Cimri Zengin ile Cömert Kızı
İsrailoğullarını
şiddetli bir kıtlık basmıştı. Her tarafı kasıp
kavuruyordu. Kıtlık zenginlerin dışında birçok orta halli halkın ötede
beride biriktirdiklerini de bitirerek artık sokağa dökülmüşlerdi. Açlık
ve sefalet her gün binlerce insanı önüne katarak doymak bilmez midesine
kurban ederek ziyafet çekiyordu.
Her gün açlığın ezici pençesi altında can veren insanlar öbür dünyaya
yolcu ediliyorlardı. artık bütün kurutuluş ümidi, başta yüce
Allah'ın sınırsız yardımına, sonra da cömert ve iyiliksever
zenginlerin uzanacak yardım ellerine kalmıştı. Açlıkla ölmemek için
pençeleşen, yoksul ve düşkünler de öyle yapıyordu. Onlar için tek
kurtuluş ümidi zenginlerin kapılarını çalarak, birkaç lokma ekmek
koparıp yiyerek kendilerini kurtarmak, fazla kalırsa evde açlıktan
ölmek üzere olan çocuklarına da yetiştirip onları da ölüm yolculuğuna
çıkmaktan alıkoymak idi.
İşte bu yaygın kıtlığın acısını iliklerinde duyan yoksullardan biri de
bir gün, civarın ünlü zenginlerinden birinin kapısına varır. Kapıyı
çalarak "Ne olur?" der, "Ben ve evdeki çocuklarım hepimiz birden
açlıktan kırılıyoruz. Varsa bana bir parça ekmek verin lütfen."
Zenginin kızı çok cömert ve insancıldır. Hemen fırından taze sıcak bir
ekmek yaptığı gibi getirip fakirin eline tutuşturur. arkasından da,
"Kusuru bakmayın" der. "Daha fazla vermek isterdim ama babam çok cimri
bir kimsedir. Üstelik de evden çıkarken bütün yiyeceklerimiz kontrol
eder. Akşam eve geldiğinde bakalım ne cevap vereceğim."
Akşam eve dönen zengin, fakat cimri baba daha yiyecekleri kontrolden
geçirir geçirmez bir ekmeğin eksik olduğunu öğrenir. Soruşturmaya
başlar. Kızının gündüz kapıyı çalan aç ve perişan bir düşküne verdiği
anlaşılır. Cimri baba, "Nasıl verirsin?" diyerek öfkesinden küplere
biner. Kızına, "Sana mutlaka bir ceza vermeliyim ki, bir daha
vermeyesin!..." diye direten canavar ruhlu ve acımasız baba nihayet öz
kızının elini keserek onu cezalandırır. Bir düşküne yardım elini
uzatmaktan başkaca bir suçu olmayan iyiliksever kızın artık dünyası
kararmıştır. Günlerinin çoğunu başını, iki kolu arasına alarak iki gözü
iki çeşme ağlamakla ve öz babasına beddua etmekle geçirir. Kızcaız
inanır ki hiçbir kötülük gerek bu dünyada, gerek öbür dünyada sahibinin
yanına kalmaz. Zalim mutlaka bir gün belasını bulacaktır. Elbette
canavar ruhlu, acımasız baba da bir gün kılı kırk yaran
Allah'ın adaleti önünde yaptıklarının tek tek hesabını verecek
ve ettiği yığın yığın kötülüklerine karşılık Allah'ın sınırsız
azabına uğrayacaktır.
Gerçekten de kısa bir
süre sonra zengin cimrinin işleri bozulmaya yüz
yutar. Gel zaman git zaman elindeki bütün mal ve servet uçup gider.
artık iyice yoksul düşmüş, açlık ve sefaletin kıvrandırıcı pençesi
altında günden güne daha da yükselen bir sesle inlemeye başlamıştır.
Her sefaletin darbeleri altında birgün kendini ölümün soğuk kollarına
teslim ederek nihayet gözlerini bu dünyaya yumar.
Ortada kimsesiz kalan cömert kız bir süre evine kapanarak aç, susuz,
acı kaderine ağlar durur. Ama ne cilvedir ki bu durum böyle sürüp
gidemez. Yaşamak için yemek gereklidir. Evde yiyecek bir şey olmadığına
göre dilencilik etmekten başka çare yoktur. Bir zamanların zengin kızı,
şimdi artık bir parça ekmeğe muhtaç bir durumda kapı kapı dolaşmaya
koyulur.
Yine günlerden bir gün kapı kapı dolaşarak dilencilik ederken, tesadüf
bu ya, cömert ve varlıklı bir ailenin kapısın çalmış bulunur. Kapıyı
yaşlıca bir hanım açar. Ev sahibi olan hanımın bekâr bir de olğu
vardır. helâl süt emmiş, eli yüzü düzgün, namuslu bir kız
aramaktadırlar. Kadın bakar ki kapıyı çalan dilenci kız, eli yüzü
düzgün, hatta normalin üstünde bir güzelliğe sahip, Üstelik de yüzünden
zamanında varlıkı ve asil bir aile kızı olduğu okunuyor. Utangaç ve
çekingen.
Ev sahibi hanım, karşısında böyle bir dilenci kız görünce hayretten
dona kalır. Böylesine bir hanım kızın bu yola nasıl düştüğünü merak
ederek kendisini içeriye buyur eder. Durumunu öğrenince de oğluna almak
istediğini açığa vurur. Kızcağız bu parlak teklifi kabulde gecikmez,
hemen "evet" der. Akşam eve gelen oğlana da durum açıklanır. Fakat ona
fakir ve dilenci bir kız olarak takdim edilir. Buna rağmen oğlan kızı
çok beğenir ve evlenmeyi kabul eder.
Çok geçmeden kız ile çocuk evlendirilerek dünya evine girerler. adete
göre gerdeğe girmeden önce annelerinin hazırladığı renk renk yemeklerle
donatılmış sofraya oturup karınlarını şöyle iyice bir doyurmaları
gerekmektedir. İki yeni evli genç sofraya oturarak iştah ile yemeğe
koyulurlar. Yalnız genç kocanın dikkatini çeken bir husus vardır.
Karısı yemeğini sol eliyle yemesini ithar eder. Genç karısı
duymamazlıktan gelerek yine aynı şekilde sol eliyle yemeye devam eder.
Koca ikinci ve üçüncü defa yine hatırlatır. Kadın konuyu değiştirerek
yine sol eliyle yemeğini yemekten vazgeçmez. Bu defa genç koca
patlıyarak, büyüklerimiz der ki: "Fakirlikten yetişmelerin görgüsü kıt
olurmuş. Yemek sağ elle yiyilir. Lütfen sağ elini çıkar da onunla ye.
Bunu bilmiyor musun?"
Bu durum karşısında renkten renge giren kızcağız ne yapacağını bilmez
bir halde şaşırıp kalır. Sağ elini çıkarsa, kocası elinin bilekten
kesik olduğunu görecek ve belki de kendisini boşayacak, çıkarmasa
kocasına karşı en büyük saygısızlığı etmiş olacak. Kızcağız sıkıntıdan
ter üstüne ter dökmekte ve sağ elinin yok olduğu anlaşılırsa ufukta
görülen mutluluk ışığının daha doğmadan önce söneceği endişesiyle
yüreği gümbür gümbür atmaktadır. Tek sığınağı yüce Allah'tır. O
yüzden de içinden devamlı olarak, "Ey Rabbim!" beni mahçup çıkarma, sen
dilediğini dilediğin anda yapan tek yüce kudret sahibisin" diyerek
Allah'a bütün varlığını saran bir yalvarışla dua etmektedir.
İşte, tam bu sırada gaibten bir ses imdadına yetişir. Sesin sahibi
şöyle seslenmektedir: "Ey kulum, sağ elini eskisi gibi düzelttik,
korkma çıkar. Çünkü sen elini bizim uğrumuza kaybettin. Biz de şimdi
sana onu geri iade ediyoruz."
Kız elini bir çıkarıp bakar ki gerçekten eskisinden daha güzeldir.
Başından geçeni birer birer kocasına anlatır. Ondan sonra kocası da onu
bağrına basarak gülüş cümbüş yemeklerini yerler ve arkasından gerdeğe
girerek mutlu ve sıcak bir yuvanın sarsılmaz temellerini attılar.
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi yoksul ve düşkünleri korumaktan uzak
tutmasın, Amin...
Ey aklı başında olan kimseler!... Bütün bu olaylardan ibret dersi
alınız. Alınız da gerek bu dünyada, gerekse öbür dünyada lekesiz
kurtuluşa erişebilmek için, malınızı Allah yolunda harcayınız.
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi malını aydınlık yolu uğrunda harcayan,
yoksul, düşkün, öksüz ve kimsesizlere yardım elini uzatan seçkin
kullarından eylesin âmin..
|