Nereden ve Nasıl Aldın |
|
Hazret-i
Ebû Bekr-i Sıddîk (r.a) hazretlerinin bir
kölesi vardı. Ömrünün sonlarında her akşam iftâr vaktinde yemek
getirirdi.
Âdet-i şerîfleri öyle idi ki, nereden ve nasıl aldığını, kimden satın
aldığını,
onun san'atı ve mesleği ne olduğunu o köleden sormayınca o yemekden bir
lokma
ağzına koymazdı. Bu köle bir gece yine yemek getirdi. Ebû Bekr-i Sıddîk
(r.a)
süâl etmeden, mubârek elini uzatıp, bir lokma yemekden aldılar.
Köle
dedi ki: -
Ey Efendi. Ne oldu ki, bu akşam sormadan yemeğe el uzatdınız. Ebû
Bekr-i Sıddîk (r.a) hazretlerinin mubârek gözleri yaş ile dolup,
buyurdu: -
Yâ Gulâm. Açlık bana sıkıntı verip, sabırsızlandırdı. Böylece bu hâl
başıma
geldi. Şimdi bana haber ver ki, bu akşam yemeği nereden getirdin. Köle
dedi ki: -
Câhiliyye vaktinde, raks ve oyun oynardım. Bir gruba raks etdim.
Onlara hoş
geldi. Bana dediler ki, şimdi bir nesnemiz yokdur. Va'd etmişlerdi ki,
elimize
birşey geçdikde sana iyilik ederiz. Ben bugün gördüm ki, onların elleri
doludur. Ben va'dlerini hâtırlatdım. Yiyeceği bana verdiler. Dediler
ki, -
Yâ Sıddîk, bu kadar kendinize sıkıntı ve zahmet, bir lokmadan dolayı
mıdır.
Buyurdu ki, evet. Resûlullah (s.a.v) hazretlerinden işitdim. Buyurdular
ki, -
Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri, yidiği harâm olan kimselere
Cenneti
harâm etmişdir. Sonra
başını yukarı kaldırıp, -
Yâ ilâhel âlemîn! Yidiğim lokma için elimden geleni yapdım. O
lokmaları kay'
etdim. O lokmadan damarlarımda birşey kaldı ise afv et. Bu za'îf kulun,
Cehennem azâbına dayanamam diye, düâ buyurdu. |