Ebû Abdullah Merrakûşî
hazretleri,
Resûlullah
efendimizi vesîle ederek Allahü teâlâdan bir şey istemek, Resûlullah
efendimizin yardım ve şefâatlerine kavuşmak husûsunda bir eser yazdığı
esnâda
başından geçen bir hâdiseyi şöyle nakletti:
"1239
senesinde Sader kalesinden seçkin bir cemâatle berâber çıktık.
Yanımızda bize kılavuzluk eden biri vardı. Bir müddet gittikten sonra
suyumuz
tükendi. Durup su aramaya çıktık. Ben de bu arada ihtiyâcımı görmek
için
gittim. Bu sırada müthiş bir şekilde uykum geldi. Nasıl olsa giderken
beni
uyandırırlar deyip, başımı yere koydum. Uyandığımda kendimi çölün
ortasında
yapayalnız buldum. Arkadaşlarım beni unutup gitmişlerdi. Yalnızlıktan
büyük bir
korkuya kapıldım. Çölde sağa sola yürümeye başladım. Nerede
bulunduğumu, nereye
gideceğimi bilemiyordum. Her taraf dümdüz kumdu. Az sonra hava karardı.
Yolculuk yaptığımız kâfileden hiçbir iz yoktu. Ben, gece karanlığında
yapayalnızdım. Korkum daha da şiddetlendi. Telâşla daha süratli
yürümeye
başladım. Bir müddet gittikten sonra, çok susamış ve yorulmuş bir hâlde
yere
düştüm. Artık hayâtımdan ümîdimi kesmiş, ölümümün yaklaştığını
hissetmeye
başlamıştım. Susuzluk ve yorgunluktan, ızdırap ve elemim son haddine
varmıştı. Birden
aklıma geldi. Gece karanlığında:
"Yâ
Resûlallah! Yetiş! Senden Allahü teâlânın izniyle yardım etmeni
istiyorum!" diye inledim.
Sözümü
bitirir bitirmez, birinin bana seslendiğini duydum. Sesin geldiği
tarafa
baktığımda; gece karanlığında, etrâfına ışıklar saçan, bembeyaz
elbiseler
giyinmiş, o zamâna kadar hiç görmediğim bir kimsenin beni çağırdığını
gördüm.
Bana yaklaşıp, elimi tuttu. O ânda bütün yorgunluğum ve susuzluğum
kayboldu.
Yeniden doğmuş gibi oldum. Ona canım birden ısınıverdi. Elele bir
müddet
yürüdük. Hayâtımın en tatlı anlarından birini yaşadığımı hissettim. Bir
kum
tepeciğini aşınca, berâber yolculuk yaptığım kâfilenin ışıklarını
görüp,
arkadaşlarımın seslerini duydum. Onların yanlarına doğru yaklaştık.
Benim
bindiğim hayvan en arkada onları tâkib ediyordu. Birden gelip önümde
durdu.
Bineğimi önümde görünce, sevinç çığlıkları attım. Ben bağırınca,
benimle gelen
zât elini elimden çekti. Daha sonra elimden tutup bineğime bindirdi.
Sonra
da;
"Bizden
bir şey isteyeni ve yardım talebinde bulunanı boş
çevirmeyiz." diyerek geri dönüp gitti. O zaman onun Resûlullah
efendimiz
olduğunu anladım. O, geri dönüp giderken, çevresine yaydığı nûrların
gece
karanlığında göğe doğru yükseldiği görülüyordu. O, gözümden kaybolunca,
birden
aklım başıma geldi;
"Nasıl
olup da ben, Resûlullah efendimizin elini ayağını öpmedim."
diye çırpındım. Ama iş işten geçmiş, fırsat elden kaçmıştı.
|