört elle
sarıldığım yahudilikte de aradığım huzuru bulamadım.
25
yaşında bir restorantta çalışmaya başladım. Orada çalışanların biri
yahudi,
biri yehova şahidi, bir kaçı hıristiyan, ikisi de müslümandı. Restoran
kapanınca hepimiz oturur, din hakkında konuşur, herkes kendi dinini
anlatırdı.
Ben kendi kendime o iki müslümana acıyıp, bu iki zavallıyı hıristiyan
yapıp
kurtarayım diye düşünüyordum. İki müslümandan birinin adı Mustafa,
diğeri de
onun arkadaşıydı. Mustafa'nın arkadaşı, İslam'ı çok güzel yaşamaya
çalışan bir
müslümandı.
Bir
gün yine oturduk konuşuyorduk. Mustafa ve arkadaşı, her zamanki gibi
İncil
ve Hıristiyanlık hakkında umursamaz bir tavır takınmışlardı. Ben de
onların
haline bakarak İslamiyeti iyiden iyiye merak etmeye başlamıştım.
Mustafa tatil
için Türkiye'ye gitme hazırlıkları yaptığı bir zamanda kendisine
yaklaştım ve:
"-Mustafa
bey, ben sizinle İslamiyet hakkında konuşmak istiyorum."
dedim. O da:
"-Benimle
dinim hakkında konuşmak istiyorsan önce bizim Kitabımızı
okumalısın!" dedi. Ben de kabul ettim. Tatil dönüşü bana İngilizce
mealli
Kur'ân-ı Kerim getirdi. Sonradan fark ettim, İngilizceye çevrilmiş en
kötü
tercümelerden biriydi. Böyle olmasına rağmen daha Bakara suresini
tamamlamadan
doğruyu bulduğuma inanmaya başladım. Ve Mustafa Beye üç soru sordum.
Birinci
"Muhammed kimdir?" Hayatımda ilk defa bu ismi Kur'ân-ı
Kerim'de görmüştüm. Peygamber olduğunu açıkladı. Ama bu peygamber Arap
idi.
Diğer kültürdeki insanların bunu kabul etmesi zordu. Özellikle biz
Amerikalılar
için bu imkânsız gibiydi. Fakat o anlattıkça Hazret-i Muhammed'i bir
peygamber
olarak kabul ettim. Onun hayatını okudukça, karşılaştığı zorlukları
gördükçe
onun Allah tarafından bir terbiyeden geçirildiğini hissettim. Şimdi de
onun
ahlakı beni terbiye ediyordu.
İkinci
sorum ise, Kur'an'ın Hazret-i İsa hakkında ne söylediği idi. Yahudi
arkadaşlarıma bu soruyu sorduğumda bir şey söyleyememişlerdi. Hazret-i
İsa'nın
Allah'ın oğlu değil, "kün: ol" emriyle meydana gelmiş bir peygamberi
olduğunu anlattı. Zaten ben hıristiyan olduğum halde Hazret-i İsa'nın
Allah'ın
oğlu olabileceğini kabul etmiyordum. Şimdi ise aradığımı tam manasıyla
bulmuştum.
Üçüncü
sorum, "Müslümanların namaz kılarken niye yüzünü yere
koydukları" idi… O ise buna şöyle cevap verdi:
"-İnsanların
Allah karşısındaki kulluklarının zirvesi, bütün benliğinden
kurtulup secdeye kapanmaktır. Bu hal, gerçek mabud karşısında kulluğu
hissederek O'na yaklaşma arzusudur."
Sanki
duymak istediğim, arayıp durduğum cevaplar bunlardı. Hayatımda pek çok
karar vermiştim, ama müslüman olacağım hiç aklıma gelmezdi. 28.
yaşgünümde
müslüman oldum ve adeta yeniden doğdum. 6 ay sonra Mustafa bey, evlenme
teklif
etti. Elhamdülillah evlendim. O zamandan beri eşimi ve evliliğimi hiç
sorgulamadım, çünkü mutluydum.
İki
yıl boyunca müslüman olduğumu aileme söyleyemedim. Ramazan ayında
oruçlu
bulunduğum bir sırada ailemi aradım:
"-Oruçluyum,
müslüman oldum, çok mutluyum!" dedim. Annem çok ağladı,
beyimi suçladılar. Erkek kardeşlerim, ölümle tehdid ettiler. Hatta bir
tanesi
telefonda şöyle dedi:
"-Yakında
dinlerin savaşı olacak. O gün gelince ilk öldüreceğim kimse sen
olacaksın!"
Tartışacaktım,
oruçlu olduğum aklıma geldi. Onlara:
"-Oruçluyum!"
dedim ve telefonu kapattım.
Bir
gün erkek kardeşim beni örtüyle gördüğünde, onu başımdan çekti ve:
"-Bir
daha seni bununla görmeyeceğim!" diye bağırdı.
Elhamdülillah,
İslam'ı yaşarken başka zorluk görmedim. Yalnız mezhepleri
anlamakta zorluk çektim. Ama beyimin arkadaşı internetten bu konuda çok
kapsamlı bilgiler indirdi. Ve bu problemi de aştım.
İslam'ı
Amerika'da açıklamak kolay. Çünkü her zaman öğrenmek isteyen gruplar
var. Özellikle 11 Eylül'den sonra İslam'dan nefret edenler bile
araştırıp bir
pürüz ve kusur bulamayınca onu kabul etmeye başladılar. Bizim en büyük
eksiğimiz, İslâmiyet'i doğru anlatan, düzgün çevrilmiş İngilizce
kitapların
olmayışı!.. Çünkü ya az bilenler kitap yazmış, bu güzel bir İngilizce
ile
çevrilmiş, ya da iyi bilenler İngilizceye yeterince çevirememişler.
Ben
uzun zamandır, Amerika'da yeni müslüman olanlara İslam'ı anlatmaya
çalışıyorum. İnsanlar müslüman olmuş, ama İslamiyet'i o kadar az
biliyorlar ki…
Hayızlıyken yemeğe dokunabilir miyim, bu haldeyken ayrı bir masada mı
yemeliyim? Bu ve benzeri çok basit konularda bile bilgi eksikliği var.
Bilen
insan yok denecek kadar az!..
Bizim
vasıtamızla İslamiyete girenler oldu ama bu bizden değil, Allah'tandır.
Hapishanelere gidip oralarda İslamiyet'i anlattım. Bir gün hapishaneden
telefon
geldi. Arayan, orada hıristiyanlığı anlatan kimse idi. Hemen gelmemi
istedi.
Ve:
"-Burada
müslüman olmak isteyenler var." dedi. O gün orada üç kişi
müslüman oldu.
Bir
gün bir arkadaşımla İncil hakkında konuşuyorduk. O hıristiyandı. Ben
Hazret-i Meryem ve Hazret-i İsa ile ilgili ona bazı bilgiler verdim. O:
"-Bunları
İncil'den mi aldın?" dedi. Ben de:
"-Hayır,
bu Kur'ân-ı Kerim'de geçen âyetlerdir." dedim. Çok
sinirlendi, elindeki İncil'i yere atıp üzerine basarak oradan ayrıldı.
Şimdi
Türkiye'ye geldim. Buradaki manzarayla ilgili de birkaç cümle söylemek
istiyorum:
Türk
hanımları hayatları için çok mücadele veriyorlar, lakin aynı fedakarlık
ve
gayreti ahiretleri için göstermiyorlar. Bazen Allah için bazı dünyevî
makamlardan, servet ve menfaatlerden fedakarlık gerekebilir. Okuldan
bile
fedakarlıkta bulunabilirler, ancak bu Allah'ın ilim kapılarının
kapandığı
anlamına gelmez. Türkler bilmelidirler ki, onları izleyenler var. Onlar
yalnız
değil, biz de orada aynı şeyleri yaşıyoruz.
İkinci
önemli problem, çocuk eğitimindeki gaflet!.. Bu başlı başına muazzam
bir
kayıp. İslamiyetten habersiz yetişen çocuk ebeveyni için hayatı
zorlaştırıyor.
Amerika'da çocukları İslam üzere yetiştirmek zor. Burada
"estağfirullah,
elhamdülillah, inşaallah…" kelimelerini duyuyorlar. Bu bile önemli…
Çocuklarımıza,
Allah'ın onları devamlı gördüğünü aşılamamız lâzım!.. Amerika'da çocuk,
anne
babasını kahkahalarla öldürebiliyor. Çünkü onlarda kendilerini gören
bir Allah
düşüncesi yok.
Evlatlarını
İslam doğrultusunda yetiştirmeyen annelere sesleniyorum. Amerikalı
öğretmenlerin bir sözü vardır:
"Çocuklarımız
bilemeyeceğiz bir zamana ve göremeyeceğimiz bir mekâna birer
mesajdır."
Uzun
zaman önce bahsedilen zaman ve mekana göndereceğim mesajın şu olduğuna
karar verdim:
Lâ
ilâhe illallah, Muhammedun Rasûlullâh!..
Eğer
çocuklarım bu mesajı benim için taşırlarsa kendimi bu hayatta başarılı
sayacağım, bunun için buraya geldim. Anne iyi öğrenecek ki, çocuklarına
öğretsin. Kardeşlerim size soruyorum:
"Siz
sizden sonrakilere hangi mesajı göndereceksiniz? Sizin insanlara
mesajınız ne?"
Halime
Demireşik
Bu da Benim Hidayet Hikayem Olsun
Şebnem Dergisi, 11. sayı
|