Hacı
Bayram-ı Velî'nin doğduğu
Zülfadl (Sol-Fasol) köyünden bir genç
askere çağrılmıştı. Yetim olan bu temiz genç, babasından kalma birkaç
altınını, annesinden kalan hâtıra bilezik ve küpleri emânet edecek bir
kimse bulamadı. Hepsini küçük bir çekmeceye koyup, Hacı Bayram-ı
Velî'nin türbesine getirdi. Türbeyi ziyâret edip;
"Yâ hazret-i Hacı
Bayram-ı Velî! Beni vatanî vazifemi yapmak için çağırdılar. Annemden ve
babamdan kalma şu hâtıraları emânet edecek bir kimse bulamadım. Bu
küçük çekmeceyi zâtı âlinize emânet bırakıyorum. Eğer askerden
dönersem, gelir alırım. Şâyet dönemezsem, istediğiniz bir kimseye
verebilirsiniz!" diye münâcaat etti.
Sonra çekmeceyi sandukanın
kenarına koyarak ayrıldı.
Aradan
yıllar geçti. Gencin askerliği bitti ve emânetini almak üzere
Hacı Bayram-ı Velî'ye geldi. Ziyâretini yapıktan sonra, çekmeceyi
koyduğu yerde buldu. Hiç dokunulmamıştı.
Orada türbeyi
bekleyen
türbedâra;
"Bu çekmece
benimdir. Askere
gitmeden önce emânet
bırakmıştım. Şimdi alıyorum." dedi.
Türbedâr;
"Tabi,
alabilirsen al.
Çünkü ben, bir defâsında bu çekmecenin yerini değiştirmek istedim.
Fakat bütün uğraşmalarıma rağmen yerinden bile oynatamadım. Bunda bir
hikmet olduğunu düşünerek, bir daha elimi bile sürmedim."
Genç,
çekmecenin yanına gelip, Hacı Bayram-ı Velî'ye teşekkür etti ve
emânetini alarak köyüne döndü.
|