Allah dostlarından Mübarek'in
oğlu Abdullah anlatıyor: Yıllardan bir
yıl Kabe'ye yaptığı ziyaretlerden birinde Hz. İsmail'in makamına girmiş
ve orada uyuya kalmıştım. Uyurken sevgili Peygamberimizi rüyamda
gördüm. Bana şu emri veriyordu:
"Hac ibadetini sona erdirip memleketin Bağdad'a döndüğünde falan
mahalledeki ateşperest rahibini ziyaret et ve ona benden selam söyle.
Ve ona Yüce Allah'ın kendisinden hoşnut olduğunu müjdele." Bu sözleri
söyledikten sonra Peygamber (sav) uykumdan kayboldu. Artık sesini
duyamadım. Bir aralık uyandım. "La havle velâ kuvvete illâ billahil
aliyyil azim (Kuvvet ve kudret ancak yüce ve ulu Allah'ındır.)" diyerek
bu rüya şeytanın vesvesesi olsa gerek dedim. Abdest aldım. Kabe'yi
tavaf ettim. Tekrar uyku bastı. Yine rüyamda aynı emri üç defa
tekrarlayan sevgili Peygamberimizi gördüm. Bu defa rüyanın rahmani
olduğuna kanaat getirmiştim.
Hac ziyaretimi bitirip Bağdad'a dönünce ilk işim Peygamberimizin
emanetini yerine getirmek üzere ateşperest rahibinin ziyarete varmak
oldu. Yaşlı adama önce şu soruyu sordum: "Siz ateşperest rahibisiniz
değil mi? Ben seni günahkar bir putperest bilir ve Cehennemlik
olacağına inanırdım. Senin Allah'ın hoşnutluğuna kazanacak amelin var
mı?
Ateşperestin "evet var" diyerek soruma karşılık verdiği cevaplar beni
büsbütün şarşırtmıştı. Putperest rahip yıllarca insanlara kendi sapık
dininin dolambaçlı yollarını göstermiş bir dini liderdi. Dört kızıyla
dört oğlunu birbirleriyle evlendirmişti. Bunların düğün cemiyetlerini
yaparken mecusi halka büyük ziyafetler çekmişti. En güzel bir kızıyla
da kendisine denk bir erkek bulamadığı için bizzat kendi evlenmişti. O
gece öyle dillere destan bir ziyafet düzenlemişti ki binlerce mecusi
bir bir evine akın etmişlerdi.
Bütün bunları hayır yaptım diyerek söyleyen ateşperest rahibin bu
hareketleri dinimizce yasaktı. Onun müşrik mantığına uygundu, ama
İslam'da kötülüklere başlık etmek, zina, dolandırıcılık gibi en ağır ve
yasak hareketlerdi.
Bu defa rahibe, iyice düşünüp taşınarak daha başka iyiliklerini ortaya
dökmesini söyledim. Nihayet son olarak şu iyiliğini dile getirdi:
Bir akşam karımda odamda yatıyordum. Kapım çalındı, içeriye müslüman
bir komşu kadın girdi. Ocağını tutuşturmak için elindeki lambayı,
yanmakta olan kandilimden yakmak için geldiğini söyledi. Lambasını
yakıp kapıdan çıkarken söndürdü ve tekrar yakmak üzere odama döndü.
Aynı hareketi birkaç kere daha tekrarlayınca kadından şüphelenmeye
başladım. Aklıma kötü şeyler gelmeye başladı. Acaba kadının elindeki
lamba kapıya çıkınca rüzgar tarafından gerçekten söndürülüyor mu idi;
yoksa kadın tekrar tekrar girebilmek için bir bahane mi icad ediyordu?
Acaba bu kadın benim neler yaptığımı gözleyen ve evimin içinde
birşeyler arayan bir casus mudur, diye düşünmeye başladım. Anlaşılan
kadın da şüphelendiğimi, içime kurt düştüğünü sezmiş olacak ki sonuncu
seferinde yanan lambasını iyice koruyup sönmesine engel olarak kapımdan
çıktı ve evinin yolunu tuttu. Bir defa içime endişe düşmüştü, ben de
gizlice odamdan çıkarak kadını izlemeye başladım. Evinin kapısına
varınca kadın içeri girdi.
İçeriden küçüçük çocukların dinmeyen ağlayışları arasında annelerine
"açız açız yemek ver bize." diye yalvardıklarını duydum. Kadın da
çaresizlik içinde çocukları ile birlikte hüngür hüngür ağlıyordu.
Kapıyı vurarak içeri girdim. Kadın beni karşısında görünce önce şaşa
kaldı ve arkasından ziyaretimin sebebini sordu. Üst üste dönüp lamba
yakmasından şüphelendiğim için gizlice peşinden geldiğimi, ağlama
seslerini duyunca da içeri girdiğimi söyledim.
Sözlerim bitince kadın derinden bir iç çekerek bana şu sözleri söyledi.
"Yetim yavrularımla birlikte günlerden beri açız, buna rağmen günlerden
beri bağrıma taş basıyor ve Allah'tan başkası önünde el açmanın
küçüklüğüne katlanamıyordum. Fakat bugün sana gelirken sabrım iyice
tükenmişti. Çocuklarıma birşeyler istemeye kararlıydım. Ama bir türlü
cesaret edip halimi sana açamadım. Bu şaşkınlık ve çaresizlik içinde
kapı ile odan arasında dönüp durdum. Lambanın sönmesini de
utangaçlığıma bahane ettim."
Kadının bu sözleri bana çok tesir etmişti. Hemen eve gittim. Hazırda ne
bulduysam alıp getirdim ve zavallı dula verdim. Kadının yüzüm
gülümsemeye başladı ve yemeklik bir şeylerin eve girdiğini anlayan
yetim yavruların çığlıkları da biraz hafifledi. Az önce içinden yaslı
ağlayışlar yükselen evin kederi dinmiş yerine neşeli bir hava esmeye
başlamıştı. O anda dara düşmüş komşunun sıkıntısına geçici olarak da
olsa çare buldum diye içimde anlatılmaz derecede sevinç duydum."
Sözünün burasında rahibe "yeter söylediklerin bana kafidir." diyerek
sözünü kestim. İki cihan güneşi Peygamberimizin (sav) bizim gözümüze,
ebedi Cehennem'lik bir kafirden başka değer taşımayan bir ateşperest
rahibine neden selam gönderdiğini iyice anlamıştım.
Daha önce putperest olan rahibin putperestliği yüzünden cehennemlikten
sonradan müslüman olan komşuya yapmış olduğu yardımıyla Allah'ın
hoşnutluğunu kazanır. Hak dini olan İslamiyyeti kabul ettiğinden dolayı
böyle bir evliyanın, Peygamberimizin (sav) tavsiyesiyle ziyarete
gelmesini hak etmiş, böylece değerli Müslümanların safhasına katılmış
olur.
İnsanlığa ömrü boyunca merhamet ve yardımseverliği öğretmeye çalışan
yüce Peygamberimiz (sav) rahibin komşusuna gösterdiği yakınlığı pek
beğenmişti.
Yüce Allah (cc) cümlemizi komşularını yakından gözeten, sıkış anlarda
onların yardımlarına koşmayı vazife bilen kullarından eylesin, Amin!...
|