Beterin
Beteri Var |
|
Mehmet
işten çıkarılır. Eve gelip durumu bildirince, hanımı içeri
almaz. Gidecek yeri olmadığından Şeyhin dergahına gider. Bu sırada şeyh
talebeleriyle sohbet etmektedir. Bu arada börek çörek yenmekte, çaylar
içilmektedir. Mehmet de aralarına katılır. Şeyh, sohbet esnasında;
beterin beteri vardır, insan içinde bulunduğu duruma şükretmeli
der. Bunu bir kaç defa tekrar edince, bizim zavallı dayanamaz, kendi
kendine, (!.. postun üzerindesin, sevenlerin etrafında, talebelerin
hizmet ediyor, keyfin yerinde... Elbette içinde bulunduğun duruma
şükredersin, ya ben ne yapayım) diye mırıldanır.
Şeyh, bunun kalbindeki sıkıntıyı fark edince, evladım, sen de içinde
bulunduğun duruma şükret. Beterin beteri vardır der. Mehmet dayanamaz,
şu an besbeter bir durumdayım Efendim... Hem işten kovuldum, hem de
evden...
Şeyh oralı olmaz aynı sözünü tekrar eder:
“Beterin beteri vardır. Sen yine de durumuna şükret.”
Mehmet,
cevap vermez ama daha beterini hayal bile edemez. Bu sırada akşam
olmuştur. Herkes köşesine çekilince, Mehmet de, belki hanımı razı
edersem diye dergahtan çıkıp eve gider. Kapıyı çalar, hanımına “beni
affet, perişanım” diye yalvarır. Fakat hanımı, içeri almaz. Kapının bir
kenarına kıvrılır. Soğuktan titremeye başar, kuytu bir yere oturur,
fakat çok geçmeden zaptiyeler bunu gizlenmiş olarak görünce şüphelenip
karakola götürürler. Eşkaline bakınca bunu nezarete atarlar. Meğer o
civarda bir hırsızlık olmuş. Hırsızın eşkali de bizimkine uyuyormuş.
Zavallı, geceyi nezarete atılmış ipsiz sapsız haydutların arasında
geçirir.
Şeyh, durumu öğrenir, ziyaretine gelir. Daha, nasılsın diye sormadan
bizimki feryat eder:
- Nedir bu başıma gelenler? Önce işten sonra eşten oldum, şimdi de..."
Şeyh sözünü keser:
- Beterin de beteri vardır.
Bizimki dayanamaz:
- Hocam anlatamadım galiba... Suçsuz yere hırsız
damgası yedim. Üstelik bu haydutlarla aynı yerdeyim, şunların tiplerine
baksana..."
Şeyh hiç umursamadan karakoldan ayrılır. O gece
nezaretteki zanlılar arasında müthiş bir kavga çıkar. Sille tokat
birbirlerine girerler. Bizim Mehmet bir kenara sinerek boğuşanları
seyreder. Bu sırada zaptiyeler kavgayı ayırır. Kavganın sebebi
araştırılır. Kavganın Mehmet geldikten sonra çıktığını gören
zaptiyeler, zavallıyı kavgayı başlatmakla suçlayıp tekme tokat tek
kişilik bir hücreye atarlar.
O geceyi hücrede geçiren Mehmet,
sabahleyin şeyhi karşısında görünce ağlamaya başlar. Başından geçenleri
sıkıntıları anlatır. Ama şeyh aynı şeyi tekrar eder:
- Beterin beteri vardır, sen durumuna sabret.
Bizimki şaşkınlıktan ağlamayı bile unutur:
- Sabır mı? Sabır taşı olsa çatlar.
Şeyh güler geçer.
Bizimkinin öfkeden kanı beynine sıçrarsa da bir şey diyemez.
Şeyh
gidince ortalığı birbirine katar. Bağırıp çağırır, hücre kapısını
tekmeler. Gürültüye gelen zaptiye memuruna da hakaret edince fena
şekilde dayak yer. Üstelik de "Bu herif yalnızlıktan sıkılmış olmalı"
diyerek yanına hasta olan Mecusi bir tutukluyu koyarlar. Tek kişilik
bir hücrede iki kişi olması bir yana, adamın ömrü boyunca yıkanmamış,
saçı sakalı kir pas içinde, hastalıktan inlemesi bizimkini perişan
eder. Geceyi Mecusi ile koyun koyuna geçirirler. Sabah olunca şeyh
tekrar ziyaretine gelir. Der ki:
- "Ooo... Ne kadar güzel... Bir de arkadaşın olmuş. Yalnızlık
çekmezsin."
- Böyle arkadaş olmaz olsun efendim. Herif hasta ve baygın yatıyor,
üstelik de leş gibi kokuyor. Dar yerde mecburen kalıyoruz.
Şeyh yine hiçbir şey söylemeden ayrılır. Bir kaç saat sonra hasta
Mecusi hem kusmaya, hem de altına kaçırmaya başlar. Mehmet hücrede yine
tek başına kalabilmek için bir fırsat bilerek görevlileri çağırır.
Görevliler durumun vahametini görünce; "Bundan sonra bu hücrenin
temizliğinden sen sorumlusun" diyerek bir kova su ile bez verip
giderler.
Nezarettekiler ikiye ayrılır, yine aralarında kavga çıkar, çoğu
şişlenir ölür, kalanı da yaralanır.
Ertesi
gün şeyh efendi karakolu ziyarete gelir. Hücreye yaklaşınca Mehmed'in
yanık sesini duyar. O bir yandan Mecusiyi ve hücreyi temizliyor, bir
yandan da dua ediyor.
- Ya Rabbi sana şükürler olsun, iyi ki hücreye
girmişim, ben de muhakkak kavgada ölebilirdim. Bir de Mecusiye hizmet
ettiğimden dolayı Mecusi müslüman oldu.
Şeyhi görünce başını eğer:
- Haklıymışsınız
efendim. Bu adamcağız hasta oldu. Temizliğini de bana yaptırdılar.
Düşündüm ki, ya bu adam ölürse halim ne olurdu? Beni cinayetle bile
suçlarlardı veya buraya hiç uğramaz, adamın cenazesiyle kim bilir kaç
gün daha burada tutarlardı. İyi ki ölmedi, hem de müslüman oldu,
üstelikte büyük kavgadan kurtulmuş oldum.
Şeyhi gülümser:
- Beterin beteri olduğunu anladın demek... Sana bir müjde vereyim.
Zaptiyelerin yanından geçerken duydum, gerçek hırsız yakalanmış.
Mehmet çok geçmeden karakoldan çıkarılır. O da beterin beteri olduğunu
yaşayarak anlar.
Yörenin bir zengini ona acır işe alır. Hanımı da iş güç sahibi olduğunu
öğrenince onu tekrar eve kabul eder.
|
|