Geçmiş ümmetlerde gurbete
çalışmaya giden üç arkadaş, bir ara yoğun bir
yağmura mâruz kalınca yol kenarındaki bir mağaraya sığınırlar. Ne var
ki, karşı dağdan, düşen yıldırım sebebiyle kopup yuvarlanan bir taş
gelir, içinde bulundukları mağaranın kapısına sıkışıp kalır.
İçeride
bulunan üç arkadaş korkup düşünmeye başlarlar. Nasıl çıkacaklar
kapanmış olan mağaradan? Biri der ki: Bu belâdan kurtulmamızın bir
çâresi olabilir. O da, Rabbimizin rızâsı için yapmış olduğumuz
iyilikler. Gelin bunları şefaatçı yapıp buradan kurtulmayı Rabbimizden
dileyelim.
Bu sebeple
biri der ki:
– Ey Rabbim!
Ben yanında işçi çalıştıran biriydim. Bir gün, çalışan işçim akşam
yevmiyesini almaya gelmedi. Ben de onun parasını onun adına ayırıp
çalıştırdım. Seneler sonra gelince parasını kazancıyla birlikte verdim.
Şaşırdı, almak istemedi. Sonra ciddi olduğumu anlayınca yevmiyesini
kazancıyla alıp sevinerek gitti. Bunu sadece senin rızân için yaptım.
Eğer senin yanında makbul oldu ise, bunun hürmetine şu kayayı,
çıkacağımız yerden uzaklaştır!
Bu dua
üzerine kaya yerinden kımıldar, ama çıkılacak kadar yer açılmaz.
İkincisi de
şöyle der
– Ey Rabbim!
Ben annesine çok hizmet eden biriyim. Bir gece annem su istemiş, ben de
koşup dışarıdan su getirmiştim, baktım annem uyumaktadır. Karşısında
uyanıncaya kadar bekledim. Gece yarısı uyandığında beni karşısında
bekler halde görünce çok memnun olup duâ etmişti. Bunun hürmetine bu
belâdan bizi kurtar.
Kaya biraz
daha kımıldar, ama yine kurtulmaya yeterli değildir.
Üçüncü
olarak da son arkadaşları şöyle duâ eder:
– Ey Rabbim!
Memleketimizde kıtlık olmuş, bir çok âile açlık belâsına mâruz
kalmıştı. Benim durumum ise iyi idi. Bir gün komşum kızı yanıma gelip
açlıktan ölüm tehlikesi geçirmekte olan âilesi için benden yiyecek
birşeyler istemiş, ben de ona kendisini bana teslim etmesi halinde
istediğini verebileceğimi söylemiştim. Başka çâresinin kalmadığını
anlayan kızcağız, nihayet isteğime râzı olmuş, birlikte tenha yere
gittiğimizde birden şu ikazda bulunmuştu:
– Ey elinde
imkân olan adam! Allah’dan kork, benim iffet mührümü nikâhsız bozmaktan
hicap duy! Bu mühür, ancak nikâhla bozulur, başka değil!
Bu
beklenmedik ikazdan korkup titremeye başladım. Kendimi mâsum bir kızın
namus mührünü bozan iffetsiz durumuna düşürmekten utandım ve dedim ki:
– Haydi gel,
istediğin kadar yiyecek al, mührünü muhafaza ederek iffetinle yaşa.
Böylece ona
istediğini verdim ve mührünü bozmadım. Bunu senin rızân için yaptım.
Eğer kabul edildi ise, şu kayayı kapımızdan uzaklaştır da çıkıp
kurtulalım.
Bir de
baktılar ki, sıkışmış kaya paldır küldür yuvarlanıp gitti, kurtulup
dışarı çıktılar.
Evet, işte
iffetsizlerin yersizliğini söylemek istedikleri kızlık işaretinin
hadisteki adı mühürdür.
Kaynak:
Yeni Aile İlmihali, Ahmed Şahin, Cihan Yayınları
|