|
Ekmek
Veren Eli Kıran Baba
Bağdat'ı
kıtlık kırıp geçiriyordu. Herkesten önce de hamallar açlık
çekiyordu.
İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin
kapısından seslendi hamalın biri:
- Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan.
Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı. "Ver şu adama"
dedi. Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala.
Hamalın sevincine sınır yoktu. Evine doğru hızlandı. Kim bilir kaç
günlük
açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı
durdurdu
onu:
- Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın?
Geriye bakıp eliyle işaret etti:
- İşte şu evden.
Adam kızgın şekilde salladı başını:
- Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir
ekmek?
diyerek eve doğru ilerledi.
Kapıyı açar açmaz da sordu:
- Kim verdi ekmeği hamala?
Hanım korkudan kızını gösterdi. Güya kızına acır, bir şey yapmaz
diye
düşünmüştü. Halbuki adamın şükürsüzlük ve cimrilik içine işlemişti.
Elindeki
sopayı hızla havaya kaldırdı, kızının ekmek veren eline öyle bir
indirdi ki
bilek zedelenip burkuldu, el çarpık kaldı. Söyleniyordu kendi kendine:
- Ben herkese ekmek versem bu evde ekmek kalır mı? diye.
Halbuki nimet şükür isterdi. Şükürsüzlük nimetin gitmesine sebepti.
Nitekim bu
şükürsüzlüğün akibeti de öyle olacaktı. Olmaya başladı bile. Kısa
zamanda
işleri bozuldu, çarşının en işlek yerindeki dükkanını satması da onun
bozulan
işlerini. Bir ara o hale geldi ki, evine ekmek alamaz duruma bile
düştü.
Nitekim bir akşam eve gelmiş, kızcağızına da acı sözü söylemişti;
- Artık benden ümidinizi kesin. Çünkü bu akşam ekmek alacak kadar
da olsa
elime para geçmedi. Çarşıya in, ekmek parası iste.
Kızcağız çarşıya inmiş, utana sıkıla sattıkları dükkanın karşısına
geçerek bir
tanıdık görürüm diye beklemeye başlamıştı. Kendisini gören dükkandaki
adam
hemen yanına gelerek:
- Sen masum birine benziyorsun, ne bekliyorsun burada? diye sormuştu. O
da
anlatmıştı gerçek durumu:
- Ekmek alacak paramız kalmadı, bir tanıdıktan ekmek parası
istemek
üzere bekliyorum burada.
Hemen elini cebine attı adam. Hatırı sayılır bir miktar parayı
uzatarak
"Al" dedi. "Bununla istediğin kadar ekmek alabilirsin. Ben de
nimetin şükrünü eda etmiş olurum böylece."
Kızcağız elinin birini arkasına saklamış, ötekiyle parayı alırken
adamın
dikkatin çekti bu saklayış;
- Elinde bir yara bere varsa tedavi ettireyim, niçin saklıyorsun? Allah
bana
nimet verdi, şükrünü eda etmek için iyilik yapmam gerek, dedi.
Kızcağız önce açıklamak istememişse de adamın ısrarı üzerine anlattı
elinin
durumunu:
- Ben bir yoksula ekmek vermiştim. Babam yolda rastlayıp sormuş,
o da evi
gösterip 'İşte oradan aldım' demiş, bizi haber vermiş. Babam eve
gelince
elindeki sopayla ekmek veren elime öylesine bir darbe indirdi ki, elim
böylece
çarpık kaldı. Göstermekten utanır oldum. Bu yüzden de evde kaldım.
Bu açıklamayı dinleyen adam bağırmaya başlar:
- Komşular! Çabuk buraya gelin, ben hayalimdeki altın kalpli kızı
buldum, hayat
arkadaşım işte karşımda, siz de şahit olun... diyerek başlar anlatmaya:
- Ekmeği isteyen fakir bendim. Ben o gün bir hamaldım. Demek ki
elinin
çarpık kalmasına ben sebep olmuşum. Hem sebep olayım hem de seni bu
halinle baş
başa bırakayım. Buna Allah razı olmaz. Seni görünce içimden bir sevgi
selinin
koptuğunu anladım, bana ekmek veren kıza ne kadar da benziyor diye
düşünmüştüm.
Yanılmamışım. Baban şükürsüzlük ettiğinden Allah onun dükkanını elinden
alıp
bana nasip eyledi. Şimdi ise imtihan sırası bana geldi, ben de aynı
şükürsüzlüğe düşmek istemem. Haydi gel, nikahımızı yaptırıp birlikte
babanı
sıkıntıdan kurtaralım.
Yola koyulurlar, ekmek veren eli sakatlayan şükürsüz babaya doğru...
"Şükrederseniz çoğaltırım, etmezseniz elinizden alır şükredene veririm.
Şükürsüze de azabım şiddetli olur..." (Kur'an-ı Kerim, 14/7)
|
|
|