Kapı komşu sayılırdık. Fakat
onu ancak mahallemizdeki kahvehanede görürdüm. Her zaman pencere
kenarındaki
bir masada oturur ve arkadaşlarıyla birlikte sabahtan akşama kadar
kağıt
oynardı.
Bir gün beni yanına çağırarak:
Gel bir çayımı iç dedi. Sadece
selam verip geçmek olmaz.
Yalnız olduğu için gittim. El
sıkışırken:
Sigara dumanı dokunduğundan pek
uğrayamıyorum, dedim. Hem yapacak o kadar çok işim var ki.
Çok alıngan bir insandı. Küskün
bir ifadeyle:
Doğru, dedi. Bizim yapacak bir
işimiz yok.
Esasında
hepimizin işi çok fazla, dedim. Ebedi hayatımızı bu kısa ömürde
kazanmak zorunda
değil miyiz?
Haklısın, dedi. Fakat bu
illettten bir türlü kurtulamıyorum.
Sebebini sordum.
Arkadaşlarımı kıramıyorum, diye
cevap verdi. Her gün mutlaka çağırıyorlar.
Parmağımla işaret ederek :
Karşıdaki caminin müezzinini
tanıyorsun değil mi ? dedim.
Yirmi yıllık müezzini nasıl
tanımam diye atıldı. Neden sordun ki?
Öyle aklıma geldi işte, dedim.
O da günde beş defa camiye çağırıyor da.
Yüzü hafifçe kızardı. Başını
öne eğerken:
Ben eskiden böyle değildim,
dedi. Fakat genç yaşta emekli olduktan sonra buralardan çıkamaz hale
geldim.
Artık kurtulacağımı da sanmıyorum.
Aradan birkaç hafta geçtikten
sonra, onu kahvehanede göremez oldum. Arkadaşlarına sorunca:
Çok hasta dediler. Pek fazla
ümit yokmuş.
O akşam ziyaretine gittim.
Aşırı derecede zayıflamış ve sanki on yaş birden ihtiyarlamıştı.
Başında Kuran
okuyan oğlu beni görünce:
İyi ki geldiniz, dedi. Babam
çok ağırlaştı.
Konuşabiliyor mu ? diye sordum.
Hayır, dedi. Ama arada bir “
sanzotu “ diye sayıklıyor.
O da ne ? dedim.
Bi de anlayamadık, diye cevap
verdi. Fakat iyi duyduk “sanzotu“ diyor.
Semizotu olmasın ? dedim. Sever
miydi.
Ağzına bile koymazdı, diye
atıldı eşi. Benim de aklıma geldi ama...
Herhalde bir ilaçtır, dedim.
Hemen gidip bakayım.
Eczaneden elim boş döndüm. Eve
geldiğimde herkes ağlıyordu. Kapıyı açan çocuk:
Babam biraz önce vefat etti,
dedi. Üstelik hep o ilacı sayıklayarak. Bulabildiniz mi?
Artık önemi yok, diyerek lafı
değiştirdim. Çünkü eczanede bana gülmüşler ve sanzotunun, iskambil
oyunlarında
geçen bir kelime olduğunu söylemişlerdi.
Cüneyd SUAVİ
Hayatın İçinden