Gavs-ül-Memdûh
hazretleri, bir gün dergâhın önünde otururken Abdürrahîm
Efendiyi huzûr-ı şerîflerine çağırdı. Şam'a gidip gitmediğini sordu.
O
da;
"Gitmedim efendim" deyince;
"Şu tarafa bak bakalım ne göreceksin?"
buyurdu.
İşâret ettiği yöne
baktığında, yemyeşil bahçeleriyle, Şam'ın
karşısında durduğunu hayretle gördü. Şam'ı merakla seyrettiğini gören
Gavs-ül-Memdûh;
"Abdürrahîm! Boşi köyü
buradan uzakta mıdır görülebilir
mi?" buyurunca, rüyâdan uyanır gibi Şam gözlerinden silindi ve
hocasına;
"O köy buraya uzaktır,
görünmez efendim." diye cevap verdi.
Bunun üzerine;
"Doğu tarafına bak!"
buyurdu.
O anda küçük bir
tepenin
yamacında kurulmuş olan Boşi köyü gözünün önüne geldi. O anda köyün bir
kenarında, Gavs-ül-Memdûh'un talebelerinden birkaç tânesi oturmuş
sohbet ediyorlardı. Köy bekçisi de yanlarında sırt üstü uzanmış
yatıyor, talebelerle alay ediyordu.
Gavs-ül-Memdûh;
"Abdürrahîm!
Bekçinin arkadaşlarınla alay ettiğini görüyor musun?" diye sordu.
O da;
"Görüyorum efendim.
Eğer müsâade buyurursanız hemen hakkından geleyim."
diye sordu.
Hocasının hiç cevap
vermemesinden cesâretlenerek ayağını
hızla bekçiye doğru salladı. Allahü teâlânın izniyle, ayağı bekçinin
tam karnına isâbet etmiş ki, birden karnını tutmaya ve feryâd etmeye
başladı. Bir daha vuracaktı, fakat Gavs-ül-Memdûh;
"Yeter yâ Abdürrahîm!"
buyurunca, durdu.
Boşi köyü de gözünden
kayboldu. Hocasının bu kerâmetlerine hayran
kalmıştı.
Aradan on gün geçmişti. Boşi
köyünün bekçisi, yüzü sarılı bir hâlde
Gavs-ül-Memdûh'un huzûruna çıkarıldı. Ağzı sol kulağına kadar
eğilmişti. Eğilen taraf kırış kırış olmuş, diğer tarafı da davul zarı
kadar gerginleşmişti. Bu sebeple ne ağladığı ne güldüğü, ne de
konuştuğu anlaşılıyordu. Zor konuşabilen bekçi;
"Aman yâ Hocam! Allahü
teâlâyı zikreden talebelerinle alay ederken, birisi şiddetle karnıma
vurdu. O anda bütün vücûdum hareketsiz kaldı. Ağzım da bu hâle geldi.
Bundan böyle hatâmı anladım ve tövbe ettim. Ne olur beni affediniz ve
ağzımın eski hâle gelmesi için duâ ediniz." diyerek ağladı.
Gavs-ül-Memdûh onun bu
durumuna çok üzüldü. Merhamet edip ellerini
kaldırarak duâ etmeye başladı. Sonra mübârek elini bekçinin yüzüne
sürdü. O anda bekçinin ağzı, Allahü teâlânın izniyle eski hâline geldi.
Evliyalar
Ansiklopedisi, İhlas
Yayınları
|