Hazret-i
Alîden (r.a)
rivâyet edilir. Evvelâ islâma gelen, Ebû Bekrdir (r.a). Hazret-i
Resûl-i ekrem(s.a.v) ile ilk önce kıbleye durup, nemâz kılan Ebû
Bekrdir. Ebû Bekrin (r.a) islâma geliş sebebi şöyle idi:
Hazret-i Ebû Bekr
önceleri tüccâr idi. Sefer ve ticâret yapardı. Ekserî Şâma giderdi.
Seferde iken, bir gece rü'yâ gördü ki, gökden ay inip, kucağına girdi.
Ebû Bekr, iki eliyle onu kucakladı ve sînesine basdı. Uyandı. Yemlîhâ
adında meşhûr bir râhib var idi. Ona varıp, rü'yâsını ta'bîr etdirdi.
Râhib dedi ki,
- Sen nerelisin?
Ebû Bekr dedi;
- Arz-ı Hicâzdanım.
Tekrâr sordu:
- Ne iş yaparsın.
Ebû Bekr,
- Tüccârım, dedi.
Râhib dedi ki,
- Yâ Arabistanlı
kişi. Bu rü'yâda, sana büyük müjdeler vardır. Ta'bîrini ister isen,
ücretini ver, dedi.
Ebû Bekr (r.a) oniki
dînâr çıkarıp, verdi.
Râhib dedi ki:
- O ay ki, gökden
sana indi. Âhır zemân Peygamberidir. Yakınlarda zuhûr edecekdir. Sen
Onun hayâtında iken vezîri olursun. Sonra halîfesi olursun. Yâ
Arabistanlı kişi. Eğer ben sağ iken, Ona yetişir isen, bana haber ver.
Ona varıp, buluşayım. Eğer ben dünyâdan gitmiş isem, selâmımı ona
ulaşdırırsın. Ben Onun dînine girdim ve ümmetinden oldum. Beni âhıretde
şefâ'atinden unutmasın.
Hazret-i Ebû Bekr
(r.a),
- Bana bir mektûb
ver, dedi.
Râhib, oniki satır
bir mektûb yazıp, Ebû Bekre (r.a) verdi. O mektûbun mevzû'u şu idi.
(Esselâmü aleyke yâ
Muhammed bin Abdüllah el Mekkî el Medenî el tehamî, salevâtullahi teâlâ
aleyke ve selleme. Hakîkaten sen âhır zemân Peygamberisin! Ve
Rabbilâlemînin Resûlisin. Bu mektûbu Ebû Bekr bin Ebû Kuhâfe ile sana
gönderdim. Ma'lûm ola ki, ben sana îmân getirdim ve sana ümmet oldum.
Ebû Bekr bana gelip, rü'yâsını ta'bîr etdirdi. O rü'yâ delâlet eder ki,
Ebû Bekr senin vezîrin olur, sonra halîfen olur. Eğer ben sağ olup,
hazretine yetişirsem, gelip önünde gâzâ ve cihâd ederim. Eğer
yetişmezsem, âhıretde beni şefâ'atinden unutmayasın) diye mektûbu temâm
etmişdir.
Hazret-i Ebû Bekr
(r.a); ey rü'yâyı ta'bîr eden kişiye:
- Eğer ta'bîr
etdiğin gibi olursa, yüz altın dahi bende senin emânetin olsun, dedi.
Şâm seferini
bitirip, Mekkeye geldi. Bu hâdiseden oniki sene geçdi. Hak sübhânehü ve
teâlâ, hazret-i Muhammede(s.a.v) vahy eyledi. Bir gece o büyük
Peygamber, Ebû Kubeys dağına çıkıp, gece yarısında dedi ki: Allahü
teâlâya da'vet edenin da'vetini kabûl ediniz. Lâ ilâhe illallah,
deyiniz. Ebû Bekr, serîr üstünde yatıyordu. Söylenilenleri işitdi.
Eşhedü en lâ ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah.
Birkaç gün sonra, Mekke sokaklarında, hazret-i Resûlullah (s.a.v)ile
buluşdu.
Hazret-i Fahr-i âlem
ona dedi ki:
- Ne olaydı, islâma
geleydin.
Ebû Bekr (r.a) dedi
ki:
- Yâ
Muhammed(s.a.v)! Peygamber isen mu'cize gösteresin.
Hazret-i Resûl-i
ekrem(s.a.v), Ebû Bekrin göğsüne mubârek ellerini dayayıp, şöyle dıvâra
yaslayıp, dedi ki,
- Sana o mu'cize yetmez mi ki, o rü'yâyı gördün. Yemlîhâ râhibe ta'bîr
etdirdin. O zemândan on iki yıl geçdi. Ta'bîr edene on iki dînâr verdin
ve yüz dînâr dahâ va'd etdin. Rü'yâyı ta'bîr eden, on iki satır bir
mektûb yazıp, sana emânet verdi. Bunları bir-bir görüp, muttalî olup,
mektûbda yazılan şudur, şudur deyip, takrîr buyurdular.
Ebû Bekr (r.a)
işitip, parmak kaldırıp,
- (Eşhedü en lâ
ilâhe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah). Ya'nî sen, o
Peygambersin ki, Yemlîhâ râhib senden haber verdi, dedi.
Kaynak:MENÂKIB-I ÇİHÂR YÂR-İ
GÜZÎN DÖRT
BÜYÜK HALİFENİN MENKİBELERİ Seyyid
Eyyûb bin Sıddîk
|