Sultan Abdülmecid zamanında adamcağızın birisinin
büyük miktarda borcu varmış. Elini neye atsa ters gidiyor. Zeyrek
civarında, evine yakın bir dergaha gitmiş. Namazdan sonra Şeyh efendi,
bu yabancıyı yanına çağırmış ve halini sormuş. O da:
"Efendi hazretleri, gırtlağa kadar borç içindeyim, neye
elimi atsam kuruyor. Ne olur himmet!" demiş. Şeyh efendi:
"Evladım, sabah namazını 40 gün Yenicami'de kıl. Camiye
gidip gelirken de 1000 adet istiğfar oku. Göreceksin, kırkıncı gün ne
sıkıntın kalacak ne bir şey..."
Adam ertesi sabah başlamış. Tam 39 gün
sabah erkenden Yenicami'ye namaza gitmiş. Kırkıncı gün sabah ezanı
okunurken uyanmış, fakat Yenicami'ye nasıl yetişecek? "Eyvah. Bunu da
mı berceremeyeceğim?" telaşıyla fırlamış. Abdest alıp, giyinip sokağa
fırlamış. Koşturmaca esnasında biriyle çarpışmış. Başındaki fesi de
yere düşmüş. Adamın gözü bir şeyi gördüğü yok. Karanlıkta kapmış yerden
fesi, koşuşturmuş camiye. Ucu ucuna yetişmiş. Namazdan sonra da
heyecanla, aşr-i şerifi de beklemeden çıkmış avluya. Kapı önüne
oturmuş. Kendine kendine:
"40 namazı tamamladık. Bakalım denilen olacak ve ben
rahatlayacak mıyım?" diye düşünmeye başlamış. Bir de ne görsün. Camiden
çıkan insanlar büyük bir memnuniyet ifadesiyle bu adamcağızın önüne çil
çil altınlar atmaya başlamazlar mı? Adam şaşkın. Altınları toplamış,
saymış, tam borcuna yete cek kadar çıkmış. Kalkmaya hazırlanırken
müezzin sokulmuş:
"Allah Müslümanlığını kabul etsin. Hak Dini seçmişsin.
Sünnetliğini de topladın. Ancak bundan sonra bu başındakiyle namaza
gelme. Başına fes giy" demiş. Adamcağız elini başına atmış ki... Bir de
ne görsün? Başında papaz külahı.
Meğer namaza koştururken çarptığı bir papazmış. O esnada
ikisinin de başındaki düşmüş. Bizimki kırkıncı sabahın hayaliyle acele
edip, yerden eline geçirdiği papazın külahını kapmış yerden. Cami
cemaati de, o adamcağızın başına bakıp bir papazın Müslüman olduğunu
sanmışlar. O devirde adet, yeni müslüman olanlara teşvik için
altın verilir ve buna "sünnet akçesi" denirmiş.
|