Yesrib
şehrinde bir adam kavminin ileri gelenlerini
topladı. Kölesine dört dirhem vererek bununla misafirler için çeşitli
meyveler
satın alıp getirmesini emretti.Köle
çarşıya çıkmak üzere evden ayrıldı. Yolda
giderken Mansur b. Ammar mescidine uğradı. Orada Allah dostlarından
Mansur’u
ziyaret edip onun duasını almak istedi. Mescide
girdiğinde gördü ki Mansur, bir fakire vermek
üzere bir şeyler istiyordu. “Kim bu yoksula dört dirhem verirse, ona
dört duâda
bulunacağım” diyordu.
Bu Allah
dostunun sözlerinden etkilenen ve acaba hangi
duayı yapacak diye merak eden köle, elindeki dirhemleri o fakire verdi.
Bir
fakirin ihtiyacını gidermenin sevinciyle Allah’a
hamdeden Mansur ona dedi ki:
- Dua
etmemi istediğin şeyler nelerdir söyle bakalım!
Köle:
- Benim
bir efendim var, ondan kurtulmak istiyorum,
dedi.
Mansur,
bunun için dua etti.
Sonra
dua etmemi istediğin diğer şey nedir? dedi.
Köle:
-
Allah’ın, dirhemlerimi yerine koyması için dua
ediniz, dedi.
Mansur,
bunun için de dua etti. Sonra,
Diğeri
nedir, dedi.
Köle:
-
Efendimin Allah’a tevbe etmesini istiyorum. Onun
için dua buyurunuz, dedi.
Mansur
bunun için de dua etti.
Sonra
köleye,
Diğeri
nedir, dedi.
Köle:
-
Allah’ın beni, efendimi, seni ve kavmin adamlarını
bağışlamasını istiyorum, dedi.
Mansur
bunun için de dua etti.
Dört
konuda Mansur’un duâsını aldıktan sonra köle
oradan ayrılarak çıkıp gitti.
Eve
döndüğünde Efendisi ona:
- Niçin
geciktin, diye sordu.
O da
olan biten hadiseyi anlattı.
Efendisi
ona:
- Hangi
konularda dua istedin, dedi.
Köle:
- Ben
kendimin azadlığımı istedim, dedi.
Efendisi:
- Git
sen hürsün dedi.
Sonra ne
için dua ettiğini sordu.
Köle:
-
Allah’ın dirhemleri yerine koymasını istiyorum,
dedim. Bunun için de dua etti.
Efendisi:
- Al
sana dört dirhem, dedi.
Ve
üçüncü duayı sordu.
Köle:
- Senin
Allah’a tevbe etmen için dua istedim. O da
bunun için dua etti dedi.
Efendisi:
-Allah’a
tevbe ettim, dedi.
Dördüncüsünü
sordu.
Köle:
-
Allah’ın beni, seni, Mansuru ve kavmi bağışlaması
için dua rica ettim.
O da bu
duayı yaptı, dedi.
Efendisi:
- Bu
benim elimde değildir, dedi. Kölesine çok
müsamahalı, affedici ve bağışlayıcı davrandı. Gece olup istirahata
çekilince
rüyasında, sanki birisi ona şöyle seslendi:
“- Sen
kendine ait olanı yaptın. Benim bana ait olanı
yapmayacağımı mı sanırsın?!
Ben
Azimüşşan da seni, köleyi, Mansur’u ve mecliste
hazır olanların hepsini bağışladım.”
İnsan
kendi üzerine düşeni yapar, Allah yolunda
fedakârlığını gösterirse, onun gayretini, fedakârlığını ve sadakatini
gören
Allah celle celâlühü kulunu, engin merhameti içine alıverir. Ona
yaptığından
daha fazlasını verir.
Zira O,
Ekremül-Ekremîn’dir. Cömertlerin en
cömertidir.
Kuluna
ikram etmeyi sever.
İkram ve
ihsanı, af ve mağfireti boldur.
O,
Erhamürrahımin’dir. Merhametlilerin en
merhametlisidir.
Kuluna
merhamet eder…
Kulunu
sever ve affeder…
Kulunun
günahlarını, hatalarını setreder …
Kulunu
hıfzeder …
Kulunu
mağfiret eder…
Yeter ki
kul kul olsun!..
Kulluğunda
dâim olsun, samimi olsun!..
Allah
Teâlâ:
“
Resûlüm! Kullarıma, benim, çok bağışlayıcı ve pek
esirgeyici olduğumu haber ver.” (Hıcr
sûresi:49) buyuruyor.
Kul
içten gelerek hakiki kulluk yapabilir, insanları
sevip hoş görebilir ve onları affedebilirse; Rabbimizin engin rahmetine
ve
mağfiretine kavuşur.
İnsanoğlu
dünyada iken Allah’ın kullarını affedip
bağışladıkca, asıl kendisi o zor günde, mahşerde, bağışlanmayı hak
etmiş olur.
Zira
insan affede affede affa layık hale gelir.
Biz de Allah’tan af,
mağfiret, rahmet ve
güzel akıbet
niyaz ederiz.
Mustafa
Eriş
Altınoluk Dergisi2009 - Mayis, Sayı: 279 |