Mağripli
birisi Yahyâ Efendinin ismini
duyup, görmeden ona âşık oldu. Yahyâ Efendinin nerede olduğunu
bilmiyordu. Mısır, Şam, Halep ve başka birçok yer gezip Yahyâ Efendiyi
aradı. Netîcede İstanbul’a geldi. Gördüklerine dâimâ; “Yahyâ nerede. Ey
insanlar Yahyâ’yı biliyor musunuz?” derdi.
Birisi onun
hâlini
anlayıp
aradığı kişinin Beşiktaş’ta olduğunu haber verdi. Mağripli yürüyerek
Beşiktaş’a geldi. Sorarak Yahyâ Efendinin dergâhını buldu. Kapıyı
çalıp, Yahyâ Efendi hazretlerini sordu. Dergâhtakiler Yahyâ Efendinin
Kavak’taki bahçesine gittiğini söylediler.
Âşık
Mağripli;
“Âşığa
Bağdât
ırak değildir.” diyerek Kavak’taki bahçeye geldi. Bahçe çok güzel olup
ortasında bir havuz vardı. Yahyâ Efendi havuzun yanında oturmuştu.
Hizmetçiler bahçeyi suluyorlardı. Mağripli doğruca Yahyâ Efendinin
yanına yaklaşıp, selâm verdi ve elini öptü. Sonra da; “Efendim ne olur
beni talebeliğe kabûl edin. Nice yıllar diyar diyar gezip sizi ararım."
dedi.
Yahyâ
Efendi ona;
"Acabâ
maksadın
nedir? Bu kadar zahmete sebep ne
oldu. Bize anlat, biz de sana yardım edelim, gamını giderelim."
buyurdu.
Mağripli,
Yahyâ
Efendinin ayaklarını öpmek istedi ve;
"Efendim
ne olur kimyâ ilmini bana öğretin.” dedi.
Bu sözü
üzerine Yahyâ
Efendi;
“Sen yanlış
haber
almışsın. Biz o senin dediğin şeyi bilmeyiz.”
buyurdu.
Mağripli
yine;
“Efendim!
Derdimin
dermânı sendedir. Ben arzuma
kavuşmadan buradan gitmem.” dedi ve sözlerinde ısrar etti.
Meğer ki
Mağripli, Yahyâ Efendiyi imtihan etmek istermiş. Onun maksadını anlayan
Yahyâ Efendi, Mağriplinin ayak ucunda bir siyah taş gördü ve;
“Ey kişi!
Şu kara taşı bana al da veriver.” buyurdu.
Mağripli
eğilip
yerdeki kara
taşı aldı ve Yahyâ Efendinin eline verdi.Yahyâ Efendi o taşa dikkatle
baktı. O sırada taş altın kesildi. Sonra havuzun içine atıverdi ve;
“Allahü
teâlânın
sevgili kulları taşa nazar etseler, o hâlis altın
oluverir.” buyurdu.
Bunu gören
Mağripli;
“Elhamdülillah.
Cenâb-ı Hak
beni maksâdıma kavuşturdu. Maksadım hâsıl oldu. Efendim beni kabûl
edin. Hizmetinizle şereflenmek istiyorum. Canım başım yolunuza
fedâdır.” dedi ve ellerine sarıldı. Yahyâ Efendi de onu talebeliğe
kabûl etti. Bir bahçenin bakım işlerini ona verdi.