Yüz
kişilik Osmanlı mücahit gücünün savunduğu Girijkal kalesi (1555
yıllarında) bini aşkın düşmanın saldırısına uğramıştı. Bu savaşta şehit
düşen Deli Mehmed isimli bir dervişin macerası da o savaşta bulunan
Girijgal kadısı tarafından bir destanla anlatılmıştır. Yaşanmış gerçeği
anlatan bu destanın yüz beyit kadarı da Peçevî Tarihi’nde yer almıştır.
Usta hikâyeci Ömer Seyfettin ise (ö.1920) bu tarihî hadiseyi Peçevî’den
alarak “Başını Vermeyen Şehit” adıyla on beş sayfalık güzel bir hikâye
şekline çevirmiştir. Bu dokunaklı hikâyenin can alıcı kısmı özetle
şöyledir:
“… Kuru Kadı eliyle hisarın kapısını açtı. Girijgal
gazileri Allah Allah naralarıyla müthiş bir umman tuğyanı gibi
fışkırdılar. İki koldan hücum olunuyordu. Kollardan birine Deli Hüsrev,
birine Deli Mehmed baş olmuştu. Deli Mehmed’le Deli Hüsrev’in takımları
düşmanı kaçırmamak için iyice sarıyordu. Kuru Kadı cübbesini atmıştı.
Elinde kılıç, gazilerin arkasında yürüyordu…
Kuru Kadı’nın gözleri Deli Mehmed’i aradı. Bakındı,
bakındı, göremedi. Düşman safına karışıp kaynaşan kolun arkasında iri
bir vücut yere uzanmıştı. Siyah, yüksek atlı bir şövalye, uzun bir
kargıyı bu uzanmış vücuda saplıyordu… Şövalye atından inmiş,
kargıladığı şehidin başını teninden ayırmıştı. Bir anda bu kestiği baş
elinde, yine bir ifrit gibi şahlanan atına sıçradı. Kaçacaktı. Kuru
Kadı bütün kuvvetiyle ona yetişmek için koşarken baktı ki solu
ilerisinde Deli Hüsrev kalkanını sallayarak avazı çıktığı kadar
bağırıyor:
– Mehmed, Mehmed!.. Canını verdin başını verme Mehmed!..
Kuru Kadı: “Vah, Deli Mehmedmiş!” diye olduğu yerde
dikildi kaldı. Durur durmaz, o an kırk adım kadar yaklaştığı kesik
başlı şehidin yerden fırladığını gördü. Nefesi tutuldu, şaşırdı. Bu
başsız vücut uçar gibi koşuyordu. Kendi kellesini götüren zırhlı
şövalyeye yetişti. Eliyle öyle bir vuruş vurdu ki, lâin hemen yüksek
atından tepesi üstü yuvarlandı. Götürmek istediği baş elinden düştü.
Deli Mehmed’in başsız vücudu canlıymış gibi eğildi, yerden kendi kesik
başını aldı. Hemen oracığa yorgun bir kahraman
gibi uzanıverdi. Bunu Kuru Kadı’dan başka kimse görmemişti. Herkes
kaçan düşmanı kovalıyordu.”
Ömer Seyfeddin, Seçme Hikâyeler (İstanbul 1993),
1/3-17; Peçevî Tarihi (Ankara 1992), 1/252-57.
|