Sultan İkinci Murâd Hanın
otuz bin akçe
değerinde bir atı vardı. At, yanına kimseyi yaklaştırmıyordu. Birgün
Sultan Murâd, Emîr Sultan'ı ziyâret için gittiğinde;
"Biz sizin için
bir at almıştık. Siz nasıl isterseniz öyle yapalım. Atı getirecek
birisini verin de atı size gönderelim." dedi.
Bu arada Emîr Sultan'ın
yanında bulunan talebelerinden, Hacı Baba denilen bir zât vardı.
Sultânın sözü üzerine;
"Ah! Hocam bu hizmeti bize verse de, atı alıp
gelsem, atın timar ve bakım işlerini yapsam." diye kalbinden geçirdi.
Emîr Sultan hazretleri ona dönerek;
"Ey Hacı Babam! Gidin o ata, "Senin
şimdiki sâhibin, Allahü teâlânın emrine mutî olup, fermânına mahkûm
olmuştur. Sen dahî sâhibine tâbi olup, Allahü teâlânın emrine itâat
edip, kötü huylardan vazgeçer misin?" deyin. Bakalım ne işâret eder?"
dedi.
O da hemen atın yanına gidip, hocası Emîr Sultan'ın dediklerini
söyleyince, at üç defâ başını önüne eğip kaldırdı. O, hemen hocasının
yanına gidip durumu arz etti.
Bunun üzerine Emîr Sultan;
"Hacı Baba, o
kötü huylarını terk etti. Siz ondan kaçmayın, onu tımar edin." dedi.
Bunun üzerine, Hacı Baba, hiç korkmadan atı alıp, eve getirdi. Emîr
Sultan hazretleri o ata binip, Cumâ günleri câmiye giderdi. Hacı Baba
da, her gün o ata binerek pazar işlerini görürdü. O atı bir kenara
bağlar, çarşıya giderdi. At, yanına yaklaşmak isteyen bâzı kimselere
saldırır, onları öldürmek isterdi. Onlar, o attan canlarını zor
kurtarırlardı. Daha sonra bu saldırdığı kimselerin bid'at, kötü îtikâd
sâhipleri olduğu anlaşıldı. Atın yanından Ehl-i sünnet itikâdında olan
biri geçse, ona başını eğip, sâkin sâkin dururdu. Bu hâli o kadar
meşhûr olmuştu ki, çarşı halkı o atı görünce, bid'at sâhiplerine yanına
yaklaşmamaları için tenbihte bulunurlardı.
|