Maksadımız
Altın Değildi
Sünbül
Efendinin sohbetleri ile pişerek, teveccühleri bereketiyle
mânevî dereceleri katetti. Pek zekî olan Merkez Efendi,
hocasının terbiyesi altında riyâzet ve mücâhedeler yaparak, yâni
nefsinin
istediklerini yapmayıp, istemediklerini yapmak sûretiyle, kısa zamanda
tasavvufta yüksek derecelerin sâhibi oldu. Hocasının kendisine icâzet,
diploma
verdiği sıralarda, Aksaray'da Kovacı Dede dergâhına hoca tâyin edildi.
Kısa
sürede, dergâh talebelerle dolup taştı. Merkez Efendinin nâmı her
tarafa
yayıldı. Merkez Efendi, hocası Sünbül Sinân'ın kızı Rahime Hâtun ile
evlenmek
isteği olduğunu bildirince, Sünbül Efendi;
-
Bir deve yükü altın getirebilirseniz kızımızı veririz, dedi.
Merkez
Efendi, bir devenin üzerine iki çuval toprak doldurdu. Devenin yularını
çekerek Sünbül Efendinin kapısına getirdi. Çuvalları kapıda
boşalttığında,
çuvaldan toprak yerine çil çil altınlar döküldü. Sünbül Efendi ve
çocukları,
altınlara dönüp bakmadılar bile.
Fakat
hocası Merkez Efendiye;
-Ey
Mûsâ Efendi! Maksadımız altın değildi. Evdekilerin de derecenin
yüksekliğini anlamalarıydı. İmtihânı kazandın, buyurdu.
Sünbül
Efendi, çok sevdiği kızı Rahime Hâtun'u, yine çok sevdiği talebesi
Merkez Efendiye nikâh etti ve evlendirdi.
Düğünden birkaç gün sonra, Sünbül Efendi, kızı Rahime Hâtun'un evine
gitti.
Evde kızı yemek yapıyordu. Fakat ocakta, odun yerine parmaklarından
çıkan
alevle yemeğini pişiriyordu. Kızının bu hâlini hayretle gören Sünbül
Efendi;
-
Rahimecik ne yapıyordun?" diye sorunca;
-
Talebelere çorba pişiriyordum, cevabını verdi.
|