Yalova’da
bir imâm vardı ki, Yahyâ Efendiyi büyük bilir ve
çok severdi. Zaman zaman ziyâretine gelirdi. Bu imâmın çoluk çocuğu
kalabalık olup, maddî sıkıntı içindeydi. Fakat o sabreder fakirliğini
gizler, kimseye bir şey söylemezdi. Bir gün yine Yahyâ Efendi
hazretlerini ziyârete geldi. Selâm verip huzûrunda oturdu. O sırada
dergâh tenhâ olup, kimseler yoktu.
Yahyâ Efendi
ona;
- Ey temiz insan! Gel
seninle bahçede biraz dolaşalım. Allahü teâlânın
lütfunun sonu yoktur, buyurdu.
Berâberce
çıktılar. Bir yere geldiklerinde, Yahyâ Efendi;
- Sen bize candan bağlısın.
Şimdi sana Allahü teâlânın lütfuyla bir iş
göstereceğim. Böylece gönlündeki fakirlik sıkıntısı kalmayacak.
Fakirlik ateşini söndürmüş ve seni sevindirmiş olacağız, buyurdu.
Sonra yere
asâsını vurdu ve;
- Burasını kaz! dedi.
İmâm Efendi
orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona;
-Ne durursun, fakirlik
hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz
hazîneler sâhibi Allahü teâlâ gönderdi. İstediğin kadar al, buyurdu.
İmâm Efendi
bunları heybesine doldurdu. Yahyâ Efendi ona;
-Ey İmâm Efendi! Dünyâ
üzüntüsünü gönlüne sakın koyma. Bunları hayırlı
işlere sarfedersin. Yalnız bu sırrı kimseye söyleme. Şâyet anlatırsan o
zaman bunlar elinden çıkar, aldırırsın, buyurdu.
İmâm Efendi
de;
-Efendim, ben bu işe çok
şaştım! Bu kadar altınla memleketime nasıl
dönerim. Yollarda haramîler, eşkıyâlar var. Korkarım ki bunları benden
alırlar. Nasıl varacağımı bilemiyorum, dedi.
Bunun
üzerine Yahyâ Efendi;
-Sana kimse zarar veremez.
Bu senin nasîbindir. Var selâmetle git,
buyurdu.
İmâm
Efendi vedâ edip yola çıktı. Hakîkaten başına hiçbir şey gelmeden
Yalova’ya vardı. Kendisini hanımı karşıladı. Heybedeki altınları
görünce, hayretler içinde kaldı ve;
-Bunları nereden buldun?
diye sordu.
O da;
-Bu işi sana açıklayamam.
Sâdece Allahü teâlânın ihsânı olarak bil!
dedi.
İmâm Efendi
bundan sonra etrâfına yardım etmeye başladı. Hem yedi hem yedirdi. Ömrü
hayır yapmakla geçti.
İnsanlar
onun hakkında;
-Nereden buluyor bunları?”
demeye başladı.
Bâzısı da;
-Birisinden emânet almış
gâlibâ!
Kimisi de;
-Anlaşılan defîne bulmuş,
dedi.
Herbiri bir
şey söyledi. Netîcede İmâm Efendi hastalandı. Hastalığı ilerleyince,
komşularını başına çağırdı ve onlara;
-Size bu
malı nereden bulduğumu açıklamak istedim. Bunun elime
girmesine sebep, Yahyâ Efendi hazretleridir. Bugüne kadar kimseye
söylemedim. Zîrâ bana, söyleme gizle demişti. Şimdi ise ömrümün sonu
yaklaştığından onun kerâmeti unutulmasın diye söylüyorum, dedi ve
Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.
|